Anketler Niçin Yapılır? – Mercan Doğan

A) Fikirlerimizi Etkilemek İçin
B) Seçme Şansımız Olduğuna İnanmamız İçin
C) Politikalarını Empoze Etmek İçin
D) Siyaset Yaptığımızı Sanmamız İçin
E) Artık sadece yerel ve genel seçimler öncesi birer veri kaynağı olmaktan çıktı anketler. Özellikle son 2 sene içinde yapılan kamuoyu araştırmaları aracılığıyla “vatandaş”ın, sadece hükümetin ya da muhalefetin yaptıklarını beğenip beğenmediği tartışılmıyor. Güncel siyasi meselelere ilişkin anketlerle toplumun görüş, tutum ve kanaatleri birer istatistiki veri haline dönüştürülüyor. Bu kamuoyu araştırmaları aracılığıyla dönemin toplumsal siyasi eğilimi belirlenmiş oluyor. Bu siyasi eğilim, siyasetçiler açısından gittikçe artan bir şekilde önemseniyor. Anketler, işletilen politikaların başarısını ölçmek adına az maliyetli, geri dönüşü her türlü olumlu, “nesnel” bir bilgi toplama işlemi.

Anket verilerine ilişkin Tayyip Erdoğan’ın “Anketleri yaptırmayan bir siyasi partinin nereden nereye geldiğini görmesi mümkün değildir.” sözü, “müzakere süreci”ne ilişkin farklı kamuoyu araştırma şirketlerinin yaptığı anketler ve bu anketlerin yorumlarını içeren gazete haberleri ve televizyon programları, kamuoyu araştırmalarının ulaştığı boyutu görmemiz açısından önem taşımaktadır. Kamuoyu araştırmalarının ulaştığı boyut, tabi ki sadece gündelik siyaseti etkileme gücünü elinde bulunduran televizyon programları ve gazete haberlerini bu kadar meşgul etmesiyle ilişkili değil.

Kamuoyu Araştırmaları
Yirminci yüzyılın başlarında ABD’de, kamuoyu araştırmaları ilk kez gazeteler tarafından başkanlık seçimlerinde ne olacağını belirlemede kullanıldığında, tarihsel süreç içinde bu durumun nereye evrileceği ve siyaseti nasıl şekillendirileceği tahmin edilmiyordu. Yerel gazetelerden, ABD çapında yaygınlaşan ulusal yayın organlarına geçildiğinde; toplumsal ve siyasal olaylara yönelik artan ilgi kamuoyu araştırmalarını daha kapsamlı bir hale getirdi.

1936 senesinde George Gallup’un Roosevelt’in başkan olacağına yönelik tespitiyle beraber kamuoyu araştırmalarının niteliği değişti. İtibar edilmeyen kamuoyu araştırma şirketleri, saygın bir hale gelirken, şirketlerin kullandığı yöntemler her geçen sene gelişti.

Siyasette bu kadar saygın hale gelen kamuoyu araştırma şirketleri, aslında reklam şirketlerinin alt birimlerinden ibaretti. Reklama yapılan harcamalar arttıkça, şirketler bu alana yapılan yatırımlardan nasıl verim aldıklarını ölçmek için “pazar araştırma” bölümlerini kurmuşlardı. 1927’de iş adamı David Starch’ın kurduğu şirket, ilk pazar araştırma şirketiydi. Bu pazar araştırma şirketleri, zamanla kamuoyu araştırma şirketlerine dönüşüp belirli siyasi konularda ve belirli zaman aralıklarıyla araştırma yapmaya başladırlar.

Türkiye’de kamuoyu araştırmalarının, 1980’lere kadar yabancı şirketler tarafından yaptırılıyor oluşu da; bu tarihten sonra ilk araştırma şirketlerinin kurulması da bu yüzden rastlantı değildir. Bu araştırmaların yapılması için “serbest” ve “rekabetçi” bir ekonomik sistemin ortaya çıkması beklenmişti. Araştırma yapılacak bir pazar kurulunca, şirketler de beraberinde geldi.

Şirketler Ne Araştırır?
Kamuoyu araştırma şirketlerinin, reklam şirketlerinin bir alt birimi olarak kurulmuş olması ne açıdan önemli? Anketlerle hedeflenen sonuçlar ve kullanılan yöntem mantığını anlamak açısından kamuoyu araştırma şirketlerinin kökeni önem taşıyor. Reklam şirketleri, tüketim kültürünün hızla artması (tüketimin bir kültür olarak belirginleşmesi) ile doğrudan ilintili. Kapitalizmin yaygın hale gelmesinde, yarattığı kültürün kabul edilmesinde reklamların rolü çok büyüktür. Pazar araştırma şirketlerinin elde ettiği veriler, şirketler tarafından önceden belirlenen stratejilerin doğru işleyip işlemediğini, halkın bu stratejilere yönelik nasıl tepki verdiğini anlamakta kullanılır.

Yani, pazar araştırmaları “müşteri memnuniyeti”nden ziyade insanların tüketim eğiliminin belirlenip belirlenmediğini ölçmek üzere yapılır. Bu noktada, araştırmaya maruz kalan kişi edilgen durumdadır. Düşündüklerinin, belirlenen kapitalist eğilime ne kadar yaklaşıp yaklaşmadığı ölçülür. Yaklaşmadıysa, piyasaya yeni ürünler sunulur. Kişinin seçimleri, düşünceleri, benliği değişene kadar bu araştırmalar sıklaştırılır ya da ürünler değişir.

Kamuoyu araştırmaları da aynı mantığın bir uzantısıdır. Araştırmalarla elde edilen veriler, yönetme iktidarını elinde bulunduranlarca dikkatle alınır. Veriler siyasi iktidarın politikalarının halkın eğiliminin belirlenmesi noktasında ne kadar başarılı olduğunu görmekte kullanılır. Planlanan siyasi hedefler doğrultusunda halkın siyasi seçimlerinin ve düşüncelerinin değişimi beklenir. Bu değişim, siyasi iktidar bireyler tarafından meşru olarak göründüğü sürece mümkündür. Anket gibi kamuoyu araştırmaları, sunulan “siyasi ürünlerin” halk tarafından kabullenilmesi için yapılır. Kamuoyu araştırmaları sonucu, halkın siyasal beklentilerine uygun politik ürünler sunacak iktidarın, bu beklentileri belirleme etkisi, anketlerin çok da konuşulmayan tarafıdır. İstatistik biliminin siyasete armağanındaki kilit nokta, anket yapılan kişinin değişkenliğidir. Anket sonucu yoğunluklu olarak vatandaşın değişmesi ve bu siyasi iktidarı meşru görmesi hedeflenir.

Demokrasi Ölçüsü; Anketler
Özellikle “temsili demokratik” ülkelerde, temsilci seçilen partinin uyguladığı tüm politikalar belli aralıklarla vatandaşlara sorulur. Uygulanacak politikaya ilişkin genel bir hoşnutsuzluk durumunda, hükümet konumundaki parti bu politikayı uygulamaktan vazgeçebilir. Uyguladığı herhangi bir politikaya ilişkin “vatandaşlarının” düşüncesini öğrenmek isteyebilir. Buradan çıkan verilere göre politika farklılığına gittiğinde meşruluğunu pekiştirmiş olur. Dolayısıyla, vatandaşlarının istediği gibi bir temsilci olabilme statüsüne kavuşur. Bu durum, o devleti yeterince “demokratik” kılar. Tabi ki bu durum devletler arası siyasi bir karizma kazanımıdır. Böylelikle siyaseten demokratik değerlere sahip devlet, bu evrensel değerleri tekrar üretir. Ve bu değerler daha nesnel değerler haline dönüşür.

Devletler sisteminde, bu tarz bir siyasi yapılanmaya sahip birçok batılı devlet, model konumundadır. Batılı olmayan devletlerin demokratiklik noktasında ne durumda olduğu, bu kamuoyu araştırmalarına ne kadar önem verip vermediğiyle ölçülür.

Yönlendirilebilirlik
Anketlerin alametifarikası, sonuçlarının ne olduğu değildir. Bu sonuçların etkileri ve kamuoyunu değiştirebilme gücüdür. Herhangi bir siyasi meseleye ilişkin anket sonuçlarının medyada yayınlanıyor oluşu, halkın nesnel bilgiye ulaşması vb. etik ilkelerle hiçbir şekilde alakalı değildir. Hedeflenen “gerçek” bilgiymiş gibi yansıtılan sonuçların, bireylerin siyasal eğilimleri üzerindeki etkisidir.

Burada sorun olarak görünen nokta, yapılan anketlerin sonuçlarının yanlı ya da yansız olması değildir. Siyasi hakikatlermiş gibi, görsel-basılı medya tarafından yansıtılan “bilimsel” araştırmaların halk üzerindeki etkisidir. Anket sonucundan hoşlansın ya da hoşlanmasın, iktidarı olumlayabilecek herhangi sonuç, bireyin gözünde siyasi iktidarı meşrulaştırmış olacaktır. Çünkü siyasal iktidar meşruluğunu, bu tarz bir sistematiğin bir parçası olmak zorunda bırakılan bireyin varlığından alır. Yani anketlere verilen her yanıtla birey, var olan yapının parçası olur.

Kamuoyu araştırmalarına katılan herhangi bir kimse, konuştuğu ya da eleştirdiği sonuçlar olsa da, araştırmaya dahil olduğundan dolayı yapılan araştırmayı olumlamıştır. Örneğin oy vermediği siyasal partinin hükümet olmasını eleştirse de, seçim sisteminin ya da siyasal katılımın sadece oy kullanmaktan ibaret olmasının, “oy kullanan vatandaş” için sorun olmaması gibi.

Aslında anketlerin yönlendirme etkisinin bulunduğu olgusu, istatistikçiler açısından da sıkça değinilen bir olgudur. “Güçlüden yana olma” özelliğinin insanı, genelin söylediğini olumlamaya ittiği de vurgulananlar arasındadır. Ancak bütün bu insanın doğasına ilişkin önyargılarla dolu psikolojik açıklamalar bir kenara, yapılan anketlerin, kamuoyu araştırmalarının devletlere geri dönüşünün ne olduğunun iyi gözlenmesi gerekir.

İletişim araçlarının ve teknolojinin ulaştığı boyut, bu gibi kamuoyu araştırmalarının sıklaşmasına ve bir siyasi ölçü olarak kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu iletişim araçlarının ve teknolojinin hat safhada olduğu devletler de halkın yönetime daha fazla katıldığı vurgusuyla “demokrasicilik” yalanı atılıyorken, aynı pazar araştırmalarında olduğu gibi siyasi ürünlerin hedef kitleleri ve bu hedef kitle üzerindeki etkileri daha imalat aşamasında bellidir. Ürünlerin etkileriyle uyumlu eğilimleri olan “vatandaşlar” yaratma isteğini taşıyan iktidarlar, bu amaçlarına ulaştıkları ölçüde bilimin, teknolojinin, demokrasinin ve siyasi gerçekliğin belirleyeni olacaklardır.

Özellikle iki dünya savaşı arasında gelişen propaganda tekniklerinin ulaştığı son nokta, kendini nesnel istatistiki veriler üzerinden temellendirmeye çalışan devletlerdir. Yaşadığımız coğrafyada hegemonyasını sürdüren devlet de aynı “demokrasiclik” oyununu oynarken, kendini nesnel verilerle meşrulaştırmaya ve yaptığı anketler doğrultusunda belirleyeceği siyasi eğilimlerle yeni prototip vatandaşını oluşturmaya çalışıyor.

Son dönemde, özellikle yaşadığımız coğrafyada siyasi gündeme etkisi düşünüldüğünde kamuoyu araştırmalarına yönelik ilginin altında yatanlar dikkate alınmalı. Nesnel doğrularmış gibi sunulan bu propagandanın verilerinin ötesi sorgulanmalı. ABD başkanlık seçimlerinde istatistiklere yansıyan 119 milyon seçmene karşı oy kullanmayan 94 milyon kişi istatistik dışında bırakıldı. Devletin “siyaset”i içinde yer almayanlar, kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan istatistiki verilerden çok daha öte, politik bir gerçekliğin yansıması oluyor.

Mercan Doğan
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.