Bruksizm – Özgür Erdoğan

“ Bruksizm diye bir hastalık varmış; “CEO, müdür, şef hastalığı”ymış. Şimdi hepimize bulaştığını söylüyorlar. Hepimiz Bruksistmişiz. Bruksizme yakalanınca sinirden, stresten dolayı dişlerini sıkar; geceleri dişlerini gıcırtısına uyanır ve sabahında çene, boyun, baş ağrısıyla kalkarmışsın. Şimdi anlıyoruz ki biz ezilenler de Bruksistmişiz. Ama bizim diş sıkmamız, dişlerimizi gıcırdatmamız diğerlerininkine hiç benzemez. Bizim dişlerimiz ödeyemediğimiz faturaya, kiraya sıkılır; bu değişmeyen düzene yoksulluğa, ezilmişliğe, kapatılmaya, OHAL’lere, barış halleriyle savaş halleriyle bu sisteme, sinir stresle sarılmış yaşamlarımıza sıkılır. İyice sıktığımız dişlerimiz sıkmaktan kırılmadan yumruklarımızı sıkmalıyız. Yumruklarımızı sıktığımızda belki her şey değişecektir. Özlem duyduğumuz özgürlük ve inandığımız, aradığımız adalet ellerimizde, sıkılmayı bekleyen yumrukların içindedir…’’

Özgür Erdoğan


S
ık dişini az kaldı… Sık dişini olur gider… Sık dişini biter, o da geçer… “Sabrın sonu selamettir”, “Sabrın kendisi acı, meyvesi tatlıdır”. Dağın ardında geniş düzlükler, çölün ardında ormanlar, çamurun altında en parlak ışıklar vardır. Hep böyle derler. Sabredersek, sıkarsak dişimizi olurmuş meğer. Sanki kilometrelerce uzanan trafik bir gün bitermiş gibi, gökyüzüne saplanmış gökdelenler ve TOKİ’ler bir anda yıkılıp bizi güneşle buluşturacakmış gibi, fabrikalardaki, plazalardaki, iş yerlerindeki çalış çalış zulmü bitecekmiş gibi, tecavüzler son bulacak, hapishane duvarları aniden çökecek, okulların kapıları bir anda kırılacakmış gibi… Dişlerimiz parçalanıncaya, çenemiz kilitleninceye kadar sıkarız dişlerimizi…

İstem Dışı Bir Yaşam

Hayatta kalmak uğruna sıkarız dişlerimizi; bombaların, yıkılmış şehirlerin, yola düşen insanların sonu varmış gibi… Geçinmek için, yaşamımızı idame ettirebilmek için sıkarız dişlerimizi, sabahın en kör vaktinde güneş doğmadan gireriz iş yerlerimize akşam güneşi batırmadan çıkamayız… Asgari ücretle asgari bir yaşamı sürdürmek için sıkarız dişlerimizi… Tüm kaslarımız eriyene, beynimiz iflas edene kadar çalışırız… Ve biz ezilenler tüm bu yaşadıklarımızı anlamak için birbirimizin gözünün içine bakarız, ağızdan çıkacak tek bir söze odaklanırız, dişlerimizi gıcırdatırız, ancak ne yaparsak yapalım kilitlenip kalırız. Yaşamlarımız parafonksiyonel/istemdışı bir alışkanlıklar silsilesinde akıp gider.

Hep Stres, Hep Stres Mi?

Sıkmak, daraltmak, germek gibi kelimelerin köklerinden türetilen stres belki de son yüzyılın en popüler kelimelerinden biri. Fakat benim burada stresten bahsedeceğimi düşünenler yanılacaktır. Çünkü stres bir sonuçtur. Sabrın sebatın, itaatin bedenimize ve zihnimize ödettiği bir bedeldir. Hem de ağır bir bedeldir. Susmanın, kabul etmenin, bu seferlik bir şey söylememenin, gelecek güzel günler için kendini paralamanın sonucudur. Fabrikadaki işçinin, mutfaktaki kadının, okuldaki çocuğun “içinden geçirdiği isyankelimelerinin” dışarıya çıkmak için can atarken çarptığı duvardaki derin sarsıntılardır. Yani sabrın sonu selamet değil, hastalıktır.

Bruksizme Yakalandık

Literatüre göre stres kaynaklı bir hastalıktır. Genellikle gece uyku sırasında (gündüz uyanıkken de o an yaşanan stresle ilişkili olarak bilinçsiz bir şekilde gerçekleşebilir) farkında olmadan dişleri sıkmak ve çeneyi kenetlemek eylemine bruksizm denir.

Elbette bruksizmin stres dışında başka nedenleri de bulunmaktadır. Uyku bozuklukları, dişlerin sıralanışındaki yapısal bozuklar ve vücudumuzdaki bazı vitamin (anti-stres vitamini olarak da bilinen B5 vitamini) ve minerallerin eksikliği de hastalığın nedenleri arasında yer almaktadır.

Bu hastalığın vücuda, öncelikle dişlere çok fazla zararı bulunmaktadır. Gün içinde yaşanılanların ardından gece uykuya dalındığında farkında olmadan dişlerin sıkılıp rahatsız edici seslerin çıkarıldığı bu eylemin sonunda diş kırılmaları, diş yüzeyinde aşınma, dişlerde hassasiyet, diş etinin çekilmesi, yanaklarda tahriş, baş, eklem ve kas ağrıları meydana gelebilmektedir.

Her ne kadar bir “CEO, müdür, şef hastalığı” olduğu söylense de değildir. Çünkü belirli bir güruh dışında, hemen hemen hiç bir ezilen, dişlerini sıktığı için doktora gitmez, gidemez. Çünkü insanların büyük çoğunluğu doğar doğmaz dişlerini sıkmaya başlar. Hayat bir çok kişi için sabredilecek bir serüven, istemsiz bir hareketler zinciridir. Ha eğer bir gün bir ezilen yanlışlıkla dişlerini sıkmadığını fark ederse belki o zaman bir doktora gitmeyi düşünebilir.

Bruksizmin Tedavisi

Bruksizmin tedavisinde bahsedilen yöntemler genel olarak geçicidir. Depresyonu Prozac’la, şizofreniyi elektroşokla tedavi etmeye çalışan akıl, bunu da aynı şekilde tedavi etmeye çalışır. Dişleri korumak için, silikon bir plak önerir. Yani sabrın kendisi acı, meyvesi ise “Gece Plağı”dır. Kas gevşeticiler, rahatlatıcılar, küpür küpür haplar, kaşık kaşık şuruplar içilir yine de olmaz, olamaz. Hipnoterapi bile uygulanır. İnsanlar uyutulur ve dişlerini sıkmamaları yönünde telkin edilir. Meditasyon yapılır, akupunktur denenir, hatta ve hatta “iyi bir tatil” önerilir. Bunlar da olmayınca nedeni bilinmeyen strese bağlı bir hastalık denilerek kabullenilir. Çünkü tedavi çoğu zaman olduğu gibi, yanlış yerde aranır.

Kasılmış bedenler, hızlıca kırpılan göz kapakları, takır takır titreyen dişler, saçları, bıyıkları ve sakalları yolan eller, çeşit çeşit tikler… Böyle istemsizce yapılan hareketlerin arkasında istemsizce yaşanan bir hayattan başka bir şey yoktur. Ezilenin, ezenin çizdiği sınırlar dahilinde yaşamaya zorlanması ve tüm hayatını ezenin ihtiyaçlarını doyurmak için paralamasıdır. Akmak ya da olmak yerine sürüklenen, savrulan ve itilen biz ezilenlerin bir yere; bir şeye tutunmaya çalışırken çıldırmasıdır Bruksizm. İşte bu yüzden ne ilaçlar ne de gidilip gelinen “iyi bir tatil” derman olabilir bu hastalığa… Derman çemberin dışında, kapitalizmin ve iktidarın yokluğunda aranmalıdır.

Derman devrimdir, tek tek bizlerden başlayan ve bütün toplumları özgürleştirecek olan devrim!

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 43. Sayısında Yayınlanmıştır