Askeri Cezaevi önündeki retçilere asker saldırısı


Barış İçin Vicdani Ret İnisiyatifi, 1 aydır tutuklu bulunan vicdani retçi İnan Suver için, 6 Eylül günü saat 13.30’da, İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi önünde yaptığı basın açıklaması sırasında askerlerin saldırısına maruz kaldı.

“Vicdani ret haktır, İnan Suver serbest bırakılsın” yazılı bir pankart taşıyarak Cezaevi önüne kadar gelen Barış İçin Vicdani Ret İnisiyatifi üyesi 20-25 kişilik grup, basın açıklamasını okumak isterken silahlı askerlerin saldırısına uğradı. Başlarındaki komutanın emriyle pankartı ve basın bildirisini yırtan, hakaret ve küfürler eden askerler gruba saldırarak oradan uzaklaştırmak istediler. Bu arada komutanın keskin nişancılara, “eğer içeri girerlerse vurun” emri verdiği görüldü.

Eylemde okunan basın açıklaması:

Basına ve Kamuoyuna;

İnan Suver 5 Ağustos 2010 tarihinde evine yapılan baskınla gözaltına alındı. İstanbul’da tutuklanan İnan bir süre sonra Şirinyer Askeri Hapishanesine gönderildi. İnan’ın suçu bildiğimiz anlamda suçlardan değil. İnan askerlik dışında yapsaydı eğer, muhtemelen cezalandırılacağı bir eylemi yapmayı reddettiği için militarist yargı tarafından suçlu bulunuyor. İnan’ın suçu öldürmeyi reddetmek, İnan’ın suçu askerliği reddetmek. Egemenler tarafından suçlu görünen İnan Suver, bizlerin yani savaşın karşısında duranların bilincinde ise özgürleşmenin simgesi olarak büyüyor.

30 senedir süren savaş, on binlerce insanın canına mal olurken, savaşın ortaya çıkardığı yıkım her alanda kendini gösteriyor. Savaşa harcanan paranın kamusal yatırımların tümünden daha fazla olduğu bir ülke burası. Savaşmak için harcanan çabanın toplumsal maliyeti de önyargı, dışlama, ötekileştirmeden başlayarak öldürme, tecavüz, işkenceye kadar giden tüm bu şiddet ve öfke ortamında çatışan halklar. Milliyetçi, militarist sömürü altında sömürülen insanlar yakınlarını askerde kaybetmenin acısını yaşarken, cenazeler yoksul semtlerin camilerinden kalkıyor genellikle..

Şüpheli asker ölümleri ise gün geçtikçe artıyor. En son Caner Baha kafasının arkasından MP5’le kendini vurarak öldürdü diye bir iddia ortaya atıldı, üstelik elinde barut izi kalmadan. Fakat mızrak çuvala sığmadı yine. Nasıl ki Antep’de öldürülen Serhat Yıldız’ın tarif edildiği şekilde intihar etmesi mümkün değilse Caner’in de MP5 silahla kafasının ardından kendini vurması mümkün değildir. Şüpheli şekilde ölen askerlerin nerdeyse tümünün Kürt olması şüpheleri ırkçı faşist devlet ideolojisinin üzerine yönlendiriyor.

Özellikle 90’lı senelerde Kürt illerinde askerlik yapmış birçok insan bugün katlanılmaz acılar yaşıyor. Vicdanları yaşamayı zehir ediyor onlara. Gazetelerde yayınlanmaya başlayan itiraflar savaş gerçeğinin ne olduğunu çok somut şekilde açıklıyor. Köy yakmaya katılan askerler, işkence yapan zihniyet kendini artık daha fazla gizleyemiyor.

Askerliğin tek tip olarak yapılması, yani üniversite okuyanın da okumayanın da 9 ay askerlik yapması çalışmalarının sürdürüldüğü bu günlerde gözden kaçırılan bir şey var: Askerliği reddeden, kardeşine kurşun sıkmak istemeyen, savaşın insan kaynaklarının kurutulmasını isteyen insanlar var, bizler varız bu ülkede. Vicdani ret hakkı için senelerdir verilen mücadelenin devamcıları var. İnan Suver de vicdani ret hakkını kullanarak askerliği, ölmeyi, öldürülmeyi reddetti, fakat şu an hapiste. Savaşı reddetmek suç değildir. Öldürülmeyi ve öldürmeyi reddetmek suç değildir. Dini inançlarından dolayı, cinsel yöneliminden dolayı ve diğer politik duruşlardan dolayı asker olmayı reddeden gençler var ve görmezden gelinemez. İnan arkadaşımız da militarizmin nesnesi olmayı reddederek barışın safında yer aldı.

Barış için mücadele eden bizler İnan serbest bırakılıncaya kadar ve insanları zapturapt altına alan militarist anlayış son buluncaya kadar eylemlerimize devam edeceğiz. Savaş zihniyetine karşı barışı örgütleyeceğiz. Şimdi sözü İnan’a bırakıyoruz.

“…Çünkü ben biliyordum 12 Eylül’de işkencelerde öldürülen insanları, ben biliyordum insanlık için mücadele eden devrimcileri idam sehpalarında sallandırdığınızı, ben biliyordum işsizlikten dolayı, kaçakçılıktan başka mesleği olmayan amcamı sizin öldürdüğünüzü, ben biliyordum köylerini yakıp evsiz yurtsuz bıraktığınız insanları, ben biliyordum ana dillerini yasakladığın eğitimini yabancı dilde verdiğinden ve de parasızlıktan dolayı eğitimsiz mesleksiz bir halkı, ben biliyordum öldürülen gazetecileri, ben biliyordum seçimlerdeki barajları, ben biliyordum gelir dağılımda ki eşitsizliğinde bu ülkenin dünyanın en üst sıralarında bulunduğunu, ben biliyordum bu ülkede hiçbir başbakanın, bakanın, paşanın çocuğunun doğru düzgün askerlik yapmadığını, ben biliyordum ki bu ülkede hiç bir halkın diğer bir halkla bir sorununun olmamasına rağmen, iki kardeşi birbirine öldürttüğünü. ben biliyordum parası olanın rüşvet ile bir şekilde kaçak dolaştığını, ben biliyordum bedelli askerlik altında zenginlerin çocuklarının ayırt edildiğini…”

Barış için Vicdani Ret İnisiyatifi

Sokak