“Zorlu Center’da Kazanan Sınıf Oldu” – Halil Çelik

Son zamanlarda taleplerini en kısa sürede kabul ettiren direnişlerden biri olan Zorlu Direnişi, taşeron sistemine karşı mücadelesiyle ve örgütlülük deneyimiyle önemli bir noktada duruyor. İş bırakma ile başlayan direniş, şantiyeyi terk etmeme ısrarı ile başta Zorlu Center patronlarına olmak üzere taşeron şirketler Aktürk ve Sasel’e de direniş korkusu yaşattı. Öte yandan beş günlük deneyim, başta direnişçi taşeron inşaat işçilerinde olmak üzere Zorlu Center’da çalışan tüm inşaat işçilerinde ise örgütlü olmanın, örgütlü hareket etmenin farkındalığını arttırdı.

Zincirlikuyu’daki Zorlu Center AVM’nin şaşalı görüntüsünün ardında, yerin dört-beş kat altında, Adana’dan, Diyarbakır’dan, Dersim’den kalkıp İstanbul’da çalışmaya gelmiş taşeron inşaat işçileri bulunuyor. İşçi olduğu belli olmasın diye taşeron inşaat işçilerinin baretle veya iş ayakkabısıyla AVM içerisine girmesinin yasak olduğu Zorlu Center, bu yönüyle bir yandan kapitalist sınıf piramidini çağrıştırırken öte yandan Aktürk Yapı Endüstrisi ve Ticaret A.Ş adlı alt yüklenici adı verilen taşeron şirketi bünyesinde onlarca taşeron şirketi ile işçiler için taşeron köleliği anlamını taşıyor.

Bu kölelik koşullarında çalışan taşeron inşaat işçileri son iki aydır ücretlerinin yatırılmaması sebebiyle bağlantılı oldukları İnşaat İşçileri Sendika Girşimi’yle beraber 5 Mayıs günü iş bırakma eylemine başladı. Taşeron inşaat işçileri ilk andan itibaren radikal duruşuyla, örgütlü hareket edişiyle Zorlu Center patronlarının ve taşeron şirketlerinin adeta kabusu haline geldi. Direnişin ilk saatlerinde şantiyeye gelip, işçilere tehditler ve hakaretler yağdırarak ücretlerin sadece yüzde otuzunu yatıracağını söyleyen Sasel Elektromekanik A.Ş patronu, aynı gün içinde ücretlerin tamamını yatırarak geri adım atmaya başladı.

Sasel ve Aktürk patronları direnişin ilk gününde, yapılan eylemin yasadışı olduğunu, suç işlendiğini söyleyerek taşeron inşaat işçilerinin meşru doğrudan eylemini kırmaya çalıştı. Ardından direnişin ikinci ve üçüncü günlerinde “sendikalı olunca hiçbir yerde çalışamazsınız”, “sendika sizi kandırıyor. Suç işletiyor” gibi söylemler yayarak hem direnişteki işçileri caydırmaya çalışıp hem de farklı bölümlerde çalışan ve direnişi imrenerek takip eden taşeron inşaat işçilerini etkilemeye girişti. Patronların tüm çabalarına rağmen taşeron inşaat işçileri direniş kararlılığı gösterdi. İlk gün ücretlerin tamamının yatırılacağı söylendiğinde Zorlu Center’da böylesi sorunlarla sürekli karşılaşacaklarını öngören taşeron inşaat işçileri, tazminat haklarını da isteyerek işten ayrılmak istedi. Aksi halde direnişi Zorlu Center AVM içine ve önüne taşıyacaklarını duyurdu. Bu talepler karşısında oyalayıcı bir tavır içerisine giren Sasel ve Aktürk patronları ile gerçekleştirdikleri görüşmeler sonrası taşeron inşaat işçileri bir de asıl işveren olan Zorlu Center patronları ile görüşmeye gitti. Görüşmeye giderken kapıda taşeron inşaat işçilerinin Zorlu Center piramidinde karşılaşma ihtimalinin çok düşük olduğu Zorlu Center patronu Ahmet Zorlu ile karşılaşıldı. Ahmet Zorlu’ya çalışma koşulları anlatılarak, bu koşulların sorumlusunun da kendisi olduğu söylendi. Zorlu Center girşinde gerçekleşen görüşmede oyalayıcı tavır takınılması üzerine, İnşaat İşçileri Sendika Girşimi Başkanı Mustafa Adnan Akyol işçilerin durumunu özetleyerek taleplerin ortada olduğunu belirttikten sonra görüşülecek bir şeyin kalmadığını söyleyip görüşmeyi terk etmesiyle beraber taşeron inşaat işçileri de uyum içerisinde aynı tavrı takındı.

Direnişin ikinci gününde bu görüşmeler sonrası patronların tavırlarına göre doğrudan eylem yapılması yönünde karar alınarak şantiyede beklendi. Sabah erken saatlerde şantiyeye gelip, akşam iş çıkış saatlerine kadar şantiyeyi terk etmeyen direnişçi işçiler ile beraber tazminat hakları olmasa da dayanışma amacıyla bekleyen işçiler de bulunuyordu. Yani Zorlu Center’daki direnişçiler sadece ekonomik beklentiler ile değil aynı zamanda dayanışma ruhuyla da direndi. Gün içerisinde yemekhaneden yemek yemektense şantiyede bir sofra kurararak yemek ihtiyacı hep birlikte giderildi, büyük sofralarda dayanışma ruhu ön plana çıkarıldı. Ayrıca yine direnişin ikinci gününde taşeron şirketi patronları alacakların hesaplanarak ödeneceğini duyurdu. Direnişin üçüncü günü Sasel patronları kendi hesapladıkları şekilde alacakların tamamını yatırdıklarını belirtirken, direnişçi işçiler yatırılan ücretleri İnşaat İşçileri Sendikası Girişimi ile beraber hesaplamalarıyla karşılaştırıp aradaki farkların da tamamı yatırılıncaya kadar direnişi sürdürme kararı alarak bunu patronlara duyurunca, direnişin beşinci gününde patronlar fark ücretleri, yıpranma payı gibi tüm alacakları vermek zorunda kaldı. Taşeron inşaat işçilerinin tüm hak gaspları, beş günün sonunda geri alınmış oldu.

Beş günün ardından direnişi sonlandıran taşeron inşaat işçilerinin bir kısmı memleketlerine dönse de tekrar aynı sektörde benzer çalışma koşullarında çalışacaklarının farkındalığı ve direnişin örgütlü deneyimiyle ayrıldılar Zorlu Center’dan. Zorlu’da çalışmayı sürdüren işçiler ise ücretlerin eksik ve geç yatırılması halinde neler yapılacağını öğrenmenin ötesinde, ezilenler arasında dayanışmanın önemini hissetiler. Yani direnişi, beş gün boyunca Zorlu Center’da direnişte olan ve direnişe tanık olan yüzlerce işçi kazandı. Bu kazanım elbette ki gasp edilen hakların ötesinde, bahsi geçen tüm bu değerlerin kendisidir.

Halil Çelik

[email protected] 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18.sayısında yayımlanmıştır.