TÜBİTAK’ın Eleğinden Başörtü Geçemedi!

lafisyanda.org

Geçtiğimiz hafta Ankara’da düzenlenen Tübitak Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’na bir sürü liseli, farklı farklı birçok proje ile katıldı. Türk ve Yunan gençleri arasındaki ırkçılığa karşı bir proje hazırlayan, Samsun İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi Yasemin arkadaşımız da bu yarışmada yer aldı. Fakat hiç karşılaşmayı düşünmediği bir durum ile karşılaştı; Tübitak ve ayrımcılığı.

Bu durumu anlattığı metin aşağıdadır:

Bir sene boyunca elindeki imkânları son damlasına kadar kullanıp bir şeyler üretmek ve her şey bitti, artık meyve alma zamanı dediğinde sonucun hüsran olduğunu görmek… Gerçekten kabul edilmesi zor bir durum. Fakat bazı insanlara göre birilerin emeklerini hiçe saymak o kadar kolay bir iş ki; onlar için bir kalemle her şeyi silip atmak gayet tabii ve sıradan. İşin komik tarafı, bunların yaşanıldığı ortamdaki insanların ağızlarından düşmeyen yegâne kelimenin emek olması. Büyük bir tezat ve büyük bir yalan söyleme oyunu. Herkesin emekten bahsettiği bir ortam ve emeğin bütünüyle hiçe sayıldığı bir ortam. İkisi bir arada. Her şeyi baştan alalım. Bütün hazırlıklar tamamlanmış, rezervasyonlar yapılmış, herkes geleceğin bilim insanlarının (?) gelmesini beklemekte. (İyi hazırlanmış bir dönem ödevini düzgün formatta hazırladığınız takdirde siz de bilim insanı olabilirsiniz sanırım.) Bahsi geçen bilim insanlarının otellerine yerleşmeleri üzerine ertesi gün açılış töreni için Anıtkabir’e gidilir. Tabii yine o tanındık sesler yükselir: kimilerine göre türbanlılar başlarındaki örtüleri açmalıdır, kimilerine göre iğne kullanmamaları kâfidir. Sakın unutmayın! Bu ülke laik bir ülke. Böyle çağdaş bir ülkede her nasılsa insanların din ve vicdan hürriyetine sahip olduğu söylenirken diğer taraftan insanların bu hürriyetlerine fütursuzca engel olunmaktadır. Ve bu davranışın sergilendiği yer, din ve vidan hürriyetine büyük önem veren bir insanın anıtında yapılmakta. Tuhaf. Açılış töreni bir şekilde geçtikten sonra projelerin sergilenmesine geçilir. Yine herkeste bir telaş başlar. Acaba eşarplar açılmalı mıdır yoksa açılmamalı mı? Yine herkes farklı düşüncelere sahiptir. Sonunda büyük yerden (?) eşarpların açılması konusunda bir karar çıkmayınca başörtülü öğrenciler rahat bir nefes alır ta ki jürinin karşısına çıkacakları güne dek. O gün geldiğinde fısıldaşmalar yine başlar. Bilim insanları jürilerin karşısına başlarında örtüyle mi çıkmalı yoksa örtüsüz mü çıkmalıdır? Olay yine büyümeden herkesin istediği gibi çıkması kararıyla, kimilerinin çekincelerinden ötürü perukla çıkması ile sona erer. Tabi çalışmaları için tüm bir sene boyunca ter döken insanların, puanlama sisteminde böyle bir ön yargıyla karşılaşacakları korkusu olsa da, puanlamayı yapan insanların yıllarca okuyup büyük çalışmalar yapmış profesörlerden oluşmaları bu ön yargıyı kolayca yıkacakları düşüncesinin oluşmasını sağlar. Ödül töreninin yapılacağı gün geldiğinde ise herkes bütün bir sene döktüğü alın terinin sonucunu almak için tören alanına gelir. Ankara’ya kadar sadece hazırladığı çalışmayı sunup hakkını almak için gelen; fakat diğerlerinden farklı olarak başlarında örtü olan insanlar, bir kenara çekilip ‘siyasi malzeme olarak kullanılabilir’ bahanesiyle sahneye çıkmamaları gerektiğini öğrenirler. “…Lütfen arkadaşlar, bizi de zor duruma sokmayın. Ödülleriniz daha sonra size bizzat başkan tarafından verilecek.” Bir sene boyunca bin bir türlü sıkıntı çekip bir ürün verdikten sonra böyle bir durumla karşılaşmanın insana ne denli üzüntü vereceğini en iyi onu yaşayan bilir, ben bilirim. Herkes o gün emeğimizin karşılığını alacağımızı söyleyip durdu. Demek onlara göre emeğimizin karşılığı buydu. Evet, çok adil bir oylama sonucu, aradaki ülke sınırlarını bile aştığımız proje, başıma taktığım bir örtü yüzünden jüri sınırlarını geçemedi. Türk ve Yunan gençleri arasındaki ırkçılık algısını incelemekten önce incelememiz gereken çok daha önemli bir problem varmış ki o da Türk toplumundaki türban algısı. Immanuel Kant, insanları renklerine göre ayırırken bizim ülkemizdeki insanlar da kadınları saçı açık olanlar ve olmayanlar diye ayırıyor sanırım. Biz insanları farklı ulustan yada farklı dinden insanlara ve kadınlara karşı negatif ayrımcılık uygulanıp uygulanmadığını sorup, buna karşı önlem alırken, başımızdaki türbandan ötürü bize uygulanan negatif ayrımcılığa karşı ne tür bir önlem almamız gerektiğini unutmuşuz. Birincilik beklediğimiz projenin hiçbir dereceye girmemesi unutulması zor bir hatıra olarak kalacak bende. Belki ben de bir gün GERİCİ olmaktan kurtulup başımdaki örtüyü atarsam ve daha MODERN bir kentte yaşarsam pozitif ayrımcılık elde edebilirim. Sanırım bunları yaptığım takdirde iki toplum arasında ırkçılık algısını inceleyip buna karşı çözüm yolları üretmekle elde edemediğim İLERİCİ vasfını kazanabilirim. Ne dersiniz?
Yasemin Yıldız

Alıntı