Polisin Şiddet Salgını

Sabah uyanıyoruz, televizyonlarda polis şiddeti haberleri. Vakit çok geçmiyor, öğlen haberleri: Yine polis şiddeti. Akşam haberlerinde polis şiddeti haberleri. Yer değişiyor, polis şiddeti değişmiyor; Adana, İstanbul, Tekirdağ, Şırnak… Görüntülerin ardı arkası kesilmiyor. Polis şiddeti mi arttı yoksa polisin şiddetinin kameralara denk gelme sayısı mı, tam olarak belli değil. Korona krizinde evlerinden çıkmayan insanlar polisin elinin kolunun uzanamayacağı noktalardan polisin şiddetini belgeleyebiliyor. Polislerin “Çekmeyin” tehditlerine rağmen.

Polis, her şeyi kendisine hak olarak görüyor. Polislerin saldırılarına karşı çıkan insanlar polise bu hakkı nereden alıyorsunuz diye sorunca polisin cevabı hazır: Ben kanunum! Ben devletim diyor polis. Aslında sadece polis değil. Bekçilik adı altında faaliyet gösteren kuvvetler, zaten oluşturuldukları günden itibaren bu tür görüntülerle gündeme geldi. Korona krizinde polisin görünürlüğü de arttı. Bu aşamaya yeni gelinmedi. Sokaklardaki eylemlere saldırtılan polisler işkenceye varan saldırılarına rağmen cezalandırılmadıklarını gördüler. Aksine yüreklendirildiler, sırtları sıvazlandı. Şimdi herhangi bir şekilde kendilerine karşı çıkan herkese saldırıyor, hatta öldürüyorlar. Tek farkı, artık kameralara daha çok denk geliyorlar. Çekmeyin diye tehdit etmeleri de artık bir işe yaramıyor.

Bu görüntüler sosyal medyaya yansıdığı kadarıyla büyük tepki topluyor. Ama bir farkla, polis şiddeti Şırnak’ta olunca “Ellerine sağlık!” diye yorum yapanlar çoğunluktayken durum Adana’da veya Tekirdağ’da farklılaşıyor. Milliyetçiler, polisin şiddet uyguladığı insanlar arasında da ayrım yapıyor. Söz konusu 8 yaşında çocuk olunca bile birden polis, teröristlerle mücadele eden birisi olabiliyor.

Korona krizinde iktidar “normalleşme” adı altında bizi “yeni normal”e hazırlamak istiyor. Onların yeni normali hep istedikleri şeyler aslında, kendilerine kimse karşı çıkamasın. Canları ne istiyorsa yapmak istiyorlar; insanlar seslerini çıkaramasın diye hapse atıyorlar, gazeteciler gerçekleri yazamasın diye sahip oldukları işten çıkarttırıyorlar, doğayı talana açmak için ormanları yakıyorlar, iş kazaları adı altında işçilerin öldürülmesini izliyorlar, her gün en az 1 kadının öldürüldüğü ülkede kadınlara biraz hak veren sözleşmeleri de kaldırmak istiyorlar. Bunu bakanından meclis üyesine sürekli dillendiriyorlar. Son olarak AKP’nin İBB ve Esenyurt Belediye Meclis Üyesi Hamdullah Arvas “Hikâye aynı, özgürlük düşkünü bir kadın ve gayrimeşru yaşantısı içinde geçen bir ölüm hikayesi. Vermek istediğim mesaj; son dönemlerde yaşanan özellikle genç kadın ölümlerinin genelde gayrimeşru ilişkilerle kurulan hayatlarda olduğu” diyerek Zeynep Şenpınar cinayetini normalleştirmeye çalıştı. Topluma yönelik baskı bu şekildeyken kendilerinin çalıp kendilerinin oynadığı siyasi arenada da durum farklı değil.

Devlet başkanı Erdoğan, geçtiğimiz ay “Ülkemiz sadece korona virüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır” şeklinde açıklama yaptı. Hiç kuşku yok ki bu açıklamalarıyla gerçekleri haberleştirebilme şansına hala sahip olan gazetecilerle siyasette yollarına taş olabilecek siyasetçileri virüse benzetiyor Erdoğan. Onları da önce karantinaya alıp sonra yok etmek istiyorlar.

Korona krizi her ne kadar iktidarın toplum üzerindeki kontrol mekanizmalarını daha da yaygınlaştırmasını sağlamış olsa da Erdoğan siyaseten kendisini rahat hissetmiyor. Şimdinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Erdoğan’ın yardımcılarından Numan Kurtulmuş kendisine zamanında muhalif olmuş sağ partilerin liderleri. Ama şimdi kendisine muhalif olan sağ partiler olarak nitelendirebileceğimiz Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun AKP’ye katılmalarını sağlamaları çok zor, çünkü zaten oradan geldiler. Ancak belirtmek gerekir ki burası Türkiye ve burada siyasetçiler dün söylediklerini bugün unutabiliyor. Yeni yeni sağ partilerin kurulmaya başlanmasından da anlaşılacağı üzere herkes pozisyon alma telaşında. Devleti yönetenlerin kendileri de “yeni normal”e uyum sağlamaya, kendi pozisyonlarını belirlemeye çalışıyor. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin ortaya çıkması bu yüzden garip değil. İyiden iyiye sömürü düzenini arttırıp yandaşlarına kaynakları peşkeş çekerek ayakta durmaya davam eden AKP’nin iktidardan düşmesi bekleniyor. İktidar pastasından pay kapma arzusunda olanlar, güçlerinin yetmediği yerde ittifakları devreye sokmaya çalışıyor.

“Yeni Türkiye, Yeni Türkiye” diye geçmiş iktidarların yasaklarını eleştirerek geldikleri iktidarda sonuç olarak daha beteri oldular. Örneğin eskiden de cumhurbaşkanına hakaret vardı ama yüzlerce kişi sırf sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklandı, binlerce kişi hapis cezası aldı. Eskiden de halkı kin ve nefrete tahrik vardı ama şimdi göze parmak sokarcasına kendilerini her eleştireni bu bahaneyle tutuklayabiliyorlar. Eskiden de insanlar teröristlikle suçlanıyordu ama şimdi kendilerine karşı çıkan herkes terörist. Eskiden gazeteler kapatılıyordu, şimdi satın alınıyor veya para cezalarına çarptırılıyorlar. İktidar bu, en demokratını tahta oturtsan bile hemen inmezse yozlaşıyor.

Peki bütün bunları nasıl yaptılar? Polislerle, bekçilerle. Kendilerini sağlama alacaklarını düşünerek askerin karşısında ağır silahlarla da donattıkları polisleri öyle cüretlendirdiler ki şimdi hepsi birer devlet olarak sokaklarda dolaşıyor, insanlara saldırıyor. Yeter ki birileri kendilerine karşı çıksın. Bekçilerin de yeni olmalarına rağmen onlardan bir farkı yok. Kendilerine verilen küçücük yetkilerle bile dünyaya hükmettiklerini sanıyorlar. Üstlerindeki polis yeleklerinin de bunda etkisi olduğu kuşku götürmez. Polisler bekçilerle birlikte insanlara saldırıyor, sonra daha yetkilileri çıkıp o polisin, bekçinin görevden alındığını söyleyerek ses çıkarmayın diyor. Çünkü polis size saldırınca siz ona karşı çıkarsanız teröristlere yardım ediyorsunuzdur hatta siz kendiniz teröristsinizdir.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca korona krizinin başlarında korona virüse karşı en büyük kozun ona yakalanmamak olduğunu söylemişti. Ancak polise karşı bunu diyemiyoruz. Çünkü polis, korona virüsten daha tehlikeli. Sokağa çıktığınızda korona virüse yakalanmamak için tedbir almanız yetiyor ancak polisin saldırısına uğramamak için alacağınız hiçbir tedbir polisin size saldırmak için bahane bulma hevesinden güçlü olmuyor.

Gökhan SOYSAL