KaraTahta’da “Benim Ekolojik Çabalarım” Konusunun Aktarımı Yapıldı.

Kara Tahta’da “Benim Ekolojik Çabalarım” aktarımı Özgür Oktay tarafından gerçekleştirildi.

Aktarımın özeti;
“Çevre”ye duyarlı bir birey ne yapabilir?
Bu sorunun cevabını birçok STK’nın kampanyalarında, bir çok şirket ve kuruluşun kamu spotlarında şöyle veriyorlar;
1.Kaynakları etkin kullanın
2.Tasarruflu ürünler veya çevreye az zararlı ürünler kullanın
3. “Çevre”ye az zarar veren ürünler kullanın
4. “Çevre”ye zararlı ürünler üreten şirketleri boykot edin
5. Eğer “çevre”ye duyarlıysanız STK’lara bağış yapın hatta daha da duyarlıysanız bu kuruluşlara katılın.
Öncelikle şuana kadar yazılmış bütün “çevre”lerin üzerini çizip ekoloji yazarak başlayalım…
1.maddeye geri dönecek olursak, evimizdeki gereksiz ışıkları söndürdük, dişimizi fırçalarken musluğu kapadık, duş alma süremizi azalttık… Tuik istatistiklerini göz önünde bulundurursak bir mesken ile bir sanayi fabrikasının tüketim miktarını karşılaştırdığımızda çok büyük bir fark olduğunu görürüz. Öyle ki doğayı talan ederek kendini var eden 3 Hidroelektrik Santral sadece 1 AVM’nin elektriğini karşılayabiliyorken, bizlerin gereksiz ampüllerini söndürerek kazandığı elektrik farkedilmeyecektir.


2.Maddeye baktığımızda örneğin enerji tasarruflu ampüllerin ne kadar tasarruflu olduğuna bakmakta fayda var.
3.Maddede gördüğümüz çevreye az zararlı şirketler ise koca bir yanılgıdan ibaret. Çünkü dönem dönem toplumlarda ekolojik katliamlara karşı duyarlılık artar. Böyle olduğunda bazı şirketler “farkedilir”. Farkedilen şirket itibarını kaybetmemek adına hemen bir kampanya hazırlar. Buna yeşile boyamak denilir. Bu durum bizlere STK’larında “yeşilliğini” sorgulatıyor.
Suyu boşa harcamamaktan söz etmiştim. Su kullanımı istatistiklerine bir bakalım (kaynak);
Tarım alanında: %70
Sanayi alanında: %22
Kent ve kırda: %8
Tarım alanındaki fazlalık dikkat çekiyor. Kar hırsıyla açıklayabilirim. Tarım alanları daha fazla kar etmek için azaltılıyor. Küçük bir alana eskisinden daha fazla ekme-biçme yapılıyor. Bu sıklık içinde bir tohumun sağlıklı büyüme ihtimali yok oluyor ve tohum şirketleri kendini tek çözüm olarak sunuyor. Alınan yeni tohumun genetiğinde belli değişiklikler yapılmış oluyor ve herhangi bir tohum ilacına karşı bağışıklığı güçleniyor. Bu durum toprağı zehirliyor ve su kullanımını arttırıyor. Zehirli toprağa karışan suyumuzda artık zehirli.
“Elde ettiğimiz enerjiyi yenilenebilir enerjiden kullanalım” diyenler var birde. Rüzgar enerjisinin zararsız olduğunu, doğaya zarar vermediğini söylüyorlar. Oysa RES’ler kuruldukları bölgedeki bitki örtüsünü çok hızlı değiştiriyor, nem oranını arttırıyor, kuşların göç yollarını etkiliyor. Rüzgar gülünün kanatlarına çarpan kuşlar ölüyor. Daha birçok şey eklenebilir. Yeşile boyanmış kuruluşlardan GreenPeace, TEMA gibi kuruluşlar geliyor akla. Çünkü Karadeniz’dekurulanHES’lerle doğa talan edilirken bu kurumların sayfalarında HES’lerin zararlı olmadıkları yazıyordu.
Bütün bu talanın sebeplerine bakacak olursak;
İlerleme, büyüme ve merkezileşmeyi görürüz. Tarım alanında ilerlemek adına verilen zararlardan bahsetmiştim. Büyüme ve merkezileşme amacıyla bu kadar katliama maruz kalınıyor. Aynı anda bütün hepsiyle mücadele etmek gerekiyor. Ve bunun bireysel olması mümkün değil. Ama bireyler olarak bir araya gelip birşeyler yapmak mümkün. Bu aktarım neden bunun başlangıcı olmasın?