“Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak” – Cem İleri

Meydan Gazetesi-Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak

Küçükçekmece’de bir inşaatta çalışıyorum. Ağrı’dan geldiğim ilk günden beri bu bölgede farklı şantiyelerde çalıştım. Geçtiğimiz hafta bir mesai sonrası, yine Ağrı’dan gelmiş işçi arkadaşlarla beraber şantiyeden çıktık. Bekar evimiz desek de aslında evli ve bekar işçi arkadaşlarla kaldığımız, tek odalı malikanemizin yolunu tuttuk. Derken, işe başladığımızdan beri her gün kullandığımız yolda, bir anda durdurulduk. Daha ne olduğunu anlamadan kimliklerimize bakılarak önce ıssız bir yere, ardından Sefaköy Polis Merkezi’ne getirildik. İlk durdurulduğumuz anda şok yaşamış olsak da polis merkezine gidene kadar anladık her şeyi. Devletin Kürdistan’da halkla savaşının İstanbul Esenyurt’ta bir kaç kişilik hedefiydik. Etrafımızı çevirdiği anda ite kaka bizi aracına bindiren, yol boyunca küfürler, hakaretler ve türlü aşağılamalarla darp eden, Giyadîn’de (Ağrı-Diyadin) Orhan’ın, Emrah’ın Cizre’de Baran’ın, Emin’in Esenler’de Fırat’ın katilleri bize “devletin gücünü göstermek” istiyor! Daha önce Gever’de(Yüksekova) yere yatırdığı elleri kelepçeli işçilere “gücünü gösteren” devletin, bu sefer de biz üç kürt inşaat işçisine “devletin gücünü” göstermek isteyen altı kişilik bir sivil polis grubu. Gördük! Ezilenin karşısında faşizmi gördük; zenginlerin gücünü gördük fakirlere; patronların gücünü gördük işçilere… Hem de en yalın haliyle, yumrukla hakaretle, tükürükle, silahla. Sonra, götürdükleri karakolda açlıkla… Düşünmeye başladık, devlet ve onun paralı, parasız katilleri hemen anlıyorlar; tanıyorlar bizleri. Konuşmamızdan, ten rengimizden, artık nasıl oluyorsa işçi olduğumuzu belli eden kıyafetlerimizden tanıyorlar. Anlıyorlar, dövüyorlar, öldürüyorlar. Üstüne bir de işçiliğini sorguluyorlar. Tabi devletler sadece Kürdistan’da Kürt olduğun için öldürmüyor. Aynı zamanda işçi olmak, büyük bir tehdit yaratıyor güçlü devletimize! Biz ‘üç işçi Kürt’ değil de ‘üç patron Kürt’ olsaydık böyle bir şekilde durdurulmazdık. Hem zaten o yoldan yürüyerek değil de en kötü ihtimalle özel aracımızla geçiyor olurduk. Çantalarımızda Dicle’nin Yakarışı ile Anarşist işçiler Sacco ve Vanzetti’yi anlatan romanlar yerine başarı hikayelerinin anlatıldığı kişisel gelişim kitapları olurdu. Belki o zaman değerlerimize küfürler savurmazdı katiller! Devletler korkuyor bizden; biz ezilenlerden. Bir araya geldiğimizde mahşer gününü yaşatacağız çünkü onlara! Hem yolda hem kimsenin olmadığı bir tenhada hem de karakolda bunu gördük gözlerinin içinde katillerin! Saatlerce tuttular herhangi bir sebep göstermeden…

Serbest bıraktılar bizi! Gecenin bir yarısında, nerde olduğumuzu neye maruz kaldığımızı çok da düşünemeden, kafamızda “Acaba Kürdistan ne durumda? Bugün devletin gücü kaç kişiyi katletti? Katledilenler arasında tanıdıklarım, akrabam yada arkadaşım var mı?” gibi sorularla tekrar eve doğru yürüdük. Sonraki gün erken saatlerde şantiyede olmak üzere… Suriyeli göçmenle, Amerika’daki İtalyan göçmenle, TC’deki Kürt işçilerle yani dünyanın her yerinden tüm ezilenlerle beraber bize atılan tokadın daha güçlüsünü atmak üzere. Asıl onlar ezilenlerin gücünü görecekler!

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.