Ne Obama’nın Şekeri Ne Esed’in Zekeri

Suriye’de bir yandan katliamlar devam ederken, Esad’ın önderliğinde somutlaşan devlet iktidarı bu katliamlar aracılığıyla, var olan konumunu korumak istiyor. Diğer taraftan, devletin bu şiddeti karşısında meşru direniş hattı, küresel iktidar odaklarının tam da manipüle etmeye çalıştıkları hattın da kendisi.

Geçtiğimiz sene Mart ayından beri devam eden Suriye’deki toplumsal hareketlilik, Arap Bahar’ından oldukça etkilenmişti. 42 yıllık Esad rejimini hedef alan gösteriler, şu ana kadar yaklaşık 10 bin insanın ölümüne yol açarken, devletin muhaliflere yönelik müdahalesi bu süre boyunca artan bir şekilde sertleşti.

Özellikle Humus’ta yaşanılan çatışmalar sonucu ölen siviller, belki de Esad’ın beklemediği bu hareketlenme karşısında gösterilmiş en sert müdahale oldu. Çok değil hemen bir yıl öncesinde, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan değişiklikler, ülke liderlerinin kişisel iktidarıyla bütünleşmiş rejimlerin, halk ayaklanmaları gibi başlayan süreçler sonunda alaşağı edilmesi, belki de bu sert müdahalelerin en önemli nedeni gibi gözüküyor.

Humus benzeri müdahaleleri, farklı şehirlere de bulunmaktan kaçınmayan devlet, aynı zamanda yarattığı bu kaos ortamıyla, insanların ülkeden kaçmasına (özellikle Türkiye’ye) neden olmakta. Devletin yarattığı bu terör ortamına, halktan gelen tepkinin yaratacağı etkiyi görmek mümkün olacak mı bilinmez, ancak bu meşru tepkiyi kendi çıkarları için kullanmaya hazır küresel iktidar odakları şimdiden kollarını sıvamış ve harekete geçmiş durumda.

Toplumsal Hareketin Manipülasyonu

Geçtiğimiz seneden bu yana, devletin halka karşı uygulamış olduğu baskı ve zulümler, halkı Esad iktidarı karşıtı bir noktaya götürmüş, haklı tepkilerini gösterecek bir zemin hazırlamıştı. Bu zemin, iradi bir nitelik kazanmaya yüz tutmuşken, küresel iktidarların Ortadoğu politikaları onları yalnız bırakmadı.
Kapitalizm, son dönemde özellikle Ortadoğu’da rahat rahat işleyişini sürdürmek için gerekli idari dönüşümleri hedeflemiş gibi gözüküyor. Bu idari dönüşümlerde, farklı iktidar odaklarının çıkar birlikteliği göze çarpıyor. Ancak asıl önemli olan, bu değişikliklerin o coğrafyadaki halkın yararınaymış gibi ve halkın iradesi tarafından gerçekleştiriliyormuş yanılsaması yaratması. Ancak bu tarz dönüşümlerin iradi olma yanılsamasının en güzel örnekleri, geçtiğimiz sene Tunus ve Mısır’da yaşanan dönüşümlerin hiçbirinin yaşanılan baskılara ve zulümlere çare olamadığıdır. Bugün Tunus ve Mısır’da halk hala daha sokaklarda ve yeni iktidara karşı mücadele etmekte. Yeni iktidar ise gücünün meşruiyetini küresel iktidar odaklarıyla yaptığı anlaşmalardan ve vaatlerden almakta.

T.C’nin Rolü

Özellikle Humus’ta yaşananların rahatsızlığı vurgulanarak, BM’nin ve komşu devletlerin (özellikle Türkiye’nin) müdahalesi gündeme geldi. Küresel kapitalist politikaları Suriye’ye müdahaleyi olumsuz gören Rusya ve Çin gibi devletler, BM müdahalesini veto edince kapitalizmin demokrasisini Suriye’ye sokma planlarında Türkiye önem kazandı.

Geçen seneden bu yana, Esad muhalifi güçleri finansal olarak desteklemek, silahlandırmak ve hatta sınırlarında barındırmakla, kendine biçilen küresel sorumluluğun gereklerini yerine getirmeye çalışan Türkiye, son süreçte ön plana çıktı. Ortadoğu’da kazanılan bu politik itibarla, T.C’nin siyasi ve ekonomik otoritesinin Ortadoğu halkları üzerinde yaratacağı etkiye yakında tanıklık edeceğiz. Sığınmacılara kapısını açarak, ‘insani duyarlılığı’nı gösteren Türkiye, küresel kapitalizmin ezilenler üzerinde yaratacağı baskılarla, zulümlerle, katliamlarla hangi ‘insanlığın duyarlılığı’nı göstereceğini iyi biliyor. İyi biliyor, çünkü aynı baskıyı, zulmü, katliamları hegemonik coğrafyasında uyguluyor.

Medya Propagandası

Esad’a karşı ayaklanmada ön plana çıkan “Özgür Suriye Ordusu”, uluslararası medya tarafından hareketlenmelerin yaşandığı ilk günden bu yana yükseltildi. Esad’ın katliamlarına karşılık, sözde “halkın haklı direnişinin temsilcisi”, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan tarafından silahlandırılan ve finanse edilen bir gruptu. BBC ve benzeri şirket medya gruplarının bölgedeki görevinin ne olduğu tabi ki bizden saklananlar arasındaydı. Katil Esad figürünün yükseltilmesi, bahsi geçen silahlı grupların meşru görülmesi adına önemli bir paya sahipti. Esad iktidarının giriştiği katliamlardan bahsedilirken, bu silahlı grubun öldürmeye giriştiği siviller istatistiklere yansımadı. Savaş tek taraflı tutularak, bütün ölümlerin Esad iktidarı tarafından yapıldığı görünümü yaratıldı.
Bütün yaşananların yanında, bu tarz bir ayrıntıyla vurgulanmak istenen, tabi ki devlet iktidarının giriştiği katliamların diğer tarafla eşitliği üzerinden, haklı bir savaş olduğu görüntüsü değil. Özgür Suriye Ordusu’nun, Suriye’nin kuzeyindeki şehirlerde girişmiş olduğu benzer katliam girişimleridir. Medya propagandasıyla haklı gösterilmeye çalışılan Özgür Suriye Ordusu birlikleri, İngiltere ve Katar Özel Kuvvetleri desteğiyle, Suriye coğrafyasında efendilerin giriştiği iktidar kavgasında, meşruluğunu hiç de halktan almayan bir tarafın yüzüdür. Geçen yıl Libya’da yaşananları hatırlayacak olursak, bu ayrıntı sözde ‘isyancılar’ın konumunu ortaya koymak adına önemlidir. Devletin katliamlarına karşı girişilmiş haklı bir mücadele yanılgısına düşmek, tam da BBC ve benzeri uluslararası medya kuruluşlarının yapmak istediği şey olsa gerek.

Savaş

Sınırda yaşanan saldırı, ölen ve yaralananlarla yakın gelecek savaşa gebe görünüyor. Küresel hesapları olan farklı iktidar odaklarının Suriye’ye müdahalesi, geçen sene Tunus, Mısır, Libya’da yaşanan ‘demokratik ve iradi’ dönüşümle sonuçlanacağa benziyor. Suriye devletinin bütün bu yaşanacaklara karşı göstereceği tepkinin niteliği, bu dönüşümün hızını ve tarzını belirleyecek; küresel destekli sözde isyancıların öncülüğünde kanlı bir dönüşüm ya da siyasi bir iktidar değişikliğine razı olup 42 yıllık rejimin bittiğini kabul edecek Esad. Nasıl olursa olsun, şu zamana kadar yaşanan tüm katliamlara, sömürülere maruz kalmış; iradesi demokrasi adına manipüle edilmiş yine ezilenler olacak.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır.