Röportaj: Azerbaycan’da LGBTİQ Bireylere Devlet Baskısı

Azerbaycan’da Eylül ayından bu yana, yüzlerce LGBTİQ birey gözaltına alındı. Son iki ay içerisinde sadece polis operasyonlarıyla değil, medya kanalları ve sağlık bakanının açıklamalarıyla nefret politikası sürdürülüyor. Gazeteci Durna Safarova, yazdığı yazılar ve bu şiddet mağduru bireylerle yaptığı röportajlarla, devlet şiddetini tüm boyutlarıyla ele alarak, meselenin tüm dünyada gündem edilmesini sağladı. Bakü’de yaşananları, LGBTİQ bireylere yönelik bu devlet politikasını Durna Safarova’yla konuştuk.

Meydan Gazetesi: Azerbaycan’da Eylül ayından itibaren 100’e yakın LGBTİQ bireyin gözaltında tutulduğu süreç nasıl başladı?

Durna Safarova: Eylül ayının 15’inden 20’sine kadar yüzlerce kişi gözaltına alındı. Sokaklardan, evlerden, restoranda yemek yerken, kafede otururken, market çıkışında, işten eve giderken… Azerbaycan’da LGBTİQ bireylere yönelik ayrımcılık sistematik özelliğe sahip ve hayatımızın sıradan bir parçası. Heteronormatif toplumlarda LGBTİQ bireyler, günlük hayatta çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmaktadır. Eylül ayında Azerbaycan’da polisin eşcinsel ve translara dönük operasyonları da onlara yönelik yapısal ayrımcılığın bir parçası. Ve bu tür operasyonlar periyodik olarak devam etmekte. Sadece bu sefer operasyonun çerçevesi daha büyük olduğu için ülke içinde ve dışında yankı buldu ve tepkiler geldi. Trans bireylerle röportajlarımda hiç şaşırmadıklarını belirttiler, hayatları zaten her gün polisle saklambaç oyunu oynar gibi geçiyor.

Devlet hangi bahanelerle LGBTİQ bireyleri gözaltına alıyor? Gözaltıları nasıl yasallaştırıyor? Yaşananlar karşısında mücadele veren örgütlenmelerin ve LGBTİQ ailelerin tutumları nasıl oldu?

Öncelikle şunu belirteyim ki, bu operasyonlar konusunda resmi makamlardan bilgi almak çok zor. Zaten Azerbaycan’da gazetecilerin bilgiye ulaşım hakları, her adımda ihlal edilmekte. Avukatlar ve gazeteciler, tutuklananların sayısını, nerede tutuklu kaldıklarına dair bilgileri şimdiye kadar netleştiremediler. Resmi rakam 83, ama bu gerçeği yansıtmıyor, tutsak bireylerin ifadeleriyle örtüşmeyen bir rakam bu.

Avukatların ulaştığı kişiler idari gözaltı ve idari cezalara maruz kalan kişiler. Bakü’nün dört bir yanından o gece tutuklanan LGBTİQ bireylerinin hepsine İdare Suçları Kanunu 535.1. maddesi uyarınca ceza verilmiş. Yani Bakü’de yüzlerce kişi aynı anda “Kamu düzeni ve kamu güvenliğini bozmuş, vazifesini yerine getirirken polisin meşru taleplerine itaat etmemiş ve polise direnmiştir” diyor mahkeme kararları. Bu mahkeme kararları alınırken, gözaltına alınan hiçbir bireyin avukatı yoktu.

Bu yüzden hukuksuzca davranmaktan hiç çekinilmemiş. Her duruşma bir dakikaya yakın sürmüş. Duruşmalarda itham tarafı da polis, tanıklar da polis. Tutuklananların neredeyse hepsi, gönüllü avukatlar aracılığıyla sonradan Temyiz Mahkemesine başvuruda bulundular, bu suçları kabul etmediklerini belirtip polisin yaptığı hak ihlallerinden dolayı şikayette bulundular.

LGBİTQ örgütlenmelere gelince, ülke içerisinde örgütlenme hemen hemen yok denilecek kadar az. LGBTİQ bireylerin, özellikle trans bireylerin örgütlenmiş bir mücadelesi yok. Ailelerin çoğu, beklenmedik olsa da, çocuklarının cinsel kimliklerinden dolayı baskıya maruz kalışına ciddi tepki verdiler. Özellikle röportaj yaptığım trans bireylerin anne-babalarından duyduğum şey “Çocuklarımızın yanındayız, hiçbir suçları yok, onlarla beraber bu baskılara karşı mücadele vereceğiz.” cümlesiydi. Tabi bunu herkes için söyleyemeyiz. Gaylerin bu açıdan durumu daha kötü. Çoğunun ailesi habersiz, aniden kaybolmuş çocuklarını arayan ailelere polis, “oğlunuz i.ne, haberiniz yok mu?” şeklinde aşağılayıcı sözler söylemiş.

Gözaltına alınan/tutuklananlara yönelik uygulamalar nedir?

Gözaltındayken de, cezaevinde de dayak, sözlü taciz, aşağılama ve hakaret. Dinlediğim hikayeler içler acısı. Polis gözaltına alınanları zorla tıbbi muayeneye götürmüş. Trans kadınların saçları sıfıra kazıtılmış. Karşı çıkanları o kadar dövmüşler ki, 20 günlük hapisten sonra vücutlarındaki izleri ben de gördüm.

Duruşma zamanı birçok aşağılayıcı ifadeye herkes şahit oldu. Mesela, duruşmaların birinde hakim şöyle soru sordu “Sen şimdi erkek misin, yoksa başka meyillerin var mı?”. Başka bir örnek, cezaevinde çayı plastik şişede veriyorlarmış. “Bizden tiksiniyorlardı, kullandıktan sonra atmak için plastik şişede veriyorlardı, zaten içemiyorduk, orada çay mı içilir?” diye söyledi bir trans kadın. Bir ifadede şunu gördük: Ameliyat geçirmiş ve artık tamamen kadın vücuduna sahip bir kişiye polisler birkaç kere şöyle demiş, “Hadi ya, nasıl kadın olmuş bu, çıkar pantolonunu bakalım.” O kadını birkaç kere soymuşlar. Daha birçok örnekle sürüyor şiddet, bitmiyor. Bununla ilgili uluslararası kuruluşlar kısa bir zamanda yayınlanması için detaylı raporlar hazırlamakta.

Bir şey daha ekleyeyim işkencelerle ilgili. Bu söylediklerimin dışında, bir de Organize Suçlarla Mücadele Birimi’nin tutukladığı kişiler var. Onlara tutuklu da diyemiyoruz, açıkça insan hırsızlığı yapıldı. Onların tutuklanması herhangi bir resmi makamda kayıtlı da değil. Bu kurumun kaçırdığı kişilerden kimseden haber alamadık, ebeveynler çok perişandı. Orada tutulup bazı şartlarla serbest bırakılanlar anlattı, orada insanlara elektrikle işkence yapılmış.

Bu konuda yapılan açıklamaların, haberlerin devlet üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Bu kadar tepki beklemiyorlardı herhalde. 2 Ekim’de aniden İçişleri Bakanlığı’ndan açıklama yayınlandı ve tutukluların serbest bırakıldığı söylendi. Devlet kendi mahkemesinin kararına bile önem vermiyor Azerbaycan’da. Her şey tamamen birilerinin insiyatifine bağlı. Emir gelmiş, bırakın demişler, tutuklular da bırakılmış.

Yaşananlar devlet tarafından medya kanallarıyla topluma nasıl yansıtıldı?

Korkunç bir dille. Devletin resmi açıklamaları dahil, hükümet yanlısı, devletin propaganda aracı işlevi yerine getiren medya kuruluşları nefret söylemi kullandılar, aşağılayıcı ifadeler, hakaretler yazdılar. Zaten Azerbaycan’da özgür basın neredeyse kalmadı. Son 3 yıldır özgür basın can çekişiyor, gazeteciler baskı altında, faaliyetleri yasaklanmış durumda, gizli-saklı gazetecilik yapanların sayesinde bu haberleri alabiliyoruz. Ama ana akım medyanın her şeyde olduğu gibi LGBTİQ meselesinde de kışkırtıcı, cinsiyetçi, faşizan dili sürüyor. Onları hastalık kaynağı, AIDS’li, HIV’li olarak sundular, yasadışı fuhuş yaptıklarını vurguladılar, uyuşturucudan dolayı polisin bu operasyonları yaptıklarını yayınladılar. Kısacası, LGBTİQ bireylerinin topluma zararlı ve izole edilmeleri gerektiği fikrini iletmeye çalıştılar.

Şu an gözaltında tutulanlarla iletişim nasıl sağlanıyor? Hukuki süreç nasıl işliyor?

Şu an avukatlar herkesle bireysel görüşme yapıyor. Biraz zor süreç. Ciddi travma yaşamışlar tutukluyken ve yakın çevre dışında kimseyle konuşmak istemeyen, gözaltı sürecini hiç hatırlamak istemeyenler var. Onlarla çalışma, iletişim biraz zor geçiyor. Ama bazıları ilk günden itibaren avukatlarla anlaşma yapmış ve işi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürmek niyetinde olduklarını belirtmişler. Ama hala tutuklanmış kişilerden bir çoğuna ulaşılmıyor, haber alamıyoruz.

Bakü dışında herhangi bir yerde bu tip saldırılar yaşanıyor mu?

Başka illerden, şehirlerden o gün bir haber almadık. Hatta Bakü dışına çıkıyorlardı tutuklanma gecesi, belli ki diğer şehirlerdeki polislere böyle bir emir gelmemiş. Ama birkaç gün önce Gence şehrinde 3 kişinin gözaltına alındığı haberi geldi. Maalesef iletişim ve koordinasyon problemlerinden dolayı bu tür haberler takip edilemiyor.

Birçok kişinin fişlenmek ve gözaltına alınmak gibi kaygılarla Azerbaycan dışına çıktığı söyleniyor. Türkiye’ye gelenler burada karşılarında ne buldular? Onlar için şiddet burada da sürüyor mu?

Evet, birçok kişi bu tutuklamalar sonucunda Azerbaycan’dan çıktı. Ama çoğunluk hiçbir yere gitmek istemiyor. Sohbet ettiğim birçok kişi “Neden gideyim, burası benim de ülkem, çekip gitmekle neyi halledeceğiz?” diyor. Türkiye’ye gelenler var, birkaç ay kalıp geri dönecekler muhtemelen, temelli Azerbaycan’ı terk etmek istemiyorlar. Türkiye de LGBTİQ bireyleri için zor bir yer. Öldürülüyorlar, dövülüyorlar, her türlü aşağılanmalara maruz kalıyorlar. O yüzden trans bireyler, Türkiye’de de pek güvende hissetmiyorlar. Mesela, görüştüğüm trans kadınlardan biri Eylül ayında bir saldırıya maruz kalmış, bütün vücudu bıçakla kesilmiş, arkadaşları onu kanlar içinde hastanelere götürmüşler, saatlerce hiçbir hastane kabul etmemiş, en son devlet hastanelerinden birine yatırmışlar, fakat oraya da polis baskın yapmış ve onu bekleyen onlarca trans arkadaşını coplamış. Olayların video görüntüsünü izledim, dehşet verici. Ama buna rağmen Türkiye’ye geçici olarak sığınmalarının tek nedeni, evlerine polis girmiyor, devamlı polisten kaçma, saklanma gibi bir dertleri yok. Tabi böyle geçici çözümlerle nereye kadar devam edebilirler, belli değil.

LGBTİQ hareketi Azerbaycan’da nasıl zorluklar yaşıyor? Yaşadığı zorluklar karşısında izlenen mücadele hattı nedir?

LGBTİQ bireylerinin ciddi örgütlü mücadelesinden bahsedemeyiz. Her şey bireysel seviyede oluyor. Zaten olan bitenlerin çoğundan habersiz kalıyoruz, çünkü ülke içinde koordinasyon yok, örgüt yok, LGBTİQ bireylerinin her gün yüzleştikleri problemleri belgeleyen, kanıtları toplayan bir yapı yok. Azerbaycanda LGBTİQ sorunlarını ele alan bir kaç STK var, ancak yurtdışında faaliyet göstermekteler. Ama ülke içerisinde, günlük hayatta, LGBTİQ bireylerinin, seks işçilerinin başına gelenleri takip etmek ve ona karşı mücadele vermek için şu an herhangi bir yapı yok.

Azerbaycan’da LGBTİQ bireyler politize olmamış, bir hareket olarak var olamamış zaten. LGBTİQ bireyleri sivil toplum aktivistlerinden, muhaliflerden, sanatçılardan da destek görmüyor. Toplumda bu konuda tartışmalar, müzakereler yok, olanlar da çok dar bir mecrada, tartışma mevzusu da “onlar da insan, yaşamak onların da hakkı” seviyesinde. Toplumsal cinsiyet çalışmaları, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, LGBT hareketi ve onun tarihsel temelleri, queer teorileri, seksizm ve heteroseksizm eleştirileri gibi önemli konuların tartışıldığı yok. Birkaç STK’nın Avrupa fonlarıyla beraber Azerbaycan’daki çalışmaları nelerden ibaret, biliyor musunuz? Seks işçilerinin ücretsiz muayenesinin sağlanması, onlara ara sıra prezervatif dağıtılması. LGBTİQ kavramını STK’lar da sadece seks işçiliği ile eşleştiriyorlarsa, LGBTİQ bireylerini kavramsal olarak seks endüstrisinden ibaret görüyorlarsa, hangi mücadeleden bahsetmek mümkün? Demokrasi ve özgürlükler mücadelesi veren kesimin üzerinde ciddi sorumluluk var bu açıdan. LGBTİQ bireyleri, rutin olarak kendilerini hedef alan polisle başbaşa kalmış durumda, ülkede LGBTİQ problemlerine başka bir gezegenin problemleriymiş gibi yaklaşıldığı görülüyor.

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 41. Sayısında yayınlanmıştır.