Ankara’nın İsrail İlişkilerinde “Normalleşme” Sinyalleri

İsrail’in resmi havayolu şirketi El Al Airlines, 10 yıl sonra ilk kez Türkiye’ye sefer gerçekleştirdi. Tel Aviv’den kalkan ELY582 kodlu kargo uçağı İstanbul’a indikten sonra Covid-19 ekipmanları ile Tel Aviv’e döndü.  Şalom gazetesinden Elda Sasun’un haberine göre, El Al kargo departmanı Müdürü Ronen Shapira, dün gerçekleşen telefon görüşmesinde, uçuşların sadece kargo, yük taşıma amacı ile yenilendiği bilgisini verdi.

İki ülkenin ilişkileri İsrail’in 2009’daki Gazze saldırısı sonrası gerçekleşen Davos Zirvesi’nde gerilmiş, 2010 yılındaki Mavi Marmara gemisi baskınının Ankara tarafından “devlet terörü” olarak tanınmasıyla gerilim bir üst boyuta evrilmişti. Mavi Marmara’nın İsrail komandoları tarafından basılması sonrası Ankara Tel Aviv elçisini geri çekmiş, 2011’de de İsrailli yetkililerin söz konusu olay için özür dilenmeyeceğini belirtmesiyle İsrail elçisi sınır dışı edilmişti.

Devletler arasında yaşanan bir başka diplomatik gerilim ise “alçak sandalye krizi” olarak tarihe geçti. Ocak 2010’da yaşanan olayda, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayolon, “Kurtlar Vadisi Pusu” dizisinde İsrail ajanlarının bebek hırsızı olarak gösterilmesine tepki için İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u, İsrail Parlamentosu Knesset’e çağırdı. Ayolon görüşme sonrası kameralara dönerek İbranice, “Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada yalnızca İsrail bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” dedi ve bu sözler ile “alçak sandalye” görüntüleri basına servis edildi. Bu gelişme sonrası İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, İsrail’den özür ve izahat beklendiği kaydedildi.

İki devletin, diplomasi alanında birbirleriyle olan gerginliklerine karşın ticari ilişkileri ise daima tartışma konusu oldu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun geçtiğimiz aylarda Jarusalem Post’a verdiği  demeç, ilişkilere dair bu “gergin” tonun arka planına dair bir fikir veriyor. Netanyahu söz konusu açıklamasında, “Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor, ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor” sözleriyle iki devlet arasındaki ticari ilişkilerin kesintisizliğine dair önemli bir fikir veriyordu. Nitekim Mavi Marmara baskınının yaşandığı yıl 2010’da 2 milyar 80 milyon dolar olan İsrail’e ihracat rakamları, 2020 yılına gelindiğinde yüzde 109 oranında arttı. Bu zaman dilimi içinde İsrail en çok ihracat yapılan ülkeler sıralamasında 17.likten 9.’luğa yükseldi.

2016 Haziran ayında ise Mavi Marmara baskınına dair iki devlet arasında önemli bir gelişme yaşandı. Buna göre İsrail operasyon sırasında öldürülenler için 20 milyon dolar tazminat ödeyecekti. İlk bakışta İsrail tarafından verilmiş bir taviz gibi görünse de, içerikte Ankara’ya dilenen bir özür olmadığı gibi, İsrail askerleri ve yetkilileri Mavi Marmara’da ölenlerin yakınları veya Türkiye’deki diğer kişiler ve kurumlar tarafından açılabilecek tüm davalardan muaf tutuldu. Ayrıca Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırıldığına dair bir hüküm de söz konusu anlaşmada yer almadı.

Son süreçte ise iki devlet, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımında karşıt bloklarda konumlandı. İsrail, Ocak 2019’da Yunanistan, Kıbrıs, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır ile birlikte Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurmuş ve bu ortaklığa aralarında Ankara’nın yakın müttefiki Katar’ın petrol ve doğal gaz şirketlerinin de yer aldığı bazı küresel enerji şirketleri katılmıştı. Ankara ise bu hamleye, geçtiğimiz yılın sonlarında Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile vardığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasını öngören anlaşmayla yanıt verme yoluna gitmişti. Ancak bu gerilimde de, girişte bahse konu olan uçak seferlerinin başlamasıyla arasında neden-sonuç ilişkisi olarak okunabilecek bazı “normalleşme” izlerini görmek mümkün. 11 Mayıs’ta 5 devlet tarafından Libya’da -aralarında TC destekli Trablus hükümetinin de olduğu- savaşan taraflara ateşkes çağrısında bulunuldu ve Ankara’nın Doğu Akdeniz de dahil olmak üzere Libya’da “barışı ve istikrarı” tehdit eden bir aktör olduğu vurgulandı. Mısır, BAE, Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa tarafından yapılan bu açıklamaya, bir bölge ülkesi olarak İsrail’in katılmaması dikkat çekiciydi. Aynı günlerde İsrail’in resmi Twitter hesabından yapılan “Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Gelecekte bağımızın daha da güçlenmesini temenni ediyoruz. Türkiye’deki tüm takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz”  mesajı ilişkilerdeki normalleşmeye dönük adımlar olarak okundu. Ancak bütün bu gelişmeler ışığında iki devlet arasındaki “normalleşmenin” nasıl bir seyir izleyeceğinin, her iki devletin bölgedeki müttefiklerinin bu yakınlaşmayı nasıl yorumladıkları paralelinde daha net bir fikir vermesi bekleniyor. Bu anlamda İsrail ile Doğu Akdeniz’de müttefik, TC ile Libya başta olmak üzere, Müslüman Kardeşler, 2013 Sisi darbesi gibi başlıklarda gerilim yaşayan Mısır’ın bu denklemde kilit devlet olduğu aşikar.