Türkiye’nin Suriye Politikası APAYDIN’lık!

Herhangi bir coğrafya üzerine niyetlenilen siyasi, ekonomik programların/iktidarların farklılığı, o coğrafyadaki işleyişin gidişatını anlaşılmaz bir hale getirebilir. Özellikle bu coğrafya Ortadoğu’da bir yerse, bu siyasi, ekonomik niyetler orada işleyen sürecin daha da karmaşık bir hal almasına neden olabilir. Suriye’deki durumun kısa özeti belki budur; işlerin gittikçe daha karmaşık bir hal alması…

Bu diplomatik, siyasi vs. karmaşa devam ederken, Özgür Suriye Ordusu’nun güç gösterisi yaptığı “insan katli” görüntüleri aklımızdan çıkmayacak cinsten. Tabi ki bu karmaşanın gerçekliği, sadece Esad rejimini değil; bölgedeki tüm siyasi, ekonomik odakları etkiliyor.

Karmaşanın Komşu Parçası

“Apaydın Olayı” ile TC’nin bu gerçekliğin nasıl bir parçası olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Özgür Suriye Ordusu’nu hareketliliğin en başından beri, Suudi Arabistan ve Katar ile beraber desteklediği, uluslararası medya tarafından dillendirilen TC, bu olayın patlak vermesi sonucu, Suriye politikasını açık bir şekilde ispat etmiş oldu.

Suriyeli “mülteciler”in kaldığı, Antakya’daki Apaydın Kampı’na, 25 Ağustos’ta CHP’li milletvekilleri ve gazetecilerden oluşan bir grup girmeye çalıştığında Özgür Suriye Ordusu’nun askerlerinin sert reddi ile karşılaştılar (hatta bu sert ret, fotoğraf çekmekte ısrar eden gazetecilere fiili müdahale olarak geri döndü). Bu “aşırı güvenlikçi” uygulama, Apaydın Kampı’nın mülteci kampı mı, yoksa askeri eğitim kampı mı olduğu sorusunu Türkiye gündemine soktu. Bu askeri kampın varlığı, uluslararası medyada yer alan TC hakkındaki bütün yorumları haklı çıkarıyordu.

Kamptaki askerlerin belli zamanlarda Suriye’de savaşa gittiği, şehirde zaten konuşulanlar arasındaydı. Antakya’da halk, askeri kıyafetli bu insanların kendileriyle ilişkileniş tarzından çok da memnun olmadığını her fırsatta gazetecilere anlatıyordu.

TC, Suriye’deki savaştan kaçan mültecileri sahiplenerek “küresel barışın Ortadoğu uygulayıcısı” rolünü üstlenmişti.

“Mülteciler”i sahiplenen tavrıyla, batılı iktidarların takdirini alırken, kendini vatandaşlarının gözünde meşrulaştırmıştı. TC’nin Suriye politikası, bu “büyük abi” tavrıyla medyadan da destek bulmuştu.

Apaydın Olayı ile ortaya çıkan “asker mülteciler”, TC’nin meşruiyetini bir anda yok ediverdi. TC inkâr edemeyeceği bir askeri programın ya destekleyicisi ya da uygulayıcısı konumdaydı. Beşar Esad’ın son konuşmasında TC’yi “Suriye’de akmakta olan kandan doğrudan sorumlu” tutmasıyla da TC, uluslararası siyasette istediği konumda olmaktan çok uzak bir noktaya düşüyor.

Diplomatik çatışmalara yol açmayan, bir karşılıklı zorlama siyasetinin iflası olan bu durum, devletin vicdanlara seslenen “büyük abi” olma durumunu yıprattı. TC, iddia ettiği gibi “insani” bir niyetle bu karmaşanın bir parçası olmuyordu. Suriye halkının yanında olunduğu vurgusu tamamen yalandı. TC bölgedeki iktidarını büyütmek için muhalifleri açıkça destekliyordu.

Karmaşanın Küresel Parçası

26-31 Ağustos tarihleri arasında, Tahran’da gerçekleştirilen Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi, Suriye ve Filistin’e ilişkin vurgusu ve Ortadoğu gündemiyle oldukça çok ses getirdi. Zirveyle birlikte dönem başkanlığı, Mısır’dan İran’a geçti.
Mısır devlet başkanı ve Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi’nin, ana gündem Suriye meselesi konuşulurken Esad rejimini eleştiren konuşması çok beklenmedik bir hamle değildi. Tabi bu konuşma karşısında, Suriyeli temsilcilerin konuşmayı protesto edip salonu terk etmeleri de… Ancak asıl beklenmedik hamle, Mısır ve İran temsilcilerinin birbirlerine yönelik olumlu tavır ve açıklamalarıydı. Bu olumlu tavrın ileride işbirliğine gideceği medyada konuşulanlar arasındaydı.

Mısır daha önce de, İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde Suriye’deki meselelerin politik çözümü için Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’la bir araya gelerek bir inisiyatif merkezi oluşturulmasını önermişti. Bu öneri, yoğunluklu olarak Müslüman Kardeşlerin Ortadoğu siyasetindeki konumunu yükseltmeye ve Mısır’ın jeopolitik alana yeniden dahil olmasıyla ilgiliydi.

Tabi ki bu gelişmeler, Ortadoğu’da neoliberal niyetleri olan odakların desteklediği Sünni Koalisyon’da beklenmedik bir değişme olarak görünebilir. Müslüman Kardeşler’in, Esad’ın arkasındaki Şii Koalisyon’un en güçlü bileşeni İran’a yönelik bu girişimi Suriye meselesindeki çözüm olarak görmesi, farklı siyasi ve ekonomik niyetleri olan odakların tüm sert açıklamaları ve tavırlarına karşı, aslında kimsenin Esad’ın gitmesini istemediğine büyük bir kanıt olarak yorumlananlar arasında.

Hem küresel hem de Türkiye düzleminden görünen bu siyasi, ekonomik niyet değişiklikleri; bir yandan savaşın değişken doğasına yorumlanabilir. Ya da iktidarların zaman zaman çatışan zaman zaman ortaklaşan çıkarlarının durumu bu sürekli değişkenliğin nedeni olarak gösterilebilir. Dünün, muhalifleri açıkça destekleyen Müslüman Kardeşler’inin Bağlantısızlar Zirvesi’ndeki “barışçıl” hamlesi bunun en yakın örneği.

Öte taraftan, aynı iktidar odaklarının “gizli” niyetlerinin ortaya çıktığı durumlar da bu karmaşıklığın gerçekliğine etki edebilir. Apaydın Olayı ile TC’nin “gizli” niyetleri açıkça ortaya çıkmıştır.

Her iki örnekte de uluslararası siyasal, ekonomik sistemin gayrı meşru durumu ortaya çıkmıştır. Zaten devletler de her zaman bu meşru olmayan durumların aktörleri olmuşlardır.

Bağlantısızlar Hareketi Nedir?

1961 yılında ABD ve SSCB’nin olduğu Soğuk Savaş döneminde kurulmuştur. Başlangıç noktası 1955 Nisan’ında Endonezya’da toplanan Bandung Konferansı olan hareket, Hollanda’nın sömürgesi iken 1949’ da bağımsızlığını kazanan Endonezya’nın girişimi ile toplanmıştır.

Şu anda aralarında İran’ın da bulunduğu 120 ülke Bağlantısızlar Hareketi’ne üyedir. Birleşmiş Milletler’in üçte ikisinden fazlasını bu ülkeler oluşturmaktadır.

Birlik Üyesi Ülkelerden Bazıları

İran İslam Cumhuriyeti, Afganistan, Azerbaycan, Bangladeş, Beyaz Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Bolivya,Cezayir, Endonezya, Fas, Filistin, Güney Afrika Cumhuriyeti, Katar, Kolombiya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Kuveyt, Küba, Libya, Lübnan,Mısır, Moğolistan, Myanmar, Özbekistan, Somali, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus,, Umman, Ürdün, Venezuela, Yemen, Zimbabve…

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.