Dünya İsyanda!

 

 

 

Yeni Bir İsyan Dalgası mı? 

Bundan yedi yıl önce ABD’de başlayan bir eylem tüm Batılı dünyaya yayılmış, varolan gidişattan rahatsızlık duyan tüm kesimler anti-kapitalist, anti-otoriter söylemlerle sokaklara çıkmış demokrasi ve daha adil bir dünya taleplerini dile getirmişlerdi. İrlanda’dan İspanya’ya; İngiltere’den Yunanistan’a başarılı sokak mobilizasyonlarıyla özellikle ekonomik sıkıntılara dikkat çekilebilmiş, hatta bazı yerlerde bu sokak mobilizasyonları parti benzeri oluşumlara dönüşmüştü. Sonraki süreçte bu oluşumlar, sistem içinde varlığını parlamenter mekanizma içerisinde sürdürebilmiş ve en başında karşı çıktığı tüm değerleri yaratan mekanizmanın bir parçası olmuştu. 

“Occupy” furyasını Arap Baharı izledi. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye… Batılı formatlarına benzemeksizin büyük toplumsal kırılmalar, siyasal değişimler yaşandı. Kısa süre içerisinde hükümetler devrildi, yerlerine yenileri kuruldu. Sonra yenileri yıkıldı, eskileri geri geldi. Büyük savaşlar ve yıkımlar gerçekleşti. Sınırlar yeniden çizilirken, özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki siyasal dengeler altüst oldu. Bahar süreçleri yeni otoriter figürler ve baskıcı rejimlerle hareketliliğini tamamlayarak; var olan siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlara daha büyüklerini ekledi. 

Daha bu ikinci dalganın etkilerini özellikle Ortadoğu coğrafyasına yaşayanlar olarak yoğun bir şekilde hissederken, temmuz ayında başlayan ama özellikle eylül sonunda yoğunlaşan ve dünyanın farklı coğrafyalarındaki yeni bir isyan dalgasına tanıklık etmekteyiz. 

Hong Kong’tan Şili’ye uzanan bu toplumsal hareketliliği anlamak oldukça önemli. Ancak bir yandan da bu hareketleri birbiriyle ilişkilendirmek ya da aynı neden-sonuç ilişkilerinin parçası gibi okumakta aceleci olmamak gerekir. 

Yine de tüm bu coğrafyalarda olan bitenin var olan otoriter yapılara karşı, bu yapıların ekonomik yozlaşmışlıklarından kurtulmaya karşı bir çaba olduğunu söylemek fazladan anlam yüklemek anlamına gelmeyecektir.

Özgürlüğün üzerindeki her baskı, karşısında halkların isyanını bulmuştur, bulacaktır. 

Hong Kong

Hong Kong’taki eylemler, aslında geçtiğimiz sene başlamış, özellikle Temmuz ayında Hong Kong’un farklı bölgelerine yayılmıştı. Eylemlerin bu denli yoğunlaşmasına neden olan uygulama, Hong Kong yönetiminin Çin’in idaresine daha fazla girmesinin somut bir örneği olarak, “suçluların iadesi”ne ilişkin yasaydı. Yasaya göre, statü olarak Çin Devleti’nin alt bir organı gibi hareket eden Hong Kong yönetimi suçluları Çin’e iade edecekti. 

Bu durum özellikle Hong Kong ve dolayısıyla Çin yönetimine muhalif çizgide yer alan siyasileri hedef alıyordu. Mevzubahis tasarı bu şekilde genişletilmeye müsaitti. 

Yoğunluğu genç insanlardan oluşan eylemciler, Hong Kong’un farklı yerlerinde eylemlerini sürdürdüler. Çin devletinin ve Hong Kong yönetiminin sert uyarılarına rağmen, inatçı direniş, hem Çin’i hem de Hong Kong yönetimini geri adım attırıp yasayı çekmesini sağladı. 

Eylemlerde 2 binin üstünde insan yararlanırken, 2500’ün üzerinde kişi gözaltına alındı. 

Şili

Metro ücretlerine yapılan zamlar sonrasında başlayan eylemler, başkent Santiago’dan diğer şehirlere giderek artan bir şekilde sıçradı. Ekim ortasında başlayan eylemlerde metro istasyonu işgallerinden istasyonların yakılmasına geniş yelpazede eylemlikler gerçekleşmekte. Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar ve üretimdeki tekeller, özellikle polis teşkilatının karıştığı yolsuzluklar, uzun çalışma saatleri ve pahalı kiralar insanların sokaklara dökülme nedeni olarak görülüyor.  Eylemcilere yönelik şiddet, eylemlerin daha geniş kesimlerce sahiplenilmesine olanak veriyor. 

Eylemcilerin sayısı milyonlarla belirtilirken, özellikle gecekondu mahallelerinde eylemler yoğunlaşıyor. Eylemlerin ilk gününde OHAL ilan eden Şili Devlet Başkanı Pinera, yaptığı ilk açıklamada eylemcileri “düşman” olarak tanımlamıştı. OHAL’e ve sokağa çıkma yasaklarına rağmen halk sokaklara çıkmaya devam etti. Şu ana kadar 20’ye yakın ölüm  300 yaralanma vakası ve 500 ün üstünde tutuklanma yaşanmasına rağmen Batılı medyanın olan bitene kayıtsız kaldığı görünüyor. 

Endonezya

1960’larda yaklaşık 1 milyon komünistin katledilerek toplu mezarlara atılmasından bu yana, Endonezya’daki en kalabalık gösterilerden biri olan eylemler Eylül ayının sonlarından bu yana sürüyor. Sağcı ve otoriter devlet başkanı Joko Widodo’nun yolsuzlukları, evlilik dışı birliktelik, eşcinsel ilişki, tıbbi zorunluluk dışında kürtaj ve devlet başkanına hakaret gibi eylemlerin suç kapsamına alınmasını öngören yasa değişiklikleri üzerine öğrenciler parlamento binasının önünde toplanmıştı.

Cakarta’da başlayan eylemler, birçok şehir merkezine yayıldı. Eylemlere sendikaların destek vermesiyle, eylemler büyüdü. Devlet başkanının eylemcilerin hiçbir talebinin karşılanmayacağı, aksine güç kullanılarak bastırılacağı söylemi sonucu çatışmalar her geçen gün artmakta.

Haiti:

Dünya genelindeki toplumsal isyanlardan biri de Haiti’de yaşanıyor. Temmuz başından bu yana süren, halkın Devlet Başkanı Jovenel Moise’nin istifası talebiyle sokaklara çıktığı süreç, Moise’nin yolsuzluklarına karşı başlamıştı. 

Haiti’de devlet başkanı Jovenel Moise ve çevresinin Venezuela’yla yapılan Petrocaribe programından gelen yardım paralarını iç ettiğinin açığa çıkması üzerine eylemler başlamış; öğrenciden, işsize, esnafa geniş bir tabana yayılmıştı. Haiti’deki işçi sendikaları da ülke çapında genel grevle eylemlere destek verdi.

Mısır:

20 Eylül’de başlayan Sisi karşıtı eylemler, İspanya’da sürgünde yaşayan Muhammed Ali adlı müteahhitin sosyal medyadan yaydığı yolsuzluk videolarıyla başlamıştı. Halk, Sisi’nin istifası talebiyle sokaklara çıktı. 

Eylemlerin hemen sonrasında aralarında öğrenciler, avukatlar, insan hakları savunucuları ve gazetecilerin bulunduğu muhalif kesimlere yönelik saldırı başladı. Batının görmezden geldiği eylemlerde 3 bine yakın kişi eylemlere katıldıkları gerekçesiyle tutuklandı.

Ekvador:

Eylemler, sol popülist başkan Correa’nın 6 yıl başkan yardımcılığını yapan Lenin Moreno’nun IMF’yle yaptığı anlaşma çerçevesinde, 1 Ekim’de kemer sıkma paketini kararnameyle geçirmesiyle başladı. Bu paket, akaryakıtta devlet sübvansiyonlarını kaldırarak benzin fiyatlarını tamamen serbest bırakıyordu. Kararname sonucunda, dizel benzinin fiyatı hemen iki katına çıktı, normal benzinin fiyatı ise %30 arttı. Bu artış, bütün diğer fiyatlarda hızlı artışlara yol açtı. Kemer sıkma paketinin iptal edilmesi için 3 Ekim’de başlayan protestolar kısa sürede birçok sektörde grevler, eylem ve yürüyüşlerle bir isyana dönüştü. Moreno protestolardan korunmak için hükümetini başkent Quito’dan Guayaquil’e taşıdı. Sekiz kişinin yaşamını yitirdiği eylemler sonucunda Moreno, 14 Ekim itibariyle kemer sıkma paketini geri almayı kabul etti.

Azerbaycan: 

Düşük ücretleri, yolsuzluğu ve siyasi baskıları protesto etmek için 17 Ekim’de sokağa çıkan eylemciler büyük bir polis şiddetiyle bastırıldı. Göstericilere destek vermek isteyen muhalefet partililer, polis tarafından gözaltına alındı. 2011’de şiddetle bastırılan büyük eylemler sonrasında ülkede yaşanan ilk önemli eylem buydu.

Katalonya:

Katalonya’nın tek taraflı olarak İspanya’dan bağımsızlık ilan etmesinden sonra yaşananlar, 14 Ekim’de başka bir boyuta ulaştı. Referandumda öne çıkan 9 Katalan siyasetçinin İspanyol Anayasa Mahkemesi’nde cezaya çarptırılması eylemlerin ana sebebiydi. Eylemler genel grev ve sivil itaatsizlik kampanyalarıyla bölge çapında bir isyana dönüştü. 500 binin üzerinde protestocunun katıldığı eylemlerde 20’si ağır 576 eylemci yaralandı. Katalonya’da bağımsızlık şiarıyla sokağa çıkanlara karşı bağımsızlık istemeyenler de sokağa çıkıyor.

Irak:

Ekim başında başlayan eylemlerde şu ana kadar 300’den fazla kişinin katledildiği, 8 bin kişinin de yaralandığı biliniyor. Başbakanın istifası talebiyle başlayan eylemlerde 50’den fazla devlet binası ateşe verildi. Eylemcilerin çoğunluğu Şiiler’den oluşsa da eylemlerde İran’ın Irak’tan elini çekmesi talebi dillendiriliyor.  

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.