Düşmüş Kadınlar – Devrim Varol

Viktoryen Dönem’de “şeytana uyan” ya da “günah içinde yaşayan kadın”lar, “düşmüş kadın” olarak tanımlanıyordu. İngiltere’de sanayileşmeye başlayan ekonomiye rağmen ahlak, toplumsal yaşam üzerindeki etkisini sürdürmekteydi. Varolan ahlak normları, aristokrat ya da “alt sınıf” olduğu fark etmeksizin, tüm kadınları etkiliyordu.

Dönemin kadınları yalnızca erkekler tarafından belirlenen alanlar içerisinde sosyalleşiyor; bunun dışındaki vakitlerde “iffetli” bir kadına yaraşır bir şekilde, tüm vakitlerini evde geçiriyor, “evinin meleği” oluyordu. Çünkü evin dışında olmak, “tehlikeli varlık”lar olan kadınların erkek gözetiminden uzak olmasına ve “düşmüş melek” haline gelmesine neden oluyordu.

Viktoryen Dönem’de kadınlar, sahip oldukları güzellikleri nedeniyle “şeytanın ta kendisi” olarak görülüyor; “düşmüş kadın” deyimi de şeytana uyarak Adem’i de kendisiyle beraber cennetten kovduran Havva’ya atıfta bulunuyordu.

Erkeklerin denetiminden uzak kalan kadının kötü yola düşeceği ya da ahlaksız ilişkiler sonucu “günah meyveleri” doğuracağına inanılıyordu. Bu yüzden aile baskısından kaçan, evlilik vaadiyle kandırılan veya evini terk eden kadınlar aileleri tarafından kabul edilmiyordu.

Viktoryen Dönem’deki “düşmüş kadın”, dönemin sanat alanında da belirgin şekilde gözlemlenebilir. Augustus Egg 1858’de yaptığı üç resimlik Past and Presents serisiyle, orta sınıf kadınların nelerden utanması gerekeceğini, yani “düşmüş melek”lerin hayatlarını anlatan sahneleri en belirgin hatlarıyla işler.

Serinin birincisi olan “İhanetin Keşfi”, kadına yazılmış bir aşk mektubunu bulan kocanın ve kadının durumunu resmeder. Kadın ellerini yalvarırcasına birleştirip adamın önünde yere kapanmış, af dilemektedir. Adamsa hayal kırıklığı ve eşinin “düşmesi”nin şaşkınlığı içindendir. Evlilikte bir kadından beklenen her şeyi -sadakati- yitiren kapısına kapının yolu gözüktüğünü arkadakı aynadan akseden kapıdan anlarız. Çocukların geri plandaki iskambil kağıtlarından ev yaparken resmedilmesi ise ailenin koptuğunu, aynı resimde yerle bir olan kağıttan ev gibi dağıldığını sembolize eder.

Serinin ikincisi olan “Terk Edilen Kız Çocukları” ilk resimdeki sahnenin yaklaşık beş yıl sonrasında resmedilmiştir. İhanetin Keşfi’nden sonra babaları evi terk etmiş, annesi ise sokaklara “düşmüş”tür. Terk edilen kızlar hayatta tek başlarına kalmışlardır. Resimde, evdeki eşyalar, babanın terk etmesinden sonra düştükleri sefaleti sembolize eder. Kucağında ağlayan diğer kardeşi uzaklardaki soluk ay ve şehir silüetiyle yas havasının hakim olduğu bir resimdir.

Serinin üçüncüsü olan “Çocuğuyla Aşığı Tarafından Terk Edilen Kadın” ise aynı gecenin başka bir tasviridir. Bu sefer sokağa düşmüş kadını ve kucağında çocuğunu “ahlak dışı” ilişkilerin yaşandığı bir yeraltı sahnesinde görüyoruz. Bu sahnede “düşmüş kadın” yerde oturmaktadır, düştüğü seviyededir.

Thomas Hood’un Ah’lar Köprüsü şiiri de “düşmüş kadın”ın bir başka tasviridir. Egg, evinden ve ailesinden kaçıp sonrasında “düşmüş kadın” olmanın utancından “kurtulabilmek” için köprüden atarak intihar eden kadını anlatmıştır.

“Derinlemesine bakmayın

Onun sorumsuz ve ihtiyatsız isyanının

Bütün onursuzluğu silindi

Ölümün üzerinden geçmesiyle

Ve şimdi sadece güzelliği kaldı”

Kadını kurallarıyla, baskısıyla hapseden ataerki; buna isyan eden kadınları tarihin her döneminde, büyük bir utanca “düşmüş olmakla” yaftalamıştır. Viktoryen Dönem’de de, işte bu kaygıyla, ataerkinin baskısına isyan eden kadının, günahlarından ancak “ölerek” kurtulabileceği anlatılmıştır; resmedilmiştir. Ataerkil ahlak normları, bu dönemde de kadına ancak “ölü olarak yaşamayı” layık görmüştür…

Devrim Varol

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 37. sayısında yayınlanmıştır.