Yazılar | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org Genç İşçiler Örgütleniyor, Dayanışmayla Büyüyor. Mon, 28 Dec 2020 11:36:32 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.7.7 https://gencisci.org/wp-content/uploads/2017/12/cropped-cb4e69f7c798867be35e81b6e3af33ca.ico-32x32.png Yazılar | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org 32 32 Asgari Ücret Bize 2557 Lira! https://gencisci.org/asgari-ucret-bize-2557-lira/ Mon, 28 Dec 2020 11:36:32 +0000 http://gencisci.org/?p=1193 Bugün asgari ücret açıklandı: Asgari ücretli bir işçinin 3.577 lira olan brüt maaşı 500,85 lira sigorta primi, 35,78 lira işsizlik sigortası primi, 456,13 lira gelir vergisi, 27,15 lira damga vergisi kesildikten sonra 2.557 liraya düşüyor. 268 liralık AGİ tutarı eklendikten sonra da net 2.825 liraya yükseliyor. Biz genç işçiler almayı umduğumuz 268 lira olan Asgari […]

The post Asgari Ücret Bize 2557 Lira! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Bugün asgari ücret açıklandı: Asgari ücretli bir işçinin 3.577 lira olan brüt maaşı 500,85 lira sigorta primi, 35,78 lira işsizlik sigortası primi, 456,13 lira gelir vergisi, 27,15 lira damga vergisi kesildikten sonra 2.557 liraya düşüyor. 268 liralık AGİ tutarı eklendikten sonra da net 2.825 liraya yükseliyor.

Biz genç işçiler almayı umduğumuz 268 lira olan Asgari Geçim İndirimi’ni her zaman alabiliyor muyuz? Patronların bir lütuf gibi biz işçilere verdiği AGİ ücreti her sektör için geçerli olmuyor. Kafe, bar, restoran, deniz işçileri… Çoğu sektörün patronları işçilerinden hem çalıyor hem de hakkı olan AGİ ücretini vermiyor. İşçiler 2825 lira olan asgari ücretle bile geçinemezken AGİ ücreti çıkarıldığında 2557 lira ile geçinmeye zorlanıp açlığa mahkum edilmeye devam ediyor. Hırsızlar ceplerinde milyonlarla dolaşırken hala bizden çalmaya devam ediyorlar. Bizi sömürmeye, hakkımızı ceplerine indirmeye, emeğimizin karşılığını çalmaya devam ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde yaptığımız basın açıklamamızda; alamadığımız AGİ ücretini katmadan hesapladığımız asgari ücretin 2695 lirayı geçmeyeceğini söylemiştik, geçmedi. Elbette asgari ücret yine işçilerin değil patronların avantajına uygun olacak şekilde açıklandı.

Genç İşçi Derneği olarak bir kez daha söylüyoruz: Biz emeğimizi sömüren, yaşamlarımızı çalan bu sistemin illüzyonuna kanmayacak, beraberce örgütlenerek mücadelemizi sürdüreceğiz.

The post Asgari Ücret Bize 2557 Lira! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir https://gencisci.org/covid-19-degil-net-call-center-olduruyor-dogus-ozdemir/ Mon, 31 Aug 2020 14:20:04 +0000 http://gencisci.org/?p=1095 Ocak ayından itibaren dünyada korona krizi gittikçe yaygınlaşırken Covid-19 ancak 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildi. TC devletinin açıkladığı verilere göre Covid-19 bu tarihlerde Türkiye’de de görüldü. Nisan ayı itibariyle sokağa çıkma yasaklarına varıncaya kadar çeşitli “tedbirler” alınırken biz işçiler pandemi koşullarında üretime devam etmeye zorlandık. Tüm devlet kurumları “evde kal” […]

The post COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Ocak ayından itibaren dünyada korona krizi gittikçe yaygınlaşırken Covid-19 ancak 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildi. TC devletinin açıkladığı verilere göre Covid-19 bu tarihlerde Türkiye’de de görüldü. Nisan ayı itibariyle sokağa çıkma yasaklarına varıncaya kadar çeşitli “tedbirler” alınırken biz işçiler pandemi koşullarında üretime devam etmeye zorlandık. Tüm devlet kurumları “evde kal” çağrıları yaparken devletin işçilere yaptığı çağrı “maske takarak ve sosyal mesafeye dikkat ederek” çalışmak oldu. Devlet ve şirketlerin paragözlüğü ve iş birliği ile yüz binlerce işçi bu virüse yakalandı ve binlercesi yaşamını yitirdi. İşçilerin hayatını umursamayan ve kardan başka bir şey düşünmeyen bu şirketlerden biri de ‘NetCallCenter’ çağrı merkezi.

Çağrı merkezleri, bu sektörde çalışan veya çalışmayan herkesin bildiği gibi sömürünün, uzun mesainin, sigortasız çalışmanın, baskının, hak gasplarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri. Genellikle büyük şirketlerin araştırma veya satış departmanlarıyla ilişkili olarak taşeron bir şekilde anlaşmalı outsource şeklinde çalışan çağrı merkezleri, işçiler için genellikle uzun süreli çalışmanın mümkün olmadığı yerler.

NetCC de birçok çağrı merkezi gibi Türk Telekom’un taahhütlü satış işlerini yapan bir şirket. Fazla mesai sık sık olmakla birlikte günlük çalışma süresi sabah 09:00’dan akşam 19:30’a kadar sürüyor. İşçilerin günde 30 dakikası yemek sırası beklemekle geçen 75 dakika mola hakkı var. İşçiler bu mola süresini aşarsa, aştığı kadar mesaisini uzatmak zorundayken, 75 dakikadan az mola kullanılması durumunda mola hakları yanmış oluyor.

Geçtiğimiz Mart ayının son haftasında korona virüsü sebebiyle çalışanlarını evde çağrı almaları için gönderen NetCC, Mayıs ayının ilk haftasında evinde internet problemi yaşayanları zorunlu olarak şirkete çağırdı. Evde çalışma süreci şirketin işine gelmemiş olacak ki Ağustos ayının 5’inde performansı (satış rakamları) düşük olan 100’e yakın işçi, o riskli çalışma ortamına zorunlu olarak çağrıldı. Evden çalışmaya devam edebilmeyi satış rakamlarının artması koşuluna bağlayan NetCC, açıkça “Ya iyi satış yaparsınız ya da ölürsünüz!” diyordu.

Ağustos ayının 2. haftasında satış rakamları düşük olduğu için şirkette çalışmaya devam eden yaklaşık 100 kişilik kadroya, işe yeni başlayacak olan 25 kişilik eğitim grubu dahil edildi. Üstelik eğitim için gelen gruba herhangi bir test, ateş ölçümü vs. yapılmadan iş başı yaptırıldı. Şirket yeni gelen eğitim grubuyla beraber 19 Ağustos’ta toplamda 60’a yakın işçiye test yaptırdı. Covid-19 testi yaptığını iddia eden şirket yetkililerinin getirdiği kişiler, tüm işçilerin örneklerini iş yerindeyken aldı. Aradan geçen birkaç günden sonra şirketin personel müdürü tüm işçilere herkesin test sonucunun negatif olduğunu hiçbir belge göstermeden sözlü olarak ifade etti. Test sonuçlarını e-nabız sistemi üzerinden kontrol etmek isteyen işçiler, test yapıldığına veya sonuçlarına dair herhangi bir veriyle karşılaşmadılar.

Buna rağmen aynı gün şirkette çalışan kantin görevlisi rahatsızlanıp hastaneye gittiğinde Covid-19 testi sonucunun pozitif olduğunu öğrendi. Sonrasında işçiler kendi imkanlarıyla test yaptırdılar ve şirketin test sonucu negatif dediği 60 kişilik gruptan 20’nin üzerinde çalışana Covid-19 teşhisi kondu. Test sonucu pozitif çıkan ve birçoğunda ağır etki görülen işçiler şu anda evlerinde karantina altında.

Bu 20 kişiye Covid-19’un işyerinde çalışırken bulaştığı açık olmasına rağmen, şu anda aynı şirkette 20’ye yakın kişi aktif bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Sürecin başından itibaren satış rakamlarından başka hiçbir şeyi hesaba katmayan, işçilere Covid-19 testi hakkında bile yalan söyleyebilen NetCC, 20 kişinin Covid-19’a yakalandığı işyerini hala aktif bir şekilde çalıştırıyor.

Tüm bu sürece baktığımız zaman, Covid-19’un yaşadığımız coğrafyada görüldüğü günden beri devletin ve şirketlerin aynı önceliklerle, ortak çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini görüyoruz. Tüm iş yerlerinde olduğu gibi NetCC’de de pandemi koşullarında ölüm pahasına çalışma zorunluluğu devam ediyor. Patronlar öldürüyor, devlet koruyor.
Nasıl şirketler ve devletlerin varlığı birbirine bağlıysa, biz işçilerin varlığı da birbirimize bağlı. Covid-19 koşullarında da yaşamlarımızdan çalan şirketlerden ne evde kalarak ne “sosyal mesafeye” dikkat ederek ne de maske takarak korunabiliyoruz. Yaşamlarımızı iş cinayetleriyle, fazla mesaiyle, sömürüyle, virüsle tehdit eden bu işçi düşmanlarına karşı tek seçeneğimiz örgütlü olmak.

Bir sözümüzü patronlara, bir sözümüzü mesai arkadaşlarımıza söyleyerek bitirelim;
Köle değil işçiyiz, örgütlüysek güçlüyüz!

Doğuş Özdemir 

Genç İşçi Derneği/Ankara

The post COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka https://gencisci.org/olen-olur-kalan-saglar-somurulur-sergen-saka/ Mon, 17 Aug 2020 09:58:54 +0000 http://gencisci.org/?p=1091   Korona kriziyle birlikte, var olan sömürüye eklenen sömürüler yaşamlarımıza mâl oluyor. Salgının en yoğun olduğu zamanlarda dahi çalışmak zorunda bırakılan bütün işçiler için her fırsatta üzerine basıla basıla söylenen; maske, mesafe, hijyen kuralları patronların keyfine bağlı oluğu için türlü türlü sömürülere maruz bırakıldık. Böylelikle “Ölen ölür kalan sağlar sömürülür” düşüncesi iyiden iyiye ayyuka çıkmış […]

The post Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

 

Korona kriziyle birlikte, var olan sömürüye eklenen sömürüler yaşamlarımıza mâl oluyor. Salgının en yoğun olduğu zamanlarda dahi çalışmak zorunda bırakılan bütün işçiler için her fırsatta üzerine basıla basıla söylenen; maske, mesafe, hijyen kuralları patronların keyfine bağlı oluğu için türlü türlü sömürülere maruz bırakıldık. Böylelikle “Ölen ölür kalan sağlar sömürülür” düşüncesi iyiden iyiye ayyuka çıkmış oldu. Devletin sadece patronları korumak için, işçiler adına zerre yararı olmayan sahte tedbirleri ise hâlâ devamlılığını sürdürmekte. Korona krizi başında yaptıkları toplantıda aslında sürecin kimin aleyhine işleyeceği ortadaydı. Sürecin başından beri kimin neşesinin yerinde olduğunu, olacağını yaşamlarını yitiren işçilerden anlayabiliriz.

Coğrafyanın birçok yerinden gelen, işçi sömürüleri ve iş cinayetlerine bir yenisi de Manisa’da üretim yapmakta olan Vestel’den geldi. Aslında bu ne yeni bir haber ne de Vestel için ilkti. Artan vaka sayılarında, yerel halkın ve sendikaların oluşturdukları toplumsal tepki sayesinde basında yer buldu bu haber. Sadece oluşturulan bu toplumsal baskıyı bastırmak adına yapılan sözde “şeffaf bilgilendirme” toplantısının başında; Beyaz Eşya Genel Müdürü Erdal Haspolat’ın, çalışma koşullarının ve alınan tedbirlerin merak edilmesine karşın hâlâ utanmadan şirket reklamını yapması hak gasplarının üzerini örtmeye çalışmaktan başka bir açıklaması olmayacağını göstermektedir. Zira işçilerin mola saatlerinin kaldırılması, işçinin fabrikada yaşananları bir başkasına anlatması sonucu işinden olacağı tehditlerine değin birçok ihlalin ve gaspın yaşandığını duymaktayız. Duyduklarımıza karşın patronlar ve şefler hiçbir aksiliğin olmadığını, vaka sayılarının toplam çalışanlara oranla %2’lik bir rakama tekabül ettiğini belirtmekte. Ağustos ayının 8’inde yerel gazete temsilcileriyle yaptıkları “şeffaf bilgilendirme” toplantısında Covid-19’a bağlı yaşamını yitiren sadece 2 işçinin olduğunu iddia eden genel müdür, pekâlâ basının işçilerle konuşulmasını neden engellemiştir diye sormak gerekir. Alışılageldiği üzere bir toplumsal tepki oluşturulan her olayın ardından yetkililerin biri veya birkaçının çıkıp açıklamalarını bu tonda yapmaları, asıl ezilenlere yaşananların içyüzünü anlatma fırsatının verilmemesi, açıkça basın yoluyla vicdanları rahatlatmak ve tepkilerin yününü değiştirmek maksadıyla yapılmış olduğunu akla getirmelidir.

Hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz 2016 yılında cirosunu %24 arttıran Vestel ne yapmıştı? Müşterilerin siparişlerini geri çekmesi bahanesini öne sürerek 150 işçiyi, işten çıkarmıştı. Kısa süreli işçi çalıştırma yoluyla her türlü sömürü fırsatını kullanmasıyla da tanınan Vestel böylelikle; işçilerin hiçbir hak kazanmadan, işine son vermişti. 2018 yılında ataması yapılmadığı için zorunlu olarak Vestel’in yan sanayi üretimini üstlenen Sarp Plastik’te çalışmaya başlayan Hasan Songur’un yaşamını yitirdiği iş cinayeti sonrasında kullanılan cümleyi unutmamak, unutturmamak gerekir. “Soğukkanlı olun, çalışmak zorundasınız.” Unutmamak gerekir çünkü aynı Vestel’in geçtiğimiz yıllarda birçok iş cinayetine göz yumduğu ve buna rağmen iş güvenliğine önem vermemesi birçok basın kurumlarının haberlerinde mevcut. Bu nedenle içinde bulunduğumuz korona krizinin başından beri işçilerin virüs bulaş riski altında çalıştırılmaları bir yana virüs kaynaklı ölümlerin olması, işçi ve yaşam düşmanı Vestel için pek bir önem arz etmeyecektir. Günlük çalışma saatlerinin 12 saati bulduğu ve mevcut çalışan sayısının 19 bin civarında olduğunu göz önüne alırsak üretiminden vazgeçmek yerine işçilerin dip dibe çalışılarak sermayenin döngüye devam etmesini sağlaması, işçi yaşamlarından vazgeçmekten kolay görünüyor.

 Geçtiğimiz günlerde yapılan buzdolabı hesabına, yaşamını yitiren ve koşulların kötüleşmesine rağmen çalışmaya zorlanan işçileri düşünmeyerek devam edenlere şunu söylemek gerekir: Sizin ekonominiz büyürken bizler ölüyoruz. Hayatlarımızı idame ettirmek, çoğu zaman sadece hayatta kalabilecek ekonomik sınırı yakalayabilmek ve geçinebilmek için gittiğimiz fabrikalarda, tarlalarda, madenlerde göz göre göre öldürülüyoruz. Sizin ve yandaşlarınızın cepleri dolarken bizler hesabını yaptığınız buzdolaplarının içlerini dolduramıyoruz. Meydanlardan söylediklerimizi buradan da yinelemek gerekir; “KÖLE DEĞİL İŞÇİYİZ, ÖRGÜTLÜYSEK GÜÇLÜYÜZ.”

Sergen Saka – Genç İşçi Derneği

The post Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Devlet İstedi, Patron Uyguladı: Dardanel İşçisi Toplama Kampında – Meltem Çuhadar https://gencisci.org/devlet-istedi-patron-uyguladi-dardanel-iscisi-toplama-kampinda/ Fri, 07 Aug 2020 14:02:44 +0000 http://gencisci.org/?p=1073 Temmuz ayının sonunda Dardanel Gıda’nın Çanakkale’de bulunan fabrikasında çalışan işçilerin bir kısmında Covid-19 testinin pozitif çıktığı ve önlem olarak geride kalan işçilerin “Kapalı Devre” denilen ve toplama kamplarını andıran bir sistemle çalıştırılmaya başlanacağı duyuruldu.  Kapalı Devre Sistemi 14 gün boyunca işçilerin mesai saatlerini tamamladıktan sonra fabrikanın yakınında bulunan bir alanda toplu şekilde konaklamasına dayanıyor. Dardanel’in […]

The post Devlet İstedi, Patron Uyguladı: Dardanel İşçisi Toplama Kampında – Meltem Çuhadar first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Temmuz ayının sonunda Dardanel Gıda’nın Çanakkale’de bulunan fabrikasında çalışan işçilerin bir kısmında Covid-19 testinin pozitif çıktığı ve önlem olarak geride kalan işçilerin “Kapalı Devre” denilen ve toplama kamplarını andıran bir sistemle çalıştırılmaya başlanacağı duyuruldu. 

Kapalı Devre Sistemi 14 gün boyunca işçilerin mesai saatlerini tamamladıktan sonra fabrikanın yakınında bulunan bir alanda toplu şekilde konaklamasına dayanıyor. Dardanel’in internet sitesine girildiğinde karşımıza çıkan “Dardanel grubu olarak önceliğimiz çalışanlarımızın ve tüketicilerimizin sağlığı ve güvenliği” mesajına bakınca Kapalı Devre’nin işçilerin can güvenliği için kurulan bir sistem olduğunu zannedip “Vay be! İşçilere 14 gün kalacak yer imkanı vermişler.” demek bile mümkün.

Ancak tek bir basit soruyla Dardanel Gıda’nın işçi güvenliği maskesini indirmek de mümkün: “Covid-19 vakasının olduğu bir fabrikada neden işçiler ücretli izne çıkarılmadı?”

Dilde yaygınlaşan haliyle uzun bir zamandır “normalleşme süreci”nin içindeyiz. Normalleşme sürecinin korona krizinin biyolojik seyriyle ilgili olmadığını, salgının etkisiyle ekonomik ve siyasi krize giren devletin sistemi kurtarma politikası olarak başladığınıysa herkes biliyor. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19 tablosundaki verileri çarpıttığı ortaya çıktığından beridir zaten sürecin nasıl bir mantıkla işletildiği de ortada.

İşçilerin hiçbir güvenlik önlemi alınmadan çalıştırıldığı iş yerleri, o iş yerlerine ulaşmak için tıklım tıkış geçen yolculuk halleri ve yaşanan işçi ölümleri de böylesi bir normalleşme sürecinin en “normal” görüntüsü olarak medyada yer alıyor. Yukarıdaki basit sorunun basit cevabı da burada işte: Dardanel Gıda’nın patronları için yani kapitalistler için önemli olan, üretimin kesintisiz devam etmesi; öyle işçi güvenliği falan değil. İşçiler ise sosyal olarak da kapatıldıkları devrelerde çalışmaya gönüllü hiç değil. Fabrikanın Kapalı Devre modeline geçmesinin amacı ne işçilerin ailelerine virüs bulaşmaması ne de işçilerin sağlığının sürekli denetim altında tutulması… Çok basit, üretimin durmaması. Ve bunun sonucu olarak, şuanda hastanede tedavi gören 56 işçi ile birlikte toplamda 153 Dardanel işçisine Covid-19 tanısı konduğunu biliyoruz.

Dardanel’i boykot etme çağrılarının sosyal medya üzerinden yükselmesinin ardından şirketin patronlarından biri, Kapalı Devre Sistemi’nin kendi fikirleri olmadığını ve devletin önerisiyle bu sistemin uygulanmaya başlandığını hatırlattı. Kendini aklamaya çalışan Dardanel’in sadece market raflarına değil TSK’ye ve ÖSO’ya da üretim yaptığı düşünülünce bu işbirliği zaten kaçınılmazdı.

Bu modele yönelik stratejiler gerçekten sadece Dardanel ile sınırlı değil. MÜSİAD’ın 7 yıl önce Orta Ölçekli Sanayi Bölgeleri adıyla duyurduğu ancak başlatmadığı, Kasım 2019’da adını Milli üretim Üssü olarak değiştirdiği ve korona krizi sürecinde, Mayıs 2020’de “Bu kriz bir fırsat olsun” başlığını atarak İzole Üretim Üssü adıyla duyurduğu projenin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan onayları alındı ve inşaatı başladı. Öncelikle Tekirdağ’da başlayan bu toplama kampı inşaatı Hadımköy, Hassa ve Karadeniz bölgelerinde kurulacak üslerle sürdürülecek ve Dardanel Gıda’nın uyguladığı sistemin daha kompleks bir hali oluşturulacak. Proje şimdilik işçilerin ve ailelerinin fabrika yakınlarına yerleştirilerek konaklayabileceği, ihtiyaçlarını giderebileceği, kısaca yaşayacağı bir kompleks olarak tarif ediliyor. Adı üstünde işçilerin ve ailelerinin izole edileceği, daha açık haliyle sosyal olarak yok edileceği bir proje söz konusu.

Devlet birkaç gün sonra karşımıza “izole üretim üsleri” projesinin Covid-19’a bağlı işçi ölümlerine, güvenlik ihlallerine, iş yerlerinde Covid-19 tedbirlerinin yetersizliğine bir alternatif olduğunu savunarak çıkabilir. Ancak gerçeğin hiç de öyle olmadığını söylemekte fayda var.

Söz konusu projenin anlamı devlet ve şirketler için üretimin sürdürülmesiyken yaşamını “normalleştirerek” çalışmak zorunda kalan ezilenler için anlamı daha fazla sömürülmek, daha fazla ezilmek, kapitalizme daha fazla hizmet etmekten başka bir şey değil.

Meltem Çuhadar- Genç İşçi Derneği

The post Devlet İstedi, Patron Uyguladı: Dardanel İşçisi Toplama Kampında – Meltem Çuhadar first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat https://gencisci.org/normallesme-surecinde-virusten-ya-da-acliktan-olmek-atakan-polat/ Tue, 12 May 2020 18:36:39 +0000 http://gencisci.org/?p=1061 Yaklaşık 2 aydır süren korona krizine dair önlemler çerçevesinde kapatılan AVM’ler dün açıldı. İş bulabilen şanslılardansak eğer, dün işe gittik. Küresel bir salgın sürecinde yüzlerce kişiyle kapalı bir tüketim mabedinde kaldık 10 saat ama “şanslı” saydık kendimizi. Neden mi? Biz hizmet işçilerine evden çalışma olanağı yoktu bu süreçte. Hak denilen güvence ise zaten ulaşılamaz bir […]

The post Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Yaklaşık 2 aydır süren korona krizine dair önlemler çerçevesinde kapatılan AVM’ler dün açıldı. İş bulabilen şanslılardansak eğer, dün işe gittik. Küresel bir salgın sürecinde yüzlerce kişiyle kapalı bir tüketim mabedinde kaldık 10 saat ama “şanslı” saydık kendimizi. Neden mi?

Biz hizmet işçilerine evden çalışma olanağı yoktu bu süreçte. Hak denilen güvence ise zaten ulaşılamaz bir lükstü çoğumuz için. Ücretli izin hayaldi, bize düşmedi. İzne ayrılabilenlerin şanslıları yıllık izinlerinden yediler bir süre, sonrası ücretsiz izin, işsizlik… İzni yedikten sonra ne yiyeceğimizi söylemedi patronlar.

Salgın bitince değil ekonomi batınca başlatılan “normalleşme süreci”nin ilk adımlarından biri AVM’lerin açılması olunca iki seçenek çıktı biz vasıfsızların karşısına; virüsten ölmek ya da açlıktan ölmek.

Koskocaman sağlık bakanı dün AVM’ler önünde oluşan kuyrukları “Çok yakınlık tez ayrılık getirir.” gibi kamyon arkası sözlerle yorumlarken ve koskocamanın bir küçükleri, Bilim Kurulu üyeleri “Gömlek mi alacaksınız? Nokta atışı yapacaksınız. Alıp çıkacaksınız.” gibi akıllar verirken topluma; akılları bize yetmedi. “Zorunda kalmadıkça gitmeyin.” dediler, her gün gitmek zorunda kalacak olan bizleri görmediler.

Evet #AVMlereGitmeyin ama yetmez. Müşteriler gelmese de biz işçiler aynı mağazanın içine, aynı dandik havalandırma sistemiyle kapatılmayı sürdüreceğiz. Sayıları İstanbul’da en az 93, Ankara’da 33, İzmir’de 21, Antalya’da 14, yaşadığımız coğrafyada toplamda en az 400’ü bulan AVM’lerin her birinde yüzlerce işçiyiz. Hal böyleyken “Birimiz taşıyıcı olsak toplu kıyım…” demeye yeltenirsek eğer, alınan önlemlerle susturulmaya çalışılıyoruz.

Müşteriler içeride 3 saatten fazla kalamayacakmış, biz 10 saat kalıyoruz. 10 metrekareye 1 müşteri düşecekmiş ve 2 metre fiziksel mesafe kuralı uygulanacakmış, biz takmayacakmışız bu metre metrekare hesaplarını. Ateşi ölçülmeyen ve maskesiz müşteri içeri alınmayacakmış, yok bir de alınsaydı diyecektik ki dün gördük kapıdan geçenin maskesini indirdiğini. Bebek arabası kiralanamayacakmış, zaten bebeklerin sokağa çıkma yasağı yok mu? Kabinlerin kullanımı 10 dakikayı geçmeyecekmiş, zaten yatıya mı gelecekti müşteriler? Asansörler ve merdivenler dezenfekte edilecekmiş, onu da biz yapmayacak mıyız sanki?

Alınan önlemlerin bizi virüsten korumaya yetmeyeceğini de biliyoruz, koruyup korumayacağının patronların umurlarında olmadığını da. Ne de olsa “Ortalık işsiz kaynıyor…” ve zaten “Genç işçinin biri gider, biri gelir…” iken bize yüklenenlerin ağırlığını 10 saat ayakta durmaktan şişen ayak bileklerimizle, maskelerin içinde nefessiz kalmaktan çatlayan başımızla, düşen maaşlar yüzünden guruldayan midemizle gün geçtikçe daha çok hissediyoruz. Biz normalleşmiyoruz.

Bugünkü anormalliğin sebebinin bir araya gelmememiz, omuz omuza vermememiz, karşılarına dikilmememiz için çabalayan sistemin normali olduğunu biliyoruz. Biz bu sömürü sisteminin normalini de anormalini de istemiyoruz.

Bu yüzden bugün ihtiyacımız olan, anormalin koşullarını da yok etmemizi sağlayacak olan şey normaliyle anormaliyle sistemin her halini yıkmaktır; örgütlenerek adil ve özgür dünyayı yaratmaktır.

 

Atakan Polat – Genç İşçi Derneği

The post Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka https://gencisci.org/iscilerin-evlerine-hayat-slgmaz-sergen-saka/ Tue, 28 Apr 2020 09:46:14 +0000 http://gencisci.org/?p=1039 Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta […]

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dâhil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair bir karar da bulunuyor. Bu kapsamda 150 bin işyerinin -geçici olarak- kapatıldığı ayrıca açıklandı.

Hayatını idame ettirmek için gündelik veya sürekli işlerde çalışmak zorunda olduğu halde bugün evde kalmaya zorlanan ya da riske girip işine gitmek zorunda olan işçiler azımsanmayacak bir çoğunluk olarak Korona Krizi’ne mahkûm edilmektedir. Sırtı yere gelmeyecek kurum/şirketlere vergi ötelemeleri veya üretim bandının aralıksız işleyebilmesi için yardımlar yapılırken, evinde kalmaya zorlanan gündelik veya bu kıstasa sokulmayan kayıt dışı çalışanların ve rutin bir işe sahip olan işçilerin; borç ertelemeleriyle daha çok borçlanması istenmektedir. Bu nedenle kriz sonrası sömürülebilir emek kaynaklarının da tartışılamaz bir derinlikte olacağı öngörülebilir. Açıklanan ekonomik paketin şu an için nerelere harcandığı veya harcanacak olduğuna netlik getirilmemesi bir yana, paketin bazı gerekli koşulan yeterliliklerle birçok kişiyi şimdiden saf dışı bıraktığı aşikâr. Ekonomik paket haricinde, meclise sunulan yasa tasarısının içeriği gereğince, her ay hesaplanan/açıklanan açlık ve yoksulluk sınırının yakınlarından bile geçmemesine rağmen, ücretsiz izine çıkarılan veya virüs dolayışla işini kaybetmiş olan işçilere ödenecek günlük 39 lira 42 kuruş (farklı kaynaklar, tümünün bile küsurat sayılabileceği bu ödeneğin, küsurat kısmının 24 kuruş olduğunu belirtiyor.) ödeme yapılacak olması, açıkça, çalışanıyla veya çalışamayacak olanıyla alay etmektir. 

Evde Kal Ama Nereye Kadar?

Başa dönecek olursak, alınan bu kararlar insanları; virüs riskinden uzaklaştırıp yokluk ve aç kalma riskine itmekte. Hâl buyken “Evde nereye kadar kalınabilir veya hayatın ne kadarı eve sığar?” sorularını sormak yerinde olacaktır. Bu sorulara verilecek cevaplar, nihayetinde bu konuyu; virüsün yayılma hızını engellemenin veya bireyin izolasyonunu sağlamanın ötesinde, evde yaşanılacak koşulların ne kadarının sağlanabildiğine taşımakta. Korona Krizi için “Biz bir şeyler yapıyoruz, bunun karşılığında siz de bir şeyler yapın.” minvalindeki bu söylemleri ne kadar tahammül edilesi? Bu söylemlerin ezilenler için karşılığı ne kadar sahici? İşsizlik oranının dayandığı noktayı, yaşanılan işçi hakkı gasplarını da göz önüne alırsak, “hayat eve sığar” demek onlar için kolay olsa da bizler için değil. Evet, bedenlerimiz eve sığar fakat hayatın kendisi bu koşullarla eve sığamıyor. Artan gıda fiyatları, zamlanan faturalar, biriken borçlar… Bunların hepsi altına girilemeyecek birer yük iken devletin bir gecede aldığı süresiz mekân kapatma, faaliyet durdurma kararları ne işe yaramıştır?

Bu hesaba ertelenmeyen faturalar, ödenemeyecek/ödenmeyecek ödemeleri de eklediğimizde, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşüyor hayat doğrusu. Peki, içinden geçtiğimiz bu süreçte, hangi hayatlar sığacak eve? Günlük 39 lira 42 kuruşun geçinmeleri için ideal olduğunu düşündükleri işçilerin hayatları mı? Bu ödeneğe hak kazanamayan, hiçbir geliri kalmamış kayıt dışı çalışan işçilerin hayatları mı? Bu coğrafyada alınan kararlar şunu göstermektedir ki salgın sonrası hayat koşullarının daha kötü hale gelmesi kuvvetle muhtemel. Böylelikle sözüm ona aldıkları tedbirler, birer tehdide dönüşmüyor mu? Burada hesap, sağlıktan feragat edildiğini gösteriyor. Burada hesap, her gün açıklanan resmi rakamların, vakti zamanında birer insan olduğunu yadsımaya denk düşüyor.

Kendi OHAL’inizi İlan Edin, Bunu da Bizden Beklemeyin.

İşe gitmek zorunda olduğu için evinde kalamayan işçiler ise değinmeye çalıştığımız diğer bir konudur. Var olan sistemde bu sürecin özeti şudur, iş/konu emeğin sömürülmesine geldiğinde bütün sermayedarların sıralı olmaksızın, yaka paça, gasp edebildiğini gasp ettiği, iş/konu insan sağlığına vardığında cebinden ödün vermeye gelememesidir. Bu durumda genelgeler göndermek, tedbirler almak kolay olsa gerek. Evet, kişisel tedbirlerimizi biz de alabiliriz fakat yaratılan bu küresel krizde var olan koşullar ile evde kalınamıyor. Kalınamıyor, çünkü birçok tedbir insan sağlığını korumaya dair değil. Sistemlerini, sermayelerini güvence altına almak içindir. 

Burada sermayenin sürekliliği söz konusu olduğunda çalışan sağlığını düşünmeyen devlet; kendi OHAL’imizi ilan etmemizi öneriyor. Kendi ohalimiz ile açlığı kabullenmemizi. Böylelikle önlem almadan, önlem aldıklarını savunabilecekler. Böylelikle gün sonunda açıkladıkları rakamlardan kendilerini mesul tutmayabilecekler. Mecliste onanan yasa da bunun bir kanıtıdır. Başta değindiğimiz bu yasa teklifinden, çalışanlara her hâlükârda risk almak veya açlığı kabullenmek çıkmıştır. Bununla birlikte ücretsiz izin gibi hak ihlallerini de mazur göreceklerini ayan beyan ortaya koymuşlardır. Başka bir açıklaması yoktur bunun.

Geçtiğimiz günlerde 20 yaş altı için açıklanan sokağa çıkma yasağının hemen ardından, bu yaş grubunda çalışmakta olan işçilerin, bu yasağa tabii tutulmayacağı da duyurulmuştu. Her halükârda çalışmak zorunda olan kesim için bir önlem almadıklarını açık etmemeye özen gösterirken verdikleri bu karar bile durumu özetler nitelikte. Patronlar riskten uzak olan evlerindeyken üretim bandının aralıksız işleyebilmesi çalışmak zorunda olanların sırtına yüklendi. Böylelikle sermayeleri zarar görmeyecekti. Pekâlâ elimizdeki en güçlü kozun yakalanmamak olduğunu söyleyen sağlık bakanı bu durumda kimleri kastetmiştir? Çalışmaz ise evine ekmek götüremeyecek işçileri değildir herhalde?

Ekonomik sıkıntıların Korona Krizi’nin öncesine dayanması bir yana, bu süreçte izlenen yol, bu sıkıntıları daha da belirginleştirdi. Böylelikle halihazırda adaletsiz olan gelir dağılımı, adaletsizleşmeyi sürdürdü. İnsan sağlığı için alındığı iddia edilen önlemlerin aslında sosyal medya tepkilerini bastırmaya yönelik olduğu; işçi yararına olmadığı, aksine zararına olduğu öngörülen işsizlik maaşı veya ücretsiz izin ödeneğinden de anlaşılabiliyor. Bütün bunlara rağmen işçiden evinde kalması beklenmektedir. Bu süreçte asgari gelirli bir işçiden evinde kalması veya gelir yolları kapatılan bir işçinin, hayatının kaçta kaçını eve sığdırması beklenebilir? Bu yüzdendir ki halkların kendi dayanışma ve paylaşma ağlarını örmeleri, önemli bir çıkış yoludur var ettikleri bu kriz/sistemden.

Sergen Saka

 

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Korona Krizinde İşçi Hakları – Gökhan Soysal https://gencisci.org/korona-krizinde-isci-haklari-gokhan-soysal/ Tue, 21 Apr 2020 12:10:46 +0000 http://gencisci.org/?p=1031 Koronavirüs krizi yaşamlarımızın her alanını oldukça etkiliyor. Sürekli çeşitli önlemlerin alındığı açıklanıyor. Bu önlemler arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler […]

The post Korona Krizinde İşçi Hakları – Gökhan Soysal first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Koronavirüs krizi yaşamlarımızın her alanını oldukça etkiliyor. Sürekli çeşitli önlemlerin alındığı açıklanıyor. Bu önlemler arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dâhil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair bir karar da bulunuyor. Bu kapsamda 150 bin işyerinin -geçici olarak- kapatıldığı ayrıca açıklandı.

Alındığı söylenen bu önlemler yoğunluklu olarak genç işçilerin çalıştığı hizmet sektörünü etkiliyor ancak genç işçiler için bir tek önlem dahi açıklanmıyor. Genç işçiler şu aşamada patronlar tarafından ya her türlü virüs riski altında önlem alınmadan çalıştırılıyor ya da ücretsiz izin kullanmak zorunda bırakılıyor. Bazı patronların, bu durumu yıllık izin kullandırma bahanesi adı altında iyiden iyeye sömürmeye çalıştığına da şahit oluyoruz. Peki bu koşullar altında, güncel yasal duruma göre, işçiler neler yapabilir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki iş sözleşmesinin süresi belirli olsun veya olmasın işçi, sağlığını tehdit eden herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırsa iş sözleşmesini herhangi bir tazminat ödemeden kendisi feshedebilir. İş Kanunu, ilgili 24. maddede bulaşıcı hastalık konusunda her ne kadar işçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçinin bulaşıcı hastalık taşımasını aradıysa da işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa da işçi iş sözleşmesini feshedebilir. Örneğin salgınla birlikte bir kasiyerin işini yapması durumunda sağlığının tehlikede olduğu açıktır. Bu nedenle iş sözleşmesini feshetmesinin önünde herhangi bir engel yoktur.

İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa da işçi, iş sözleşmesini feshedebilir. İşçiye bu sürede ücretinin yarısının ödenmesi gerekir. Bu durumlar haklı sebeple fesihtir, kıdem tazminatı ve işsizlik maaşı gibi diğer alacaklar bu fesihten etkilenmez. Diyelim ki işçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan -örneğin koronavirüse yakalanmak ve karantina altına alınmak gibi- bir durum yaşanırsa da işçiye ücretinin yarısının ödenmesi gereklidir. Bu durumda şuna dikkat etmek gerekir ki patron, işçiyi kıdem tazminatını ödemeden işten çıkarabilir. İşçi koronavirüse yakalanırsa patronların bunu kötüye kullanacağı açıktır. Böyle bir sürecin mahkemeye taşınması durumunda mahkemenin kimin lehine karar vereceği tahmin edilebilir.

Ücretsiz izin konusunda ise İş Kanunu’nda herhangi bir madde düzenlenmemiştir. Uygulamada bu durum patronla işçi arasında olduğu varsayılan bir sözleşmeye, daha doğrusu karşılıklı anlaşmaya dayanıyor. Bir düzenleme olmadığı için işçi, bu dayatmayı kabul etmek zorunda değildir. Ancak içinden geçtiğimiz süreçte ücretsiz iznin işçiye patron tarafından dayatıldığı aşikâr ve işçiye, işini koruyarak karşı çıkma şansı tanınmamış. İşçilerin, kendilerine yönelik ciddi ve yakın bir tehlike doğduğunda patrondan önlem alınmasını isteyebilecekleri ve bu süreçte çalışmayabilecekleri düzenlenmişken önleme ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Sadece işçilerin önlem alınmazsa sözleşmelerini feshedebileceği düzenlenmiştir. Belirtmek gerekir ki işyeri koşullarına da uyması durumunda işçi, yıllık ücretli izin hakkını kullanabilir.

Patronların başvurabileceği bir yol olan kısa çalışma ödeneğinde sigortalı işçilere gelir desteği sağlanmaktadır. Ancak bunun için de işçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması şartı aranmaktadır. Hizmet sektöründe çalışan genç işçileri düşündüğümüzde birçok işçinin bu uygulamadan faydalanabileceğini düşünmek pek gerçekçi değil. Şimdiye kadar uygulamaya sokulduğu söylenen önlemler arasında müteahhitler bile düşünülmüşken genç işçilere dair herhangi bir önlem elbette bulunmamaktadır.

Gökhan Soysal

 

*Bu yazı, Aylık Anarşist Gazete Meydan’ın 52. Sayısından Alınmıştır

The post Korona Krizinde İşçi Hakları – Gökhan Soysal first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Yaşamaya Yetişemeyenler ! https://gencisci.org/yasamaya-yetisemeyenler/ Thu, 07 Nov 2019 14:06:12 +0000 http://gencisci.org/?p=948 “Yaşamaya yetişemiyoruz. Ne kadar hızlı olursak olalım bu sömürü sisteminin hızına yetişemiyoruz. En hızlımızı bile çıkarıyorlar işten. Motorsikletle giderken uçakla, yürürken- koşarken Usain Bolt’la yarışıyoruz…” Her kuryenin çilesidir bu yetişememek. Cüneyt Yetişkin’in de çilesiydi ve yetişemediği için işten atıldı. İstanbul Fatih’te dört kardeş intihar etti. Dört kardeşten biri kurye işçisi olan Cüneyt Yetişkin’di. Ablası Oya […]

The post Yaşamaya Yetişemeyenler ! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

“Yaşamaya yetişemiyoruz. Ne kadar hızlı olursak olalım bu sömürü sisteminin hızına yetişemiyoruz. En hızlımızı bile çıkarıyorlar işten. Motorsikletle giderken uçakla, yürürken- koşarken Usain Bolt’la yarışıyoruz…”

Her kuryenin çilesidir bu yetişememek. Cüneyt Yetişkin’in de çilesiydi ve yetişemediği için işten atıldı. İstanbul Fatih’te dört kardeş intihar etti. Dört kardeşten biri kurye işçisi olan Cüneyt Yetişkin’di. Ablası Oya Yetişkin ressamların resmettiği bir modeldi. Mimar Sinan Üniversitesi’nde modellik yapıyordu. 4 kardeşin hepsi,hepimiz gibi “vasıfsız”dı. Cüneyt işten atıldıktan sonra  evin ekonomik kaynağı kardeşlerden Oya oldu. Fakat Oya’nın da maaşına  haciz konulunca, artık yeter dediler. Cüneyt’in hasta ablası ve abisi, işsiz kardeşi ve kendisi ve tüm yalnızlıklarıyla başka bir şeyi seçtiler, yitişi… Yavaş yavaş yittikleri, yetişemedikleri  kapitalizmin katlettiği binlerce yoksuldan biri oldular.

Bir bunalımla intihar ettiler, tersane işçisi değillerdi ki sıkışan gazın patlamasıyla ölsünler. İnşaat işçisi değillerdi ki asansörden düşerek ölsünler. Kurye değillerdi ki kaygan yollarda çarpışarak ölsünler. Tekstil işçisi değillerdi ki hastane hastane dolaşıp silikozisden ölsünler. Fabrika işçisi değillerdi ki devrilen servislerde sıkışarak ölsünler. Göçebe işçi değillerdi ki kamyon kasalarından düşerek ölsünler. İntihar ederek öldüler çünkü vasıfsız işçilerdi. Vasıfsızsan; iş tanımına uymazsın çünkü işin hep tanımsızdır. Çalıştığın işin hızına yetişemezsin, hep yavaşsındır. Hep çalışsan bile tembelsindir. Hep borcun vardır bankaya, hep faturalar bir hatta iki ay arkadan ödenir. Ödediğin açma kapama bedeli kullandığından fazladır. Hep borçlusundur eşe dosta, ödeyemediğinden kaçarsın onlardan. Hep heveslenirsin reklamlardaki dizilerdeki  yaşamlara, yaklaşamazsın bile yakınlarına. Çünkü sen vasıfsız işçisindir. Oysa ki en kalabalık biziz.Ssadece bunu bilmiyoruz.

Yalnızlığımızla yetişemiyoruz bu sisteme. Bizi katleden kapitalizme. Tek tek yetişmek için uğraşacağımıza hep beraber yıkmak için uğraşalım kapitalizmi. Yetecektir beraberliğimiz yaratacağımız yeni dünyaya.

 

The post Yaşamaya Yetişemeyenler ! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
İşçilerin Ateşi Patronları Yakacak https://gencisci.org/iscilerin-atesi-patronlari-yakacak/ Fri, 13 Sep 2019 12:28:06 +0000 http://gencisci.org/?p=907 Recep Peker, Ankara Kızılay’da üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verdi. Kendisini ateşe verdi çünkü devlet emekli maaşına el koymuştu. Recep Peker yaşadığı adaletsizlikleri, kendini yakmadan önce yazdığı mektupta şöyle dile getiriyor: “Ziraat Bankası Sincan Şubesi’nden ihtiyaç kredisi çekmiştim. Kredi çekerken zorunlu 750 TL’lik kredi kartı verdiler, evim olmadığı için harcamak zorunda kaldım. Kartın ekstresi geldi […]

The post İşçilerin Ateşi Patronları Yakacak first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Recep Peker, Ankara Kızılay’da üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verdi. Kendisini ateşe verdi çünkü devlet emekli maaşına el koymuştu. Recep Peker yaşadığı adaletsizlikleri, kendini yakmadan önce yazdığı mektupta şöyle dile getiriyor:

“Ziraat Bankası Sincan Şubesi’nden ihtiyaç kredisi çekmiştim. Kredi çekerken zorunlu 750 TL’lik kredi kartı verdiler, evim olmadığı için harcamak zorunda kaldım. Kartın ekstresi geldi 100 TL. Benim 80 liram vardı, onu yatırdım. Zaten maaşım 550 TL. 2013 tarihinde maaşımın tamamına el konuldu. 5 ay boyunca açlığa mahkûm edildim. Tüketici Mahkemesi’ne dava açtım. Mahkeme bir sene sürdü. İcra Müdürlüğü’ne dava açtım. Fakat 30. gün olduğu halde dosyayı işleme koymadılar. Tüketici Mahkemesi dosyayı tekrar Yargıtay’a gönderdi. Yedi sene sonra beni Tüketici Mahkemesi’ne çağırdılar. Eksik evrak dediler ve bir kağıt imzalattılar. Bana bir üst mahkemeye dava açmayacağıma dair imza attırmışlar. 3 gün sonra Yargıtay davamı tekrar ret etti. Sebebini birine sorduğumda bütün emeklilere emsal teşkil ettiğimden davanın aleyhime olmayacağını söyledi. Şimdi ben soruyorum, adalet bunun neresinde?”
Recep Peker’in verdiği kavgaya daha öncede tanık olduk biz.
İş yerinde 3. kattan aşağı düşerek 7 kaburgasını kıran, beyninde travma oluşan, geçim sıkıntısı çektiği için meclis önünde kendini ateşe veren Sıdkı Aydın gibi.

Antep’te Şahinbey Belediyesi’nde önce işe alındığı söylenip sonra işe alınmadığı için ve 5 yıldır iş bulamadığı için kendisini ateşe vererek yaşamını yitiren Eyüp Dal gibi.

Trabzon’da taşeron işçi olarak çalıştığı belediye tarafından işinden atılan Mustafa Canbakkal’ın kendisini ateşe vermesi gibi.

Ataşehir Belediyesi’ne bağlı taşeron şirkette çalışırken işten atıldığı ve tazminatları ödenmediği için kendisini ateşe veren Ramazan Karabacak gibi.

Uğradığımız adaletsizlikler ve karşı karşıya kaldığımız haksızlıkların karşısında artık bıçağın kemikte olduğu o gün geldiğinde kendini ateşe veren onlarca işçi oldu. Öfkeliyiz.

Öfkeliyiz çünkü kapitalizm yaşamlarımızı çalıyor. Çalışma saatleri arttıkça, ödenmeyen maaşlar oldukça, emeklilik yaşı her gün biraz daha büyütüldükçe, yıllar boyunca iş bulamayınca, yıllarca çalıştığımız işten bir günde atılınca; iş yerinde her an metrelerce yüksekten yere düşme ihtimali, elini kolunu makineye kaptırma ihtimali ve bir çok “kaza”ya her an maruz kalma ihtimali arttıkça büyüyor öfkemiz.

İşçilerin ateşinin patronları yakacağı ana kadar büyütüyoruz bu öfkeyi. Recep Peker’in eylemini yapmadan önce yazmış olduğu mektup şöyle bitiyor: _“Tek güvendiğim adalet yokmuş. 7 sene süründürdüler. Ama ayakkabı kutularındaki paraları bizim değil FETÖ’nün kumpası dediler ve faiziyle birlikte geri aldılar. Bense 7 sene çile çektim, aç kaldım ama adaletten umudumu kesmemiştim. Adaletin zenginin gücü olanın yanında olduğunu anladım. Adalet beni bitirdi, diyeceklerim bu kadar…” _
Diyecek bir şeyimiz kalmadığı anda büyüyor bu öfke.

Devletin adaletsizlikleri bizi bitirmeden, kapitalizmin sömürüsü bizleri tüketmeden örgütlenmekten, yaşamlarımız için direnmekten başka; ekmek, adalet ve özgürlük için mücadele etmekten başka çaremiz yok!

The post İşçilerin Ateşi Patronları Yakacak first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Sektörde Hizmet Sınırsız, İş Tanımsız https://gencisci.org/sektorde-hizmet-sinirsiz-is-tanimsiz/ Wed, 14 Nov 2018 12:27:46 +0000 http://gencisci.org/?p=670 Beş buçuk milyonumuz kayıtlı ama kayıtsız milyonlarcasıyız. Bir işten diğerine, olmadı öbürüne koşuşturanlarız. Bir çoğumuz güvencesiz, geçici, tanımsız, vasıfsız çalışan işçileriz. Günümüzde ihtiyaçların sınırsızlaştırıldığı, her geçen gün fazlalaştırıldığı bu sistemin içerisinde ihtiyaçların giderilmesini sağlayan yegane şey hizmettir ve bizim sektörde “Hizmette Sınır Yoktur”. Hizmet sektöründe sadece müşterinin taleplerine odaklanırız. Müşterinin aradığı bir ürün tezgahlarımızda yok […]

The post Sektörde Hizmet Sınırsız, İş Tanımsız first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Beş buçuk milyonumuz kayıtlı ama kayıtsız milyonlarcasıyız. Bir işten diğerine, olmadı öbürüne koşuşturanlarız. Bir çoğumuz güvencesiz, geçici, tanımsız, vasıfsız çalışan işçileriz. Günümüzde ihtiyaçların sınırsızlaştırıldığı, her geçen gün fazlalaştırıldığı bu sistemin içerisinde ihtiyaçların giderilmesini sağlayan yegane şey hizmettir ve bizim sektörde “Hizmette Sınır Yoktur”.

Hizmet sektöründe sadece müşterinin taleplerine odaklanırız. Müşterinin aradığı bir ürün tezgahlarımızda yok mu? Depoya bakarız. Orada da mı yok? Diğer mağazalarımızı arar, bakarız. Müşteri diğer mağazaya gitmeden biz hızlıca diğer mağazalardan getirtmenin bir yolunu buluruz. Çünkü hizmette müşteri memnuniyeti önemlidir. Mesela hamburger isteyen müşteri yanına bir de mayonez sosu istedi mi? “Tabi efendim hemen getirelim”. İçine sıkmamızı mı istedi? “Tabi ki hemen sıkalım”. Tadını beğenmedi mi? Yenisi ile değiştirelim. Çünkü şirketin hizmet vizyonu her şeyden daha önemli. Şirketin imajının yükselmesi hizmetin derecesiyle orantılı. Bunu sağlamak adına bütün işleri şirketin hizmet konusunda sahada koşturarak çalıştırdığı genç işçiler yapmak zorunda. Yapmadığında patronların cevabı net; “işine gelirse…”

Çoğumuz vasıfsız bir “eleman” olarak çalışmaya başladığımız iş yerinde, yapılan işlere göre komi, garson, lobici, kasiyer, depocu, tezgahtar… oluyoruz. Satış danışmanı oluyoruz mesela. Satış yapmak üzere önce ürünü müşteriye tanıtıyoruz. Müşteri dilerse alıyor. Tanıtım işini promotör olarak yapıyoruz. Şirketin kendi bünyesinde değil de ajansa bağlı çalışıyoruz. Ajanstan yola çıkıp mağazada veya markette satılacak bir ürünün tanıtımını yapıyoruz. Hem ajansın işçisiyiz, hem mağaza veya marketin, hem de tanıttığımız ürünü üreten şirketin. Yani hepsinin işçisiyiz. Bu pozisyonda olunca üç farklı patronumuz var. Ama bir sorun çıktığında hiçbiri bizim muhatabımız değil!

Geçtiğimiz günlerde Genç İşçi Derneği’ne promotör bir arkadaşımız başvurdu. İşten çıkarıldığını, bu durumda ne yapılabileceğini sordu. Anlattıklarına göre işten çıkarılma süreci ve işten çıkarılma nedeni ise tam bir hizmet sektörü sorunsalı. Promotör olarak çalışıyorsak eğer bütün gün tanıtmamız gereken ürünün başında beklememiz gerek. Gelen geçen müşterilerin üründen -eğer deneyebileceği bir şey ise- denetip memnun kalmalarını sağlamamız gerek. Bir Promotör’ün -yani arkadaşımıza da sözlü olarak anlatılan- iş tanımı bu. Ancak çoğu zaman iş böyle olmuyor! Patronlardan birinin iş tanımı belirleyici oluyor. Derneği arayan arkadaşımız da bu sorunsalı yaşamış bir arkadaşımızdı. Hangi şirket ya da hangi patron mağazasında ya da marketinde sadece bir ürün tanıtan işçiyi ister? Onlar ister ki, biz ürünleri tanıtmaktan öte satalım ve hatta ürünün satışını arttıralım.

En çok promotör çalıştıran şirketler, pek çok kişinin de tahmin edebileceği gibi, özellikleri her geçen gün saymakla bitmeyen ve bu özelliklerin bilgisini müşteriye en yetkin şekilde tanıtabilecek kişilere ihtiyaç duyan bilgisayar şirketleridir. Derneği arayan arkadaşımız da bilgisayar satan bir şirkette ürün tanıtımı yapmak üzere işe alınmış bir promotör olarak çalışıyordu. Burada promotör olarak çalıştırılan genç işçilere ürünün tanıtımı dışında aynı zamanda satış da yaptırılıyordu. Bu satış, prim vs. denerek kotalar halinde işçilere sunulurken işçiler de artık bu gidişata dur demeye niyetleniyorlar. O süreçte Çalışma Bakanlığı müfettişleri, şirkette denetleme yapıp promotörlerin artık mağazanın kendi işçisi olması ya da işten çıkarılması yönünde tutanak tutuyor. Böylece belli teknoloji mağazalarında promotörleri işten çıkarma süreci başlıyor. Öncelikle promotörün ne iş yapacağı, 3 farklı patron muhatap olduğu için, oldukça karışık ve bir tartışma konusu. Tanıtımını yaptığı ürünü müşteri satın almak istediğinde, yine satışı promotör yapıyor. Bu durumda da promotörlerin mağazadaki satış danışmanlarından hangi yönden ayrıldığı belli bile değil. Ve aynı durum sektörün hemen her alanında geçerli. Kocaman bir belirsizlik ve iş tanımsızlığı var. Hal böyle olunca arkadaşımıza bir yandan durumu anlattık diğer yandan hukuksal anlamda bilgilendirmeler yaptık.

Belirsizliğe Karşı Örgütlenelim!

Bir mağazada, markette, fast food biriminde ya da hizmet sektörünün başka alanlarında çalışmaya başlarken sözlü veya yazılı bir sözleşme yapılması gerekiyor. Bu sözleşme, elbette kaba, yüzeysel bir okuma ile işçilere sunuluyor veya işe girmenin heyecanında olan genç işçiye okutulmuyor bile. Sözleşmeler belirli süreli iş sözleşmesi, belirsiz süreli iş sözleşmesi diye ayrılıyor. Ancak çoğunlukla belirsiz süreli iş sözleşmesi ile işe başlıyoruz. Bu sözleşmeler içerisinde esnek çalışmaya ayrılmış bölümler, fazla mesaiye ayrılmış bölümler var. Bu bölümler yapacağımız işi hangi zaman dilimlerinde yapacağımızı belirsizleştiriliyor. Ayrıca “Sözleşmede yazılı olmayan hususlarda şirketimiz genel kuralları geçerlidir.” gibi ibareler, yapılacak işi daha da belirsizleştiriyor. Reyoncu olarak işe başvurup depoda çalışıp akşam geç saatlerde depoya gelecek malların sevkiyatını da yapabiliriz. Market reyonunda çalışırken aynı zamanda hem kasaya hem reyona hem depoya bakabiliriz. Yani belirsiz süreli iş sözleşmesinde belirsiz olan sadece işin sona ereceği zaman değil. İşin kendisi de iyice belirsiz hale getiriliyor.

Hukuki Durum Nasıl?

İş sözleşmesi, kanuni tanımında bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (patron) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesinde işçinin hangi işleri yerine getirmeyi kabul ettiği de yazılı olmalıdır. Bu nedenle işçinin, bu tanımlar dışında iş yapmak gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. İşçi, iş sözleşmesi dışında kendisinden yapılmasını istenen işleri yapmadığı için işten çıkartılamaz, çıkartılırsa çeşitli tazminat hakları gündeme gelecektir.

Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde de işçi kendisine söylenen her şeyi yapmak zorunda değildir. Patron, işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret ekleri gibi hususları gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Bu belgenin verilmediği durumda da işçi işiyle bağdaşmayan işleri yapmak zorunda değildir.

Sorunları Çözmek İçin Örgütlenelim!

Geleceğimizi artık patronların belirli-belirsiz sömürü sözleşmelerine bırakmama zamanı geldi de geçiyor bile. Genç İşçi Derneği olarak, gençlerin geleceğini çalan patronların karşısında “Genç İşçiler Örgütlü Güçlü” sloganıyla yol alıyoruz, sorunlarımızı birlikte çözmek için işçi arkadaşlarımızı örgütlenmeye çağırıyoruz.

Genç İşçi Derneği

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Sektörde Hizmet Sınırsız, İş Tanımsız first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>