Online ya da Yüz Yüze: Eğitilmeyeceğiz

Canlı ders, uzaktan eğitim ya da başka bir deyişle “İnterneti, tableti olan buyursun; diğerleri bizi ilgilendirmiyor!” Peki bugün kaçımızın elinde dersleri takip edebileceği bir alet var? Ya da sınırsız internet? Derslere katılabileceği bir alan?

Bu sorular ve çok daha fazlası… Hiçbiri bugün kitaptan tablete geçince, okuldan çıkıp eve sıkışınca oluşan sorular ve sorunlar değil bizim için. 6 yaşından itibaren parçası olduğumuz eğitim sisteminin adaletsizliği yine karşımızda.

Fırsat Eşitliği Mümkün mü?

Tüm bu adaletsizlik, yaşadığımız sistemin ezenler ve ezilenler olarak ayrılmasına dayanıyor. Asgari ücretle geçinen bir işçiyi düşünelim, çocuğunun karnını zor doyururken fiyatları dudak uçuklatan o teknolojik aletleri alabilecek gücü var mı? Diyelim ki aldı ya da devlet ücretsiz tablet ve internet dağıtımı yaptı. Gerçekten tüm sorunlar çözülecek, adalet sağlanacak mı?

Ezenlerin çocukları -ki onlar zaten ailesinden gelen servete daha doğmadan sahip olmuştur- özel dersler, özel hocalar vb. birçok “özel” ayrıcalıkla okurken ezilenlerin çocukları asla bu ayrıcalıklara sahip olmayacak ve zengin olanla yoksul olan arasındaki uçurum her zaman derinleşecek; bunu görmek için iktisat kitaplarını okumaya gerek yok. İçinde yaşadığımız sistemin amacı çarklarını döndürmek için her zaman yeni ezenler ve yeni ezilenler üretmek. Eğitim sisteminin de sistemin bütününden ayrı düşünülemeyeceğini hesaba katarsak eğitimde fırsat eşitliğinin mümkün olmadığını, adaletli eğitim sistemi diye bir şeyin olamayacağını görüyoruz.

Fasa Fiso Yapan Bakan

Bakan “Ülkemiz eğitimde pandemi sürecinde diğer ülkelere kıyasla daha başarılı ilerledi.” derken öğrencilerin giremediği online eğitim uygulamalarını, tablet ya da telefonu olmayan öğrencilerin kaybettikleri bir yılı, çatıya internet çeksin diye çıkan öğrencinin düşerek yaşamını yitirmesini, köy okullarında okuyan öğrencileri -ki onlar bu sistemde hep unutuldu- görmüyor, duymuyor; işine öyle geliyor.

Tabi bir de tableti, telefonu olan öğrencilerin EBA’ya veya bir diğer sisteme girerken çektiği çileler var. “Sistem çöküyorsa çok öğrenci giriyordur, bu olumlu bir gelişme.” diyen bakan üç maymunu oynuyor. Bu da o çok övünüp durdukları online sistemin aslında sadece “-mış gibi” olduğunu gösteriyor.

Sorumluluk Kimin?

Okulların açılması tartışılırken MEB, okula gelecek öğrencilerin sözleşme imzalamaları koşuluyla okula alınacaklarını bildirdi. Sözleşmenin içeriği ise şuydu: “Öğrenci virüs kaparsa MEB bundan sorumlu değildir.” Okula giderken kullanılan araçlar, sınıftaki öğrenci sayısı, yetersiz hijyenle okullar açıldığında bu tam olarak kimin sorumluluğu olacak?

Zoom yani canlı dersler, herkesin içinde aniden sorulan sorular, derslerin aniden kesilmesi, sesin geç gidip gelmesi, hocaların zorla açtırdığı kameralar… Öğrencinin kendine ait bir hayatı, meşguliyetleri yokmuş gibi akşam saatlerine konulan dersler de fazladan mesai niyetine öğrencilere yükleniyor. Bu sürecin tüm yükünü biz çekerken yaşadığımız stres, başa çıkmaya çalıştığımız sorunlar peki… Onlar için de hazırlanan bir sözleşme var mı?

Sisteme girmeyenlerin sistem tarafından yok sayılması; elde olmadan yazılan devamsızlıklar… Yaşamımızla oyuncak bir top gibi oynuyorlar, oradan oraya vurup duruyorlar.

Şimdi de yeni bir tespit yapıldı aynı kişiler tarafından: “Açılan okullardaki vaka sayısı açılmayan okullardaki vaka sayısından daha çok”muş. Bu cümleyi anlayabilen var mı? Öyleyse söyleyelim: “Hiçbir şey yolunda değil sayın bakan!”

Okul Terörü Bitti, Sırada Aile Evi Terörü…

Hepimiz okullardan çok okuldaki arkadaşlarımızı, teneffüs aralarına sıkıştırdığımız sohbetleri, okula gitme bahanesiyle gezip dolaşabileceğimiz sokakları özledik aslında. Başka şehirde, aileden uzakta, kendi sorumluluğunda yaşamak bile tüm zorluğuna rağmen bir çoğumuz için aile baskısına karşı geçici de olsa bir çözümdü. Sonra bir anda tüm bu rahatlığımız tepetaklak oldu. Şehir dışında okuyanlar aile evlerine göç etti, bir anda baskı altında bir daireyle kaplandı. Bir de virüs yüzünden evden çıkamayınca bu durum büyük bunalımlara, aileyle çatışmaya sebep oldu. Bu da psikolojik anlamda bir çoğumuzu yıprattı.

Aslında yıllardır istediğimiz buydu: “Zelzeleler olsun da okula gitmeyelim!”. Oldu. Fakat bu sefer de okul terörü bitti, var olan aile evi terörü yükseldi.

Ee Peki Eğitim? Krizi Fırsata Çevirelim!

Eğitim, bireyin sisteme uyumlu hale getirilmesi için iktidarlar tarafından oluşturulan kullanışlı bir araçtan başka bir şey değil. Eğitimin amacının bireylerin bilgi alışverişi olmadığını, bilginin niteliğinin ya da veriliş yönteminin yine iktidarların düşüncelerine ve stratejilerine uygun şekilde kurgulandığını görüyoruz. Nerede görüyoruz dersek… Her iktidar değişiminde yeniden düzenlenen müfredat, her sene yenilenen sınav sistemi, okulda maruz bırakıldığımız kurallar, davranışlar… Saymakla bitmez belki, bunlar aklımıza gelenler, buraya sığdırabildiklerimiz.

Şimdi ise eğitim bir anda bambaşka bir döneme girdi, haliyle bizler de. Bugüne kadar olduğu gibi, bugün de kaygı içindeyiz. “Gelecek”… Ve bu gelecek, yıllar değil birkaç ay sonraya dair. Daha da kötüsü birkaç ay sonra başımıza ne “geleceği”ni bilmiyorken eğer bu “yarışta” kaybedersek geleceğimizin nasıl şekilleneceği çok açık. Yani gelecek, artık düşlemesi güzel bir şey değil hiçbirimiz için.

Kimin umrunda ki? Bakanlar nasıl bizi daha fazla oyalayabileceklerinin peşine düşmüş. Yalanlar, hileler, kandırmacalar sürüyor. Kapitalistler her krizde olduğu gibi “Korona virüs salgını sürecinde yaşanan eğitim krizinde de nasıl yeni bir sektör yaratabilirim?”in peşinde. Yeni bir dershanecilik anlayışı, yeni tablet sistemleri, yepyeni teknolojiler…

Ailelerimiz ise bizim peşimizde! Bir yandan bizim geleceğimiz için kaygılanıp diğer yandan bu kaygıyı bize baskı olarak yaşatıyorlar.

Biz? Her birimiz bu zorlu süreçte düşlediklerimizin peşinden gidelim. Çünkü ancak bu şekilde bu zorlu süreci en güçlü şekilde atlatabileceğiz. Bu sefer düşümüzün içinde alacağımız bir diploma olmasın da diplomaların olmadığı rekabetsiz bir dünya olsun. Bu sefer özgürlük olsun düşlediğimiz ve özgürlüğümüz için bizim gibi özgürlük isteyenlerle beraber eyleyelim.

Eylül İncekaya & Umut Aydemir

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.