50 Gardiyan 12 Çocuk

sincan-cezaevinde-cocuk-mahpuslara-ciplak-arama-1

 Okullar, bizler için adeta hapisa­hanedir. Henüz 7 yaşındayken oyuncaklarımızı, sokağımızı, uykumuzu, düşlerimizi ve özgürlüğümüzü bırakıp okula gitmek zorunda bırakılırız. Okullar, kapısından girdiğimiz ilk andan itibaren, bizden, birbirinin aynı olan küçük çarklar yaratmaya başlar. Giydiğimiz giysilerden, geçtiğimiz nizami sıralardan, düşünce­lerimize kadar her şeyi aynılaştırmaya çalışır. Çünkü çarklardan birinin farklı ol­ması, diğerleri gibi çalışmaması, bu bü­yük döngüyü işlemez hale getirir ki bu da devletin en büyük korkularındandır.

Bazıları kendilerinden çarklar yaratıl­masına izin vermez. Onlar, özgürce var olmak ister. Onlara dayatılanlara karşı bir cevapları, devlete karşı öfkeleri var­dır. Öfkeleriyle çıkarlar sokaklara; bas­kıya, sömürüye, adaletsizliklere karşı mücadele ederler. Onlara dayatılan tek tipleşmeyi reddedip, özgürleşmek için di­renirler.

Devletse ona karşı direnenleri, müca­dele edenleri hapsettiği okullardan alır, bu kez cezaevlerine kapatır. Sustura­madıklarını, sindiremediklerini hapisha­ne duvarlarının ardına kapatıp yıldırma­ya çalışır. Bir bedeni duvarların arasına hapsettiğinde, “tehlike”nin ortadan kalk­tığını zanneder. Ama o dört duvar arası­na hapsedilen yalnızca beden olur; dev­

leti asıl korkutan düşünceler ise filizlenir, büyür, daha da yayılır.

Çocuklar ve hapishanelerle ilgili biraz düşünmeye başladığımızda Yılmaz Güney’in Duvar filmi gelir akıllara. Sene 1983’tü ve Yılmaz Güney filminde, çocukların hapisha­nede maruz kaldığı işkenceleri anlatıyor­du.

Sene 2014 ve bu sefer anlatılan hikâye bir film değil. Sincan Gençlik-Çocuk Cezaevi’nin C-10 koğuşu. 12 çocuk. Yılmaz Güney’in yarattığı Gardiyan Cafer’i arat­mayacak 50 gardiyan. İşkence mağduru 12 çocuk.

Sincan Cezaevi’nde sayım sırasında çı­kan bir soruna “sinirlenen” 50 gardiyan, 12 çocuğa saldırdı. İşkence yırtık giysile­riyle, yüzlerinde şişlik ve morluklarla aile­lerinin görüşüne çıkan 12 çocuğun İnsan Hakları Derneği’ne başvurusuyla ortaya çıktı.

Hakkâri’de isyan çıkardıkları iddiasıyla Sincan’a sürgün edilen çocukların yaşa­dıkları bu işkencelerle de bitmedi. Açılan davalarla her birine 5 günlük hücre cezası verildi, çocuklara yönelik küfür, hakaret ve çıplak aramalar ise kesintisiz devam etti.

Bu işkencelerden sonra 4 çocuk İstan­bul Maltepe Cezaevi’ne, 3 çocuk ise İzmir Şakran Cezaevi’ne gönderildi. İşkenceler burada da bitmedi. Aileler 4 çocuğunun kol­larının kırıldığını ve çocuklarının üzerlerinde sigara söndürüldüğünü fark etti. Çocuklar, yemek verilmemesine, kolundan ameliyat olan arkadaşlarına canı acıyor diye tekme atılmasına, cinsel istismara ve şiddet gör­melerine karşı ise direnmeye devam etti ve “Tüm bunlar son bulmazsa açlık grevine başlayacağız!” dedi.

Devletin işkencesi, şiddeti, bir hapisha­nede bir çocukla sınırlı kalmıyor. Okulda, so­kakta, kendini var edebildiği her alanda kar­şımızda duruyor. Bizler devletin şiddetinin ne olduğu, Pozantı’dan, Şakran’dan, havan topuyla paramparça edilen Ceylan’dan, 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur’dan, hedef gözetilerek vurulan Berkin’den ve bu­güne kadar devlet eliyle katledilen birçok kardeşimizden iyi biliriz.

Ama bizler, devletin dayakla, şiddetle, iş­kenceyle özgürlüğümüzü elimizden almasına ve yaşamlarımızı çalmasına karşı direnme­ye devam ediyoruz. Bugüne kadar katledilen kardeşlerimiz için, dört duvar arasına hap­sedilerek korkutulmak istenen kardeşleri­miz için, yaşamlarımız için direniyoruz. Döv­seler de, hapsetseler de, katletseler de her çocuk özgür birer dünyadır ve biz direndikçe bu dünyayı hep birlikte büyütüyoruz.

Yazan: Burcu S

 

    Benzer yazılar: