Devlet Katili Aklar Tecavüzcüyü Korur

me

Bu topraklarda kadınların yaşamları, babaları, abileri, sevgilileri, erkek kardeşleri ve hiç tanımadığı erkekler tarafından çalındı yıllar boyu. Tacizle, tecavüzle, cinayetle bastırıldı kadınların sesi; yok sayıldı kimlikleri; görünmez kılındı varoluşları. Erkek taciz etti, devlet akladı; erkek tecavüz etti, devlet izin verdi; erkek katletti, devlet meşrulaştırdı.

“Ailenin ve Nüfusun Korunması Paketi” adı altında devlet, kadını “korumaya” kalkışıyormuş gibi görünse de son zamanlarda, kadının ev içi köleliğine hapsedilmesinin, iradesinin yok edilmesinin yasal zemini sağlanıyor meclis salonlarında. Daha fazla çocuk doğuran kadına yapılacak olan daha fazla para yardımı; doğuran kadına, ücret kesintisi olmasın diye, devlet tarafından ödenecek maaş; doğurulacak çocuk sayısıyla doğru orantılı uzayan izin süreleri… Kadının özgürleşmesinin önünde, devletin inşa ettiği duvarlar giderek yükseledursun; “erk”ek devletin çıkardığı her bir yeni yasa, bu topraklarda adı zaten ölümle kazınmış kadının yok oluşu oluyor, dikiliyor karşımıza.

Geçtiğimiz yıl boyunca, erkekler tarafından 294 kadın katledildi. %46’sı kocaları, %10’u sevgilileri tarafından katledilen bu kadınların %9’u, daha önce şiddet gördüğü erkeklerden şikayetçi olsa da koruma alamadı. 2014 yılı içerisinde, kadın cinayetlerinde %59 oranında ateşli silah, %30 oranında kesici alet kullanıldı; kadınların %11’i ise dövülerek, boğularak ya da yüksekten atılarak katledildi. Kadınları katleden erkeklerin %4’ü daha önce “şiddet”ten yargılanmışsa da, denetimli serbestlikle, beraatle ya da afla serbest bırakılmıştı. 1090 erkek şiddeti haberinin yayınlandığı 2014 yılında kadın katliamı, 2013’e göre %31 artmıştı.

Tüm bu rakamlarla, geçtiğimiz yıl boyunca katledilen kadınlar, tıpkı daha öncekiler gibi istatistiklere hapsedildi; yalnızca birer “rakam” olarak devletin veri tabanlarına girildi.

Bütün bir yıl boyunca, yaşanan her bir kadın cinayetinin ardından işleyen dava süreçleri, adaletsizliği de yine beraberinde getirdi. 2014’ün Ekim ayında, aldatıldığından şüphelenip Huriye Kara’yı katleden Halil Kara’nın yargılandığı davada, mahkeme katili aklama yolunda, Halil Kara’nın akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair bir rapor istedi. Adana’da 16 yaşındaki kız çocuğu H.P.’ye tecavüzle suçlanan iki polisin de aralarında olduğu dört kişi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu ve benzeri birçok örneğin daha yaşandığı 2014 yılında da, kadın cinayeti davalarındaki adaletsizlik ortadan kalkmadı; kadın tacizcisi-tecavüzcüsü-katili erkek, devletin adaletiyle her defasında yine aklandı.

“Haklı” Katilin Kalkanı: Haksız Tahrik İndirimi

TCK’nın 29. maddesinde düzenlenmiş olan ve “suç işleyenin psikolojik durumuna etkili olarak kusurluluğun azalmış olacağı”nın zeminini kabul eden haksız tahrik hali, kadınları katleden erkeklerin en büyük yasal dayanaklarından.

“Boşanmak istedi”, “aldatıldım”, “erkeklik gururuma hakaret etti”, “sevişmek istemedi”… açıklamalarıyla kendisi savunan her erkeğin işlediği cinayeti meşrulaştırmasına yarayan haksız tahrik indirimi, kadına yönelik şiddet-cinayet davalarında “erk”ek adaletin en büyük timsali niteliğinde. Kadının beyanının aksine, erkeğin haksız tahrike yönelik beyanının esas alındığı bu uygulama dahilinde, mahkeme eğer tahrik unsuru olduğunu kabul ederse, sanığın cezasını ¼ oranından ¾ oranına kadar düşürebiliyor. Cezasını hafifletmek isteyen erkeğinse herhangi bir sebep öne sürmesi, haksız tahrik indiriminden yararlanması için yeterli kabul ediliyor.

Kadın hareketi içerisinde aktif bir şekilde mücadele ederken, eski eşi tarafından vurularak katledilen Sevim Zarif’in davası, kadın cinayeti davalarında uygulanan haksız tahrik indiriminin ilk gerçeği oldu bu toprakların yargı sisteminde. 2007 yılında katledilen Sevim Zarif’n davası, 2008 yılında sonuçlanmış, Zarif’in katili olan eski eşi Yaşar Özcan iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak eski bir avukat olan katil, tüm yargılama süreci boyunca hukukun erkeği koruduğunun farkında bir şekilde haksız tahrik indiriminden yararlanmak için çırpınmış ve bu çaba yıllar boyu sürecek kadın cinayeti davalarında da katil erkekler için, erkek yargıyla yapılabilecek eşsiz bir işbirliğine dönüşmüştü.

Sevim Zarif’in katilinin açtığı yolda ilerleyen birçok katil oldu yıllar içerisinde. Ayşe Paşalı’yı katletmeden önce, kaç yıl ceza alacağının araştırmasını internetten yapan İstikbal Yetkin, yoğun kamuoyu baskısı oluşan dava sürecinde başaramamış olsa da, haksız tahrik indiriminden yararlanabilmek için çok uğraştı.

Zarif ya da Paşalı davaları kadar gündem olamayan birçok kadın cinayeti davasında ise haksız tahrik indirimi katillerin kurtuluşu oldu. 2010 yılında, Nazlı Umakoğlu’nu katleden İmadettin Umakoğlu’nun “bana kadınlık yapmıyordu ve yatak odasına almıyordu” beyanı, mahkeme tarafından ağır tahrik olarak kabul edildi. 2011’de Hülya Kalkan’ı katleden Hakan Kalkan “aldatıldım” diyerek erkek adalete sığındığında cezasını ağırlaştırılmış müebbetten, 20 yıllık hapis cezasına düşürmeyi başardı. 2014 yılında ise, boşanmak istediği Vedat Tanış tarafından katledilen Canan Tanış’ın davasında, katil eşinin kendisini aldattığını söyledi; mahkeme ise Canan Tanış’ın “evlilik birlikteliği içinde sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği”ni söyleyerek katilin haksız tahrik indiriminden faydalanmasını sağladı.

İyi Giyinen Katilin Kalkanı: İyi Hal İndirimi

TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen iyi hal indirimi de, katleden erkekler için, yargıda aklanma yolunda, haksız tahrikten sonra, kullanılacak ikinci yöntem. Bu yöntem, kadın cinayeti davaları dışında da kullanılıyor olsa da, özellikle kadına yönelik şiddet ve cinayet davalarındaki uygulanış biçimiyle, katledeni her defasında 1/6 oranında aklıyor ve kadına yönelik şiddetin türlü biçimlerini meşrulaştırıyor.

İyi hal indirimi, 2013 yılının ilk kadın cinayeti olarak kayıtlara geçen Gülşah Sarcan’ın davasında görülmüştü daha önce. Eski eşi Sinan Seven tarafından, çocuğunun gözleri önünde önce bıçaklanan, yaşamını yitirdikten sonra da cansız bedeni TEM otoyoluna bırakılan Gülşah Sarcan’ın katledilmesinin ardından Seven’in yargılandığı davada, katilin “pişmanlığı” göz önünde bulundurularak iyi hal indirimi uygulanmıştı. Yine 2013 yılında, Kezban Doğan’ı, başına poşet bağlayarak ve ağzına zorla soktuğu hortum tüpüyle boğarak katleden Adem Çıraç’ın yargılandığı dava süreci boyunca mahkeme heyetine “saygıda kusur etmemesi”, her duruşmaya takım elbiseyle çıkması sonucu yararlandığı “iyi hal indirimi”, mahkemeye saygı indirimi olarak çokça yer aldı haberlerde. Aynı yılın Aralık ayında boşanmak istediği Durmuş Ali Özdoğan’ın boğarak katlettiği Halime Özdoğan’ın davasında da “erk”eğin adaleti değişmedi: Katil iyi hal indiriminden yararlandı.

Devletin Kalkanı: 6284 Sayılı Koruma Kanunu

1998 yılında çıkartılan ve kadının şiddetten korunmasına dair ilk özel yasa niteliğini taşıyan “Aile İçi Şiddete Karşı Koruma Kanunu”, yalnızca evli olan kadınların eşlerinden korunmasını öngörüyordu ve bu sebeple de baba, abi, kardeş, sevgili ya da herhangi bir erkekten kaynaklanan şiddetin önlenmesi konusunda yetersiz kalıyordu. Bahsi geçen kanunun yetersizliği 2012 yılınca gündeme getirilince, devlet koruması medeni ayrım yapılmaksızın tüm kadınlara yönelik öngörüldü.

Ama olmadı.

2014 yılında 23 kadın koruma tedbiri uygulanırken katledildi. 21 kadın ise haklarında çağrılı koruma kararı varken, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Tarıkhan Çetiner’in açıklamasına göre “ani gelişen olaylar sonrasında çağrıda bulunamadığı için” yaşamını yitirdi.

Geride bıraktığımız yıl, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun ilgili maddesi kapsamında, 124 kadın kimliğini değiştirdi. Erkek şiddetinden korunmak için isim değiştirmek yetmeyince, mahkeme şiddet gören kadına, tedbir olarak, estetik ameliyatla yüzünü değiştirmesini önerdi.

Yani aslında, 2012 yılında çıkartılan 6284 sayılı kanun da cinayetleri engelleyemedi, aksine kadına yönelik şiddet, kanun çıkarıldığından bu yana 2.5 kat daha artarak devam etti.

“Erk”in Adaleti, Kadın Katlinin Sebebi

Kadına yönelik taciz davalarında ertelenen cezalar; tecavüz davalarında açıklanması geriye bırakılan hükümler, para cezasına çevrilen hapis cezaları; katleden erkeklerin yargı süreçlerindeki haksız tahrik ve iyi hal indirimleri…

Katledilen her kadının ardından “derin elem”lere dalan devlet yetkilileri, her defasında “bu işin peşini bırakmayacağız” nidalarıyla boy gösteriyorlar gazetelerde, televizyonlarda. Katledilen her bir kadının acılarını yüreklerinde hissettikleri yalanlarının ardına gizliyorlar kan kokan adalet saraylarını, katili koruyan adaletlerini. İndirimle sonuçlanan her cezayla yeni katillerin güvencesi pekiştirilir, erkek şiddeti meşrulaştırılırken; katledilen her bir kadının hayalleri, yaşamları gömülüyor “erk”ek adaletin kanunlarıyla.

Kadının bedenini, kimliğini, varoluşunu yok sayan; kendisi erkek olan ve bunun üzerinden devamlılığını sağlayan hiçbir adalet sarayında sorulmayacaktır katledilen kadınların hesabı. Yok edilen hayallerin, yitirilen yaşamların hesabı, erkek devletin erkek adaletiyle ödenemeyecektir. Çünkü katledilen her bir kadının ardından büyüyen öfke ne adalet saraylarına sığabilir; ne de kaybettiklerimizin acısı, hapishanelere kapatılanlarla dindirilir.

 

 

Merve Arkun

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.