Papillon Kimin Hikayesi? – Furkan Çelik

Papillon kimileri için sürükleyici bir otobiyografik roman, kimileri için dramatik bir film, kimileri içinse hayret verici bir hayatta kalma mücadelesi gibi görünebilir. Fakat hepsinden öte bir hikayesi vardır Papillon’un.

Fransa Devleti’nin “Kurtuluş Adaları” adındaki üç takım adadan oluşan “ceza” kolonisi, isminin aksine kurtuluşun mümkün olmadığı adalardır. Bir kaç tutsak dışında kimsenin kurtulmayı başaramadığı, binlerce insanın tecrit edildiği, ağır koşullarda çalıştırıldığı, işkenceye maruz kaldığı ve sonrasında ölüme bırakıldığı Fransız Ceza Kolonisi Hapishaneleri’nde direnen tutsakların hikayesidir Papillon.

Papillon kitabının yazarı Henri Charrière de Fransız Ceza Kolonisi Hapishanesi’nde 1931-1945 yılları arası kalmış bir tutsaktır. Charriere tutsak kaldığı yıllardaki anılarını 1969’da Fransa’da yayınlanan kitabıyla okuyucularla buluşturmuştur. Yazılan hikayelerin sertliği okuyucuyu hayretler içinde bırakmış ve romanın kurgu olmayıp bir kişinin başından geçen olaylardan oluşması okuyucuyu fazlasıyla etkilemiştir. Papillon kitabı kısa sürede 5 milyon satış rakamına ulaşarak uzun süre bestseller olarak kalmıştır. 1973 yılında ise popülerliğinden etkilenilerek yine Papillon ismiyle Hollywood tarafından filmi çekilmiştir. Filmin çekilmesiyle kitap daha da popülerleşmiştir.

Papillon’da anlatıldığı gibi; Fransa’da “suç” işleyenler -binlerce kilometre uzakta- Güney Amerika’da bulunan Fransız Gulyanası’na bağlı Kurtuluş Adaları’na gönderiliyorlardı. Üç tane olan Kurtuluş Adaları’nın uygulamaları birbirinden farklı olsa da amaç aynıydı. Tutsak ya İnsula Saint- Joseph Adası’na ya Phare de L’ile Royale Adası’na ya da Şeytan Adası’na gönderilirdi.

Bir tutsak için en kötüsü Şeytan Adası’na gönderilmekti. Bu adaya gardiyan bile konulmamıştı; kaçmaya çalışıp yakalanan tutsakların konulduğu en küçük, sessiz ve Megadeth’in Devil’s Island şarkısında dediği gibi “Devil’s Island! Devil’s Island! Oh there’s no escape!” kaçışın olmadığı bir adaydı. Ya sessizlikten delirecek ya hastalıktan ölecek ya da kendinizi köpek balıklarının bulunduğu okyanusa atacaktınız…

Henri Charrière Papillon’da hapishaneden defalarca kaçmaya çalıştığını ve her yakalandığında 4 metre karelik bir hücrede tecrit edilerek cezalandırıldığını anlatıyor. Son kaçış denemesini ise gönderildiği Şeytan Adası’ndan gerçekleştiriyor. Kaçışını Şeytan Adası’nda hiçbir şey olmadığı için tutsakların yemesi için bırakılan hindistan cevizlerini toplayıp birleştirerek yaptığı sal ile okyanustaki ters akıntıya rağmen Venezuela kıyılarına ulaşarak gerçekleştiriyor.

Henri Charrière Venezuela’da yaşamını sürdürürken parasız kaldığı bir dönemde yaşadıklarını kitaplaştırmak için bir yayınevine gidiyor. Papillon kitabı yayınevi tarafından hapishane anılarını anlatan bir otobiyografi niteliğinde basılıyor. Fakat kitapta geçen olaylarda bazı mekansal, zamansal farklılıklar olduğu iddia ediliyor. Bu iddialardan bir tanesi Henri Charrière’in hapishane kayıtlarına göre hiç Şeytan Adası’na nakledilmemiş, tutsaklığı boyunca İnsula Saint-Joseph ve Phare de L’ile Royale Adası’nda kalmış olduğu.

Bu farklılıkların sebebini düşününce akla birkaç şey geliyor. Birincisi, otobiyografik bir romanın daha çok satacağını düşünen yayınevi, bütün hapishane hikayelerini Henri Charrière’in anıları gibi basmış olabilir. İkincisi, Henri Charrière parasız kaldığı günlerde, etkili ve çok satan bir roman yazmak için bütün yaşananları kendi başından geçmiş gibi aktarmış olabilir. Bu durum komedyen birinin “buraya gelirken bir olay yaşadım” diyerek kendisinin yaşamadığı bir olayı izleyiciyi etkilemek için kendisi yaşamış gibi anlatmasına benzer.

Üçüncüsü ise Henri Charrière’in aslında hiç Şeytan Adası’na gönderilmediğini söyleyen Fransız Devleti (hapishanelerde -kendi kontrolü altında- insanlık dışı uygulamalar yapılması tüm dünyada büyük bir kamuoyu yarattığı için, “her şey uydurma” diyebilmek için) verileri çarpıtmış olabilir.

Hapishanede zaman bazen zamansızlaşır. Birinin hikayesi herkesin hikayesi olur. Birinin ölümü herkesin gerçekliğidir. Birinin zaferi de öyle. Güzel olan şeylerin parçası olmayı herkes ister. Sonu zaferle biten bir hikayenin kahramanı olmak belki de bir tutsak için yarına uyanış sebebidir. Başta söylediğim gibi; hapishanede birinin hikayesi herkesin hikayesi olur.

Benim peşine düştüğüm nokta bu hikayeleri kimin yazdığından çok kimin yaşadığı. Henri Charrière tutsak edilmeden 44 sene önce Şeytan Adası’ndan 9 kişi kaçmayı başarmıştı: Clément Duval ve arkadaşları.

Clément Duval fransız bir anarşistti. Zenginlerden çalıp ezilenlere vermeyi kendine bir eylem biçimi olarak edinmişti. Kiliselere girip altınları, fabrika patronlarının fabrikalarından paralarını, aristokratların evlerinden değerli eşyaları çalıyor; grevdeki işçilere dağıtıyor, toplumsal hareketlerin örgütlenmesi için kullanıyordu. Gerçekleştirdiği bir soygun sırasında yakalanıp mahkemeye çıkarıldığında ifadesini şu cümle ile noktalamıştı: “Polis beni kanun adına tutukladı, ben onu özgürlük adına tokatladım, Yaşasın Anarşi!”

Clément Duval mahkeme tarafından ölüm cezasına çaptırıldı. Fakat Fransa Devleti ölüm cezasına çarptırılan tutsakları Kurtuluş Adaları’na göndererek çalıştırmayı tercih ediyordu. Clément Duval de ömür boyu hapis cezası ile 1886’da Kurtuluş Adaları’na gönderildi. Adada yalnız değildi, yanında Fransa Devleti tarafından adaya gönderilen birçok anarşist tutsak bulunuyordu. Ayrıca adaya gelen her yeni gemide muhakkak anarşist eylemciler bulunuyordu. Bu gemilerin biriyle getirilen Auguste Courtois isimli bir anarşist adaya adım atmıştı. 5 yıl ceza kolonisinde tutulduktan sonra Fransa’ya geri götürülüp serbest bırakılan az sayıdaki tutsaktan biriydi. Auguste Courtois serbest bırakıldıktan sonra adada yaşadıklarını “Hapishane Anıları” adlı kitabında yazarak tarihe geçmişti.

Kurtuluş Adaları’nda gözetleme sistemlerine, gardiyanlara, zorunlu çalışma saatlerine rağmen anarşistler bir araya gelerek bir dizi isyan ve kaçma planları örgütlemişlerdi. Clément Duval de arkadaşları ile birlikte kendisinden önce birçok mahkumun yaptığı gibi 18 kez adadan kaçmaya çalıştı. Her seferinde yakalanarak tecrit cezaları almışlar fakat her seferinde yeniden denemişlerdi. Bu isyanlar ve kaçma planları gardiyanlar tarafından bastırılmış, sonrasında birçok anarşist vurularak veya giyotinle katledilmişti. Yaralı olarak sağ kalanların büyük bir bölümüyse hastalıklar sonrasında ölmüştü.

Clément Duval’se Şeytan Adası’na gönderilmişti. Adadan kaçmak için defalarca hazırlık yapsa da okyanus kaçışa engel oluyordu. Okyanusun ters akıntısı yüzünden, suya atılan her şey -bütün uğraşlara rağmen- adanın sahiline geri dönüyordu. Bu akıntıyı aştıktan sonra ise bir diğer engel köpek balıklarıydı.

Clément Duval ve sekiz arkadaşı Nisan 1901’de bir kez daha kaçma girişiminde bulundu. Bu sefer başarmışlardı. Bütün engelleri aşarak Amerika kıyılarına ulaşmış, Amerika’daki anarşistlerle iletişime geçerek New York’ta yaşamaya başlamışlardı. Clément Duval hapishane anılarını anlattığı “Outrage: An Anarchist memoir Of The Penal Colony” adlı derlemeyi yazmış, 1920 yılında da İtalyan anarşist Luigi Galleani bu derlemeyi İtalyanca’ya çevirerek kitap haline getirmişti.

Hapishanede birinin hikayesi herkesin hikayesi olur. Belki de Pappillion, Clément Duval’di. Henri Charrière Şaytan Adası’nda kaldı mı, oradan kaçmayı başardı mı yoksa Clément Duval’in hikayesi Henri Charrière’in hikayesi mi oldu bilinmez. Ancak 120 sene önce azgın sularla mücadelenin ardından karaya ilk ayak basanların sevinç çığlıkları bugüne kadar ulaştığına göre, dokuz anarşistin hikayesi herkesin hikayesi olmuş demektir.

Papillon – Steve McQueen, Dustin Hoffman’ın oynadığı, yönetmenliğini Franklin J. Schaffner’in üstlendiği 1973 yapımı film.

Papillon – Charlie Hunnam, Rami Malek’in oynadığı, yönetmenliğini Michael Noer’in üstlendiği 2017 yapımı film.

 

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.