Mısır’da İsyan Darbe Muammasında – Hüseyin Civan

Küresel çapta yaşanan isyanların hepsi, mevcut hükümetlerin, eski tarz politikacıların ve medyanın ezberini bozan hareketler. Bu yüzdendir ki, algılanamayan bu hareketleri eski biçimlerle özdeşleştirme çabası var. Sadece yaşadığımız coğrafya üzerinden değil, Mısır’da yaşanmakta olan hareketlilik üzerinden de benzer bir değerlendirme yapılabilir.

30 Haziran İsyanı

Tahrir’i bundan iki buçuk yıl önce insanlar nasıl doldurduysa, aynı şekilde büyük bir eylemin gerçekleşeceği bundan bir ay öncesinden biliniyordu. İki buçuk yıl önce Mursi iktidarıyla bir bakıma manipüle edilen halk hareketlenmesinin ulaştığı boyuttan rahatsız olan kesimler, siyasi zorbalığa, ekonomik baskılara, sosyal adaletsizliğe karşı yerkürenin dört tarafından isyan eden ezilenler gibi sokaklara döküldü.

2011’in Ocak ayında, Mübarek’e isyan edenler bu sefer de kendinden önceki baskıcı rejimin devamcısı olduğunu ekonomik sömürü, polis şiddeti, işkence ve ölümlerle kanıtlayan Mursi’ye karşı isyan ediyordu. Ne Müslüman Kardeşlerin aşağılık otoritarizmi ve ahbap çavuş kapitalizmi, ne siyasi ve ekonomik yaşam üzerinde sıkı denetimi sürdüren askeri bir aygıt, ne de Mübarek döneminin eski yapıları tarafından idare edilen bir gelecek amaçlıyoruz.” diyordu halk.

İsyana Darbe Muamması
Ancak iki buçuk sene önceki durumun bir benzeri tekrar etti. Mübarek rejimine karşı, ordunun desteği ile başa gelen Özgürlük ve Adalet Partisi, aynı ordunun darbe girişimine maruz kaldı.

Bu aşamadan sonra, hareketi anlamlandırmak, eski siyaset biçimine göre bir kalıba sokmak kolaydı. Bir yanda Mursi ve İhvancılar, diğer yanda ordu ve darbeciler. Bu tarz bir sınıflandırma, İslamcılar ve laikler ayrımını yapmak adına da işi kolaylaştırıyordu. Laikler ordunun desteği ile İslamcı partiye karşı ayaklanmışlar ve darbe olmuştu.

Aynı tarz düşünce yapısı, Gezi direnişi ve isyanını da benzer kalıplara sokmaya çalışmıştı. Önce sadece Gezi Parkı’ndaki ağaçlar için çevreci bir eylem gibi gösterilen, sonra hükümet karşıtı bir hareket formuna sokulmaya çalışılan isyan, insanların sokağa çıkmasındaki esas nedenlerden bağımsız gösterilmişti. Bu manipülasyonda ana muhalefet partisinin etkisi görmezden gelinemez. Aynı eski siyasetin parçası konumunda bulunan hükümeti, muhalefeti, medyası, STK’ları ile mevcut durumu algılayış bu sığlığın ötesine geçemedi.

Mısır’da, ordu, başbakanlığa Muhammed El Baradey’i ardından Ziyad Bahaddin’i atadı. Mursi’nin ordunun darbesini tanımadığını ve sokaklarda orduya karşı direneceklerini belirttiği açıklamasından sonra, sokaklara çıkan Mursi yandaşları için bu atama bir anlam ifade eder mi bilinmez. Ancak, Mursi’nin gözaltında tutulduğu askeri kışlanın önüne gelen insanlara ateş açan ordunun 50’den fazla insanı katletmesinden sonra olayların seyri daha da değişecek.

Müslüman Kardeşler’in bu olay sonrası “Devrimi çalanlara isyan edin” çağrısına cevap veren Selefi grupların Refah, Sina ve Ariş’te düzenlediği saldırılar ve Kıpti mahalleleri basması, olayların büyüyeceğinin en açık göstergesi.

Mursi’nin iktidara geldiği süreçte, en çok destek veren devlet liderlerinden biri Erdoğan’dı. Duruma ilişkin rahatsızlığını, darbe ve demokrasi kıyaslaması üzerinden yapan Erdoğan, Batılı devletleri bu darbeye sessiz kalmakla suçladı. Bu sürece müdahil olmayan Batılı devletlerin tutumunun tutarsız olduğunu vurguladı. Gittikçe bir iç savaş durumuna dönüşen olayların, Mısır’da da Suriye’ye benzer bir sürecin yaşanacağının göstergesi olduğu şu an konuşulanlar arasında.

Yeni Siyaset Biçimi
Mısır’a ilişkin tabloda konuşulanlar aynı eski siyasetin bir yansımasına dönüşmüş durumda. İç savaşın yoğunluğunda unutulan/unutturulmak istenen Mursi’ye karşı da, orduya karşı da, Mübarek rejiminin kalıntılarına karşı da sokakları dolduran halkın iradesi.

Mısır’da yaşanmakta olan durumdan, farklı coğrafyalarda eylemlik halinde bulunan halkların iyi deneyimler çıkarması gerekiyor. Halkın iradesinin siyasete doğrudan yansıdığı yeni biçim, eski siyasal yapıları rahatsız ediyor. Eski siyasal yapılardan medet uman tüm kesimlerin görmesi gereken durum; devlet mekanizması ve ilgili kurumların yeni siyasi konjonktürde meşruluğunu yitirdiğidir. Bunun anlamı şudur, insanlar siyaseti varolan yapılardan bağımsız konuşmaya ve eylemeye başlamıştır. Partilerin güdümünde olmayan, kendiliğinden, lidersiz, merkezsiz yapılanmalarla başlayan yeni süreçte, kimseyi göreve çağırmaya gerek yoktur. Orduların, hükümetlerin, muhalefet partilerinin, medyanın atıl kaldığı bu ortamda siyasal özne, özgür bireylerin oluşturduğu öz-örgütlenmeye dayalı toplumsal yapılardır.

Hüseyin Civan
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.