” İstanbul’dan Selanik’e İŞGAL, ÖZYÖNETİM, ÜRETİM ” – Özlem Arkun

 

          KAZOVA

  İlmek İlmek Özgürlüğü Dokumak

 

“… Onlar yoktan var edenlerdir, onlar Kazova işçileri, onlar gerçek tanrılardır. Bize ilmek ilmek direnişi öğrettiler.”

Beşiktaş Belediyesi Taşeron İşçisi- Rıdvan Çalışkan

 

Onlar Kazova işçileri, 31 Ocak’tan bu yana direnen ve direnerek üretenler. 31 Ocak’ta bir haftalık izne gönderildiklerinden bu yana tamamen değişen hayatlarıyla birlikte dünyayı değiştirmeye çalışanlar.

Onlara, izinden geri döndüklerinde ödenmemiş maaş ve mesai ücretlerini alacakları söylenmişti. İzin dönüşünde fabrikaya gittiklerinde ise, kendilerini bekleyen şirket avukatı ile karşılaştılar. Patronlar Ümit Somuncu ve Umut Somuncu çoktan gitmiş, 100.000 kazağı, 40 ton ipliği, yükte hafif pahada ağır makinelerin tümünü giderken yanlarına almış, alamadıkları makinelerin ise motorlarını, kartlarını sökmüş, devrelerini ters bağlamış kullanılamaz hale getirmişlerdi. Bir haftalık izin süresinde, işçilerin üç gün art arda işe gelmediğine ilişkin tutanak tutulmuş tazminatsız bir şekilde işlerine son verilmişti. Kazova işçileri o gün ne yapacaklarını bilemediler. Evlerine döndüler. Fakat bu bir son değil, hepsinin hayatında yepyeni bir başlangıç oldu.

“Artık 31 Ocak’taki gibi değiliz. 31 Ocak’ta çaresiz, bilinçsiz, bilgisizdik. Bu nedenle kimseye güvenmiyor ve korkuyorduk. Bu nedenle de eziliyorduk. Ama artık öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz. Öğretmenimiz direniştir. Direniş bize öğretti ve öğretmeye devam ediyor.” diyor Kazova işçilerinden Bülent Ünal ve ekliyor “Önceleri ürkek ve çekingendik. Slogan atamıyor, pankart tutamıyorduk. Öğrendik. Haftada bir gün Şişli Meydanı’nda toplanıp fabrikaya yürüyorduk. Ama bu, sesimizi kimseye duyurmayan bir eylemdi. Biz Çarşamba yürüyüşleri yaparken, fabrikadan yine mal kaçırıldığını öğrendik. Bu sefer kaçıranlar, fabrikanın müdürleriydi. 28 Nisan’da fabrika önüne çadırımızı kurduk. Artık direnişimiz çadır direnişine döndü.”

28 Nisan’da direniş çadırlarını kurmalarının ardından, fabrikadan kaçırılma ihtimali olan makinelerin ve kalan iplik ve kazakların çalınmasını engellediler. Bu arada patronlar, hırsızlık yaptıkları iddiasıyla Kazova işçileri hakkında, savcılığa suç duyurusunda bulundular. Bunun üzerine çevre fabrikaların da güvenlik kayıtları incelendi, hırsızlığı yapanların patronun kendi adamları olduğu ortaya çıktı. Ne var ki bu adamlar hakkında hiç bir işlem yapılmazken, işçilere soruşturmalar açıldı.

Fakat onlar vazgeçmediler, daha çok eylem yaptılar, işten atılan başka işçilerle dayanışma eylemlerine katıldılar, coplandılar, gaza boğuldular, vazgeçmediler, direnmeye devam ettiler.

Ve Haziran sonunda alacaklarına karşılık fabrikadaki hurda makinelere el koymaya karar verdiler, hazırlandılar. 30 Haziran günü fabrikayı işgal ettiler, makinelere ve içerideki mallara el koydular. Patronların onlardan çaldıklarını, zaten onların olanı, geri aldılar.

Bu makineleri satarak alacaklarının en azından bir kısmını tahsil etmek istediklerinde ise polis önlerini kesti, işçilere saldırdı ve dördünü gözaltına aldı. Bunun üzerine 8 işçi kendilerini fabrikaya kilitledi ve açlık grevine başladı. İşçilerden Bülent Ünal süreci anlatırken bu durumu şöyle açıklıyor “Patronun bizim emeğimizi çalması, makineleri bizden kaçırması suç değildi, ama bizim alacağımızın en azından bir kısmını almaya çalışmamız suçtu. … Polis patronlarımız Ümit Somuncu ve Umut Somuncu’nun şikâyetleri üzerine fabrikaya gelmiş. Yine hakkımızda soruşturma açıldı. Yine biz sanıktık. Patronlara bir şey diyen yoktu.”

Onlar bir taraftan açlık grevine devam ederken, diğer taraftan direnişi büyütmeye devam ettiler. Diğer direnişlerle dayanıştılar, dayanışmayı direnişle öğrendiler.

Kazova işçilerinden Yaşar Gülay, bu süreçte karşılaştıkları zorlukları anlatırken ekliyor: “Şunu da biliyoruz; birçok sorunla daha karşılaşacağız. Ekonomik, polisiye, birçok sorun yaşayacağız. Ama tümünü çözebileceğimizi düşünüyoruz. Çünkü yalnız değiliz. Çünkü biz direnişimizin talebini değiştirdik. Talebimiz sadece alacaklarımız değil. Bu, onur direnişidir. Bu egemenlerle halk arasında süren savaşın küçük bir örneğidir. Ve bu savaşta biz halkımızla birlikteyiz. Yalnız değiliz ve olmayacağız da.”

Kazova işçileri 31 Ağustos’ta ilk defa yıllardır ürettim yaptıkları makineleri kendileri için çalıştırdılar ve o günden bu yana kendileri için üretiyorlar. Bir taraftan fabrika önündeki direnişlerine devam ederken diğer taraftan direnişlerinin ateşiyle dokuyorlar kazaklarını.

Fabrikayı işgal ettiklerinde el koydukları yarım kalmış kazakları tamamlayarak başladılar işe ve bu kazakları forumlarda satarak elde ettikleri gelirle, patronların tahrip ettiği makineleri onardılar. Üç dokuma makinesini çalışır hale getirdiler ve üretime devam ediyorlar. Bülent Ünal’ın cümleleriyle; “Artık bu makinelerde kendimiz üretiyoruz. Başımızda patron olmadan üretiyoruz. Üretmeye de devam edeceğiz. Artık başımızda bizim emeğimizi çalacak patron istemiyoruz. Artık kendi emeğimizin sahibi olacağız.” diyorlar.

Onlar, asalak ve hırsız patronlara haklarını yedirmemeye kararlılar. Onlar artık maaş ve tazminat alacakları için değil, gelecekleri için mücadele ediyorlar. Onlar patronların onlardan çaldığı makineleri istiyorlar, patronlara açtıkları davanın hukuki süreci devam ediyor. Davayı kazandıkları takdirde makineleri alıp, kendi atölyelerinde üretime özgür bir şekilde devam etmeyi planlıyorlar.

Artık onlar kooperatifleşmeye doğru giderken adım adım direnerek üretmenin ve üreterek direnmenin gücüyle, yalnız olmadıklarını bilerek, örgütlülüğün gücüyle çalıştırıyorlar makineleri. Ekmek, adalet ve özgürlük için çalıştırıyorlar makineleri. Ve patronsuz bir dünyayı dokuyorlar ilmek ilmek kazaklarıyla.*

*Direnişteki Kazova işçilerinin kendilerinin ürettiği kazakları Taksim 26A’dan alabilirsiniz.

 

   Vio. Me.

Dayanışmayı Örerek Direnmek

Meydan Gazetesi-VioMe33

 

“Ekmeği yoğuran biziz, ekmeksiz kalan da

Kömürü çıkaran biziz, soğuktan donan da

Biziz hiçbir şeyi olmayan, ama dünyayı ellerine alacak olan”

Tasos Livaditis

Yukarıdaki dizeler geçtiğimiz Şubat ayında fabrikalarını işgal ederek, makineleri kendileri için çalıştıran Vio. Me. işçilerinin bildirisinden bir alıntı. Ege’nin karşı kıyısında, farklı bir dilde aynı duygularla yola çıkanlar onlar. Ekmek için, adalet için, özgürlük için…

Mayıs 2011’de, ekonomik krizle birlikte kar oranı düşen şirketin patronlarının ortadan kaybolmasının ardından, Vio. Me işçileri fabrika önündeki nöbetlerine başladılar. Çalıştıkları süreçte maaşlarını ve ikramiyelerini tam olarak alamayan işçiler, patronların fabrikanın resmen kapanışı yapılmadan ortadan kaybolması üzerine işsizlik maaşlarını da alamadılar. Fakat ürettikleri 400.000 Euro değerindeki mallar hala fabrikadaydı ve bu onların tek güvencesiydi. Bu yüzden onlara fabrika önündeki nöbetlerini sonlandırdıklarında haklarını alabileceklerini söyleyen Filkeram Johnson Sendikası’na değil, kendilerine ve örgütlülüklerine güvendiler, nöbetlerine aylar boyunca devam ettiler.

Böyle başladılar direnmeye ve yaptıkları toplantılarda, kooperatif olarak işletmeye karar verdiler fabrikayı. Ve adım adım hazırlandılar; hiçbir şeyleri yokken her şeyi ellerine almak için…

İnşaat malzemeleri üreten Vio. Me fabrikasında üretime başlayabilmek için gereken pahalı hammaddeleri almak için işsizlik maaşlarını biriktirdiler ve onlarla dayanışma göstermeye çağırdılar tüm işçileri ve işsizleri.

Diğer taraftan kuracakları kooperatifin yasallığını oluşturmaları gerekiyordu çünkü devletin yasaları, işçilerin kendi kooperatifini kurmasına izin vermiyordu. Ve bunun tek yöntemi bir araya gelmek, dayanışmayı büyütmek ve örgütlenmekti.

Vio. Me işçileri, birçok direnişe gitti, birçok panele ve söyleşiye katıldı. Gittikleri her yerde mücadelelerini anlattı. Birçok grup, sendika, örgüt ve bireyle dayanışma içinde ördü direnişini. Selanik ve Atina’da Vio. Me Dayanışma İnisiyatifleri kuruldu. Ve Yunanistan’da Volos ve Patras’ı da kapsayan bir konvoy gerçekleşti. Vio Me işçileri ile dayanışma için kurulan bu konvoya Yunanistan’ın tamamından katılım oldu, binlerce kişiyle birlikte Çalışma Bakanlığı’na yürüyen Vio. Me işçileri kendi toplantılarında, doğrudan demokratik karar alma süreçleriyle, özenle oluşturdukları kooperatif taslağını bakanlığa sundu. Görüşmelerin ardından iki hafta içinde kendilerine cevap verileceğini öğrenen işçiler, Selanik’e geri döndüler.

Ancak bakanlıktan herhangi bir geri dönüş alamadılar. Ve onlar direnişin en başından beri yaptıkları gibi, yine kendilerine ve örgütlü güçlerine güvenerek fabrikayı işgal edeceklerini duyurdular. 12 Şubat 2013 günü geldiğinde ise kendileri ile dayanışma gösteren herkesle birlikte fabrikayı işgal ettiler ve özyönetimin makinelerini çalıştırmaya başladılar. Onlar da yıllarca patronlar için çalıştırdıkları makineleri ilk defa kendileri için çalıştırdılar ve bugün hala çalıştırmaya devam ediyorlar.

Direnişleri boyunca devletin türlü baskısı ve çıkmazları ile karşı karşıya gelen işçiler bu günlerde de patronlardan kalan elektrik borcu nedeniyle devlet baskısıyla uğraşıyor. Her şeye rağmen Vio. Me işçileri ve onlarla dayanışma içinde olan herkes, direnmeye devam ediyor.

Ve onlar kendi mücadelelerinin sadece patronun asalak pozisyonunu açıkça sorgulattığı için değil aynı zamanda kapanan fabrikalar ve işsizliğe karşı en gerçekçi çözüm olduğu için kritik olduğunu biliyorlar çünkü “Bu mücadele yöntemi patronsuz bir dünya yaratmanın yöntemidir, işçilerin üretim araçlarını ele geçirmesi demektir”.

Ve biliyorlar ki; “Tek bir sendikanın mücadelesi toplumu kapitalizmin zincirlerinden kurtarmak ve bu krizi sonlandırmak için yeterli değildir, bu sendikanın mücadelesi bütün işçilerin ve işçi birliklerinin mücadelesi olmalıdır”.

Dayanışmayı örerek, mücadelelerini sırtlayarak 2011’den bu yana direnmeye, geçtiğimiz Şubat ayından bu yana ise üreterek direnmeye devam ediyor Vio. Me işçileri. Dünyanın dört bir yanından, Arjantin’den, Şili’den, Meksika’dan, Almanya’dan, Sırbistan’dan Türkiye’den, Mısır’dan, mücadelelerini selamlarken yoldaşları, biliyorlar yalnız değiller, biliyorlar, devam ediyorlar üretmeye, direnmeye ve onlar biliyorlar ki;

“… Viomihaniki Metalleutiki işçileri dünyayı tek başlarına dönüştüremez. Ama onlar yalnız kalırsa hiçbir şey değişmez, Bu bütün işçilerin ve işsizlerin mücadelesidir. Bu hepimizin mücadelesidir. Biz kazanacağız!”

Geleceğin Gerçeğini Yaratmak:

Kazova işçileri de Vio. Me işçileri de özyönetimle ve kooperatifleşmeye doğru aynı yolda ilerlerken gözlerimizin önünde yarının gerçekliği oluşuyor. Bakunin’in dediği gibi onlar “sadece fikirleri değil geleceğin gerçeklerini yaratıyorlar.” Onlar işgal ederek, direnerek ve üreterek sömürüsüz ilişkileri bugünden inşa ediyor ve burada, bugünden başlayarak, adım adım, sabırla, ilmek ilmek patronsuz bir dünyayı yaratıyorlar.

Diğer bir taraftan ise özyönetime geçen bu işçiler, yalnızca fabrikalardaki ilişki biçimlerini değil; yöneten ve yönetilen, sömüren ve sömürülen arasındaki bütün ilişkilerin özünde bir kırılma yaratıyor. Toplumun alışılagelmişini reddediyor ve olmazsa olmaz kabul edilen iktidar ve hiyerarşi ilişkilerinde çatlaklar açıyor ve dayanışmayla örülü, kendi kararlarını alan ve sorunlarına pratik çözümler üreten, bugünden başlayarak özgürleştirici başka bir toplum modelini bugünden yaratıyor.

Onlar, patronsuz işçiler, kapitalizmde açtıkları çatlaklara özgülük tohumlarını ekiyorlar, bu tohumları dayanışmanın bereketiyle, öz örgütlülüğün ışığıyla büyütüyor, düşlediklerini beraberce eyleyerek, bu tohumları yeşertiyorlar. Kapitalizmin çatlaklarında yeşeren bu tohumlar derinlere saldıkça köklerini, parçalıyor bu sömürü sistemini ve yeni patronsuz bir dünyayı yaratıyor işçiler bugünden.

Özlem Arkun

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayınlanmıştır.