ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi “Trump Doktrini” mi?

ABD Başkanı Donald Trump, göreve gelmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesinden sonra, ulusal güvenlik stratejisini açıkladı. ABD Kongresi’nin göreve seçilen her başkandan istediği ulusal güvenlik stratejisi açıklamasında Trump, Rusya ve Çin’i “ABD’nin gücüne meydan okumak isteyen rakipler” olarak nitelendirdi. Trump’ın açıklamasında, devletler arası rekabet mücadelesine vurgu yapan “Bu strateji, sevelim ya da sevmeyelim, yeni bir rekabet çağında yaşadığımızı kabul ediyor. Dünya çapında güçlü askeri, ekonomik ve siyasi yarışların döndüğünü kabul ediyoruz.” sözleri dikkat çekti.

Trump tarafından açıklanan ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisindeki “ABD’yi ve müttefiklerimizi tehdit eden haydut devletlerle karşı karşıyayız.” ifadeleri ise Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgeleri üzerinden yükselen İran ve Kuzey Kore hedefli gerilimlere gönderme yapıyordu. ABD’nin dünyadaki etkisine meydan okuyan devletler arasında, İran ile Kuzey Kore’nin müttefikleri Rusya ve Çin’in olduğunun açıkça altı çizildi. Açıklamada Çin ile geçmişten bu yana var olan ittifakını son dönemlerde artıran Pakistan da  “terörizme karşı kararlı bir adım” atmaya çağrılarak adı açıkça zikredilen devletler arasında yer aldı.

Yeni ulusal güvenlik stratejisi açıklamasında Trump, kendisinden önceki ABD  başkanlarını da ülkenin sınırlarını açmakla suçlayarak ,”yasa dışı” göçmenlerin ABD’ye gelmesine neden olduğunu iddia etti ve “Sınırları olmayan bir ulus, ulus değildir” dedi. Ayrıca ilk kez bir ABD ulusal güvenlik stratejisi belgesinde “ekonomik güvenlik” kavramı yer aldı ve ekonomik güvenliğin aynı zamanda ulusal güvenlik anlamına da geldiği belirtildi.

Trump’ın dün gece geç saatlerde yaptığı bu açıklamaya ise, birincil “muhataplarından” tepki gecikmedi. Rusya adına açıklamada bulunan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, strateji belgesinin, ABD’nin çok kutuplu bir dünya düzenini kabul etmeme konusundaki ısrarı ortaya koyduğunu  belirtti.

ABD başkanları,  açıkladıkları ulusal güvenlik stratejileri ile kendilerinden önceki dönemlerden farklı bir dış politika izleneceğinin işaretlerini veriyorlar. Bu stratejiler ise genelilkle söz konusu belgeyi açıklayan başkanın adıyla anılarak, “doktrin” olarak adlandırılıyor. Soğuk Savaş’ın başlaması sonrası 1947’de Harry Truman, kendi adıyla anılan doktrin uyarınca SSCB  tehdidine karşı Yunanistan ve Türkiye’yi bölgedeki ittifak merkezleri yapmış ve bu devletlerle siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler geliştirilmişti.

Sonrasındaki Eisenhower ve Nixon doktrinlerinde de yine Soğuk Savaş merkezli, SSCB’yi çevreleme politikaları öncelenerek, bu çevrelemenin merkezinin Orta Doğu olması öngörülmüştü.

İran’da Şah rejiminin devrilmesi ve SSCB’nin Afganistan işgali sonrası açıklanan Carter Doktrini ile de ABD’nin Orta Doğu’daki ittifakları daha doğrudan şekillenmiş ve Körfez İşbirliği Teşkilatı kurulmuştu. Yine ABD’nin bölgedeki askeri varlığı bu doktrin sonrası kurulan ABD Merkez Kuvvetleri Komutanlığı (CENTCOM) ile somutlaşmıştı.

11 Eylül saldırılarından bir yıl sonra açıklanan Bush Doktrini ise ABD’nin önce Afganistan, sonrasında ise Irak’ı işgaliyle sonuçlanmıştı. “Küresel terörizme karşı savaş” adı altında, “ya bizdensiniz ya onlardan” söylemiyle hayata geçirilen  bu doktrinin sonuçları ise Mısır, Libya, Irak, Suriye başta olmak üzere ortaya çıkan, devletler tarafından üretilmiş şiddetin cihatçı çeteleri ve halen sürmekte olan terörokrasi dönemi oldu.