korona virüs | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org Genç İşçiler Örgütleniyor, Dayanışmayla Büyüyor. Mon, 17 Aug 2020 10:02:08 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.7.7 https://gencisci.org/wp-content/uploads/2017/12/cropped-cb4e69f7c798867be35e81b6e3af33ca.ico-32x32.png korona virüs | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org 32 32 Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka https://gencisci.org/olen-olur-kalan-saglar-somurulur-sergen-saka/ Mon, 17 Aug 2020 09:58:54 +0000 http://gencisci.org/?p=1091   Korona kriziyle birlikte, var olan sömürüye eklenen sömürüler yaşamlarımıza mâl oluyor. Salgının en yoğun olduğu zamanlarda dahi çalışmak zorunda bırakılan bütün işçiler için her fırsatta üzerine basıla basıla söylenen; maske, mesafe, hijyen kuralları patronların keyfine bağlı oluğu için türlü türlü sömürülere maruz bırakıldık. Böylelikle “Ölen ölür kalan sağlar sömürülür” düşüncesi iyiden iyiye ayyuka çıkmış […]

The post Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

 

Korona kriziyle birlikte, var olan sömürüye eklenen sömürüler yaşamlarımıza mâl oluyor. Salgının en yoğun olduğu zamanlarda dahi çalışmak zorunda bırakılan bütün işçiler için her fırsatta üzerine basıla basıla söylenen; maske, mesafe, hijyen kuralları patronların keyfine bağlı oluğu için türlü türlü sömürülere maruz bırakıldık. Böylelikle “Ölen ölür kalan sağlar sömürülür” düşüncesi iyiden iyiye ayyuka çıkmış oldu. Devletin sadece patronları korumak için, işçiler adına zerre yararı olmayan sahte tedbirleri ise hâlâ devamlılığını sürdürmekte. Korona krizi başında yaptıkları toplantıda aslında sürecin kimin aleyhine işleyeceği ortadaydı. Sürecin başından beri kimin neşesinin yerinde olduğunu, olacağını yaşamlarını yitiren işçilerden anlayabiliriz.

Coğrafyanın birçok yerinden gelen, işçi sömürüleri ve iş cinayetlerine bir yenisi de Manisa’da üretim yapmakta olan Vestel’den geldi. Aslında bu ne yeni bir haber ne de Vestel için ilkti. Artan vaka sayılarında, yerel halkın ve sendikaların oluşturdukları toplumsal tepki sayesinde basında yer buldu bu haber. Sadece oluşturulan bu toplumsal baskıyı bastırmak adına yapılan sözde “şeffaf bilgilendirme” toplantısının başında; Beyaz Eşya Genel Müdürü Erdal Haspolat’ın, çalışma koşullarının ve alınan tedbirlerin merak edilmesine karşın hâlâ utanmadan şirket reklamını yapması hak gasplarının üzerini örtmeye çalışmaktan başka bir açıklaması olmayacağını göstermektedir. Zira işçilerin mola saatlerinin kaldırılması, işçinin fabrikada yaşananları bir başkasına anlatması sonucu işinden olacağı tehditlerine değin birçok ihlalin ve gaspın yaşandığını duymaktayız. Duyduklarımıza karşın patronlar ve şefler hiçbir aksiliğin olmadığını, vaka sayılarının toplam çalışanlara oranla %2’lik bir rakama tekabül ettiğini belirtmekte. Ağustos ayının 8’inde yerel gazete temsilcileriyle yaptıkları “şeffaf bilgilendirme” toplantısında Covid-19’a bağlı yaşamını yitiren sadece 2 işçinin olduğunu iddia eden genel müdür, pekâlâ basının işçilerle konuşulmasını neden engellemiştir diye sormak gerekir. Alışılageldiği üzere bir toplumsal tepki oluşturulan her olayın ardından yetkililerin biri veya birkaçının çıkıp açıklamalarını bu tonda yapmaları, asıl ezilenlere yaşananların içyüzünü anlatma fırsatının verilmemesi, açıkça basın yoluyla vicdanları rahatlatmak ve tepkilerin yününü değiştirmek maksadıyla yapılmış olduğunu akla getirmelidir.

Hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz 2016 yılında cirosunu %24 arttıran Vestel ne yapmıştı? Müşterilerin siparişlerini geri çekmesi bahanesini öne sürerek 150 işçiyi, işten çıkarmıştı. Kısa süreli işçi çalıştırma yoluyla her türlü sömürü fırsatını kullanmasıyla da tanınan Vestel böylelikle; işçilerin hiçbir hak kazanmadan, işine son vermişti. 2018 yılında ataması yapılmadığı için zorunlu olarak Vestel’in yan sanayi üretimini üstlenen Sarp Plastik’te çalışmaya başlayan Hasan Songur’un yaşamını yitirdiği iş cinayeti sonrasında kullanılan cümleyi unutmamak, unutturmamak gerekir. “Soğukkanlı olun, çalışmak zorundasınız.” Unutmamak gerekir çünkü aynı Vestel’in geçtiğimiz yıllarda birçok iş cinayetine göz yumduğu ve buna rağmen iş güvenliğine önem vermemesi birçok basın kurumlarının haberlerinde mevcut. Bu nedenle içinde bulunduğumuz korona krizinin başından beri işçilerin virüs bulaş riski altında çalıştırılmaları bir yana virüs kaynaklı ölümlerin olması, işçi ve yaşam düşmanı Vestel için pek bir önem arz etmeyecektir. Günlük çalışma saatlerinin 12 saati bulduğu ve mevcut çalışan sayısının 19 bin civarında olduğunu göz önüne alırsak üretiminden vazgeçmek yerine işçilerin dip dibe çalışılarak sermayenin döngüye devam etmesini sağlaması, işçi yaşamlarından vazgeçmekten kolay görünüyor.

 Geçtiğimiz günlerde yapılan buzdolabı hesabına, yaşamını yitiren ve koşulların kötüleşmesine rağmen çalışmaya zorlanan işçileri düşünmeyerek devam edenlere şunu söylemek gerekir: Sizin ekonominiz büyürken bizler ölüyoruz. Hayatlarımızı idame ettirmek, çoğu zaman sadece hayatta kalabilecek ekonomik sınırı yakalayabilmek ve geçinebilmek için gittiğimiz fabrikalarda, tarlalarda, madenlerde göz göre göre öldürülüyoruz. Sizin ve yandaşlarınızın cepleri dolarken bizler hesabını yaptığınız buzdolaplarının içlerini dolduramıyoruz. Meydanlardan söylediklerimizi buradan da yinelemek gerekir; “KÖLE DEĞİL İŞÇİYİZ, ÖRGÜTLÜYSEK GÜÇLÜYÜZ.”

Sergen Saka – Genç İşçi Derneği

The post Ölen Ölür Kalan Sağlar Sömürülür – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat https://gencisci.org/normallesme-surecinde-virusten-ya-da-acliktan-olmek-atakan-polat/ Tue, 12 May 2020 18:36:39 +0000 http://gencisci.org/?p=1061 Yaklaşık 2 aydır süren korona krizine dair önlemler çerçevesinde kapatılan AVM’ler dün açıldı. İş bulabilen şanslılardansak eğer, dün işe gittik. Küresel bir salgın sürecinde yüzlerce kişiyle kapalı bir tüketim mabedinde kaldık 10 saat ama “şanslı” saydık kendimizi. Neden mi? Biz hizmet işçilerine evden çalışma olanağı yoktu bu süreçte. Hak denilen güvence ise zaten ulaşılamaz bir […]

The post Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Yaklaşık 2 aydır süren korona krizine dair önlemler çerçevesinde kapatılan AVM’ler dün açıldı. İş bulabilen şanslılardansak eğer, dün işe gittik. Küresel bir salgın sürecinde yüzlerce kişiyle kapalı bir tüketim mabedinde kaldık 10 saat ama “şanslı” saydık kendimizi. Neden mi?

Biz hizmet işçilerine evden çalışma olanağı yoktu bu süreçte. Hak denilen güvence ise zaten ulaşılamaz bir lükstü çoğumuz için. Ücretli izin hayaldi, bize düşmedi. İzne ayrılabilenlerin şanslıları yıllık izinlerinden yediler bir süre, sonrası ücretsiz izin, işsizlik… İzni yedikten sonra ne yiyeceğimizi söylemedi patronlar.

Salgın bitince değil ekonomi batınca başlatılan “normalleşme süreci”nin ilk adımlarından biri AVM’lerin açılması olunca iki seçenek çıktı biz vasıfsızların karşısına; virüsten ölmek ya da açlıktan ölmek.

Koskocaman sağlık bakanı dün AVM’ler önünde oluşan kuyrukları “Çok yakınlık tez ayrılık getirir.” gibi kamyon arkası sözlerle yorumlarken ve koskocamanın bir küçükleri, Bilim Kurulu üyeleri “Gömlek mi alacaksınız? Nokta atışı yapacaksınız. Alıp çıkacaksınız.” gibi akıllar verirken topluma; akılları bize yetmedi. “Zorunda kalmadıkça gitmeyin.” dediler, her gün gitmek zorunda kalacak olan bizleri görmediler.

Evet #AVMlereGitmeyin ama yetmez. Müşteriler gelmese de biz işçiler aynı mağazanın içine, aynı dandik havalandırma sistemiyle kapatılmayı sürdüreceğiz. Sayıları İstanbul’da en az 93, Ankara’da 33, İzmir’de 21, Antalya’da 14, yaşadığımız coğrafyada toplamda en az 400’ü bulan AVM’lerin her birinde yüzlerce işçiyiz. Hal böyleyken “Birimiz taşıyıcı olsak toplu kıyım…” demeye yeltenirsek eğer, alınan önlemlerle susturulmaya çalışılıyoruz.

Müşteriler içeride 3 saatten fazla kalamayacakmış, biz 10 saat kalıyoruz. 10 metrekareye 1 müşteri düşecekmiş ve 2 metre fiziksel mesafe kuralı uygulanacakmış, biz takmayacakmışız bu metre metrekare hesaplarını. Ateşi ölçülmeyen ve maskesiz müşteri içeri alınmayacakmış, yok bir de alınsaydı diyecektik ki dün gördük kapıdan geçenin maskesini indirdiğini. Bebek arabası kiralanamayacakmış, zaten bebeklerin sokağa çıkma yasağı yok mu? Kabinlerin kullanımı 10 dakikayı geçmeyecekmiş, zaten yatıya mı gelecekti müşteriler? Asansörler ve merdivenler dezenfekte edilecekmiş, onu da biz yapmayacak mıyız sanki?

Alınan önlemlerin bizi virüsten korumaya yetmeyeceğini de biliyoruz, koruyup korumayacağının patronların umurlarında olmadığını da. Ne de olsa “Ortalık işsiz kaynıyor…” ve zaten “Genç işçinin biri gider, biri gelir…” iken bize yüklenenlerin ağırlığını 10 saat ayakta durmaktan şişen ayak bileklerimizle, maskelerin içinde nefessiz kalmaktan çatlayan başımızla, düşen maaşlar yüzünden guruldayan midemizle gün geçtikçe daha çok hissediyoruz. Biz normalleşmiyoruz.

Bugünkü anormalliğin sebebinin bir araya gelmememiz, omuz omuza vermememiz, karşılarına dikilmememiz için çabalayan sistemin normali olduğunu biliyoruz. Biz bu sömürü sisteminin normalini de anormalini de istemiyoruz.

Bu yüzden bugün ihtiyacımız olan, anormalin koşullarını da yok etmemizi sağlayacak olan şey normaliyle anormaliyle sistemin her halini yıkmaktır; örgütlenerek adil ve özgür dünyayı yaratmaktır.

 

Atakan Polat – Genç İşçi Derneği

The post Normalleşme Sürecinde Virüsten ya da Açlıktan Ölmek – Atakan Polat first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka https://gencisci.org/iscilerin-evlerine-hayat-slgmaz-sergen-saka/ Tue, 28 Apr 2020 09:46:14 +0000 http://gencisci.org/?p=1039 Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta […]

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dâhil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair bir karar da bulunuyor. Bu kapsamda 150 bin işyerinin -geçici olarak- kapatıldığı ayrıca açıklandı.

Hayatını idame ettirmek için gündelik veya sürekli işlerde çalışmak zorunda olduğu halde bugün evde kalmaya zorlanan ya da riske girip işine gitmek zorunda olan işçiler azımsanmayacak bir çoğunluk olarak Korona Krizi’ne mahkûm edilmektedir. Sırtı yere gelmeyecek kurum/şirketlere vergi ötelemeleri veya üretim bandının aralıksız işleyebilmesi için yardımlar yapılırken, evinde kalmaya zorlanan gündelik veya bu kıstasa sokulmayan kayıt dışı çalışanların ve rutin bir işe sahip olan işçilerin; borç ertelemeleriyle daha çok borçlanması istenmektedir. Bu nedenle kriz sonrası sömürülebilir emek kaynaklarının da tartışılamaz bir derinlikte olacağı öngörülebilir. Açıklanan ekonomik paketin şu an için nerelere harcandığı veya harcanacak olduğuna netlik getirilmemesi bir yana, paketin bazı gerekli koşulan yeterliliklerle birçok kişiyi şimdiden saf dışı bıraktığı aşikâr. Ekonomik paket haricinde, meclise sunulan yasa tasarısının içeriği gereğince, her ay hesaplanan/açıklanan açlık ve yoksulluk sınırının yakınlarından bile geçmemesine rağmen, ücretsiz izine çıkarılan veya virüs dolayışla işini kaybetmiş olan işçilere ödenecek günlük 39 lira 42 kuruş (farklı kaynaklar, tümünün bile küsurat sayılabileceği bu ödeneğin, küsurat kısmının 24 kuruş olduğunu belirtiyor.) ödeme yapılacak olması, açıkça, çalışanıyla veya çalışamayacak olanıyla alay etmektir. 

Evde Kal Ama Nereye Kadar?

Başa dönecek olursak, alınan bu kararlar insanları; virüs riskinden uzaklaştırıp yokluk ve aç kalma riskine itmekte. Hâl buyken “Evde nereye kadar kalınabilir veya hayatın ne kadarı eve sığar?” sorularını sormak yerinde olacaktır. Bu sorulara verilecek cevaplar, nihayetinde bu konuyu; virüsün yayılma hızını engellemenin veya bireyin izolasyonunu sağlamanın ötesinde, evde yaşanılacak koşulların ne kadarının sağlanabildiğine taşımakta. Korona Krizi için “Biz bir şeyler yapıyoruz, bunun karşılığında siz de bir şeyler yapın.” minvalindeki bu söylemleri ne kadar tahammül edilesi? Bu söylemlerin ezilenler için karşılığı ne kadar sahici? İşsizlik oranının dayandığı noktayı, yaşanılan işçi hakkı gasplarını da göz önüne alırsak, “hayat eve sığar” demek onlar için kolay olsa da bizler için değil. Evet, bedenlerimiz eve sığar fakat hayatın kendisi bu koşullarla eve sığamıyor. Artan gıda fiyatları, zamlanan faturalar, biriken borçlar… Bunların hepsi altına girilemeyecek birer yük iken devletin bir gecede aldığı süresiz mekân kapatma, faaliyet durdurma kararları ne işe yaramıştır?

Bu hesaba ertelenmeyen faturalar, ödenemeyecek/ödenmeyecek ödemeleri de eklediğimizde, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşüyor hayat doğrusu. Peki, içinden geçtiğimiz bu süreçte, hangi hayatlar sığacak eve? Günlük 39 lira 42 kuruşun geçinmeleri için ideal olduğunu düşündükleri işçilerin hayatları mı? Bu ödeneğe hak kazanamayan, hiçbir geliri kalmamış kayıt dışı çalışan işçilerin hayatları mı? Bu coğrafyada alınan kararlar şunu göstermektedir ki salgın sonrası hayat koşullarının daha kötü hale gelmesi kuvvetle muhtemel. Böylelikle sözüm ona aldıkları tedbirler, birer tehdide dönüşmüyor mu? Burada hesap, sağlıktan feragat edildiğini gösteriyor. Burada hesap, her gün açıklanan resmi rakamların, vakti zamanında birer insan olduğunu yadsımaya denk düşüyor.

Kendi OHAL’inizi İlan Edin, Bunu da Bizden Beklemeyin.

İşe gitmek zorunda olduğu için evinde kalamayan işçiler ise değinmeye çalıştığımız diğer bir konudur. Var olan sistemde bu sürecin özeti şudur, iş/konu emeğin sömürülmesine geldiğinde bütün sermayedarların sıralı olmaksızın, yaka paça, gasp edebildiğini gasp ettiği, iş/konu insan sağlığına vardığında cebinden ödün vermeye gelememesidir. Bu durumda genelgeler göndermek, tedbirler almak kolay olsa gerek. Evet, kişisel tedbirlerimizi biz de alabiliriz fakat yaratılan bu küresel krizde var olan koşullar ile evde kalınamıyor. Kalınamıyor, çünkü birçok tedbir insan sağlığını korumaya dair değil. Sistemlerini, sermayelerini güvence altına almak içindir. 

Burada sermayenin sürekliliği söz konusu olduğunda çalışan sağlığını düşünmeyen devlet; kendi OHAL’imizi ilan etmemizi öneriyor. Kendi ohalimiz ile açlığı kabullenmemizi. Böylelikle önlem almadan, önlem aldıklarını savunabilecekler. Böylelikle gün sonunda açıkladıkları rakamlardan kendilerini mesul tutmayabilecekler. Mecliste onanan yasa da bunun bir kanıtıdır. Başta değindiğimiz bu yasa teklifinden, çalışanlara her hâlükârda risk almak veya açlığı kabullenmek çıkmıştır. Bununla birlikte ücretsiz izin gibi hak ihlallerini de mazur göreceklerini ayan beyan ortaya koymuşlardır. Başka bir açıklaması yoktur bunun.

Geçtiğimiz günlerde 20 yaş altı için açıklanan sokağa çıkma yasağının hemen ardından, bu yaş grubunda çalışmakta olan işçilerin, bu yasağa tabii tutulmayacağı da duyurulmuştu. Her halükârda çalışmak zorunda olan kesim için bir önlem almadıklarını açık etmemeye özen gösterirken verdikleri bu karar bile durumu özetler nitelikte. Patronlar riskten uzak olan evlerindeyken üretim bandının aralıksız işleyebilmesi çalışmak zorunda olanların sırtına yüklendi. Böylelikle sermayeleri zarar görmeyecekti. Pekâlâ elimizdeki en güçlü kozun yakalanmamak olduğunu söyleyen sağlık bakanı bu durumda kimleri kastetmiştir? Çalışmaz ise evine ekmek götüremeyecek işçileri değildir herhalde?

Ekonomik sıkıntıların Korona Krizi’nin öncesine dayanması bir yana, bu süreçte izlenen yol, bu sıkıntıları daha da belirginleştirdi. Böylelikle halihazırda adaletsiz olan gelir dağılımı, adaletsizleşmeyi sürdürdü. İnsan sağlığı için alındığı iddia edilen önlemlerin aslında sosyal medya tepkilerini bastırmaya yönelik olduğu; işçi yararına olmadığı, aksine zararına olduğu öngörülen işsizlik maaşı veya ücretsiz izin ödeneğinden de anlaşılabiliyor. Bütün bunlara rağmen işçiden evinde kalması beklenmektedir. Bu süreçte asgari gelirli bir işçiden evinde kalması veya gelir yolları kapatılan bir işçinin, hayatının kaçta kaçını eve sığdırması beklenebilir? Bu yüzdendir ki halkların kendi dayanışma ve paylaşma ağlarını örmeleri, önemli bir çıkış yoludur var ettikleri bu kriz/sistemden.

Sergen Saka

 

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>