Vezir Parmağı Değil Kendi Parmağım

Gastronomi bölümünü geçen  sene bitirdim. Daha önceden yaptığım stajlarda bir çok hak gaspına uğradım. Her şeye rağmen yemek yapmayı sevdiğimden ve insanları yaptığım yemeklerle mutlu etmekten çok keyif alıyorum. Bu iş benim için görselliğiyle bir sanat, kimyasıyla bir bilim.

Daha önceleri başıma birçok iş kazası geldi. 18 saatlik yoğun çalışmamın arkasından kazayla elimi fritöze soktuğum oldu. Çalıştığım otelin güvenli bir çalışan konaklaması olmamasından dolayı az kalsın sigorta yüzünden yatağımda yanacaktım ki o gece iş arkadaşlarımın ısrarıyla dışarı çıkmıştım.  Tavadan devrilen kızgın yağın koluma döküldüğü de oldu. Bunlar benim dikkatsiz çalışmamdan değil yoğun çalışmamdan kaynaklanıyordu. Sadece benim başıma geldiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Turizm sektöründe ölüm ve yaralanmalar gerçekten çok yüksek.

Yine yoğun bir gün. Akşama yetişmesi gereken bir sürü ürün var. Ben bu sırada garde manger bölümündeyim. Genelde soğuk yemekler yaz günleri daha çok tercih edildiğinden çok hızlı çalışmamız gerekiyor. Sürekli  sebze doğrarken hızımı alamadım ve işaret parmağımın ucundaki eti kesmiş bulundum. Et parmağımdan ayrıldı ve ben bir anda bağırdım. Herkes işine o kadar odaklanmış ki, kimse canımın acısına aldırış etmedi. Tam o sırada patron içeri girdi. Şef aşçı hemen önüme geçerek beni kapattı. Patron, önemli “misafirlerimiz” olduğunu ve daha acele etmemiz gerektiğini söyledi. Kanayan işaret parmağımı şef aşçının arkasından kaldırarak, parmağımı kestiğimi söyledim. Beni umursamayarak mutfaktan çıktı. Herkes işine odaklı çalışmaya devam ediyordu.

Turizm sektöründe işler bahşişle döner. Eğer para kazanmak istiyorsan maaşından bir şey beklemezsin. Bazı yerler mutfağa bahşiş vermez. Ben asgari ücrete çalışıyorum ve aldığım bahşişle birlikte en fazla elimde iki bin lira oluyor. Patrona kazandıran benim. Bu kadar az kazanmama rağmen benim yaralanmama karşılık patronum bunu önemsemeden çıkabiliyor.

“Fight Club” filmindeki ‘çorbaya işeme’ sahnesinden çok etkilendiğimi hatırlıyorum. O anda bunu yapmasındaki tepkiyi parmağımın ucunda süren sızıyla hissettim. Ve patrona gidecek yemeğin hazır olduğu anda  kestiğim parçamı koydum. Sonra da mutfaktan gönderdim. O çok önemsediği “misafirler” patronun cebini doldururken önemsenmediğimi hissetmek beni üzmüştü. Daha sonrasında buna karşılık herhangi bir tepki almadım. Belki de kanımızı sömüren patronların işçinin tadına alışmış olmasındandı. Ama patronlar şunu unutmasın, yediğiniz  sadece bir yemek değil, emektir. O da zehir zıkkım olsun!

Betül Sevinç – Mutfak İşçisi

 

GENÇ İŞÇİ DERNEĞİ