Bilinmeyen Oyuncular, Bilindik Oyun: PUBG

PUBG (Player Unknown BattleGround) yani Bilinmeyen Oyuncular Savaş Alanı. Birçoğumuz bu oyunu çok iyi biliyor ve oynuyoruz. Oynamayanlar ise bir şekilde, bir arkadaşından vs duymuştur; duymamış olmak neredeyse imkansız. Oyun, biz gençler arasında o kadar popüler yani. Yine de oyundan biraz bahsedecek olursak: Oyunda 100 oyuncu bir uçakla mevcut haritalar üzerinden geçiyor ve istediği yere paraşütle atlıyor. En kısa sürede en iyi silah ve ekipmanlarla hayatta kalmak temel amaç. Savaş sonunda hayatta kalan son kişi ya da takımdansanız “kazanıyorsunuz” ve “çorba parası”na kavuşuyorsunuz. (Oyunu kazanırsanız bunun ne anlama geldiğini anlayacaksınız!)

Oyunun hem PC hem mobil versiyonu bulunmakta, yani yaşamımızın bütün alanlarında, internet erişiminin olduğu her an oynanabilir bir şekilde tasarlanmış bir oyun. O kadar ilgi görüyor ki günün hangi saatinde girerseniz girin, en az 1 milyon erişim olduğunu görebilirsiniz. Hem yaşadığımız semtlerdeki internet kafelerde hem dünya çapında sürekli düzenlenen turnuvalarda… Bu oyunu oynayabilmek için bir hesap sahibi olmak gerekiyor tabi. Oyun için açılan bu hesap elbette ücretli, özellikle biz liseliler için oldukça pahalı bi fiyattan bahsediyoruz.

Oyunun yapımcısı ve PUBG Corp’un sahibi Brendan Greene sadece hesap açma üzerinden ödediğimiz parayla yetinmiyor, özellikle reklamlar ve farklı sektör ürünlerinde PUBG’yi bir marka olarak kullanıyor. Oyun adına basılan tişörtler, oyunu cep telefonlarında daha rahat oynayabilmek için üretilen konsollar, hatta oyun içerisinde kullanılan silahların airsoft versiyonları, cosplay giysiler, çantalar, ayakkabılar… Anlayacağınız PUBG şimdiden bir sektör haline dönüşmüş durumda.

Aslında PUBG; Fortnite, Apex Legends, Arma 3 gibi benzer Battle Royale oyunlardan sadece biri. Bu tarz oyunlar bir süredir eSpor diye isimlendirilen oyun türlerinin başında geliyor. eSpor, özellikle son zamanda yaşadığımız topraklarda da popüler hale geldi. Öyle popüler oldu ki seçimlerde propaganda malzemesi olarak bile kullanıldı. Oyunu oynayan belediye başkan adaylarının eSporla ilgili vaatleriyle dolu bildirileriyle yerel seçim sürecine eSpor damgasını vurdu!

PUBG’nin de bir parçası olduğu eSpor oyunları, kapitalizmin yüzünü döndüğü yeni bol kazançlı alanlardan biri. 2017 yılından bir istatistiğe göre, 194 milyon kişi bu tarz oyunları oynuyormuş. PUBG ve PUBG gibi oyunların, bu oyunların sahibi olan (Riot Games, Activision Blizzard, Valve, Wargaming gibi)şirketlere kazandırdığı para 650 milyon dolar. 2020’de oyun oynayan kişi sayısının 303 milyona, şirketlerin kazanacağı paranın ise 1,5 milyar dolara çıkması bekleniyor. Bu denli yüksek bir ranta sahip oyun sektöründe, aslında bu şirketler bizimle oyun oynuyor. Yani oynadığımız her oyunda birilerini daha fazla zengin ediyoruz.

Savaş Alanına Çevrilen Yaşamlarımız

Oyunun esin kaynağı ve aynı zamanda türünün ismi olan, 2000 yılında vizyona giren Battle Royale filmini incelersek bizlere ne tür bir yaşam biçimini empoze etmek istediklerini daha iyi anlarız. Filmde 42 öğrenci bindikleri okul otobüsünden kaçırılarak ıssız bir adaya götürülüyor. Öğrenciler gözlerini açtıklarında boyunlarında elektronik birer kelepçe buluyorlar ve kendilerini kaçıran kişiler tarafından ölümcül bir oyuna sürükleniyorlar. Oyun ise kendilerine verilen az miktarda yiyecek ve çeşitli silahlarla birbirlerini -son bir kişi kalıncaya dek- öldürmelerini emrediyor. E tabi sona kalan kişi, ölen onca öğrenciye rağmen hem oyunu “kazanmış” hem de “hayatını kurtarmış” oluyor.

Bir yerden tanıdık geldi, değil mi?

Şimdi bir oyun düşün! Oyunun server’ı bizim için sabah gözümüzü açtığımız anda açılıyor, henüz ana ekranda kuşandığımız itemler ise sabahın köründe kalkıp hazırladığımız çantamız. Gittiğimiz okullar, oyunda giriş yaptığımız farklı map’lerden sadece biri. Oyunda ne kadar seviye yükseltirsen rekabetin zorluk seviyesi o kadar artıyor. Üst sınıflara çıktıkça daha güzel okullar, daha iyi bölümler kazanabilmek adına rekabet artıyor. Ve sistem bizi bizim gibi olan diğer öğrencilerle, arkadaşlarımızla rekabet etmek zorunda bırakıyor; kazanmak ve hayatımızı kurtarmak için.

Bu savaş alanında kapitalizmin ve devletin bize sunduğu şeyleri kazanabilmemiz için ne paylaşmalı ne de bir başkasıyla dayanışmalıyız. Aksi takdirde oyundan atılmamız çok büyük bir olasılık haline geliyor. Yani her sabah, PUBG’nin öğrenci versiyonuna uyanıyoruz anlayacağınız!

İş bununla da kalmıyor; yaşadığımız ve her yanı savaşlarla dolu olan dünyada eline silah almayı, bir insanı öldürmeyi, bunu bir amaç olarak görmeyi normalleştiriyorlar. Mesela oyunda 100 insan öldürme kotasını doldurursak çok özel bir hediye kazanıyoruz. Bu bizim günlük yaşantımızda devletin üzerimizde uyguladığı, özellikle okul ve kışla gibi yerlerde kullandığı militarist yöntemi normalleştirmemizi ve verilen her görevi, her misyonu -sonunda alacağımız sözde ödülleri düşünerek- gözü kapalı yapmamızı sağlıyor.

Rekabet ve bencillik odaklı ilişki biçimlerini normalleştiren, itaatkar olmamızı hedefleyen, tek amacı kazanmak (bu da böyle bir sistemde hayatta kalmakla aynı anlama geliyor) olan bu tarz oyunlarla neyi kaçırıyor olduğumuzu unutmamak lazım. İçinde bulunduğumuz gerçekliği…

Anlatmaya çalıştığımız bütün olumsuz özellikleri ile bizi bu denli içine çeken PUBG vb. oyunlardan kazandığımız çorba parası, açlığını çektiğimiz paylaşma ve dayanışma dolu dünyada kimin karnını doyuracak?

 

 

    Benzer yazılar: