AFAD – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 08 Jan 2021 07:06:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Acil Durum İhbarı Alan AFAD Ekibi, Yolda Namaz Molası Verdi İki Kardeş Yaşamını Yitirdi https://meydan1.org/2021/01/08/acil-durum-ihbari-alan-afad-ekibi-yolda-namaz-molasi-verdi-iki-kardes-yasamini-yitirdi/ https://meydan1.org/2021/01/08/acil-durum-ihbari-alan-afad-ekibi-yolda-namaz-molasi-verdi-iki-kardes-yasamini-yitirdi/#respond Fri, 08 Jan 2021 07:06:18 +0000 https://meydan1.org/?p=68691 Samsun Vezirköprü’de toprak altında kalan Kenan ve Hayati Ak kardeşlerin yaşamlarını yitirmesi sonrası yapılan soruşturmada AFAD ekibinin yolda namaz molası verdiği ortaya çıktı. Samsun’un Vezirköprü ilçesinde geçen ağustos ayında iki kardeşin göçük altında kaldığı bölgeye ulaşmak için yola çıkan Samsun Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ekibinin,NAMAZ ve İHTİYAÇ molası verdiği ortaya çıktı.  Samsun’un Vezirköprü […]

The post Acil Durum İhbarı Alan AFAD Ekibi, Yolda Namaz Molası Verdi İki Kardeş Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Samsun Vezirköprü’de toprak altında kalan Kenan ve Hayati Ak kardeşlerin yaşamlarını yitirmesi sonrası yapılan soruşturmada AFAD ekibinin yolda namaz molası verdiği ortaya çıktı.

Samsun’un Vezirköprü ilçesinde geçen ağustos ayında iki kardeşin göçük altında kaldığı bölgeye ulaşmak için yola çıkan Samsun Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ekibinin,NAMAZ ve İHTİYAÇ molası verdiği ortaya çıktı. 

Samsun’un Vezirköprü ilçesinde 23 Ağustos 2020 günü meydana gelen olayda, bir eve içme suyu bağlantısı yapan Kenan Ak, çökme sonucu yaklaşık 5 metre derinlikte toprak altında kaldı. Olayı gören kardeşi Hayati Ak, kardeşini kurtarmak için kanala atladı. Ancak bu sırada meydana gelen ikinci toprak kaymasında Hayati Ak da göçük altında kaldı. Olay yerine giden itfaiye ve çevredekiler göçük altında kalan iki kardeşi kurtarmaya çalıştı. Samsun’dan yola çıkan AFAD ekibi, olay yerine gelmeden Hayati Ak’ın cansız bedeni çıkarıldı. 

Ekip, Kenan Ak’ı kurtarma çalışmaları sürerken olay yerine geldi ancak kısa bir süre sonra onun da cansız bedeni göçük altından çıkarıldı. AFAD ekibinin geç geldiğini söyleyenlerin şikayeti üzerine yapılan soruşturmada AFAD ekibinin olay yerine 3-5 kilometre kala 5-7 dakika kadar namaz ve ihtiyaç molası verdiği ortaya çıktı. Tutanaklara göre altı kişiden oluşan AFAD ekibi il merkezinden saat 19.20’de hareket etti. 

Ekibi taşıyan aracın şoförü yazılı savunmasında şunları söyledi: “Olay yerine 3-5 kilometre kala aracı durdurarak namaz kılma hususunda daha yüksek sesli konuşmalar gerçekleşti. Yapılan tartışmalara müdahil olamadım. Ancak araç içerisinde aracın durmasına yönelik yüksek sesli ve hararetli konuşmalar arttığından, aracın durmasına yönelik talepler olduğundan ve araç içerisinde oluşan ortam aracı sağlıklı bir şekilde kullanmama engel teşkil ettiğinden, herhangi bir kazaya sebebiyet vermemek adına, aracı durdurmak zorunda kaldım. Duraklama yaklaşık 5-7 dakika sürmüştür. Bu esnada araçtan inmedim. Personelin araca dönmesini bekleyerek herkes araca döndüğünde olay mahalline ulaşmak üzere tekrar harekete geçtim.”

Ekipte yer alan bir diğer kişi ise savunmasında “Acil durum ihbarı gelir gelmez ekiple beraber derhal olay yerine intikal ettik. 5-7 dakikalık mola ise, 2 saatlik yol düşünüldüğünde, hayatın olağan akışı içerisinde son derece makuldür. Takribi 130 km yolu ise 83 km hızla 1 saat 34 dakikada aldık ve olay yerine son derece seri bir şekilde intikal ettik. Dolayısıyla burada şahsımın ve AFAD ekibinin herhangi bir gecikmesi söz konusu değildir” diyerek yaptıklarını savundu.

The post Acil Durum İhbarı Alan AFAD Ekibi, Yolda Namaz Molası Verdi İki Kardeş Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/01/08/acil-durum-ihbari-alan-afad-ekibi-yolda-namaz-molasi-verdi-iki-kardes-yasamini-yitirdi/feed/ 0
Kandilli: İzmir Depreminden Sonra Artçılar 15 Gün Sürebilir https://meydan1.org/2020/10/30/kandilli-izmir-depreminden-sonra-artcilar-15-gun-surebilir/ https://meydan1.org/2020/10/30/kandilli-izmir-depreminden-sonra-artcilar-15-gun-surebilir/#respond Fri, 30 Oct 2020 14:56:48 +0000 https://meydan.org/?p=65987 Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Haluk Özener, İzmir’deki depremde 35-40 kilometrelik bir fay hattının kırıldığını söyledi. Kandilli Rasathanesi Müdürü Haluk Özener, depremin normal bir deprem olduğunu ve şuana kadar 21 artçı depremin meydana geldiğini söyledi. 30-40 kilometrelik fayın kırıldığını belirten Haluk Özener, “1.5 saatte 21 artçı deprem meydana geldi. Bu büyüklükteki bir depremin […]

The post Kandilli: İzmir Depreminden Sonra Artçılar 15 Gün Sürebilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Haluk Özener, İzmir’deki depremde 35-40 kilometrelik bir fay hattının kırıldığını söyledi.

Kandilli Rasathanesi Müdürü Haluk Özener, depremin normal bir deprem olduğunu ve şuana kadar 21 artçı depremin meydana geldiğini söyledi.

30-40 kilometrelik fayın kırıldığını belirten Haluk Özener, “1.5 saatte 21 artçı deprem meydana geldi. Bu büyüklükteki bir depremin 1 derece altına kadar yani 5,8 5,9 büyüklüğünde artçılar bekleniyor. Bugün tsunami meydana geldi. Deprem olduktan tam 9 dakika sonra üye ülkelere tsunami uyarı mesajını gönderildi. Vatandaşlardan isteğimiz kıyı bölgelerindeyseniz hızla kıyı bölgesinden uzaklaşarak barınmakta fayda var. Artçıların süreceği çok açık. Evlere girmemekte ve artçılara hazırlık olunmalı” dedi.

The post Kandilli: İzmir Depreminden Sonra Artçılar 15 Gün Sürebilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/10/30/kandilli-izmir-depreminden-sonra-artcilar-15-gun-surebilir/feed/ 0
Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/ https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/#respond Sun, 19 Jun 2016 16:53:29 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/ Hizmet Sektörü Nedir? Işıl ışıl aydınlatması, ihtişamlı görüntüsü ve yüksek tavanlarıyla müşterisini kendine çeken AVM’ler. Onların içerisinde farklı tasarımlarda, farklı müşteri potansiyeline uygun kafeler, restoranlar, mağazalar… Sadece AVM’lerde değil; bazen büyük bir cadde üstünde, bazense tenha bir sokaktadır alışveriş yapılacak, oturup sohbet edilecek dükkanlar. Dükkanların içerisinde de oradan oraya koşturan işçiler. Fabrikada, atölyede, toprakta çalışan […]

The post Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hizmet Sektörü Nedir?

Işıl ışıl aydınlatması, ihtişamlı görüntüsü ve yüksek tavanlarıyla müşterisini kendine çeken AVM’ler. Onların içerisinde farklı tasarımlarda, farklı müşteri potansiyeline uygun kafeler, restoranlar, mağazalar… Sadece AVM’lerde değil; bazen büyük bir cadde üstünde, bazense tenha bir sokaktadır alışveriş yapılacak, oturup sohbet edilecek dükkanlar. Dükkanların içerisinde de oradan oraya koşturan işçiler.

Fabrikada, atölyede, toprakta çalışan üretim sektörü işçisine karşılık; hizmet sektöründe elle tutulur bir üretim yapmaksızın, başka bir bireye hizmet verilir. Bu hizmeti veren işçinin pozisyonu; servis elemanı, kurye, tezgahtar, temizlikçi hatta anketör olarak değişse bile, aslında hepsi hizmet sektörü işçileridir.

Hizmet Sektöründe Kimler Çalışıyor?

“Genç, dinamik, prezantable ekip arkadaşları arıyoruz.” Bu cümleyi duymayanımız ya da çeşitli eleman sayfalarındaki “vasıfsız eleman” köşelerinde görmeyenimiz yoktur. Çünkü genç, dinamik ve prezantable olmak için tahsil görmüş ve bir işte uzmanlaşmış olmaya gerek yoktur. Müşteriye daha iyi hizmet verebilmek için tercih edilen genç işçiler ise en kolay girebilecekleri sektör olduğundan, hizmet sektöründe çalışırlar.

Çoğunluğu genç olduğundan, işçi sirkülasyonu oldukça fazladır. Bunun nedeni, hizmet sektörü işçisi gençlerin, genellikle yaz tatillerini değerlendirmek ya da okul ile birlikte yarı zamanlı çalışıp harçlıklarını çıkartmak için çalışmasıdır. Böylelikle çalışmakta olan genç işçi -sınav döneminin yaklaşması gibi- kendisiyle ilgili bir durumda ya da işyerinde yaşadığı herhangi bir sıkıntı karşısında kolayca işten çıkabilir ve kısa süre sonra başka bir işe girebilir. Bu durum da hizmet sektörünü “geçici” bir sektör olarak tanımlar.

Sömürü Düzeni

Geçici olarak görülen bir sektör, yani işçilerinin sürekli değiştiği bir sektör de tabi ki patron tarafından olumsuz olarak görülmüyor. İşçilerin sürekli değişmesi demek; kıdemsizlik demek, sendikasızlık demek, hatta işçi tarafından işyerindeki sorunların önemsenmemesi demektir.

Sektör geçici olsa da, sömürü kalıcı olmaya devam etmektedir. AVM’ler gibi sömürünün kalıcı olarak var olduğu alanlar ise dışardan bakıldığında “kusursuz” düzenlenmiştir. Her şey rahatça alışveriş yapabilmek için tasarlanmıştır; bu tasarım, hızlı ve sorunsuz bir şekilde işlemektedir. Oysa ışıltılı bir AVM, orada çalışan bir hizmet sektörü işçisi için bir çirkinlik abidesidir, çünkü o ihtişamlı görüntü bir AVM’nin bacasız bir fabrika olduğu gerçeğini asla örtemez. Bir fabrika işçisi kadar sömürülen hizmet sektörü işçileri, esnek çalışma saatleri ile yoğun bir tempoda çalıştırılır. Ekipler halinde çalışılan bu sektörde, taciz ve mobbing kimi zaman hat safhaya ulaşır ve işçilerin çalışma şartları zorlaşır. Maaşların geç ödenmesi, mesai ücretlerinin yatırılmaması gibi problemler olağanlaşmış, sektörün olmazsa olmaz sıkıntısı haline gelmiştir.

Meydan Gazetesi- korkun Genç İşçiler Örgütleniyor

GİDER’de Örgütlen!

Biz genç işçiler, her gün bu sıkıntılara maruz kalıyoruz ve bu sıkıntıları kendi aramızda kulaktan kulağa  konuşarak sineye çekiyoruz. Artık vakit, yaşadığımız bu adaletsizlikleri kulaktan kulağa değil; öfkeyle haykırmanın vaktidir. Tıpkı bundan birkaç yıl önce Kafe Kafka İşçileri’nin esnek çalışma saatlerine ve kötü çalıştırılma koşullarına karşı verdiği mücadelede olduğu gibi. O gün, Kafe Kafka işçilerinin, genç işçiler olarak verdiği örgütlü mücadele nasıl ki patronlara geri adım attırdıysa, bugün de her genç işçi örgütlenerek duracak adaletsizliklerin karşısında. Patronlar, müdürler, şefler ya da bir statü üstte olan herkes korksun artık genç işçilerden. Çünkü artık genç işçiler tek başlarına değiller. Genç İşçiler Derneklerini Kuruyor, Genç İşçi Derneği (GİDER) Örgütlenmeye Çağırıyor!

– Genç İşçi Derneği – 

Bu yaz Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/feed/ 0
Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/ https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/#respond Sun, 15 Jun 2014 17:29:22 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/  13 Mayıs günü, Soma’da yaşanan katliam, bu toprakların en büyük işçi katliamı oldu. Yüzlerce madenci, toprağın dipsiz karanlıklarında devlet, şirket, sendika, hastane işbirliğiyle katledildi.  Kınık’ta madencilik yapan ve katliamdan sonra arkadaşlarını kurtarmak için yerin yüzlerce metre altında inen ancak yüzlerce cesetle geri dönen  Ö.Ç ile Soma’da yaşanan katliamı, göz göre göre katliama davetiye şirketi, katil […]

The post Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 13 Mayıs günü, Soma’da yaşanan katliam, bu toprakların en büyük işçi katliamı oldu. Yüzlerce madenci, toprağın dipsiz karanlıklarında devlet, şirket, sendika, hastane işbirliğiyle katledildi.  Kınık’ta madencilik yapan ve katliamdan sonra arkadaşlarını kurtarmak için yerin yüzlerce metre altında inen ancak yüzlerce cesetle geri dönen  Ö.Ç ile Soma’da yaşanan katliamı, göz göre göre katliama davetiye şirketi, katil şirketle işbirliği yapanları konuştuk.

 Soma’da katledilen işçilerin üzüntüsü hala yüreklerimizdeyken, bu katliamın bir ilk olmadığını hatırlatmak, katillere duyduğumuz öfkeyi daha da büyütmek için röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

 Siz hangi madende çalışıyorsunuz? Katliamdan önce de, bölgedeki madenlerde benzer durumlar yaşanıyor muydu?

 

Soma Holding dışında, aslında üç tane daha holding var o bölgedeki madenlerde. Birisi İmbat, benim de çalıştığım. Bir tanesini Ciner grubu almıştı patlamadan önce. Olaylardan sonra, Ciner almaktan vazgeçti.

Buna benzer ölümler daha önce de yaşandı. Arkadaşlarımızı kaybettik. Bize yaralı diyorlar, baygın diyorlar. Bir gün sonra öldüğünü öğreniyoruz. İşe gelmemek için bahane uyduruyorsun diyorlar ve arkadaşlarımızın cenazesine bile göndermiyorlar bizi. Ölen arkadaşı yer üstüne taşıyoruz. Revirde nabzına bakılıyor, ölmüş. Ancak “yerüstünde ölmüş diyeceksiniz” diyorlar. Böyle yapmayınca bizi ağır işlere veriyorlar, tokmakla taş kırmaya, demir malzeme taşımaya… Bu şekilde caydırmaya çalışıyorlar.

Çalışma koşullarınız nasıldı?

Normalde dört saat çalıştıktan sonra yemek hakkımız var. Ama yemek yiyecek yerimiz yok. Kumanya istiyoruz yukarıdan, ancak kumanya yok diyorlar.

Toz maskelerimiz kötü, normal ameliyat maskesi gibi. Ağzımıza bir maske veriyorlar, hiçbir faydası olmuyor. Normalde toza karşı daha duyarlı, koruyucu bir maske olması gerekiyor. Bir de patlamalar ve yangınlarda kullanabileceğimiz maskeler verdiler. Bir kere nasıl takacağımızı gösterdiler yarımyamalak. Beş seneden beri aynı maske…

Herkesin yapabileceği bir iş kapasitesi var. “O niye yirmi kasa yaptı sen niye yapamadın” diye soruyor. Bazen yer bozuk oluyor. Çalışırsan yıkılabilir, altında kalabilirsin. Ancak amir ben yukarıda bunun hesabını nasıl veririm derdinde. Niye yetiştirmedin diye hesap soruyor, çarpık falan yapsaydın, direğini yamuk yapsaydın diyor. Yapamadım deyince, yevmiye cezası.

Yedi bine çıktı üretilen kömürün tonu. Üç bin beş yüzden, yedi bine. Ama yedi bin de yetmiyor. “400 lira prim yazarız bu mesai için” diyerek sekiz saatten sonra bir de bir saat fazla mesai verdiler. Her vardiyadan 500 kişiyi, ellişer-yüzer kişilik gruplara ayırdılar. İki ay bir sorun çıkmadan işledi, üçüncü ay paralarımızın yatırılmadığını gördük. Gittik sorduk, bize “Kaç çıkardın sen bu ay?” dediler. 25 çıkardım dedim, iki eksik dediler.

Açık başlıyor ondan sonra. Açık başladıkça mecburen sürekli gideceksin. O açığı kapatmak zorundasın. Kapanmıyor da. İşçiye yüklendikçe yüklendiler. Yevmiye cezası korkusundan kimse yemeğe gidemedi. 5 dakika erken çıktın diyelim, o günkü yevmiyen yok.

Katliamın olduğu gün, yaşananlardan nasıl haberiniz oldu?

O gün, aşağı ocakta patlama olduğunu söylediler. “Ana kablo patlamış, duman yapmış, fazla bir şey yok, içeride 20 kişi varmış, onlar da kurtarılmış” dediler. Biz yukarı çıkmıştık ama amirin biri geldi “Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, insenize aşağıya” diye bağırdı.

Sonra haber geldi; ölüm var diye. Herkes amire yüklendi, bir sürü insan ölmüş orada diye. “Bir şey yok. Öyle bir şey olsa, biz de oraya giderdik” dediler. Patlamayı bizden saklıyorlardı. Bindik servislere. Yolda bir baktık bir sürü ambulans geliyor. Dedik bu işte başka bir şey var.

Ben eve gittim, ama orada ne olduğu belli değildi ve ikinci vardiyada kardeşim vardı. Atladım arabaya gittim. Kardeşim Allahtan madene inmemiş. Patlamayı duyunca inmemeye karar vermiş.

Biz yukarıda beklerken cesetler birikmeye başlamış zaten. Hiç canlı çıkmıyordu. Canlı çıksa, bu saate kadar çıkması lazım diye düşündüm. Gittim sordum, kurtarmaya çalışıyoruz dediler. Çizmeyi, bareti, lambayı aldım, maskemi taktım “Ben aşağıya ineceğim” dedim.

Sonra? Madene indikten sonra karşılaştığınız manzara neydi?

İnmez olsaydım. Böyle bir vahşet, böyle bir katliam olamaz. Bantların üzeri, yerler, revirler… Kurtulan yok. Gittiğimiz yer ceset dolu, kurtulan yok. Seksen kişi sadece bir bantın önünde kalmış üst üste. Sanki paketlemişler gibi, yığılmış kalmışlar. Kimini bant parçalamış… Kimisi tutunup kalmış, lambası açık; herhalde yaşıyor diyorsun, yanına gidiyorsun ölmüş. Duman ileride yoğunlaşınca ileriye geçemedik, hepimizi dışarı çıkarttılar.

Yönetici ve amirler geldi. Bize sadece “İşçiler aşağı girecek, o yüzden işçiler beklemede kalsın. Eğer yaralı olursa işçiler alıp gelecek” dediler. İçeriden bir arkadaş çıktı geldi. Ona sordum, ilerisi nasıl diye. “Hepsinin üstüne basıp geçtim. Sakın gitmeyin, gaz arttı, siz de kalırsınız. Maskelere de güvenmeyin” dedi.

Meydan Gazetesi- Maden İşçisi Soma katliamını anlattı

Yaşamını yitirenlerin sayısıyla ilgili bir yanlış bilgilendirme de oldu katliam sonrasında. Madende yaşamını yitirenlerin gerçek sayısı neydi?

Normalde 780 kişi yeraltına iniyor o gün. 301 kişi öldü diyorlar, hiç inandırıcı değil. Kaç ölü olduğunun üstünü kapattılar. Kimini yolda öldü gösterttiler, kimine yaşıyor dediler… Biz ilk başta 201 kişi çıkardık. Gerisini sonra çıkardılar. Ölen işçiyi çıkarıyorlar. Ağzına maskeyi takıyorlar, sonra da “ölü” yazılı kâğıdı takıyorlar. Dışarı çıkan 201 işçiye de aynısını yaptılar.

Evime geldim. Televizyondaki sayıya baktım, 148’de bekliyor. Ama ben çıkardım onları. Nasıl bu sayı böyle duruyor? Sabah geri gittim. Yeraltına indim. S panosuna ulaşmışlar. 27 kişi daha geldi. Artık cesetler şişmişti, yüzlerinden kim oldukları tanınmıyordu. Yüzlerine maske takmak istediler. Görevliler takıyor, doktor da var, AFAD da var. Maske taktıklarında baktım derileri yüzülmeye başlıyor.

Bu sürede cesetler de gelmeye devam ediyor. Hepsinde farklı ölüm, vücutları harap olanlar, zehirlenenler…

O zaman sadece zehirlenmeden dolayı ölüm yaşanmadı?

Bir sürü şey yaşandı. En son 18 kişi kaldı dediler ya, o 18 kişinin tamamı yanık çıktı. 301 kişi son rakam dediler, 227’den sonrası zaten yanık çıkmaya başlamıştı. Banda yakın olan yerlerde kalan cesetlerin tamamı yanmaya başlamış. En son madene inen 3-4 kişi, “Kalan cesetleri biraz geri çekelim, orada torbaya koyar öyle taşırız” demişler. Ama bir arkadaş cesetlerden birine uzanmış, kolunu tutmuş, kolu kopmuş. O şekilde çürümüş artık cesetler.

Soma Holding’in patronu Alp Gürkan katliam sonrası düzenlenen basın toplantısında, “Denetimlerimiz tamdır, bu konuda bir sıkıntı yok, devlet denetleyicileri de böyle kaydetti” demişti. Ama anlattıklarınızla da görüyoruz ki, durum böyle değil…

Değil. Katliamdan önce madende çalışan arkadaşlar, anayolda demire değdiklerinde, sıcaklıktan dolayı ellerini geri çekiyorlarmış. Kardeşim de orada çalışıyordu, o ocaktaki demire değemediklerini söylüyor. Demirler iyice ısınmaya başlamış, 20 gün öncesinde aslında durum zaten belliymiş. Ama sensörleri kapatmışlar, derecelerini yükseltmişler; normalde 80 derecede patlayacak sensörleri 120-130’a çıkartmışlar. Denetlemeci geliyor, ama tam madenin derinine inmeden geri dönüyor. Şirket açıklamasında da gördük ki, denetlemeciler de zaten patronun akrabasıymış. Bunu da bilmiyorduk, açıklamayla öğrendik, iyi oldu.

O zaman danışıklı dövüş gibi bir şey bu. Şirket-devlet işbirliği var…

Aynen. Hatta sendika da bunun içinde. Sendika şirkete diyor ki; bize üye olursanız, size saha ayarlarız.

Burada devletin, taşeron sisteminin ve sendikanın katliamda birlikte rol oynadığını görüyoruz. Peki, taşeronun katliamın yaşanmasındaki etkisi ne?

Normalde kömürü devlet alıyor. Taşı, toprağı, kömürü çıkar bana diyor. Taş-kömür fark etmiyor. Devlet hafriyatı da parayla alıyor, kömürü de. Bu sefer şirket ne olursa olsun, çıkar diyor.

Madenden çıkanları devlete satan taşeron şirketler, amirlere pirim veriyor. Bu yüzden amir de komple taşerona yükleniyor. Onlara ödül veriliyor yani… Sonra yarış başlıyor. Madene inme saati üç buçuktan üç çeyreğe, oradan da üçe çekiliyor…

Az işçi, çok kömür. Üretim hızlanıyor, yarış başlıyor. Sırtındaki atleti çıkarıyorsun, sıkıyorsun tekrar giyiyorsun; sıkıyorsun, tekrar giyiyorsun. Bu şekilde bir sıcaklık var. Eve varıyorsun, yorgunluktan bitiyorsun. Oranın bütün gazı, pis havası senin içinden geçiyor.

O zaman devletin 1900’lü yılların başından maden örnekleri vermesi de boşuna değil. Devlet hep daha fazlasını istiyor, bunu da bugün taşeronuyla yaptırıyor.

Aslında madende değişen bir şey yok.

Şirket normalde kömürü 100 liraya alıyorsa; devlet ben sana sahayı da vereceğim sen bana kömür çıkar diyor. Ama yalnızca kömür değil, taşı da, toprağı da çıkar diyor. Ben o şekilde alacağım senden diyor. Kömürü durduruyorlar, taşı basıyorlar, daha ağır olsun, üretim fazla görünsün diye. Geride kalan kömür ne olacak? Yanmaya başlıyor. Kül de basmıyorlar, o da zahmetli ve masraflı geliyor.

Oksijen girdikçe madene, geride kalan kömür yanmaya başlıyor. Bir yerde kömür bitmeden başka yere indiğinde, oradan da sıcak kömür çıkmaya başlıyor. Üstün cayır cayır yanıyor yani.

Şirket aç bırakıyor, sıfır masraf istiyor, çok üretim istiyor… Aslında maden patlamış patlamamış o saatten sonra da fark etmiyor, şirket seni bir şekilde öldürüyor…

İş yerinden çıkıyoruz, kurs var diyorlar, daha girişte hiçbir şey okutmadan önümüze bir evrak koyuyorlar, imzala diyorlar. Okumak isteyince de “Seninle mi uğraşacağız” diyorlar. İmzayı at geç, imzayı at geç… Ne imzaladığımı bilmiyorum.

“Ben bu maskenin eğitimini aldım, kullanmasını biliyorum” diye imza attırıyorlar. Ama ben bu maskeyi kullanmayı bilmiyorum. Sözde eğitim veriyorlar ama biri geliyor maske şöyle kullanılır, böyle takılır anlatılıyor; maskeyi işçiye takmıyor bile. Ondan sonra o adam madende ölüyor.

Madende çalışan işçilere verilen maskelerin çalışmadığı ya da zaten böyle bir katliamda işçiyi koruyamayacağı haberleri sonradan geldi. Madencilere verilen maskeler gerçekte nasıldı peki?

Çalışan maskeden de adam ölüyor. Kullanmayı bilmedikten sonra o maskenin hiçbir anlamı yok. Çünkü burnundan nefes almaya başladığın andan itibaren o maske artık bir işe yaramıyor. Havayı çekmeye başladığın takdirde bir uyku çöküyor, halsizlik başlıyor, kalp atışların hızlanıyor, olduğun yere yığılıp kalıyorsun.

Maskenin 45 dakika süresi var deniyor. Ama benim Karaçam’dan çıkardığım bir arkadaşım, maskeyi 15 dakika takmış, daha sonra yürüyememiş. Maskeyi çıkarsa ölecek, ama çıkarmasa da ölecek. Bir bakıyor, önünde ustası düşüyor. Ustası düşününce, bir bakıyor yan tarafta oksijen tüpü. Sonra tüpü çekiyor ustasına da uzatıyor, o şekilde tüpü sürüyerek 80 metre geliyorlar. 80 metreyi geldikten sonra, temiz hava geldiğini fark ediyorlar. Ben madene inerken onu görüyorum ama o bana “Abi hiç gitme. Arkadaşlarımın hepsi komple öldü” diyor. Sen nasıl kurtuldun deyince, anlatıyor oksijen tüpünü, yani maskelerin işçiyi kurtarma ihtimali sıfır.

Aslında maskeler geçici çözüm. Peki, yaşam odaları?

Yaşam odası diye bir yer yok bizim orada. Onların yaşam odası dedikleri yer, sadece revir. Orası anayolun yanında açılmış bir oda, kurtulma şansın yüzde sıfır, çünkü oraya da pis hava giriyor.

Soma’da oraya girmiş işçiler ama biz orada, revirde üst üste 17 kişiyi ölü bulduk. Yaşam odası dedikleri yeri biz de bilmiyorduk, televizyonda gördük. Konteyner gibi bir şeymiş.

Açıklamada anlatıyor şirket yetkileri “Yaşam odamız var, ama onun altında patlama olduğu için oraya geçiş yapılamadı” falan filan. Hep hikaye bunlar.

Şirket işçileri katletmeden önce de aslında her şekilde, anlaştığı hastaneyle, sendikayla… işçileri daha fazla sömürüyor ve aslında olası katliamların da önünü açıyormuş. Madende çalışan işçiler ne tür ihlallerle karşı karşıya?

Haklarımız çok yeniyor. Haberimiz olmadan toplantı yapılıyor, iş güvenliği için bize ceza yazılabileceği kararı alınıyor. Mesela malzeme atmak yasak kararı çıkmış, amir geliyor “Sen bunun yasak olduğunu bilmiyor musun” diyor. Bilmiyorum deyince, “Biz toplantıda aldık karar” diyor. Haberim olmadığını söyleyince, “Haberin olması mı lazım” diyor ve 2 yevmiye ceza veriyor. Bir de hafta tatili gidiyor.

Normalde şirket çocuk yardımı yapmak zorunda. Ama kaç çocuğun olursa olsun, bordroda çocuk sıfır gösteriliyor.

Yıl sonunda, bir maaş ikramiye vermek zorunda. Arkadaşlarımız bankaya bunu araştırmaya gitti, banka “Biz bilgi veremeyiz, siz sendika ile toplu sözleşme yapıyorsunuz, bilgiyi onlardan alın” demiş. Yani sendika kendine alıyormuş parayı. Gitmiş Denizbank’la anlaşmış. 4 TL kalmış ATM’de kalıyor, 15 TL kalıyor, ama çekemiyorum. Eksik evrak var diyorlar, ATM’den maaşımızı çekemiyoruz. Bütün madenciler Soma’ya bankaya gidiyor, evrak imzalıyor. üç gün sonra postacı kredi kartı getiriyor evimize. “Biz başvurmadık” diyoruz, postacı “Siz imzalamışsınız” diyor.

Sonra… Mesela ben şalterci değilim ama beni şaltere yolluyor. Oldu ki orada bir şey oldu da ben öldüm, kendi alanım dışında bir yerde çalıştığım için de yine beni suçluyor.


Katliamdan sonra, yeraltında ve yerüstünde ölmek arasındaki fark konuşulmaya başlandı. Bu durum tam olarak nedir, biraz bahsedebilir misiniz?

Yeraltında ölürsen 350-400 milyar tazminat veriyorlar. Yerüstünde 70-80 milyar lira falan. Dinamit patlıyor yeraltında, etlerin komple duvara yapışıyor. Ama anlaşmalı doktorlarla, ambulanslarla bu arkadaşları yerüstünde ölmüş gösteriyorlar.

Soma’daki katliamda battaniyelerle çıkarılanların hepsi aslında ölüydü. Yeraltında dinamit patladı, adamın gırtlağı koptu, boynu parçalandı… Yeraltında öleni, yerüstünde ölmüş gösteriyorlar. Hastanede götürürken yolda öldü diyorlar. Soma Devlet Hastanesi doktorları da bunlara imza atıyor.

Patrondan kurtulsan sendikaya takılıyorsun, oradan çıkarken doktora, doktordan bankaya takılıyorsun. En son bankadan temiz çıkacağım derken bir patlama, ölüm oluyor… Gene devam ediyor.

Bu adamlar öldürdükçe güçleniyor. Zaten başta en büyük katil devlet, çünkü her şeye izin veren de devlet. Özelleştiren de devlet. Önce devleti yıkmak lazım.

Katliam boyunca ana akım medyadan gelen bilgi, her zaman yanlış bilgi oldu. Yaşamını yitirenlerin sayısı, madende kalanların durumu manipüle edildi. Bu durumu anlatabilir misiniz?

Orada, hepsi bizim önümüzde canlı yayın yaptılar. Ölü sayısını şaşırttılar. Televizyonda 48 ceset çıktı diyor, ama ben aşağıya indim, kendi gözümle gördüm. Düşündüm, acaba rakamı mı yanlış gördüm dedim. Ama her kanal aynı rakamı yazıyordu. Sadece ben, 227 tane cenaze çıkardım.

1 tane canlı çıkıyor, arkasından 10 tane ölü çıkıyor. “Siz bu insanların yaşamasını istemiyor musunuz? Yolu açın!” diye insanları azarlıyorlar. Göstermelik bir şeyler takıyorlar göğsüne kalp masajı yapılmış gibi, yüzüne bir maske takıyorlar ama hortumları açıkta. Ölenlerin kollarını göğsünde birleştirip üzerlerine battaniye örtüyorlar, kolları sağa sola düşmesin diye. Çıkana “Bu yaralı, helikopterle İzmir’e gidiyor” diyorlar. Ama helikopterle götürdüklerinin hepsi ölü.

Peki, katliamın ardından neler oldu?

Ben katliamdan sonra televizyonu izleyince, arkadaşlarla konuştum, biz de bir şeyler yapalım dedim. Önce olmaz dediler, ben de tek başıma gittim. Ama sonra arkamdan gelenler de oldu. Gittim meydana tek başıma oturdum, gücümün yettiği kadar bağırmaya başladım, üç kişi beş kişiye haber verdi, beş kişi on kişiye haber verdi derken 300 kişi olduk orada.

Sonra ertesi gün bir yürüyüş oldu, 500 kişi. Ama hani nerede diğerleri? Onca insanın ölümü bile örgütleyemedi. Orada halk sokağa çıksaydı, Soma’ya giden yolları kapatsaydı böyle olmazdı. TOMA bile gelse, yolu açamazdı. Traktörleri koyardık yola, keserdik yolları…

 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/feed/ 0