Devletlerin IŞİD Bakiyesi – Emrah Tekin

Irak ve Suriye’yi birbirinden ayıran sınır kapısını 2014 Haziranı’nda ele geçiren IŞİD, bu olaya ilişkin yayınladığı videoda dünyaya şöyle meydan okuyordu: “Sykes-Picot Antlaşması burada yırtılmıştır.” Yaklaşık 100 yıl önce devletlerin Ortadoğu’daki haritaları kendi iktisadi ve politik çıkarları çerçevesinde belirlediği Sykes-Picot’yu kendi yöntemleriyle hükümsüz kılan IŞİD, sonraki 4 yılı aşkın süreçte gerçekleştirdiği katliamlarla bu meydan okumaya paralel biçimde dünyaya korku salacaktı. Hilafet ilan ettiği Irak ve Suriye’de, Belçika büyüklüğünde bir toprak parçasına hükmeden, dahası bu bölgelerde, petrol gelirleri başta olmak üzere kendi ekonomisi, yargı sistemi, 8 milyonluk nüfusa ulaşan sosyal yapısı, hatta diplomasisi olan ve tüm bu özellikleri nedeniyle BM’de temsil edilmek dışında bir devlete dair tüm özelliklere sahip olan ve zamanla İslam Devleti (İD) olarak ismini değiştiren IŞİD, 2014 yılı ortalarından itibaren ABD’nin öncülüğündeki koalisyonun hedefindeydi.

Bugünlerde Suriye’nin küçük bir kasabası olan Bağuz’a sıkışan ve gelen bilgilere göre “son kalıntılarının” buradan da çıkarıldığı söylenen IŞİD’in gelecekteki askeri ve siyasi varlığına dair tartışmalar ve soru işaretleri ise geçerliliğini koruyor. Hilafet ilan ettiği topraklardaki hakimiyetinin sona ermesi nedeniyle “bitti” denilen IŞİD, Ortadoğu’da halen canlılığını koruyan mezhepsel kırmızı çizgiler nedeniyle -belki de farklı adlarla- geri dönebilir mi? Mensuplarının, “hilafetin” gücünün doruğunda olduğu dönemde sloganlaştırdıkları gibi “devlet” (İD) “baki” kalacak mı?

ABD’nin 2003’te Irak işgali sonrası bölgede harekete geçen mezhepçi fay hatlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan cihatçı terör çetelerinden biri olan IŞİD’in kuruluşu 2004’te Irak el Kaidesi adını alan Tevhid ve Cihat Cemaati adlı örgüte dayanıyor. Bu örgütün kurucuları arasındaki Ürdünlü cihatçı Ebu Musab ez Zerkavi’nin önceki yıllarda Afganistan’daki SSCB işgaline karşı ABD destekli cihatçı çetelerin safında savaşması, IŞİD ve benzeri örgütlerin, devletlerin “birtakım” politikaları sonucu üretildiği gerçeğini gösteriyor. Bu bağlamda, bölgede cihatçı çetelerin “can suyu” bulmasında tarihsel olarak SSCB ve ABD’nin Afganistan ile Irak’ı işgallerinin belirleyici dönüm noktaları olduğunun altı çizilmeli. Aynı şekilde, selefi cihatçı çeteleri harekete geçiren bir başka dinamik ise Şiilik-Sünnilik ekseninde 600 yılı aşkındır devam eden iktidar çekişmesini daha üst boyuta taşıyan 1979’da İran’da Molla rejiminin iktidara gelmesiydi. Ortadoğu’da devletlerin dahil olduğu tüm bu denklemlerin, aradan geçen on yıllara rağmen üç aşağı beş yukarı güncelliğini koruduğunu belirtmek gerek.

Geldiğimiz noktada bir başka ve asıl büyük problem ise direndiği son bölge olan Bağuz’dan çıkarılan IŞİD’in bir dönem onbinlerle ifade edilen üyesinin, nereye gittiği ya da gideceğidir.

Küresel cihat ideolojisini benimsemiş bir örgütün varlığının sonlanmasına dair baştan beri yapılan alan hakimiyetinin bitirilmesi yaklaşımı, bu bağlamda IŞİD hakkındaki temel yanlışlardan birini oluşturuyor. Bu gerçeği görmek için IŞİD’in eski gücünden çok uzakta olduğu 2018’de tam 3670 saldırıyı üstlendiği verisi, açıklayıcı bir veridir. Bu saldırıların, IŞİD’in “küresel cihat” ideolojisini destekler nitelikte Irak ve Suriye dışında Mısır, Afganistan, Yemen, Filipinler gibi çok geniş bir coğrafyada gerçekleştiği belirtilmeli. 2018’deki bu rakamlarda yer alan Fransa, Belçika, Kanada ve Avustralya’daki “küçük çaplı” bıçaklı saldırılar, önceki yıllarda Manchester, Barcelona, Nice, Las Vegas gibi batı metropollerinde katliamlar gerçekleştiren IŞİD’in bu potansiyel ve motivasyonunun halen mevcut olduğunu gösteriyor.

11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırıları sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush “teröre karşı küresel savaş” adlı doktrinini açıklamıştı. Bundan sonra Irak’ı işgal eden ABD’nin, Ortadoğu politikalarındaki “şahin” başkanı, işgal sonrası 1 Mayıs 2003’te ABD Donanması’na bağlı USS Abraham Lincoln uçak gemisinde, arkasında “görev tamamlandı” pankartı dururken bir “zafer konuşması” yapacaktı. Ancak Bush’un tabiriyle “tamamlanan” görevin ne olduğunu anlamak için dünya, IŞİD ve benzerleri gibi birçok cihatçı çete ile “tanışmak” ve bu tanışmanın bedellerini ödemek zorunda kaldı. Aynı şekilde bugünlerde, sığındığı son nokta olan Bağuz’da, ABD tarafından IŞİD’e karşı ilan edilen “zafer” 2003’ten bugüne yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda devletlerin benzer politikaları paralelinde tarihin tekerrür etme olasılığını barındırıyor. Daha da ötesinde ise bir başka olasılığın, IŞİD ve benzeri gibi cihatçı çetelerin kullanışlılığını her zaman değerlendiren kimi bölgesel devletlerin, alan hakimiyeti ortadan kalkan IŞİD’in, küresel cihada hazırlanan bakiyesini Ortadoğu’da bir süre daha “misafir etmeye” istekli olabileceği unutulmamalı.

Emrah Tekin

[email protected]