10 Ağustos 2014: Coğrafyamızın Siyasi Tarihinde Önemli Bir Kırılma

Bundan yedi yıl önce 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne AKP’nin adayı olarak katılan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, iki tur olarak tasarlanan seçimi, ilk turda kazanarak halk oyuyla belirlenen “partili cumhurbaşkanlığı sisteminin” ilk cumhurbaşkanı oldu.

Parlamento üyeleri tarafından seçilen önceki cumhurbaşkanlarının aksine, halk oyuna başvurularak belirlenen sistemin taşları ise 2007’de döşenmeye başlandı. Yedi yıllık görev süresi 2007’de sona eren 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yerine gelecek aday üzerinden girilen siyasi gerilim devlet içindeki eski ve “yeni olmaya aday” güç odakları arasında rekabete evrildi.

Görev süresi 16 Mayıs’ta dolacak olan Sezer’in yerine seçilmesi öngörülen AKP adayı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’ün “başörtülü olması” nedeniyle başlayan gerilim, Parlamento’da ilk tur oylamanın yapılacağı 27 Nisan’dan önce “sokakları hareketlendirdi.” Cumhuriyet Mitingleri adı altında 14 Nisan’da başlayan gösterilerin yanı sıra, 26 Aralık 2006’da dönemin Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ortaya attığı “367 tartışması” siyasi krizin bir başka ayağını oluşturdu. Buna göre, Cumhurbaşkanı Seçimi’nin ilk turunda, “nitelikli çoğunluk” olarak adlandırılan, “367 sayısı” aranmalıydı. Böylece sandalye sayısı 354 olan AKP, tek başına kendi oylarıyla cumhurbaşkanı seçemeyecekti.

Aynı günlerde Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yayınlanan bir bildiri, mevcut siyasi krize bir de askeri darbe tartışmalarını ekledi. Genelkurmay’ın  27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23.20’de paylaştığı “laiklik” vurgulu bildiri, TC’nin siyasi tarihinde darbeler silsilesi içindeki yeni “e-muhtıra” olarak alacaktı. TSK’nin “Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil, özde bağlı” bir cumhurbaşkanı adayı profilini çizdiği bildiri 29 Ağustos 2011’e kadar Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde kaldı.

E-Muhtıra’nın yayımlandığı 27 Nisan’da, 367 tartışmaları eşliğinde gidilen Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ilk tur oylamasında ise AKP adayı Gül, kullanılan toplam 361 oyun 357’sini aldı. Ancak Anayasa Mahkemesi, CHP’nin iptal başvurusuna dair aldığı kararı 1 Mayıs’ta açıklayarak söz konusu oylamayı iptal etti. 6 Mayıs’ta seçim için tekrar toplanan Parlamento 367 sayısına ulaşamadığı için oylama gerçekleştirilemedi.

Yaşanan bu gelişmeler karşısında ise AKP “seçim kozunu” kullandı. 22 Temmuz 2007’de yapılan erken genel seçimlerinde, o süreçte oy oranı düşme eğilimi gösteren AKP oyunu %47’ye çıkardı. Aynı yıl 21 Ekim’de yapılan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören referandumda %68 oranında “evet” oyuna ulaşıldı.

Nisan ayında 367 krizi nedeniyle yapılamayan Cumhurbaşkanlığı Seçimi için ise MHP yine kritik bir karara imza atarak, önceki oylamalarda takındığı tutumun tersine oturumlara katılacağını duyurdu. 367 yeter sayısının aşılması ile yapılan üç tur oylama sonunda 28 Ağustos 2007’de Abdullah Gül TC’nin 11. cumhurbaşkanı oldu.

2007’de dönemin başbakanı Erdoğan’ın, adaylığını “kardeşim” hitabıyla duyurduğu Abdullah Gül’ün, 2014’te görev süresinin dolması sonrası adaylığı koyacağı düşünülen AKP genel başkanlığının önü ise bizzat Erdoğan tarafından kesildi. Gül’ün 10 Ağustos 2014’te yapılan ve Erdoğan’ın kazandığı seçimin hemen ertesi günü cumhurbaşkanlığı muhabirlerine verdiği resepsiyonda, “28 Ağustos’ta partime döneceğim, doğal olan budur”  açıklaması sonrası, yeni genel başkanın seçileceği AKP kongresi, Gül’ün halen cumhurbaşkanlığı görevinde olduğu ve dolayısıyla aday olamayacağı 27 Ağustos tarihinde yapıldı. Kongrede Erdoğan’ın işaret ettiği, ancak Mayıs 2016’da yine ona yakın Pelikan çetesi tarafından istifa etmek zorunda bırakılacak olan Ahmet Davutoğlu AKP Genel Başkanı ve Başbakan oldu.

10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrası girilen süreçte ise, cihatçı çeteler lehine müdahil olunan Suriye Savaşı’nın coğrafyamızdaki yansıması olarak Kobané Direnişi, 7 Haziran 2015 Seçimleri sonrası katliamlar, IŞİD’in devletle işbirliği içinde yüzlerce kişiyi katlettiği bombalı saldırılar, 15 Temmuz sonrası OHAL ilan edilmesi gibi çok sert ve keskin gelişmeler yaşandı. Önemli bir uğrak noktasının 10 Ağustos 2014 tarihi olduğu 2007’den bugüne uzanan zaman diliminde, Kemalist “kurucu düzen”, Cemaat ve AKP arasında, yer değiştiren kimi ittifak dengeleriyle beraber yaşanan sert rekabeti, -24 Haziran 2018 Başkanlık Seçimi baz alındığında- AKP kazanmış görünüyor. Ancak, 2018’den bu yana iç ve dış politikada AKP aleyhine yaşanan gelişmeler ve ekonomik krizin yarattığı ve hemen her gün artan sorunlar, bu “kazancı” bıçak sırtı bir konumda tutuyor. Parlamenter muhalefet, erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde, matematiksel hesapları lehine çevirmeye çalışıyor. Devletin politikaları sonucu artan ırkçılık, göçmen düşmanlığı ve bunların yarattığı kontrolsüz öfkenin yönelimine dair düşünsel ve pratik tasarrufların yapılmadığı bu hesaplar, “seçimle gitmesi” tahayyül edilen mevcut iktidarın yerine gelmesi muhtemel özneye dair soru işaretleri barındırıyor. Parlamento’nun fiilen işlevsizleştiği, zamanında ya da erken yapılacak herhangi bir seçimin “adaletine” dair soru işaretlerinin ayyuka çıktığı böyle bir dönemde parlamento dışı muhalefetin, toplumsal dayanışmayı büyüten, örgütlenme farkındalığını artıran pratiklerine olan ihtiyaç ise her zamankinden daha çok bugün.