"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Cepheye Elimde Bir Temizlik Beziyle Gebermeye Gelmedim Devrim İçin Yeterince Kap Yıkadım”

Bu sözler 1935 yılında İspanyol bir kadının,bir miliciananın sözleridir.İsyan eden bir miliciananın.
Erkeklerin şiddetle-ister savunmacı ister saldırgan konumda-tanışık olduğunu düşünen geleneksel bakış açısı “yıkıcı erkeğin” yanında “koruyucu kadın”ı da tanımlar.Kadınlar doğası gereği(!) verdiği yaşamı korumakla,düzenlemekle sorumludurlar.Onlar şiddete yabancıdırlar:yıkmaz,savaşmaz,kin gütmez,mücadele etmez,en fazla erkeğin yaptıklarını yorumlarlar.Bazı çıkıntılar vardır tabii ki.Onlar olsa olsa erkeğe özenen kompleksli kadınlar,gözü dönmüş cadılar,belki de lezbiyenlerdir(!)
Oysa kadınlar tarihin her döneminde yazgılarına(!) başkaldırmış,savaşmışlardır.Nedir peki,kadınları kendi tarihlerine başkaldırtan güç?
1694 yılında bir kadın,Mary Astell “Hanımlara Ciddi Bir Öneri” kitabında kadınlara soruyordu “Nasıl,güzel görünüp karşılığında hiçbir işe yaramamayı göze alarak yeryüzünde bahçedeki laler gibi yaşamakla yetinebilirsiniz?”
Ve işte yetinmeyenlerden yalnızca bir örnek:
Yıl 1930’lar,yer İspanya.Lucia Sanchez Saornil Nisan 1936’da birçok anarşist kadınla birlikte Mujeres Libres’i kuruyor.”Özgür Kadınlar” adlı örgütün -o dönemin koşullarında- 20.000 den fazla üyesi var.Aynı adlı dergileri Mujerez Libres yüzbinlerce kadına ulaşıyor.
Aynı anda hem devrimi hem de savaşı kazanmak isteyen İspanyol kadın anarşistleri,Mujeres Libres de kadınlara sesleniyordu “Bugünden Kurtuluş!”Mujeres Libres savaşın en kızgın anında cinsel aydınlanmadan,çocuk yetiştirmeye,eşit ücret talebinden,fuhuş kurumuna kadar her konuya el atıyordu.Bu anarşist kadınlar hem CNT,FAI’nin erkekleriyle uğraşırken hem de faşistlerle çarpışıyorlardı.O dönemin İspanyası’nda anarşistlerin içinde Proudhon’dan etkilenenlerin sayısı pek az değildi.(Proudhon çalışmanın kadının”doğasına” uygun olmadığını söylüyordu.)Tüm bu olumsuz koşulların yanında geçmişten beri kadınlar adına düşünüp karar vermeye çalışan erkeklere,kadınlar kendi tarihlerini yazabileceklerini gösterdiler.
Enternasyonel Kongrelerinde kadınlar fabrikalarda çalışmalı mı;diye tartışan erkekler o günde kadınlar bizle savaşsın mı,diye düşünüyorlardı.Çünkü anarşist,komünist kadınlar savaşmak için cepheye gidiyor,her türlü çalışmaya katılıyorlardı.Erkeklerin bu sorusu kısa sürede sonuçlandı.Tabii ki faşistlere karşı “kadın yoldaşlar”la birlikte savaşılacaktı.Onlar bugünkü tutumlarından dolayı saygı duyulması gereken insanlardı,alkışlanmayı hak ediyorlardı.(Saygı duyuyorlardı çünkü cephelerde savaşan kadınlar erkeklerden daha dayanıklı,daha cesur olduklarını ispatlamışlardı.Bunun için erkeklerden 4-5 saat fazla nöbet tutup uykusuz kalmayı gözalmaktan tutun da yanında ölen dostu için ağlamamaya çalışan kadınlar,cephede kürtaj olup aynı saat grubuna geri dönüp çarpışmanın planlarını hazırladılar.)
Bu kadınlar erkek yoldaşları onları “zayıf kadınlar” olarak görmesin diye günlerce cephede bir parça pamuk istemeden regl oldular.Bacak araları yaralarla doluydu.Neden?Çünkü erkek yoldaşlarının taleplerinden fazla şey talep etmemek;”zarif,narin,ayakbağı olan kadınlar” olmamak için.Gerek komünist partizan kadınlar gerekse anarşist kadınlar şunu söylüyor:”Sürekli kendimizi kanıtlama zorunluluğunun gerilimini yaşıyorduk.Şunu kimse inkar edemez.Biz kadınlar tek savaşta değil her an erkeklerden daha fazla,belki iki belki üç kat daha fazla çalışmak zorundayız.” (Silahli Direnişte Kadınlar-Ingrid Strabl)
Bunlardan dolayı erkek yoldaşlar kadınlara saygı duyuyorlardı.Fakat birlikte savaşmaktan dolayı mutlu görünen erkeklerin düşüncelerini anarşist kadın Lucia Sanchez Saornil 1935 Eylül’ünde şöyle değerlendiriyordu:”Savaşta kadınların işbirliğini içtenlikle isteyen yoldaşların sayısı pek çoktur.Ancak bu dilek değişmiş bir kadın anlayışıyla bağlantılı değildir.Bu yoldaşlar kadınların işbirliğini zafere daha kolay ulaşmak için bir yapı taşı,adeta stratejik bir etken olarak istemektedirler.Ancak bu nedenle bir an için bile olsa kadının özerkliğini düşünmemekte ve kendilerini dünyanın merkezi olarak görmeyi bırakmamaktadırlar.”
Savaşçı kadınlar o an için özgürdüler ama bundan sonra olacakları az çok tahmin edebilmiş Lucia Sanchez kaç kadın vardı?Partizan kadınlar yoldaşlarının onlara ihanet edeceğini bilebilir miydi?Partizan kadınlar “hem savaşı hem devrimi” aynı anda kazanmak isteyen anarşist kadınları biraz geç anladılar.Anladıklarında iş işten geçmişti ve KP onları mutfaklarına,dikiş makinalarının başına göndermişti.
Parolası “Önce savaşı kazanmak,sonra gerisini düşünmek”olan KPnin karşı-devrimi sonucu anarşistler yenildi.1937 Haziran’ında onlar için her şey bitmişti.Fakat bu sondan kısa bir süre öncesine kadar Kp’nin milicianaları için de durum giderek farklı bir hâl alıyordu.KP giderek daha fazla milicianayı cepheden alıp geri hizmetlere gönderiyordu.
(Çamaşır,dikiş,yemek,ütü vs)Bunungerekliliğinden söz eden KP’nin alt örgütü Mujeres Antifascistas(Antifaşist Kadınlar)ın yayın organı “Mujeres” kadınlara sürekli şöyle sesleniyordu:”Kadınlar şu an ‘bencilce’ isteklerini bir kenara bırakmalı vedevam için var güçleriyle ellerinden geleni(çamaşır,ütü,bulaşık,yemek işlerinden bahsediliyor.)yapmalıdırlar.”Devrimin ve erkek yoldaşların hâla onlara ihtiyaçları vardı.
Kısaca savaş KP için artık gereğince devam edecektir.Komünler,kooperatifler dağıtıldı.Milisler;askeri disiplini hiyerarşisi ve yargısıyla düzenli orduya dönüştürüldü.Hemen kadınlara cephe hizmetini yasaklayan bir kararnâme çıkarıldı.Çok az kadın birliklerinde kaldı ama bu neyi ifade eder ki!Özgürlük ve kadınlar yine yenilmişti.Kazanan ise “iktidar isteyen,güçlü)erkeklerdi.
Ellerinde silahlarıyla cephede erkeklerle birlikte geçirilen yıllardan sonra “baba evine” dönme partizan kadınlar için çok onur kırıcı ,aşağılık bir durumdu.Savaşa kadar pantolon giymemiş İspanyol kadınına pantolon giymeyi öğreten milicianalar,cepheden, ağlayarak evlerine gönderilecekleri kamyonlara bindiriliyorlardı.Bir kadın partizan şöyle diyor o an için:” Hırsımdan ağlamamak için kendimi öyle sıktım ki!Bu çok aşağılayıcı bir durumdu.Savaştan sonra madalyalar erkeklere verildi.Biz ise madalya törenlerinde,hiçbir yerde hatırlanmadık.İlk kez röportaj yapmaya siz geldiniz.”(Röportaj yılı 1987,aradan 50 yıldan fazla zaman geçmiştir.)
Kısacası tarihsel bir yanılgıdan partizan kadınlar da paylarını düşeni almışlardı.Özgür olmaları için emekçilerin kurtuluşunu beklemeleri gerekiyordu.Yani,devrimden sonra kurtulabileceklerdi(!).Şimdi tüm “bencilce”isteklerini bir kenara bırakmak zorundaydılar.Tarih onlardan bahsetmeyecek de olsa onlar savaşmalıydı.
Mujeres Libres ve Mujeres Antifascistas,İspanya’nın tarihinde önemli roller üstlenmiş örgütlerdi.Birçok kişinin ifade ettiği gibi “kadınlar direnişin belkemiğiydiler” ama yenildiler.
“Devrim için yeterince kap yıkadım.Artık bana bir tüfek verin,savaşacağım” diyen İspanyol kadını gibi pek çok kadın,erkekler tarafından yazılmış tarihte aşağılandı,hatta yok sayıldı,görmezlikten gelindi.
Karanlık Çağlardan,Antikçağ Kadınlarından,Orta Çağ cadılarının(?)yakılışından kim söz eder ki?Faşistlerle savaşmaya karar verdiği ana kadar hiç pantolon giymemiş İspanyol kadınının elinde revolveriyle çekilmiş fotoğrafı neden Che’ninkiler kadar bilinmez?Faşistlerle karşılaşana kadar kocasının sözünden,köyünün sınırlarından hiç çıkmamış İtalyan kadınının yeraltı baikatlarında onlarca erkekle birarada nasıl uyuduğunu kim merak eder?
“Onlar mezbahaya giden koyunlar gibiydiler.”resmi tarih yutturmalarının bir işe yaramadığı Yahudi direnişindeki kadınlar peki!O dindar,masum,şiddet karşıtı düşüncelerle büyümüş Yahudi kadınları!Neden ‘getto harekatı’ SS tugayı komutanı Jurgen Stroop “Önce kadınları vurun!” diye emretmişti askerlerine.Çünkü bu kadınlar yakalandıklarında çoğu kez kendi yaptıkları bombaları bellerine bağlayarak hem kendilerini hem Alman askerlerini havaya uçuruyorlardı.Çünkü İngiliz gizli örgütü şefi şöyle diyordu:”Hayatını seven herkes için önce kadınları vurmak çok akıllıca bir düşüncedir.”Çünkü onlar kadınların kararlılıklarından,cesaretlerinden korkuyorlardı.
“Himalaya köylüsü erkek ayıyla karşılaştığında mağrur
Bağıra bağıra korkutur canavarı ve kaçırır
Ama böyle sıkıştırıldığında ayının dişisi,dişiyle tırnağıyla saldırır.
Çünkü türün dişisi erkeğinden daha acımasızdır.
Bu acımasızlık değil başkaldırının kararlığıydı.Hem kendi tarihine,hem faşizme,hem dine,her şeye başkaldıranın kararlılığı.
İspanya’da,İtalya’da,Polonya’da,Fransa’da,Hollonda’da,Rusya’da,Yunanistan’da,Yugoslavya’da,Vietnam’da,Cezayir’de,Küba’da,İran’da her yerde savaşan bu kadınlar nerede?Hatta ETA’da,IRA’da,FKÖ’de,RAF’ta,PKK’de ve diğer çrgütlerde savaşan kadınlar nerede?
İster müslüman,ister Marksist,ister komünist,ister anarşist olsun bu savaşçı kadınların ortak bir yanı var.Tarih onları yazmadı,yazmıyor.Tarih kadınları reddediyor.Hele savaşan kadınları,erkeklerin tarihi kabul etmiyor!
“…Kadınları ipekli prangalarla ele geçirmeye çalıştıklarını ve onları kölece bir sevda kandırmacasıyla oyaladıklarını görüyordu;ama bu kılık değiştirmiş korkutucu,düzmecelik yalnızca onun karşı çıkışını güçlendirmeye yarıyordu.”
ateş hırsızı sayı:7 Haziran 1995 Su Çağlar