Nedir Ne Değildir Bu Karasal Sayısal Yayın?

Tüm analog ve uydu antenler çöpe mi? Eski televizyonlarımızı yenisiyle mi değiştireceğiz? Dekoderlerin fiyatı ne kadar olacak? Ya da her şey bu kadar karışmışken tümden kurtulsak mı televizyondan? Özendirici reklamlardan, yanıltıcı haberlerden, kurmaca yarışmalardan, değersiz dizilerden…

2006 yılında, RTÜK başkanı ve Telekomünikasyon Kurumu başkanının da dahil olduğu Avrupa İletişim Komisyonu’nun öncülük ettiği Avrupa Yayıncılık Konferansıyla, TC ‘nin Karasal Sayısal Yayın politikası başladı. Avrupa ülkelerinde karasal analog yayına son verme kararıyla biten bu konferanstan sonra, RTÜK başkanı Zahid Akman’ın aynı projeyi Türkiye’ye uygulama kararını ve bu karardan sonra 2015’e kadar işleyecek sürece tanıklık ediyoruz.

2015’te zorunlu olarak geçilecek Karasal Sayısal Yayın uygulamasının tartışmaları 2006 yılında şekillenmeye başlamıştı. Ancak takvim 2015 yılına yaklaştıkça, mesele daha çok gündemimize girecek gibi görünüyor. 2007 yılında bu projeyi işletecek şirket Anten A.Ş. (Anten İşletme ve Teknik Hizmetler A.Ş.) ilk tartışmaların odağındaydı.

Karasal Sayısal Yayın (DVB-T, Digital Video Broadcasting-Terrestrial)

Günümüzde yaygın olarak kullanılan analog yayında, analog sinyalleri yükseltici yardımıyla güçlendirildikten sonra televizyon tarafından görüntü ve sese dönüştürülür. Tek bir frekansta, sadece bir televizyon kanalı yayını yapan analog sistemde görüntü ve ses kalitesi zayıftır.

DVB-T yayınlarda tek bir frekanstan birçok televizyon kanalı yayın yapabilirken, ses ve görüntü kalitesi analog yayına göre çok daha iyidir. Analog yayının aksine, daha az sayıda verici antenle televizyonlara sinyal gönderebilecek DVB-T yayın, aynı zamanda internet erişimi, eş zamanlı farklı dil seçenekleri, elektronik ticaret imkanı, Pay TV gibi ücretli yayınları izleme gibi özelliklere de sahiptir.

Anten A.Ş.

2007 yılında, Devlet Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve RTÜK koordinatörlüğünde TRT ve Kanal D, Show TV, ATV, STAR, Kanal 7, NTV, Kanal 1 gibi özel televizyon kuruluşlarının ortaklığıyla Anten A.Ş. kuruldu. Anten A.Ş. sözleşme töreninde, bakanların ve RTÜK yetkililerinin yaptığı konuşmalar, Anten A.Ş. üstünden planlananların görünürlüğü açısından önemliydi. “Verici ormanına dönüştürülen” büyük şehirlerdeki verici antenlerin bulunduğu yerler yeni bir düzenlemeye tabi tutulacaktı; tek bir kule üstünden bütün kanalların yayımı yapılacaktı; “ucuz ve basit bir kutu” karşılığında artık herkes nitelikli görüntü ve ses kalitesinde televizyon izleyebilecekti. Tabi ki bu da telekomünikasyon ve tüketici elektroniği konusunda büyük bir iç pazar demekti. “İnteraktif yayın” kapsamında artık izleyiciler de yayınlara doğrudan müdahil olabilecek ve edilgen izleyicilikten, aktif izleyiciliğe geçecekti. Bütün bu niyet konuşmalarından sonra devlet yetkilileri ve televizyon şirket temsilcileri imzaladıkları protokolle büyük bir projeyi gerçekleştirecek ilk adımı attılar.

Karasal Sayısal Yayın’a geçişte atılan bu önemli kurumsal adımdan sonra Haber-Sen, Bakanlar Kurulu Kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. TRT’nin özerklik ve tarafsızlık ilkesiyle çelişmesinden dolayı Danıştay, Bakanlar Kurulu Kararının yürütmesini oybirliğiyle durdurmuştu. Bu kararda özellikle, verici altyapısının işletilmesine ilişkin şirkete devredilen ayrıcalıkların, kamu yayın kuruluşunun aleyhine bir durum yaratacağı gerçeği etkili olmuştu.

Temyize giden Danıştay’ın kararının haksız olduğu yargısının nasıl verildiği bilinmez ancak, 2012 Ağustos ayında 800 verici antenin kurulacağı yer tartışmasıyla Anten A.Ş. yeniden gündemimize girdi.

Sayısal Karasal Dönüşüm

Sayısal Karasal Yayın, devletin politikası haline gelip yoğun bir şekilde tartışılmasından bu yana, şehirlerdeki anten kaynaklı çevre/görüntü kirliliği bu yayına geçilmesinin en büyük nedeni olarak gösterildi. Özellikle devlet bakanlarının büyük şehirlerdeki anten kirliliğini işaret ettiği konuşmalar, büyük verici antenlerin bulunduğu (Çamlıca gibi) yerlerdeki dönüşümün içeriğini merak konusu haline getirdi. 2007’den bu yana büyük şehirlerde yapımı devam eden yayın kuleleri çalışmaları sadece İstanbul’da Çamlıca, Büyükçekmece, Sultanbeyli, Kavacık gibi yerleşim alanlarında gerçekleşecek. Ve bu kulelerin yapımı ihaleyle verilecek.

Yapılacak yeni yayın kulelerini GSM şirketleri de kullanabilecek. Böylelikle yeni kulelerin yeri belirlenirken baz istasyonlarıyla uyumlu yerler belirlenecek. (Baz istasyonlarının radyasyon etkisini kat ve kat arttıracak bu durumun görmezden gelinmesi bir yana, Anten A.Ş. GSM şirketlerinin DVB-T yayını kullanmasından elde edilecek gelire odaklanmış durumda.)

“Şehir dokusuyla uyumlu” tasarlanacak kulelerin, şehrin simgesi haline geleceği yetkililer tarafından öngörülenler arasında. Şehir dokusuyla uyumlu “kentsel dönüşümler” bu sefer de yayın kuleleri için gerçekleşeceğe benziyor.

Telekomünikasyon Pazarının Tekeli

Sayısal Karasal Dönüşüm sonrası, televizyonlara DVB-T yayını sağlayacak 800 büyük verici anteni Anten A.Ş. küresel teknoloji şirketlerinden ithal edecek. Anten A.Ş.’nin bu işe toplamda 400 milyon TL’yi aşan bir bütçe ayırmasının arkasındaki büyük neden frekans ihaleleri ve set üstü kutulardan sağlayacağı gelir. Şu an televizyon ve radyo yayını yapan 450’ye yakın televizyon ve 1100’e yakın radyo kanalı 2015’te zorunlu olarak değişecek karasal analog yayın sonrasında, yayınlarına dijital olarak devam edebilmeleri için Anten A.Ş.’nin açacağı frekans ihalesine girmek zorunda. Aksi takdirde yayınlarına devam edemeyecek olan birçok yerel ve ulusal televizyon/radyo kanalı, Anten A.Ş.’den frekans satın alacak.

Anten A.Ş.’nin bünyesinde bulunan 16 özel yayın kuruluşunun bu ihalelere girmesi gerekmeyecek. Bu yayıncı kuruluşların nasıl yayın yapacağı belli olduktan sonra, ihaleye giren diğer yayın kuruluşlarının durumu netlik kazanacak. Böylelikle Anten A.Ş., sayısal karasal yayının tekeli haline gelebilecek.

1.5 milyar TL olarak tahmin edilen Türkiye dijital TV pazarına yönelik bu hamleye, bir de DVB-T yayına uyumsuz televizyonlar için üretilmiş set üstü kutuların üretimi/üretim patenti vb. eklendiğinde Anten A.Ş.’nin bu pazarda tekel olacağı apaçık ortaya çıkıyor. DVB-T yayınlar için uyumlu olmayan birçok televizyonun işlevsiz kalacağından dolayı, devlet bakanlarının ve RTÜK yetkililerinin “yüksek ses ve görüntü kalitesine vatandaş ucuza sahip olacak” şiarıyla reklamını yaptığı set üstü kutuların piyasaya sürülmesine ilişkin yetki Anten A.Ş.’de bulunuyor.

Edilgen İzleyicilikten Aktif İzleyiciliğe

Yeni yayın sistemi sayesinde, yüksek kalitede ses ve görüntüden yararlanabilecek izleyicinin artık eski yayın sisteminde olduğu gibi sadece izleyici konumda olmadığını bildiren yetkililer, izleyicilerin izlediklerinden hoşnutlukları oranında yayınları etkileyebilme durumunun özellikle altını çiziyor. DVB-T yayın izleyicilerinin hangi saatte, ne izlediğinin bilgisine erişimi için artık reyting cihazına ihtiyaç duymadan erişmek mümkün. Yayın sistemi bu “reyting cihazı” durumunu hâlihazırda kendi içinde barındırıyor. Set üstü kutular ve DVB-T uyumlu televizyon aracılığıyla kimin hangi kanalı saat kaçta izlediği, hangi tür programları izlediği yayıncılar tarafından bilinebiliyor.

Bu özellik sayesinde, yoğun izlenme eğilimleri hesaplanabilecek. “Müşteri eğilimlerinin hesaplanabilir” durumu sayesinde, reklam saatlerinden içeriğine birçok şey izleyici için yeniden hesaplanıp programlanabilecek. Bölgelere göre farklı reklamlar gösterileceği konuşulanlar arasında.

Yeni zorunlu yayın sistemiyle, teknolojik telekomünikasyona geçmeyi kendine farz kılan devletin bu teknolojik hevesinin altında (Anten A.Ş. aracılığıyla) nasıl bir ekonomik gaye güttüğü; yapacağı kuleleriyle nasıl bir “dönüşüm” planladığı; izleyenleri aktif birer müşteri kılacak, tek yönlü yayınlarıyla tek tip vatandaşlar yaratacağı apaçık ortada.

2015’te zorunlu olarak herkesin maruz kalacağı yayın sistemi Karasal Sayısal Yayın, televizyonun aslında ne aracı olduğunun anlaşılması adına önemli bir örnek. Yaşamın kendini dayatan gerçekliğini hissetmek ve bunun için özgürce eylemekse, bizi “seyirci” kılan tüm dayatmalara verilebilecek en güzel cevap.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.