Mağdurum da Mağdurum- Mısra Sapan

Şimdilerde yine pek de yabancısı olmadığımız bir söylem yükseltiliyor. Taciz, tecavüz, şiddet ve katliamları yetmediği gibi, bunların üstünü örtercesine, karşımıza erkeklerin de mağdur olduğu haberleri ve söylemleri çıkarılıyor. “Eşinden dayak yemiş koca”, “bir kız çocuğuyla evlendiği için hapse girmiş erkek”, “nafaka ödediği için maddi sıkıntı çeken erkek” haberleri ana akım medyanın baş köşelerinde yerini alıyor. Dayak yemiş, nafaka yüzünden hapse girmiş erkeklerle röportajlar yapılıyor.

Erkeğin, evlilik süresi boyunca kadının ev içi-dışı emeğini sömürmesi ile nafakaya karşı çıkışında doğrudan bir bağlantı bulunuyor. Erkek, kadınlara yönelik uyguladığı sömürü, baskı ve şiddetle kendisinin yaşadığını iddia ettiği ekonomik “mağduriyeti” aynılaştırmaya çalışıyor. Süresiz nafaka uygulamasının erkekler için yarattığı sözde “mağduriyet”e ilk başta muhafazakar kesimlerden tepkiler gelse de bu tepkiler hemen hemen her kesimden erkek tarafından sahipleniliyor. İktidara yakın medya organlarından muhalefete yakın medya organlarına pek çok medya kuruluşu bu konuya değiniyor. İşte erkeklik, politik başka başka ayrımları bu noktada ortadan kaldırıyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da bu konuda devreye girdiği aktarılıyor. Sonuç olarak ortaya çıkan şey, tabi bunun adına dayanışma denilebilirse, “erkek dayanışması” oluyor.

Nafakanın dışında yine muhafazakar kesimden yükselen başka bir mağdur edebiyatı, kız çocuklarıyla evlenen erkeklere verilen hapis cezası konusunda yükseliyor. Bunun yanında bir taciz olayında erkek, kadın tarafından tahrik edildiğini ve mağdur olduğunu iddia ediyor. Devlet de durur mu, tahrik ya da iyi hal indirimi ile erkeği koruyor.

İşte tam da bu noktada, “erkekler de mağdur” söyleminin arkasında toplumsal cinsiyet normlarının ve ataerkil sistemin yarattığı avantajlardan kopmak istemeyerek bu sistemi sürdürmek isteyen erkeklerin olduğunu görmek gerekiyor. Yaşananlar “tersine eşitliği” amaçlıyor, erkeği kadının konumuna düşmüş göstererek eşitlemeyi… Erkekler kendi zulmünü görünmez kılmak istiyor.

Erkeklerin, devletin -iki yüzlü biçimde “pozitif ayrımcılık” adı altında evlilik ve nafaka gibi konularda- çıkarttığı erkekler için “dezavantaj”lı yasalarından rahatsız olması durumunun mağdur edebiyatı yapmalarına meşruiyet kazandırmadığını belirtmek gerekiyor.

Toplumsal cinsiyet rolleri ile bu davranış-hareket biçimlerinin sürekliliğini sağlayan erkeklerin, bir baskı ile mağduriyet yaşadıklarını dile getirmeleri ayrıca bir samimiyetsizlik göstergesidir. Çünkü bu açıklamalar toplumsal yaşamın her yerinde sesi kısılmaya çalışılan, yaşadığı adaletsizlikleri ve şiddeti teşhir etmeye çalışırken devletin polisi tarafından şiddete maruz bırakılan kadınların yaşadıklarını iyice görünmez kılıyor ve erkek şiddetini meşrulaştırıyor.

Ayrıca sözde kadını koruyan ve erkeği mağdur eden yasalara karşı verilecek mücadele de erkek devletin yıkılmasıyla ilişkilidir. Biz kadınlar, ataerkil sistemin yarattığı adaletsizliklerin doğrudan hedefinde olanlar, halihazırda bu adaletsizlikleri teşhir ederek mücadele etmekteyiz. Bu noktada biz kadınlar, erkeklerin böylesi edebiyatlarını da teşhir etmeli, görünür olan ve görünmezlik pelerininin içinde gizlenen tüm erkekliklerle mücadeleye devam etmeliyiz.

Unutmamak gerekir ki kadınların ataerkil sisteme karşı verdiği mücadele, tüm iktidar biçimlerine karşı verilen mücadeleyle ortak olduğu için, aynı zamanda erkeklerin nafaka yüzünden hapis cezası alması gibi “sözde mağduriyetlerini” de tam anlamıyla giderecek niteliktedir.

 

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. Sayısında yayınlanmıştır.