Röportaj: “KESK’li Kadınların Direnişi Sürüyor”

KHK’larla ihraç edildikleri 2017’nin Ocak ayından beri Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri Kadıköy ve Bakırköy’de direnişi sürdüren KESK’li kadınları direniş alanında ziyaret ettik. İhraç edilen kadınlardan Sema Uçar, Fatoş Çekmen ve Naciye Ertaş ile yaşadıklarını konuştuk.

OHAL ile artan baskıyı kadın kimliğimizle daha fazla hissediyoruz. Sizler de bu süreçte kadın olduğunuz için daha fazla baskıya maruz kaldınız mı?

Fatoş: İhraç edildikten 3 hafta sonra, telefonuma bilmediğim bir numaradan mesajlar gelmeye başladı. Tacizcinin çalıştığım sağlık merkezinin bir üst kurumu olan Halk Sağlığı Müdürlüğü’nde çalışan bir memur olduğunu öğrendik. Hiç yüzünü görmediğim biriydi. Bunu kadın olduğum için yaşadım. Hiçbir erkek ihraç edildikten 3 hafta sonra cinsel içerikli mesajlar almamıştır. Çok öfkeliydim, zaten yazdığım dilekçede “İhraç olan kadınların telefonları kurum içinde dağıtılıyor mu? Ne amaçla dağıtılıyor?” sorusunu sordum. Bu direk kadın kimliğine olan bir saldırıdır. Ataerkil sistemin saldırılarından sadece biriydi bu örnek.

İşlerinizden atıldınız ve burada direniştesiniz. Aileniz, varsa çocuklarınız nasıl etkilendi? Siz geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?

Naciye: Eşim dışında ailem bana çok destek oldu. Kesinlikle direnişlere gitmem gerektiğini, oradan ayrılmamam gerektiğini söylediler. Elimden geldiği kadarıyla direniş alanlarından ayrılmıyorum. Yaşadığım en büyük sorun, eşimin bana “Artık otur evde çocuğuna bak” demesiydi. Evde oturmadım, çocuğuma da bakmıyorum. Bir bakıcı var, onun ücretini ödüyor; ödemek zorunda. Ben her cumartesi, diğer günler de fırsat buldukça direnişlere katılıyorum.

2 kızım var, onlar çok etkilendi bundan. Büyük travma yaşadılar. Belli başlı ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz. Küçük kızım 4,5 yaşında, ihraç edildiğimde oyuncağıyla şöyle bir konuşma yapıyordu: “Anne kuşlar ve baba kuşlar işten atılmamalı, bazı kötü kuşlar işten atabilirler, o yüzden yavru kuşlara çikolata getiremezler.” Bu beni çok sarstı. Anlatırken bile kötü oluyorum. Ama atlattık, 3 kız birlikte atlattık, iki kızım ve ben birbirimizi iyileştirdik. Eşimi de göndereceğiz, daha iyi olacak her şey.

Erkeksiz bir dünya diliyorum. Kastettiğim, erkek yoldaşlarımızı öteleme, yok sayma falan değil. Bahsettiğim erkeklik başka bir şey. Üzerimizde güç kullanarak baskı oluşturmaya çalışan bir erkekten bahsediyorum. Buna boyun eğmedim, eğmeyeceğim. Evimde de oturmuyorum. Sürekli de dışarıdayım. Bir dershaneye gidiyorum aynı zamanda, Hukuk Fakültesi’ne hazırlanıyorum, kazanacağım. Girer girmez ilk işim de boşanmak olacak, bu kadar net.

OHAL’in ilan edilmesinin ardından 8 Mart’ı 2. kez daha da artan bir baskıyla karşılıyoruz. Bu baskı ve yasak günlerinde direnen kadınlar olarak kadınlara bir mesajınız var mı?

Fatoş: “Geceleri de, sokakları da, meydanları da terk etmiyoruz”. 7-8 yıl önce bir arkadaşımın evine gitmiştim. Gece saat 1 falandı, arkadaşım demişti ki: “Kadıköy sokaklarında çıkıp dolaşalım, eğer sokakta yalnız yürüyen bir kadın varsa bizi gördüğünde iyi gelecektir. Evine daha güvenle gidecektir.” Sadece bunun için bile sokakta olmanın anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Bu sistemde evlenmemiş olmayı çok önemsiyorum. Böyle bir sistemde evlilik ilişkisine girmemiş olmak, çocuk yapmamış olmak kadınlar için gerçekten çok kıymetli. Evlilik ehlileştirilmenin de bir yolu. Mümkünse bekâr kalalım ve bu ataerkil sisteme hizmet etmeyelim.

Sema: Biz kadınlar işte, evde, okulda, sokakta, direniş alanlarında, mücadelede vardık, varız ve var olmayı sürdüreceğiz. “Yaşasın kadın dayanışması!” diyorum. Ezen ve ezilen çelişkisinin olduğu her yerde kadın mücadelesinin de vücut bulacağına ve büyüyerek süreceğine inanıyorum.

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.