Fırtına Deresi özgür aksın!

%name %titleFırtına deresi ile başlayan özgür akan sulara müdahale, aynı şekilde devam ediyor. Sürekli yeni bir müdahale haberi alıyoruz. İlk önce çocukluğumuz geçtiği denizle, toprak ana arasına sahil yolu yaparak başladılar. Sessiz kaldık. Çocukluğumuza geldi tepkisizlik. Sonra derelerimize yaylalarımıza göz diktiler. Fırtına deresi, Artvin Cerrahtepe, Yusufeli, Boçka Baraji…

Özgür akan sulara barajlar, bentler. Yusufeli İlçesi’nin sular altında kalma durumu var. Tarihi dokusu ile birlikte tüm yaşamı sular altına almak istiyorlar. İnsanlar, yaşadıkları yer sular altında kalmasın diye elinden geleni yaparken; aynı süreç Cerrahtepede de yaşandı. Artvin halkının -örnek- ekolojik tepkisi ile siyanürle altın arama yapmak isteyen şirket, amacına ulaşamadı. Artvin’in bu bölgesi; Avrupanın ve ortaasyanın en eski doğal yaşlı ormanı ve endemik bitki ve hayvanları bünyesinde taşıdığından bizim için hayati bir durumdu. Bu şirket adını değiştirip başka yere gözünü diker artık.

Kaz dağlarında siyanürle altın arama çalışmaları başladı. Gazete çıkarken orda da 5 nisanda ortak eylem yapılacak. Umarım ordaki dostlar da başarılı olur.
İktidar, Karadenizde kendi tayfasına rant şağlamak için Fırtına Deresi’nden sonra Çağlayan Deresine hidroelektrik santral yapma projesine girişti. O da yetmezmiş gibi bütün akan sulara gözünü dikmiş. Rant diyoruz çünkü; biraz olsun Karadenizi bilen, Karadeniz ekolojisini kitaplardan okuyan biri, bunun akıl karı olmadığını tahmin eder. Karadenizdeki birkaç açgözlü kapitalist için doğa feda ediliyor Hidroelerkrik Santrallerin (hes) doğaya ne kadar zarar verdiği bilinirken. Bütün dünya HES’ ten vazgeçmişken…
Karadeniz bölgesi, genelde heyalan bölgesi olduğundan toprak 20-25 cm kadardır. Böyle bir toprak parçasını ancak bitki örtüsü tutabilir. Hes projesi Çağlayanda iki dere sularını tünellerle toplayacaklar. Yüzeyde yol açılması demek oluyor ki; bu da en az 20 metre içindeki tüm ağaçların kesilmesi demek. Tünel yapılması için atılan bombalar nedeniyle ve kesilen ağaçlar yüzünden oluşacak heyalanları unutmayalım. Derelerdeki suyun yüzde 94’ünü kullanacaklarmış. Geride kalan suyla, o Coğrafyada yaşayan insanların kanalizasyonu ve çaya atılan kimyasal gübrelerinde bu dereye akacağını düşünürsek olay bir ekolojik bir katliama gidiyor diyebiliriz.
Karadenizde her dere farklı kültür, farklı yaşam alanlarını belirtir. Fırtına deresi, Çağlayan Deresi, Karadere…Buralar milyonlarca yılın getirdiği ekolojik farklılıklar getirmiştir. Sınırlar derelerle oluşturulmuş, yaşam alanları derelerin kıvrımlarına uymuşlardır. Sadece buralarda yaşayan Deniz Alası bu proje ile yok olacaktır.Yumurtlamak için döndüğünde ortada dereyi göremeyecektir. Sadece Deniz Alası değil. Dereden yaşam alan yüzlerce endemik bitki kuruyan dere ile yok olacaktır. Geride güzellikler sunan özgür sudan, pis kokan bir dere yatağı kalacak. Dere ile ordaki hayvan yaşamına da müdahale edilecek. 1400 bitki türü ve 76 çeşit hayvan Doğu Karadenizde yok olma tehdidi altındaymış. Durum o kadar ciddi. Karadenizde her dere kendine özgü yaşam döngüsü var. Çağlayan deresine özgü endemik hayvan ve bitkileri bu proje yok etmiş olacak.
Özgür dereler insan yaşamını o kadar etkili ki. Her derenin bir moledisi, felsefesi vardır,.Ne lazlar,ne (de) hemşinliler ne de orda geçen biri bundan etkilenmezsin.Dere özgür akmayacaksa neden fındıklılı horon oyna(ya)sın ki
Şirket için bu proje para demek ama ordaki insanlar için bu yaşamlarına müdahale olduğunun farkındalar.Sessiz kalmak bir daha geri dönülmeyen yola girmek olduğunun farkındalar. Karadeniz doğası, karadenizin çocukları ve doğacak olanları asla yapılacak olan doğa katliamını affetmeyecektir. Doğaya en ufak müdahale onun hassas dengesinde tepkimeye yol açacaktır. Yaşam 20-25 cm toprakta olması, bunu şirket ve kapitalistlerin es geçmesi ordaki yaşayan tüm canlıları ve kültürleri etkiler.
Şirketlerin, kapitalistlerin ve para babalarının gözlerini yaşam alanlarımıza para hırsıyla dikmelerine kaşı; insanlarla yaşamsal birliktelik kurmamızın ve bu tiranlığ(ın)a bir dur dememiz gerekmektedir. Karadenizin havasını solumuş bir kişi olarak bu durumu zorunluluk olarak görüyom. Elimizden geldiğince bişeyler yapmak gerek sanırım. Orda nefes alan herkes aynı vefayı göstermelidir.
Ben(im) ekolojik duyarlılık ile tepki veren insanlarla, hes’e karşı çıkma noktasında ortak bir mücadeleye inanmaktayım. Sonrasında farklı düşündüğümüz şeyler var. Bunlar; alternatif ekonomik projelerin oluşturulması, ekolojik yatırımlar, ekolojik turizm..Doğaya zarar vermeyen insanlara ekonomik alternatifler sunan projeler gel(l)iştirmemiz gerekiyor diye söylüyorlar. Şirketlerde -buna benzer olarak- projeler için yeni iş alanları sunuyoruz, elektriksiz yapabilir misiniz diyor.Ama aslında bunun koca bir yalan olduğu ortada. Hes bitince kol gücü gerektiren işçiler kapıdışarı ediliyor. Aynı döngü Borçka Baraji sürecinde de yaşandı. Elektrik noktasında benim açımdan varsın olmasın, düşünmem bile..Orda yok olacak canlılar varken, insan keyfini düşünmem. Binlerce yıldır ele ktrik mi vardı? Çocukluğumda sabah erken kalkar ve en geç akşam 9:30 yatardık.Güneş yeter de artardı bize. Ekolojik turizmi ben ekolojik bir oluşum olarak görmüyorum.Yaşanan tecrübeler de bunu kanıtlıyor. Ekolojik Turizm Karad(a)enizde -televizyondan sonra- bence en yıkıcı kapitalist kirlenmeyi getiriyor. Daha önce imece duygusu varken, şimdi ekolojik turlar; bölge insanına her şeyi ranta döner siz de kazanırsınız mantığını dayatıyor. Paranın hükmü yokken, insanlar artık para öncellikli oldu. Bu bilinci biraz da ekolojik turlar verdi. Mantıkları bu olmasa da etkileri bu yönde oldu. Artık saf temiz köylü bile, ekolojik ürün diye herşeyi paraya çevirme telaşına sokuldu. Değer yargıları paradan yana döndü. Bunun sonu her evin önünde bir tezgaha kadar dönecek sanırım.
Bilinmesi gereken binlerce yıldır burada yaşayan insanlar, doğayla birlikte yaşamı da örmüşler.Yaşamsal ihtiyaçlarını topraktan karşılamışlar. Günümüzde küresel ısınma ve ekolojik bozulmadan dolayı suyun önemi ortada. Artık yaşam için suyun önemi her gün hızla artıyor. Buralarda hala organik ürünler çıkmakta ve bu ürünler besinlerin önemli kısmını oluşturmaktadır. Şimdi algılanmasa da bunun ne kadar önemli bişey olduğu ilerde anlaşılacak.
Yaşamsal olarak son derece yeterli bir yerde yaşayan insanlar, doğa olarak da harika bir yerde yaşıyorlar. İnanılmaz güzel bir coğrafyada yaşayan, doğa kadar farklı kültürel gelişimleri oluşturan bu bölgeye kapitalistler gözünü dikmişlerdir. Bu konuda beni üzen başka bir nokta da, imece ruhunun yok olmasıdır. Özgür derelerimizde ve topraklarımızda para hırsıyla hareket eden insanların dolaşması da ayrı konu tabi ki. Yaşamında dayanışma ve adalet duygusuyla hareket eden insanların bu duyguya bürünmesi beni en az hes kadar üzüyor.
Devletin, hayvanların ve bitkilerin yaşam alanı, kamu alanı diye nitelendirip kapitalistlere ve iktidar sahiplerine peşkes çekmesi iğrenç ötesi. Milyonlarca yıldır canlı yaşamın olduğu bu alanlara devlet; kamu alanı yalanı adı altında müdahale etme hakkını buluyor kendinde. Bizler bu bölgeleri yaşamsal olarak asıl sahiplerine bırakmamız gerekiyor. İnsan merkezli bakıştan çıkıp, yok olmakta olan yaşamlar için yapmamız lazım bunu. Korkunç bir rakamdır; sadece Doğu Karadenizde 1500’e yakın canlı türü yok olmanın eşiğinde. Bu olay genetik patentçiler için de tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir rant kapısı ayrıca.
Yaşama, suya, dağa, toprağa ..
özgür derelere.
hayvanların yaşam alanına,
kültürlere
imeceye, dayanışmaya
doğamıza her türlü saldırıya karşı,
özgür fındıklı derelerinin, hep beraber yanında olalım..

Toprak