Devletlerin Anarşistlere Karşı İşbirliği, Roma Konferansı ve Interpol – Hüseyin Civan

 

bir lahza-i teahhur

bir darbe… bir duman… ve bütün bir gürûh-ı sûr,

bir ma’şer-i vaz’ı temâşâ, haşin, akuur

tırnaklariyle bir yed-i kahrın, didik didik,

yüseldi gavr-ı cevve bacak, kelle, kan, kemik…

 

ey darbe-i mübeccele, ey dûd-i müntakim,

kimsin? nesin? bu salvete sâik, sebeb ne? kim?

arkanda bin nigâh-ı tecessüs, ve sen nihân,

bir dest-i gaybı andırıyorsun, rehâ-feşân.

 

mâlik sensin o servet-i ra’dîn-i gayza ki

her yerde hiss-i hakk u halâsın muharriki.

sadmenle pâ-yı kaahiri titrer tegallübün,

en gırca tâc-ı haşmeti sarsar takarrübün.

 

silkib ukuud-u rikba-i a’sârı, en çetin

bir uykudan uyandırır akvâmı dehşetin.

ey şânlı avcı, dâmını bîhûde kurmadın!

atdın… fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

 

dursaydı bir dakîkacağız devr-i bî-sükûn,

yâhud o durmasaydı, o iklîl-i ser-nigûn,

kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş

bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş.

 

lâkin tesâdüf…âh o kavîler münâdimi,

âcizlerin, zavallıların hasm-ı dâimi,

birden yetişdi mahve bu tedbîr-i hârikı,

söndürdü bir nefesde bu ümmîd-i bârikı;

 

nakş etdi bir tehekküm içün baht-ı bî-şuûr

târih-i zulme bir yeni dîbâce-i gurûr.

kurtuldu; hakkıdır, alacak şimdi intikaam;

lâkin unutmasın şunu tarih-i siflekâm:

 

bir kavmi çiğnemekle bu gün eğlenen…(denî)

bir lâhza-i teahhura medyun bu keyfini!

 

bir anlık gecikme

 

bir patlama…bir duman…ve bütün bir şenlik alayı,

sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın

tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik,

yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik…

 

ey yüce patlama, ey öc alıcı duman,

kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?

arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun,

görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.

 

sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki

her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.

vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın,

en gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.

 

silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin

bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.

ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!

attın…ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

 

dursaydı bir dakikacık (bu hep) geçen zaman,

ya da o durmasaydı o tâlihsiz* taç,

kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş

bir iyilik olurdu, benzeri yüzyıllarca geçmemiş.

 

ancak, rastlantı… âh o güçlülerin dostu,

güçsüzlerin, zavallıların değişmez düşmanı,

birden yetişti etkisiz kılmaya, bu yakıcı planı,

söndürdü bir nefeste bu parlak umudu;

 

yazdı, alay etmek için bilinçsiz yazgı,

zulüm tarihine bir övünme önsözünü.

kurtuldu; hakkıdır, alacak şimdi öcünü;

ancak; unutmasın şunu (ki) alçaklığın tarihi:

 

bir milleti çiğnemekle bugün eğlenen (alçak)

bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini

-18 temmuz 1906-

 

1.Abdülhamit’e suikast girişimi sonrasında Tevfik Fikret’in kaleme aldığı bu dizeler, Osmanlı politik gündemine anarşizmi ve anarşistleri sokmuş, Avrupa’da soylu, zengin, kral ve başkanların korkulu dönemi haline gelmiş Eylemle Propaganda döneminin sınırlarını genişletmişti.

Tevfik Fikret’e bu dizeleri yazdıran eylemden (21 Temmuz 1905 Yıldız Suikasti) yedi sene önce, Osmanlı Devleti anarşizm karşıtı uluslararası bir işbirliği konferansına katılmış, sonrasında devlet güvenliği başlığında bir dizi kurumsal hamleler gerçekleştirmişti. Bu hamleler, özellikle devletin niteliğindeki değişimi gözlemlemek açısından önemli bir yerde durur; Osmanlı modernleşmesinin “güvenlik politikalarıyla” ilişkisini gözler önüne serer.

1898’de Roma’da, “Anarşistlere Karşı Toplumun Korunması” başlığıyla gerçekleşen konferans, bir yandan tüm devletlerin güvenliğini alacak Uluslararası Polis Teşkilatı’nın kurulmasına diğer yandan da eski devlet tarzı yapılanmanın sonuna geldiğinin açığa çıkmasına yol açmıştır. Güvenlik, suç, ceza, hukuk gibi kavramlarının anlamının ve uygulamalarının değiştiğinin açık bir göstergesidir bu konferans.

Modern devletin varlığının nedenini (raison d’etat/hikmet-i hükümet) oluşturduğu konferansın anarşistlere karşı yapılıyor oluşu ayrıca önem taşır. Diğer iktidar ilişkileri ve yapılanmaları gibi devletin de, varlığına karşı olan anarşistlere karşı düzenlenen konferansla, dost/düşman, imparatorluk/cumhuriyet tüm devletlerin varlıklarına bir neden yaratma çabasında anarşistlere karşı tüm devletler kardeş olmuştur.  

Toplumun Anarşistlere Karşı Korunması Konferansı (1898)  

10 Eylül 1898’de, Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth’e bir suikast düzenlenmişti. Elizabeth, suikaste uğrayan tek soylu değildi. 1860’lardan beri Rus Çarları, İtalya Kralları, İspanyol bakanlar, hanedan üyeleri; birçok patron, banker suikaste uğramış 1930’lara kadarki bu dönem Eylemle Propaganda Dönemi olarak anılmıştır.

1898 yılında, Roma’da, anarşistlere karşı ortak bir tavır belirlemek; polisiye tedbirleri yaygınlaştırmak amacıyla farklı devletlerin katılımlarının gerçekleştiği gizli bir konferans gerçekleşti. Konferans bu amaca yönelik ilk adımdı. 21 devletin katıldığı bu konferans, anarşistlere karşı devletlerarası işbirliği oluşturmak maksadıyla gerçekleşmişti. Sonraki işbirlikleri düşünüldüğünde bu konferans bir başlangıçtı. Bu 21 devletten birisi de Osmanlı Devleti’ydi.

Anti-anarşist konferans… Konferans kısaca böyle anılıyordu. Yani aradaki rejim farklılıklarına rağmen, çıkar çatışmaları, hatta ezeli düşmanlıklara rağmen devletler, anarşistlere karşı birlikte hareket etme temennisinde kalmamış, bu işbirliğini konferansla birlikte kurumsallaştırmıştı.

24 Kasım 1898’de, 21 devletin katıldığı Roma’da gizli olarak toplanan konferans, 21 Aralık’a kadar sürdü. Konferansın üst başlığı “Anarşistlere Karşı Toplumun Korunması”ydı. Halbuki korunması gerekenler, soylular, zenginler, krallar ve başkanlardı!

Konferans, Almanya, Avusturya-Macaristan, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, İspanya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, İtalya, Lüksemburg, Monako, Karadağ, Portekiz, Romanya, Rusya, Hollanda, Sırbistan, İsveç-Norveç, İsviçre, Osmanlı Devleti gibi farklı siyasal rejimi olan devletleri bile bir araya getirdi.

Konferansın çağrıcılığını İtalya üstlenmişti. Bunda Avusturya-Macaristan imparatoriçesine suikast gerçekleştiren Luigi Lucheni’nin İtalyan olmasının payı vardı. Bu kötü şöhret, dünyanın farklı yerlerinde İtalyanlara karşı bir dizi linç kampanyasına neden olmuştu. İtalya, konferansı geniş tutmak istiyordu. Bu nedenler devletlerin egemenlik haklarına saygılı bir politika izledi. Örneğin, Bulgaristan Prensliği’ne çağrı yapılırken Osmanlı Devleti bilgilendirilmiş; olası bir sıkıntı oluşmasının önü alınmıştı.

Osmanlı Devleti’nin Konferanstaki Varlığı

Aslında, Osmanlı Devleti’nin II.Abdülhamit’e 21 Temmuz 1905’te düzenlenen suikaste kadar anarşistlerle ilgili doğrudan bir gündemi yoktu. Abdülhamit rejimi nezdinde öncelikli tehlike Jöntürklerdi. Onların da anarşistlerle ilişkisi yoktu ve yakınlık duymuyorlardı. Bu durum, anarşistleri öncelikli tehlike olmaktan çıkarsa da durum birkaç yıl içerisinde değişmişti. Dönemin diplomatik yazışmalarında, Avrupa’daki konsolosların önemli bir kısmı (özellikle İtalya konsolosu) Bab-ı Ali’yi anarşistlere karşı dikkatli olması yönünde uyarmıştı. Osmanlı Devleti’nde inşa edilmekte olan demiryollarında genelde İtalya’dan gelen işçiler çalışıyordu. Ve birçoğu politik nedenlerle Osmanlı’da çalışmayı tercih etmişti. Roma Konferansı, anarşistlere ve benzeri “sunuf-u eşirra”ya (eşkiyalık yapan sınıf) karşı mücadelenin ilk adımıydı.

Suçluların iadesi tarzı anlaşmalarda Osmanlı’nın yükümlülüğünün az olması, Avrupa’yla ilişkilerinin belli bir düzeyin ötesine geçmemesi, birçok devrimci için olduğu gibi anarşistler için de Osmanlı’yı cazip kılıyordu. Özellikle 1882’de İngiltere işgali altında olan ve saraydan bağımsız davranma olanağına sahip Mısır, İtalyalı anarşistler başta olmak üzere tüm devrimciler için çekim merkeziydi. Malatesta yakın tarihlerde, anarşistlerin örgütlediği Enternasyonal’e hem Mısır hem de İstanbul’daki işçilerin delegesi olarak katılmıştı.

Anarşistler, Osmanlı’da hareketsiz kalmamış, imparatorluğa karşı özgürlük hareketlerinin içinde yer almışlardı. Özellikle 1866 ve 1897’de Girit’teki hareketlerde olduğu gibi. Tüm bunların dışında Bulgar, Yunan, Ermeni özgürlük mücadeleleriyle hep ilişkili olmuş; özellikle Bakunin’in imparatorluklardaki ezilen halkların özgürlük mücadelesine yönelik çağrı ve eylemleri; anarşist ideoloji ve hareketi bu mücadelelerde önemli bir yere koymuştu.)

1898’deki bu konferans, Osmanlı Devleti’ne Avrupa’da büyük bir avantaj sağlamıştı. Avrupa’daki imajı sıkıntı içerisinde olan Osmanlı’nın imajını kurtarmak için iyi bir fırsattı. Konferans, Osmanlı’ya bir avantaj daha sağlamıştı. Ermeni Özgürlük Hareketine karşı mücadelede uluslararası bir destek sağlanabilme ihtimali… Bu noktada, önemli araçlar oluşturulabilir, Avrupa devletlerinin desteği sağlanabilirdi. Konferans, yabancıların Osmanlı Devleti sınırlarına girişlerindeki kapitülasyonlar kaynaklı haklarını sınırlamak için de iyi bir fırsattı. Alınan kararlar, yapılan anlaşmalar Osmanlı Devleti’ne hukuki bir dayanak oluşturacaktı.

İçerik ve Kararlar

Konferansın öncesinde, konferansın içeriği ve programı katılımcılara bildirilmişti. Anarşistlerin sınırdışı edilmesi, iade ve teslimi; anarşist yayınların yasaklanması; anarşist eylemin ve anarşistin tanımlanması; her hükümetin kendi kanunlarına göre davranma hakkı saklı kalmak üzere anarşist eylem ve yayınların önlenmesine ilişkin en uygun araçların teklifi; anarşistleri polis gözetiminde bulundurmak ve sınırdışı etmek için gerekli araçları oluşturmak; anarşist görüşleri yayınlama ve yaymaya hizmet eden basılı evrakların dolaşımını engellemek için uygun araçların incelenmesi gibi konular bu program içerisindeydi.

Önceden bildirilen bu program konferansın sonunda karara dönüşmüştü. Toplam beş bölümden oluşan kararların ilki anarşist eylemin, siyasi eylem sayılmamasını içeriyordu. Anarşist eylem ve anarşistlerin siyasal alanın dışına itilmesi, neyin siyasala dahil olup olmayacağının devletler tarafından belirlenmesine ilişkin önemli bir adımdı. Böylelikle anarşistler, sadece suçlu iadeleri anlaşmalarının dışında tutulmuyordu aynı zamanda modern siyasal alanın sınırları da oluşmuş oluyordu ve bu alanda anarşistlere yer yoktu. Birbirine düşman iki devlet bile anarşistlerin iadesi noktasında uzlaşıyordu. Yani söz konusu anarşistlerse, her devlet birbiriyle dosttu.

Kararların ilk iki bölümü, temel ilkelerle ilgili sonraki bölümler ise idari ve polisiye önlemleri içeriyordu. Anarşistlerin yakından takibi, bunun için bir yönetim merkezinin oluşturulması, devletlerin bu yönetim merkezlerinin birbiriyle doğrudan haberleşmesi ve bilgi alışverişinin kolaylaşmasına yarayacak kurumların oluşturulması alınan kararlardandı. Sınırdışı ilan edilen anarşistlerin, bağlı bulundukları devlete geri gönderileceğinin kararı alındı. Eğer bu işlemi yapacak devletler, sınır komşusu değilse yol üstündeki devletler bu işleme yardımcı olacaktı. Yani anarşistlere karşı büyük devlet işbirliği!

Portrait Parle

Konferansta alınan kararların önemli bir kısmı, suçlu teşhisinde eşkal tanımlama yöntemine ilişkin kararlardır. Fransa’da kullanılan “portrait parle” denilen yöntemin tüm devletlerde uygulanması talep edildi. Antropometri de denilen bu işlem, parmak izinin gördüğü işlevi gören bir yöntemdi. “Suçluların” ve şüphelilerin baş ve gövdelerinin çeşitli ölçülerine saç, göz ve ten rengi vb. ayırt edici özellikleriyle cepheden ve profilden bir fotoğrafın yer aldığı bir bilgi toplama sistemiydi. Katılımcı devletlerin çoğu, bu yöntemi kullanacaklarını beyan etti. Osmanlı Devleti de bu yöntemi öğrenmesi için bir heyet oluşturdu.

Bundan kısa süre sonra, İngiltere kendi parmak izi sistemini geliştirdi. Fransa, Almanya, İspanya gibi devletler 1930’lara kadar antropometriyi kullandı. Bugün bu yöntem sadece INTERPOL tarafından kullanılmaktadır.

Konferanstaki kararların bir kısmı yasal önlemleri içeriyordu. Anarşist eylemlere yardımcı ya da teşvik edici davranışlarda bulunmak; anarşist örgütlere üye olmak; anarşist propaganda yapmak; anarşist tutsakların mahkemelerini duyurmak; anarşistlere toplantı yeri ve ikametgah sağlamak yasaklandı. Hapishane dışındaki anarşistlerin hareketlerini kısıtlama ve hapishanedekilerin tecrit edilmesi noktasında konferansta uzlaşıldı.

Avusturya, Almanya, Rusya ordu içerisinde anarşist propaganda ve eylem gerçekleştirilmesi ve buna yardım edilmesinin cezalandırılmasını diğer devletlere kabul ettirdiler. Anarşist eylemlerle ilgili haberlerin denetimi ve sansürü yine benzer şekilde kabul edildi. Kabul edilen bir başka öneri de suikastçilerin idam edilmesi önerisiydi.

Bu Konferansın Önemi Nedir?

Anarşistlere karşı bir dizi kararın alındığı ve işbirliği için yeni kurumların oluşturulduğu bu konferans, devletin değişiminde ve dönüşümünde de önemli bir yer tutar. Çünkü alınan kararlar sadece anarşistlere karşı alınmış değildir. Kapsamı sınırlamak ve genişletmek, devletlerin inisiyatifindedir. Keza, güvenliğe ilişkin bu denli kökten bir değişim, devlet varlığının toplumsal kabulünde de önem taşır.  

Güvenlik kalkanına dönüşen devletin, olmadığı durumda güvensizlik tehdidi açığa çıkacağı, meşru güç kullanımına bunun için ihtiyaç belireceği ve böylelikle, devlet varlığının nedeninin (reason d’etat) güvenlik sorunsalıyla ilişkili hale geldiği bir durum oluşur.

Birbirine bağlı kavramlar olarak, devlet varlığının nedeni, devlet çıkarı, devlet güvenliği gibi kavramlar, özellikle mesele devletin güvenliği ve bekası olduğunda iki problem odağına işaret eder. İlki dış politikaya dayalı tehditler ve iç düzensizlikler, ayaklanmalar… Bu durum devletin, güvenliği sebep göstererek her türlü eylemini meşrulaştırmasının önün açar.

Modern devlete geçiş, iktidarın geleneksel değerlerden bağımsızlaşmasına sebep olmuş ve bu da devletin eylemlerini farklı şekillerde gerekçelendirme zorunluluğunu doğurmuştur. Bu noktada devletin iyiliği, devletin bekası, devletin çıkarları en önemli gerekçeler olarak devletin varlığının nedeni çerçevesinde karşımızda çıkar. Toplumdan kopuk, kendi çıkarları olan, toplumdan soyutlanmış bir devlet anlayışı oluşur. Devlet, kendine has bir varlık olarak kendine has çıkarları olan, aynı zamanda kendi eylemlerine dair kendi nedenleri olan bir özne olarak inşa edilmiş olur. Böylelikle devlet eylemlerinde asıl vurgu devletin bekasını sağlamaya yönelik biçimde şekillenir. Bununla birlikte kanun üstünlüğünden ziyade devletin güvenliği her şeyin üzerinde bir yasa olarak ele alınır.

Anti-anarşist konferans güvenlikle ilgili bir dizi kararın çıktığı bir toplantı olmasının ötesinde, geleneksel değerlerin yerine yeni bir değer sistematiğinin uluslararası ölçekte oluştuğu yeni bir mecradır.  

Geleneksel devletten modern devlete geçişin en temel şartı toplumsal kontroldur. Konferansta alınan kararlar, toplumsal kontrol ile doğrudan ilintilidir.

Konferansa ihtiyaç duyulmasının temel sebebi, geleneksel devlet yönetimi tekniklerinin artık işe yaramıyor oluşudur. Güvenlik paradigması, güce karşı güç anlayışıyla şekillenir. Bu anlayış yalnızca dış politikada kullanılmaz. Gücü güç ile dengeleme stratejisi nüfusun bir kısmını gözden çıkarabilmeyi gerektirir. Güvenlik paradigması, riski tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaz, zamansal ve değişken öğeleri hesaplayarak, var olanı veri alarak “düzenleme”ye çalışır.

Denetlemenin sürdürüldüğü alanlar ile denetim yoğunluğu yani itaati sağlamak için başvurulan cezalar arasındaki ilişki yönetmeye ilişkin önemli bir anlam ortaya çıkaracaktır. Geleneksel devlet yapılarında hükümdarın hükmettiği alan coğrafi olarak geniştir. Cezalar daha fazla şiddet içerir. Ancak, yönetici halkın gündelik hayatının çok sınırlı bir kısmına nüfuz edebilmektedir.

Modern Güvenlik Algısı

İktidar, modern anlamıyla yeniden kurulurken geleneksel olarak güç kullanarak cezalandırmanın yerine, ıslaha dayalı cezalandırmaya başlamıştır. Bu süreçte de kurumsallaşmış pratiklerin tekrarlanması yoluyla öncekinden daha güçlü ve yaygın hale gelmiştir. Devletin, geleneksel adalet yerine yeni yargı kurumları, yeni bir suç teorisi, yeni bir hukuk ve bu hukukun uygulanmasını kolaylaştıracak yeni bir polis teşkilatı ve hapishaneler gibi yeni kurumlar ve mekanizmalar oluşturmaya başladığı görülür. Tüm bunlar cezalandırma hakkının siyasal ve ahlaki açıdan meşrulaştırılması, eskinin iptali, modern hukuk sistemlerinin devreye sokulması gibi reformlar çerçevesinde karşımıza çıkmaktadır. Eskiden sıradan davranış biçimleri sayılanlar bu yeni sistemde suç haline gelebilmektedir.

Modern devlet, polislik gibi araçları kullanarak toplumsal yaşamın farklı alanlarına girme olanağı elde eder. Gözetleme ve şiddet araçlarının merkezi denetiminin pekiştirilmesi modern devletin ayırıcı özelliklerindendir. Konferansta kabul edilen Portrait Parle yöntemi bu noktada ayrıca önem taşımaktadır. Yeni kurum ve yeni yöntemlerle toplumsal kontrol sağlanmaya çalışılır. Profesyonelleşme ve merkezileşme bu kontrolde önem taşır.

Devletin sınırları içinde merkezi kontrolu sağlama sorunsalı, en belirgin şekliyle gözetleme, müdahale etme ve cezalandırma mekanizmalarıyla modern devlet yapısına içkindir. Öyle ki sınırları içine nüfuz etmek, bireylerin davranışlarını kontrol etmek, denetlemek ve cezalandırmak yeni ceza sistemine göre yasadışılıkları yok etmekten çok onları yönetmek için yeni mekanizmaları kullanmaktır.

Kent nüfusunun artması ve çalışma disiplininin değişmesi kamu düzenine ilişkin yeni normların ve uygulamaların oluşturulmasına neden olmuştur.

SONUÇ

Modern devlet bir kurumlar bütünüdür. Konferans, modern devlet otoritesini sağlayan idari gücün merkezileşmesi ve genişlemesi, yeni hukuk mekanizmalarının gelişmesi, devletin merkezileşmesi ve koordinasyonu açısından değişimlerin ortaya çıktığı bir zamanda gerçekleşmiştir. Modern devletin güvenlikle kurduğu yeni ilişkinin kurumsallaştığı bir yerdir.

Uluslararası güvenlik ve işbirliğinin tarihi açısından önem taşımaktadır. Modern devletin, bireyler üzerindeki gözetim ve denetimi ile bu konuda devletler arasında gösterilen işbirliğinin altını çizmek ve polis işbirliğinin geçmişi hakkında önemlidir. Bu konferans Uluslararası Polis Teşkilatı’nın kökeni oluşturmaktadır.

Roma Konferansı sonrasında, 1904’te Petersburg’ta toplanan konferans başta olmak üzere, buna benzer konferanslar oluşturulmuştur. Osmanlı Devleti de bu konferanslardan geride kalmamış, bir dizi güvenlik anlaşması imzalamıştır. Yasal düzenlemeleri ve idari uygulamaları Avrupa’daki devletlerden oldukça farklı olan Osmanlı, Avrupa’daki yasal düzenlemeler ve uygulamalarla kendi düzenlemelerini uyumlulaştırmaya çalışmıştır.

1876-1908 dönemini kapsayan bu uyumlulaştırma süreci, II. Abdülhamid dönemi güvenlik politikaları ve uygulamalarıyla devletin, nasıl bir modernleşme içerisine girdiğini göstermektedir. Bu süreç, Osmanlı için modern devlet aygıtının oluşmasına yönelik reformların gerçekleştirildiği bir süreçtir. Dünyevi otoritenin, devletin merkezileşme politikalarıyla kendi yansımalarını, siyasal kurumların farklılaşmaları ile gösterdiği dolayısıyla toplumun kontrol altına alınma sürecinin başladığı bir tarihtir.

Konferansa katılan birbirine düşman; imparatorluklardan cumhuriyetlere rejimleri birbirinden farklı devletler olmasına rağmen, uluslararası bir birliğin kurulmasında dönüm noktası oldu. Bilerek yaratılan korku ve katı güvenlik uygulamaları için uluslararası bir meşruiyet yaratıldı. Bütün polis teşkilatları arasında bir iletişim kurulmuş oldu. İlk kez bu konferansla beraber güvenlik konusunda uluslararası kurumsallaşmaya doğru adımlar atıldı.

Bu konferansı, 1904 yılında Petersburg’da gerçekleşen konferans izledi. Bu konferansta, 10 Avrupa devleti ile Osmanlı’nın da imzacısı olduğu; “anarşizme karşı uluslararası savaş için gizli protokol” imzalandı. Bu iki konferans bugün Interpol olarak bilinen uluslararası polis örgütünün kökenleri olarak görülebilir.

Eski devlet tarzı yapılanmanın sonuna gelindiğinin, yeni bir siyasi meşruiyet ve yeni bir hukuk inşasının önemli bir uğrağıdır Roma Konferansı. İçinde bulunduğumuz modern devletin kökenlerinin anlaşılmasında da, bu devletin rejim ve sistem değişikliğine neden ihtiyaç duyduğunun anlamlandırılmasında da önem taşır. Her şeyden öte, tüm bunların hepsi anarşistlere karşı yapılır. Bu manidardır. Çünkü devletin varlığının nedeni de, devlet ve kapitalistler eliyle gerçekleşen adaletsizliklere bulunan nedenler de anarşistler tarafından sorgulanmış ve hesabı sorulmuştur. Bugün devlet, hukuk, adalet, meşruluk gibi kavramları sorgulamaya girenlerin görmezden gelemeyeceği bir noktada durur anarşizmin tarihi. Bu tarih, şüphesiz ki anlamsızlığını anlamlandırmaya çalışan iktidar mekanizmalarına karşı mücadelede yükselir.

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.