Orduların İlk Hedefi Akdeniz

Devletler, savaşlar ve katliamlarla kurulmuştur. Varlıklarını savaşlara ve katliamlara borçlu olduğunun farkında olan devletler, devamlılığını sağlayabilmek için de savaşlara ihtiyaç duyar. Savaş ve katliamlarda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan devletler, insanları sürekli militarist ve milliyetçi politikalarının neticesinde düşman söylemleriyle kendisine bağlı tutmaya çalışır.

Devletler çıkarları için dün söylediğini bugün yalanlayabilir. Dün Kürt Sorunu vardır dediğin ülkede iktidarda kalabilmek için Kürt Sorunu’nu çözdük diye bu sorunu daha da derinleştirebilirsin örneğin. Ya da “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten sonra Libya’da gerçekleştirecek saldırılar için İzmir’de NATO karargahı kurulmasına önayak da olabilirsin.

Bu tabloyu güncel olarak Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş politikalarında rahatça görebiliyoruz. Güncel durumda Akdeniz’de birçok sorun birbirine girmiş durumdadır ve bu savaş ortamını Gordion düğümüne rahatlıkla benzetebiliriz. Meşhur hikayeye göre Gordion düğümünü çözecek olan kişi, bütün Asya kıtasının hakimi olacaktır. Gordion düğümüyse çözülmesi imkansıza yakın bir düğümdür. Gordion düğümünü çözmeye çalışan Büyük İskender, düğümü çözmeyi başaramayınca kılıcıyla düğümü keser. Gerçekten de birçok toprakta katliamlar yaparak ilerleyen Büyük İskender Asya’nın tek hakimi olacak gibidir. Ancak İskender’in 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü Gordion düğümünü çözmek yerine iktidar hırsına dayanamayarak kılıcıyla kesmesinin cezası olarak yorumlanır. Peki bütün Akdeniz’de tek hakim olmayı sağlayabilecek düğüm nedir ve bunu kim, nasıl çözecektir?

Öncelikle devletlerarası ilişkilere baktığımızda tek bir devletin kendi politikasını Akdeniz’deki birçok devlete istediği gibi dayatmasının pek olanaklı olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu durum, devletlerin Gordion düğümünü kılıçla çözmeye çalışmasını engellememektedir.

Akdeniz’e kıyısı bulunan devletler arasında en yakın savaş ihtimali, TC Devleti ve Mısır arasında değerlendirilmektedir. Suriye Başkanı Esad’ı iktidardan indirmek için yıllardan beri uğraşan TC Devleti’nin arkasında durduğu cihatçılarla Suriye arasındaki sıcak çatışmayı devletler arasındaki bir savaş olarak değerlendirmezsek tabi. Peki nasıl oldu de TC ile Mısır arasındaki bir savaş ihtimalinden bahsedilmektedir?

Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin sonuçlarından biri, Libya’da birçok devletin dahil olduğu “iç savaş”ın çıkması oldu. Bu “iç savaşta” Fayez El Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ve Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Hafter’in başını çektiği başlıca iki güç bulunmaktadır. TC, Fayez El Serrac’a arka çıkarken Mısır da Halife Hafter’in arkasında durmaktadır. Mısır ile birlikte Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de hareket etmektedir. TC ile birlikte UMH’yi destekleyen devletler arasında ise Katar var. ABD de Rusya’nın Libya’da artan rolünden endişe duyarak harekete geçmeye hazır görünüyor.

TC ile Mısır’ı karşı karşıya getiren ilk çatışmaysa Libya’da yaşanmadı. Mısır, Arap Baharı’nın birçok sonuç doğurduğu ülkelerin başında geliyor. Sonucunda Müslüman Kardeşler’i iktidara getiren ayaklanmalar Mısır’da yaşanmıştı örneğin. Ancak şu an Mısır Devlet Başkanı olan Sisi’nin darbesiyle Müslüman Kardeşler iktidardan indirilmişti. Bu süreçte TC, Müslüman Kardeşler’i desteklemekten hala vazgeçmeyen bir devlet olarak Sisi’nin düşmanı pozisyonunda bulunuyor. Mısır’ın Libya’yla uzun bir sınırı var ve Mısır, Libya’da iktidarda Müslüman Kardeşler düşüncesinde bir yönetimin olmasını kendisine tehdit olarak görüyor. TC’nin Libya’da bulunma sebepleri arasında Müslüman Kardeşler’i desteklemesinin yanında geçmiş yıllarda yaptırdığı yatırımlardan dolayı oluşan alacaklarını tahsil etme ve yatırımlarını devam ettirme amacı olduğunu da yeri gelmişken eklemek gerekir.

Ancak Gordion düğümünü oluşturan sadece bunlar değil. Yıllardan beri süren savaşlardan biri de bilindiği üzere Suriye’de yaşanmakta. TC, bu savaşta Suriye Devlet Başkanı Esad’a karşı cihatçıları desteklemekte. TC’nin isteği ve arzusu Suriye’de de Müslüman Kardeşler çizgisinde bir yönetim olması. Ancak Mısır’ın aksine Suriye’de Müslüman Kardeşler’in örgütlenmesi büyük oranda engellenmişti. Suriye’deki Müslüman Kardeşler, “iç savaş” başlamadan önce Esad’a karşı etkili bir hareket oluşturamadığı gibi bunu savaş sırasında da başaramadı. Bu nedenle TC, birçok savaş suçu işleyen cihatçı örgütleri destekledi veya etkin olduğu yerde bu örgütlerin faaliyetine göz yumdu. TC, yeri geldiğinde de Kürtlere karşı cihatçıları kullandı. Suriye topraklarını işgal edilmesine gerekçe olarak Kürtlerin, Antakya’yı da alarak Akdeniz’e açılacağına dair olanaksız bir senaryo iç politikada propaganda aracı olarak kullanıldı. Kürtlerin bırakalım TC’den toprak alıp Akdeniz’deki Gordion düğümüne dahil olmayı amaçladığını Rojava’daki Suriye, Rusya ve ABD arasındaki çatışmalarda devletlerin entrikalarında birer kukla olmaktansa yaşam mücadelesi içerisinde olduklarını belirtmek gerekir.

Mısır’ın mevcut yönetiminin gücü itibariyle etkisi olmasa da Suriye’deki gelişmelerden memnuniyet duymadığı açık. Gordion düğümünü burada daha sıkı hale getiren cihatçıları temsil eden TC’nin karşısında İran’ın desteğini alan Rusya’nın olması. Rusya, Suriye söz konusu olduğunda TC’nin başlıca muhatabı ve Rusya, TC’nin karşısına Libya’da da çıkıyor. TC ve Rusya’nın savaş uçaklarının Suriye’de düşürüldüğünü ve TC’de görevli bir cihatçı polis tarafından Rus Büyükelçi Andrey Karlov’un öldürüldüğünü belirtmek gerek. Libya’da veya Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler bu yüzden birbirini etkilemeye oldukça yakın. Zaten TC de Libya’da karada hareket ettirdiği kara gücünü Suriye’deki cihatçılardan devşirmekte. Rusya’nın Libya’da paralı askerlerden oluşan Wagner’i kullanması gibi TC’nin de Suriye ve Libya’da kendi paralı askerlerini sahaya sürdüğü bilinen gerçekler. 21. yüzyılda devletlerin, kendilerinin dahil oldukları savaşları “iç savaş” olarak adlandırdığını ve yüzbinlerce askerden oluşan orduların yerine paralı askerleri kullandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Akdeniz’i bir savaş alanı olmanın eşiğine getirense sadece Libya ve Suriye’de yaşanan gelişmeler değil. Bir de söz konusu olan Kıbrıs adası çevresindeki olası petrol ve doğalgaz rezervleri. TC Devleti, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz rezervlerini başta Güney Kıbrıs ve Yunanistan olmak üzere bir başka devlete bırakmak istemiyor. Bu amaçla ilk olarak kendisinden başka bir devlet tanımadığı için devletlerarası alanda meşruluğu olmayan KKTC ile daha sonra Libya’daki müttefikiyle çeşitli anlaşmalar imzaladı. Buna karşılık olarak da Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır kendi aralarında bir anlaşma imzaladı. Bu 4 devletin imzaladığı anlaşmayla çıkacak doğalgazsa Avrupa’ya ihraç edilmek isteniyor. Böylece Avrupa Birliği’nin de Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı bir nebze de olsa azalıyor.

Söz konusu Akdeniz olunca bu denizde çıkarları olup Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Ortadoğu’da etkinliğini artıran Fransa da Gordion düğümüne dahil oluyor. Fransa, TC’nin güç kazanma çalışmalarını kendisi ve Avrupa için bir tehdit olarak görüyor. Çünkü kendisi de halihazırda Ortadoğu’da ve Afrika’da çeşitli yatırımlarla güçlenmeye çalışıyor.

Tüm bunlar düşünüldüğünde rahatlıkla söyleyebiliriz ki orduların ilk hedefi Akdeniz oluyor. Savaşlar söz konusu olduğunda ilk önce gerçekler ölüyor. 20. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal, Büyük Taarruz adı verilen savaşta askerlerine Akdeniz’e gitme emri vermesine rağmen ordular Akdeniz’e değil Ege Denizi’ne gitmişti. Bu basit bir harita hatası mı? Doğal olarak değil. Yunanistan ve Türkiye arasındaki denize Ege Denizi denmesi, Ege isminin geldiği Yunan mitoljisine yapılan atıfla Yunan egemenliğini çağrıştıracağı için orduların ilk hedefi Ege Denizi değil Akdeniz oldu.

Yazının başından beri saydığımız devletlerin de en az TC kadar kendilerinin yön vermek istediği politikalar olduğu için onlar da kendi isimlendirmesini yapacaktır. Devletler, gerçekleri değiştirebildikleri ve gerçeklerin üzerini örtebildikleri sürece ayakta kalabilirler. Bu yüzden TC’yi yöneten ve İslamcı olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın, aşırı milliyetçi Devlet Bahçeli’yi yanına alarak cihatçıları ve TC askerlerini Libya topraklarında kullanması sonucunda Mısır’la savaşa girmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Yunanistan, İsrail, Fransa, Rusya ve ABD gibi devletlerin de ordularını Akdeniz’e sürdüğünü veya sürmeye çalıştığını düşündüğümüzde bu savaşta hayatları hiç önemsenmeden öne sürülen ezilenlere kalan sadece devletlerin savaşlarında hayatlarını kaybetmek mi olacak? Gordion düğümünü çözmek bir lidere mi bırakılacak yoksa ezilenler Gordion düğümü masallarıyla uğraşmadan özgürlükleri için ayaklanacak mı? İktidardakiler ne derlerse desinler biz ezilenler devletlerin savaşında ölmek veya özgürlük için mücadele ederek yaşamak arasında bir seçim yapmak durumundayız.