aile ve sosyal politikalar bakanlığı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 11 Feb 2018 10:15:22 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 İstismar Var Ama… – Özlem Arkun https://meydan1.org/2018/02/11/istismar-var-ama-ozlem-arkun/ https://meydan1.org/2018/02/11/istismar-var-ama-ozlem-arkun/#respond Sun, 11 Feb 2018 10:15:22 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/11/istismar-var-ama-ozlem-arkun/ 14 Temmuz 2016’da Bafra’da bir yerel mahkemenin itirazı üzerine Anayasa Mahkemesi “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın, cinsel istismar sayılamayacağına” ilişkin hükmü iptal etti. Bunun üzerine başlayan tartışmaların ardından, Kasım ayında yeni hazırlanan yasa tasarısında 12 yaş öncesi ve sonrası birbirinden ayrılarak 12-15 yaş arasında gerçekleşen istismarlarda “rıza” aranabilmesinin önü […]

The post İstismar Var Ama… – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

14 Temmuz 2016’da Bafra’da bir yerel mahkemenin itirazı üzerine Anayasa Mahkemesi “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın, cinsel istismar sayılamayacağına” ilişkin hükmü iptal etti.

Bunun üzerine başlayan tartışmaların ardından, Kasım ayında yeni hazırlanan yasa tasarısında 12 yaş öncesi ve sonrası birbirinden ayrılarak 12-15 yaş arasında gerçekleşen istismarlarda “rıza” aranabilmesinin önü açıldı.

Aynı dönemde “cinsel istismar” suçlarında mağdur ile failin evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesini öngören önerge meclise sunuldu. Öneri hem mecliste, hem de kamuoyunda büyük tepkilere sebep oldu ve geri çekildi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ önergeyi savunurken yaptığı açıklamada; “…Mahkemeler rızanın varlığına bakmıyor. Bu uygulamadan kaynaklanan bir de ortaya çıkmış hem yaş küçüklüğüyle ailesi tarafından evlendirilip mağdur edilmiş kadınlarımız var, hem bunların doğurduğu çocuklar var. Onlar da ayrı mağdur. Öte yandan erkek de, aileler onu zorladığı için, o da hapiste. Esasında annelerin, babaların yaptığı büyük yanlışlığın cezasını hem kadın hem erkek çekiyor. Bu drama bizim sessiz kalmamız doğru değil.” demişti. Tartışmalara rağmen 24 Kasım 2017’de yeni yasa mecliste kabul edildi.

Düzenlemelere karşı çıkan kadın örgütlerinin itirazı ve kamuoyunun gösterdiği tepki, 12 yaşın altında gerçekleşen istismarlarda cezanın arttırıldığı, bazı yaşanan mağduriyetlerin ortadan kaldırılmasını hedeflediği gibi gerekçelerle dikkate alınmadı.

Madde “12 yaşından küçük çocuklarda ise ceza istismar durumunda 10 yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamayacak. Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, 16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmedilecek. Çocuğun 12 yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza 18 yıldan az olamayacak.” şeklinde düzenlendi ama…

***

Geçtiğimiz Ocak ayında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde yer alan Dini Kavramlar Sözlüğü’nde “çocukların evlenme yaşına” ilişkin yer alan ifadeler oldukça tartışma yarattı. “Buluğ” tanımını yaparken “Kızlar 9, erkekler 12 yaşında buluğ çağına girer”; “nikah” tanımını yaparken “Buluğ çağına giren kişiler evlenebilir” ifadeleri kullanılmıştı. Bu tanımların kamuoyunda tepki çekmesinin ardından Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, “Bu ifadeler çarpıtılıyor. Diyanet çocuk yaşta evlilikleri engellemek için yıllardır çaba harcıyor, bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile bir sürü çalışmamız oldu.” şeklinde bir savunma yaptı. Yaptı ama…

***

Aralık ayında, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde beş aylık süreçte, 38’i 15 yaşının altındaki 115 çocuğun hamile olarak geldiğini ortaya çıkaran sosyal hizmetler memuru görevinden alındı. Hamile çocukların kayıt altına alınmaması ve gerekli bildirimlerin yapılmamasından sorumlu olan iki memur hakkında soruşturmaya Valilik izin vermedi. Vali Vasip Şahin daha sonra yaptığı açıklamada “İzin verilmemesinin idari bir karar olduğunu, ama karara itiraz edilebileceğini, 15 yaş üstü gebeliklerde bildirimlerin zorunlu değil şikayete tabi olduğunu” söyledi.

Soruşturmaya izin verilmemesine itiraz edilmesinin ardındaki süreçte, hamile çocukların hiçbirinin tecavüz ya da ensest iddiasında bulunmadığı, hiçbirinin şikayetçi olmadığı, hepsinin çocuğunun olduğu ve çoğunun şüphelilerle aynı yaşta ya da bir iki yaş küçük olduğu konuşuldu. Konuşuldu ama… Bunun ne demek olduğuna dair kimse açıklama yapma gereği duymadı.

***

Geçtiğimiz günlerde, 2015 yılında 10 yaşındayken gittiği okulda 35 yaşındaki okul hizmetlisinin istismarına uğrayan bir çocuğun yaşadıkları gündeme geldi. Çocuk yaşadıklarını ilk defa 11 Temmuz 2016’da, annesi onun hareketlerinden şüphelenince, annesiyle birlikte okula gittiği gün (Bafra’da AYM’nin istismara ilişkin hükmü iptal etmesinden birkaç gün önce) dillendirdi. Ardından hizmetli tutuklandı. Tutuklandı ama… 3. duruşmadan sonra denetimli serbestlik aldı. İstismara şahit olanlar vardı ama… Çocuğu vardı, başını belaya sokamazdı; tanıklık etmedi. Pedagog raporunda çocuğun yaşadıkları doğrulandı ama… Adli tıp, üzerinden bir süre geçtiği için istismarın tıbben kanıtlanamayacağını yazdı. Çocuğun tabletinde kanıt olabilecek -silinmiş- bir fotoğraf vardı ama… Kriminal fotoğrafı geri getiremedi. Davanın sonunda sanık, 5 duruşmada delil yetersizliğinden beraat aldı; çocuk yaşadıklarının ardından ilaç tedavisine başladı. Anne hala adalet peşinde ama…

***

2017’de büyük tartışmalara rağmen değiştirilen yasa “Çocuğun 12 yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza 18 yıldan az olamayacak.” şeklinde düzenlenmişti ama… Bu yasa 10 yaşındaki çocuğa defalarca tecavüz eden bu adamı ve daha bir çoğunu kapsamıyor olsa gerek. Çünkü Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre yılda ortalama 17 bin çocuk istismarı davası açılıyor, bu davaların yüzde 45’i mahkumiyetle sonuçlanmıyor. Bu rakamların sadece kayda geçenler olduğunu da unutmamak gerek…

Her üç evlilikten birinin çocuk yaşta zorla evlendirme olduğu bir coğrafyada, düzenlenen yasaların da, bu yasaların yapıcılarının da, uygulayıcılarının da, bu yaşananları sadece birer vaka ve birer istatistiğe indirgediğini, hatta Ensar Vakfı’nda olduğu gibi “bir kereden bir şey olmaz” suskunluğuna gömüldüklerini kör gözler bile gördü. Bu görünenler karşısında üç maymunu oynayanlar da bu yaşananlardan sorumludur. Bütün bu görünenlerin, söylenenlerin, yapılanların karşısında “ama”lara sığınmak, mağdurun değil failin tarafını tutmaktır. “Ama” en tehlikeli kelimedir, çünkü kendinden önce söylenen her söylemi öldürür.


Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Arkun

[email protected]

The post İstismar Var Ama… – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/11/istismar-var-ama-ozlem-arkun/feed/ 0
Boşanmalarda yeni düzenleme: Arayı Devlet Bulacak https://meydan1.org/2017/10/20/bosanmalarda-yeni-duzenleme-arayi-devlet-bulacak/ https://meydan1.org/2017/10/20/bosanmalarda-yeni-duzenleme-arayi-devlet-bulacak/#respond Fri, 20 Oct 2017 09:36:33 +0000 https://seninmedyan.org/?p=17971   Müftülere ve imamlara nikah kıyma yetkisi verilmesinin, meclisten geçmesinin ardından açıklama yapan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, geçtiğimiz günlerde yasalaşan İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki arabuluculuk düzenlemesini hatırlatarak, benzer sistemin boşanma davalarında da olacağını söyledi. Gül, “Aile arabuluculuğu konusunu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ile çalışıyoruz. Boşanma konusunda bir dava açmadan aile arabuluculuk kurumuna giderek bu konuda […]

The post Boşanmalarda yeni düzenleme: Arayı Devlet Bulacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Müftülere ve imamlara nikah kıyma yetkisi verilmesinin, meclisten geçmesinin ardından açıklama yapan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, geçtiğimiz günlerde yasalaşan İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki arabuluculuk düzenlemesini hatırlatarak, benzer sistemin boşanma davalarında da olacağını söyledi.

Gül, “Aile arabuluculuğu konusunu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ile çalışıyoruz. Boşanma konusunda bir dava açmadan aile arabuluculuk kurumuna giderek bu konuda mümkünse uzlaşmayı ya da südürülemez bir haldeyse, boşanacaklarsa da mahkemeye gitmeden kendilerinin bir uzman marifetiyle, arabulucu ya da hakem marifetiyle mahkeme psikolojisini görmeden bir aile arabuluculuğu üzerinde de çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Koruma ya da sığınma talep eden kadınların evlerine yönlendirilmesi  gibi fiili olarak işletilen uygulamaları göz önünde tutarsak ” arabulucu”nun da arayı nasıl bulacağını tahmin etmek zor değil. İş mahkemelerinde  yapılan düzenlemeyle patronların çıkarına işleyen arabuluculuk sistemi, boşanma davalarında da “hadi öpüşün de barışın” şiarıyla işlemeye oldukça meyilli görünüyor.

The post Boşanmalarda yeni düzenleme: Arayı Devlet Bulacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/10/20/bosanmalarda-yeni-duzenleme-arayi-devlet-bulacak/feed/ 0
Tecavüz Davasının İlk Duruşması Görüldü https://meydan1.org/2016/05/08/tecavuz-davasinin-ilk-durusmasi-goruldu/ https://meydan1.org/2016/05/08/tecavuz-davasinin-ilk-durusmasi-goruldu/#respond Sun, 08 May 2016 16:16:55 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/08/tecavuz-davasinin-ilk-durusmasi-goruldu/ İstanbul Bağdat Caddesi’nde 19 yaşındaki E.F.B’nin bıçak tehdidiyle tecavüze uğramasıyla ilgili, servis şoförlüğü yapan Cengiz A’nın yargılanmasına başlandı. 12 Nisan günü Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davanın ilk duruşması öncesi aralarında Anarşist Kadınlar’ın da bulunduğu birçok kadın kurumu adliye önünde bir araya geldi. Cengiz A’nın “cinsel saldırı” ve “nitelikli gasp” suçlarından 33 yıla kadar […]

The post Tecavüz Davasının İlk Duruşması Görüldü appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Tecavüz Davasının İlk Duruşması Görüldü

İstanbul Bağdat Caddesi’nde 19 yaşındaki E.F.B’nin bıçak tehdidiyle tecavüze uğramasıyla ilgili, servis şoförlüğü yapan Cengiz A’nın yargılanmasına başlandı. 12 Nisan günü Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davanın ilk duruşması öncesi aralarında Anarşist Kadınlar’ın da bulunduğu birçok kadın kurumu adliye önünde bir araya geldi.

Cengiz A’nın “cinsel saldırı” ve “nitelikli gasp” suçlarından 33 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın duruşmasında tecavüze uğrayan kadının avukatı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya katılım talebine karşı çıksa da; mahkeme, Bakanlığın davaya katılma talebini kabul etti.

Tecavüzcü Cengiz A’nın “Susma hakkımı kullanıyorum” dediği duruşmada mahkeme heyeti, Cengiz A’nın tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı 6 Mayıs’a erteledi.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post Tecavüz Davasının İlk Duruşması Görüldü appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/08/tecavuz-davasinin-ilk-durusmasi-goruldu/feed/ 0
“Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/#respond Mon, 07 Sep 2015 11:03:28 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/ 7 Haziran genel seçimlerinin, sonucunda hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması, gündemi koalisyon görüşmelerine ve politikacıların çıkar manevralarına kilitledi. 12 yıldır iktidarını sürdüren AKP’nin bu seçimlerde tek başına hükümet kuramayacak oluşu, muhalefet partilerini harekete geçirdi. Hızla, olası koalisyon senaryoları tartışılmaya başlandı, hesaplar yapıldı, ihtimaller konuşuldu. Seçim sonuçlarını yorumlayan parti genel başkanlarının hepsi -ağız birliği edercesine- […]

The post “Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Seçim Savaş Koalisyon Oyalamasyon- Emrah Tekin

7 Haziran genel seçimlerinin, sonucunda hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması, gündemi koalisyon görüşmelerine ve politikacıların çıkar manevralarına kilitledi. 12 yıldır iktidarını sürdüren AKP’nin bu seçimlerde tek başına hükümet kuramayacak oluşu, muhalefet partilerini harekete geçirdi. Hızla, olası koalisyon senaryoları tartışılmaya başlandı, hesaplar yapıldı, ihtimaller konuşuldu. Seçim sonuçlarını yorumlayan parti genel başkanlarının hepsi -ağız birliği edercesine- devleti hükümetsiz bırakmayacaklarını açıklarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet kurma görevini seçimlerden birinci parti çıkan AKP’nin genel başkanı Ahmet Davutoğlu’na ancak 32 gün sonra verdi.

AKP’nin Koalisyon Oyalamaları

Hükümet kurma görevinin verilmesi işinin olabildiğince ağırdan alınması -dillendirilmese de- partilerin tavırlarını görmeden hareket etmek istemeyen AKP’nin bir taktiğiydi. Şüphesiz bu durumun da başlıca sebepleri olarak Tayyip Erdoğan’ın iktidarını paylaşmaktan korkmasını ve AKP’siz kurulacak bir koalisyonla birlikte 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları başta olmak üzere birçok dosyanın açılma ihtimallerini sayabiliriz.

Seçim sonrası oluştuğu iddia edilen “AKP’ye karşı %60’lık blok”un, meclis başkanlığı seçimlerinde MHP’nin HDP destekli CHP adayı Deniz Baykal’ı desteklememesi ve AKP adayı İsmet Yılmaz’ın seçilmesiyle, illüzyondan ibaret olduğu açığa çıktı. AKP’siz bir koalisyon ihtimalinin düşüklüğünü de gözler önüne seren meclis başkanlığı seçiminin ardından, Davutoğlu parti liderlerini ziyaret ederek görüşmelere başladı. Yoğunluklu olarak CHP’yle süren bu görüşmelerden sonuç çıkmadı; Davutoğlu görevi almasından 35 gün sonra koalisyonun kurulmayacağını açıkladı. Böylece TÜSİAD, MÜSİAD gibi sermaye grupları başta olmak üzere kapitalistlerin, Taksim Gezi İsyanı ve 17-25 Aralık yolsuzluk olayları ile kutuplaşan siyasi anlayışların uzlaşmasıyla sağlanacağı düşünülen ekonomik istikrar için istediği AKP-CHP “Büyük Koalisyon”u kurulamadı.

Tayyip Erdoğan: “Koalisyon Değil Başkanlık”

7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan tabloyla tek başına iktidar olamayan AKP ve Tayyip Erdoğan, yeniden tek başına iktidar olabilmek için pek çok siyasi hamle ve manevra gerçekleştirdi. Bunlardan ilki koalisyonun kurulamaması sonucunda, 1 Kasım’da yeniden bir seçim gerçekleştirmek ve seçime kadarki süreçte devleti yönetecek seçim hükümetini kendi tasarrufunda oluşturmaktı. Bu yüzden de kurulması düşünülen seçim hükümetine MHP’den Tuğrul Türkeş’e ve HDP’den Levent Tüzel’e bakanlık teklifi götürerek partilerde çatlak yaratıp bu partilerden en az birini baraj altında bırakma amacıyla kimi siyasi hamleler gerçekleştirildi.

Tüm bu hamleler 1 Kasım sonrası oluşacak siyasi tabloda başkanlık sistemine geçiş için yeterli koltuk sayısına yönelikti. Kaldı ki Tayyip Erdoğan 7 Haziran seçimleri öncesi yaptığı konuşmalarda da başkanlık sistemine “huzur içinde geçiş” için 400 milletvekilinin verilmesi gerektiğini söylemişti. Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişte bahsettiği “huzur”un ne anlama geldiği, devletin 20 Temmuz’daki Suruç Katliamı sonrası geçtiği savaş durumuyla anlaşıldı.

Hükümet Koalisyonundan Savaş Koalisyonuna

400 milletvekili alamayınca “huzursuzlaşan” Erdoğan, devletin yıllardır uyguladığı Kürt halkını asimile, Kürt siyasetini ise yok etme politikasını aleni bir şekilde sürdürdü. Çözüm süreci olarak adlandırılan, çatışmasızlık ve tek taraflı ateşkes sürecinde sürdürülen, sözde de olsa barış politikası terk edilerek Kürdistan’da bir savaş başlatıldı. 20 Temmuz’dan itibaren başlatılan bu savaş çerçevesinde pek çok yerleşim alanında 90’lı yıllardaki OHAL uygulamalarını çağrıştıran geçici güvenlik bölgeleri oluşturuldu, ormanlar yakıldı, sokağa çıkma yasakları ilan edildi, askeri ve siyasi operasyonlarla 1000’in üzerinde insan gözaltına alındı ve aralarında çocukların da bulunduğu 70’in üzerinde insan katledildi.

AKP, başlattığı bu savaşın “kendince” meşruiyetini kazanmaya çalışırken bir takım ittifaklar ve koalisyon arayışları içine girdi. Başkanlık sistemi noktasında kendisine bir getirisi olmadığı için kurmadığı hükümet koalisyonu yerine “savaş koalisyonu” yolunu seçti. Oluşturulmak istenen bu koalisyon 7 Haziran sonrası birden bire ortaya çıkmadı.

Seçim Vaadi Bu Kez Barış Değil Savaş!

AKP 17-25 Aralık operasyonlarının, “dış güçlerin” kendisine yönelik bir darbe girişimi olduğunu varsayarak yeni bir süreç ilan etmişti. “Yeniden milli mücadele” olarak adlandırılan bu sürecin ilk mitingini ise, o dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Samsun’a çıkarak” gerçekleştirmişti.

Şimdilerde ise AKP, milliyetçi söylemine devam ederek, var olan savaşın nedenini HDP’ye verilen oylar olarak açıklıyor. Kürdistan coğrafyasını, ormanlarından kentlerine dek yangın yerine çevirmeyi amaçlayan bu devlet iktidarı, kendi sermaye gruplarının yanı sıra, kendisine “muhalif” görünen bazı medya gruplarını da fiilen söz konusu savaş koalisyonuna katmış görünüyor. 7 Haziran seçimleri öncesi HDP’ye açık destek veren bu çevreler, önceki dönemlerden aşina olunan ”6 aylık hamile eş”, ”3 aylık yeni evli asker” söylemli polis-asker cenazesi “haberleriyle” savaş çığırtkanlığı yaparak misyonlarını sürdürüyorlar. Toplumun “milliyetçi hassasiyetlerinin” yanı sıra “dini hassasiyetlerini” de kullanan devlet iktidarı, yürüttüğü bu savaşı “hak ile batılın” savaşı olarak lanse ediyor.

1 Kasım seçimleri öncesi devlet iktidarı, bu savaş koalisyonu ile topluma bir savaş vaat ediyor. “Son gerilla ortadan kaldırılıncaya dek”, “Evlatlarını da kendilerini de feda etmeye hazır”, “Amacı Allah nasip ederse şehit olmak” olan devlet iktidarının bu vaadi toplumda nasıl bir karşılık bulacak, önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ancak 90’lı yıllardaki asker-polis cenazelerinden farklı olarak bu defa cenazelerde gözlemlenen, ”Onlar saraylarda oturup, zırhlı araçlarda gezerken, çocukları bedelli askerlik yapıyor; olan yoksulların çocuklarına oluyor. Böyle vatan sağolmasın.” içerikli, devlete ve onun savaşına yönelik tepkiler, bu savaş vaadinin toplumda bulacağı karşılığa dair büyük bir soru işareti oluşturuyor.

Meydan Gazetesi- Seçim Savaş Koalisyon Oyalamasyon - Emrah Tekin

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/feed/ 0
Devletin Polisi Tecavüz Etti Savcısı “Tecavüz Bebeğine Devlet Bakar, Doğur” Dedi https://meydan1.org/2013/10/10/devletin-polisi-tecavuz-etti-savcisi-tecavuz-bebegine-devlet-bakar-dogur-dedi/ https://meydan1.org/2013/10/10/devletin-polisi-tecavuz-etti-savcisi-tecavuz-bebegine-devlet-bakar-dogur-dedi/#respond Thu, 10 Oct 2013 13:46:00 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/10/devletin-polisi-tecavuz-etti-savcisi-tecavuz-bebegine-devlet-bakar-dogur-dedi/ Bundan bir yıl önce duymuştuk ilk kez Reyhan Topal’ın yaşadıklarını. Bir yıl önce Galatasaray Meydanı’nda, tek başına gerçekleştirdiği eylemde görmüştü O’nu bazılarımız. Polis yanına yaklaşmak isteyenleri “Bu kadın deli” diyerek uzaklaştırmaya çalışırken, Reyhan Topal tek başına anlatmaya çalışıyordu: “Üç polisin tecavüzüne uğradım”. Suç duyurusunda bulundu, koruma talep etti… Tecavüz mağduru birçok kadın gibi soruşturması ilerletilmedi, […]

The post Devletin Polisi Tecavüz Etti Savcısı “Tecavüz Bebeğine Devlet Bakar, Doğur” Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bundan bir yıl önce duymuştuk ilk kez Reyhan Topal’ın yaşadıklarını. Bir yıl önce Galatasaray Meydanı’nda, tek başına gerçekleştirdiği eylemde görmüştü O’nu bazılarımız. Polis yanına yaklaşmak isteyenleri “Bu kadın deli” diyerek uzaklaştırmaya çalışırken, Reyhan Topal tek başına anlatmaya çalışıyordu: “Üç polisin tecavüzüne uğradım”.

Suç duyurusunda bulundu, koruma talep etti… Tecavüz mağduru birçok kadın gibi soruşturması ilerletilmedi, savcılık taleplerini reddetti. Ve O, bir yılın sonunda yine tecavüze uğradı, tecavüzcülerden biri aynı polislerdendi. Bu kez hamile kaldı. Tecavüzcünün bebeğini doğurmayı reddetti. Ama devlet kürtaj olma isteğini de kabul etmeyince, konuşmaya başladı Reyhan Topal. İçinde bulunduğu çaresizliği, mahkum bırakıldığı ümitsizliği anlatmaya başladı.

Bizler de Meydan Gazetesi olarak devletin polisinin tecavüz ettiği, savcısının “kadın olmak”la suçladığı, yargısının ölüm fermanını yazdığı Reyhan Topal ile yaşadıklarını konuştuk.

Meydan Gazetesi: Merhaba. Bir yıl önce duymuştuk sizin adınızı ilk kez; yaşadıklarınızı, anlatmaya çalıştıklarınızı dinleyebilmek çok zordu. Bundan bir yıl önce yaşadıklarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Reyhan Topal: Bir yıl öncesine kadar icradan araba alım-satım işi yapıyorum ve emekli polis memuru Mehmet Çakır da benim yanımda çalışıyordu. Uzun bir dönem yanımda çalıştıktan sonra istekleri artmaya başladı, maddi isteklerine karşılık vermeyince beni “Hakkında daha önce açılmış dolandırıcılık davası var beni dolandırdı der şikayet ederim” diyerek tehdit etmeye başladı ve isteklerine karşılık bulamayınca arabamı çaldı. Ben de 38. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, hakkında hırsızlık suçundan dava açtım. Buna karşılık Mehmet Çakır da benim hakkımda dolandırıcılık suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu.

Geçtiğimiz yıl, Ağustos ayında dolandırıcılık suçlaması kapsamında ifade vermeye çağırıldım. Ancak ben Levent’te oturuyorken ve buraya bağlı bir karakola ifade vermem gerekirken, Mehmet Çakır da Küçükçekmece’de oturuyorken, ben usulüne aykırı bir şekilde Kağıthane Asayiş Büro Amirliği’ne ifade vermeye çağırıldım. Sonradan öğrendim ki, Kağıthane İlçe Emniyet Müdürü ve tecavüzcü Mehmet Çakır aynı köydenmiş.

30 Ağustos 2012’de ifade vermek için gittiğim Kağıthane Asayiş Büro Amirliği önünde Mehmet Çakır ile karşılaştım ve kendisi beni gördüğü anda küfretmeye, hakaret etmeye başladı. Ben kendimi savunmak istediğimde iki sivil polis geldi. Sonuçta karakola gidiyorsun değil mi, güvenmeyecek misin? Ama öyle değilmiş, öğrendim.

O iki polis beni yaka paça beni karakolun dördüncü katına çıkardılar ve iki buçuk saat boyunca kamerasız bir odada beklettiler. Ardından Mehmet Çakır odaya geldi, “Az sonra yaşayacaklarını hayatın boyunca unutamayacaksın” dedi ve iki resmi polisle odaya geri döndü. Soyunmamı istediler, kabul etmeyince önce Mehmet Çakır bana saldırdı ve tecavüz etti, ardından da diğer iki resmi polisin tecavüzüne uğradım.

Peki sesinizi duyan, yaşananlara müdahale eden hiç kimse olmadı mı?

Hayır, tam aksine. Ben bağırırken odanın kapısının açık olmasına rağmen ve neredeyse oradaki herkes yaşananları görmesine rağmen, kimse müdahale etmedi, yaşananları izlediler. Sonra da tecavüzün izni bırakmamak için, iki kadın memur beni yıkadı. Beni Kağıthane Devlet Hastanesi’ne götürdüler, doktor muayene etmeden “sağlam” raporu verdi.

Tecavüzden sonra yaşadıklarınızla ilgili şikayette bulundunuz mu?

Sonrasında Mehmet Çakır beni tehdit etmeye devam etti. Askeri lojmanda yaşıyor olmama rağmen dolandırıcılık bürodan geldiğini iddia eden iki kişi “Sokağa çıkınca seni alacağız. Karakolda yaşadıkların ne ki!” diyerek beni tehdit ettiler. Ben de suç duyurusunda bulundum ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikolojik tedavi görmeye başladım. Doktorlar ve avukatlar eşimle konuştular ve o süreçte eşim hep yanımdaydı, hastanedeyken de.

Siz şikayette bulunduktan sonra soruşturma nasıl ilerledi peki?

Mehmet Çakır emekli polis olmasına ve şu anda memur olmamasına rağmen, O da diğer iki polisle aynı dosyada, Memur Suçları Savcısı’nda kaldı. Benim dosyamla ilgili bir yıldır hiçbir işlem yapılmamış, bir yıldır kimsenin ifadesine başvurulmamış, bir yılın sonunda (gazetelere çıkınca) teşhise gittim. Tecavüzcülerin kim olduğu belli, bir tanesi 30 Ağustos 2012 günü Kağıthane Asayiş Büro kapısında nöbet tutan polis, biri aynı karakolda görev yapan bir polis, biri de emekli polis memuru Mehmet Çakır. Ama kimsenin ifadesi alınmamış. Bir ilerleme yok.

Bir yıldır zaten tehdit ediliyordum, bununla ilgili suç duyurusunda bulunduğumda da önlem alınmadı. Bakın bunlar bana zarar verecek dedim, savcı yine ciddiye almadı. Savcı ya bilerek uyudu ya da uyutuldu. Anlayacağınız soruşturma olduğu yerde kaldı. Ta ki ben geçtiğimiz 27 Temmuz’da ikinci kez tecavüze maruz kalıncaya kadar.

İkinci olaydan biraz bahsedebilir misiniz?

27 Temmuz günü çocuklarım ve arkadaşlarımla Sedef Adası’na gitmiştim. Akşam saatlerinde döndükten sonra Maltepe sahilinde yürüyüş yapıyordum. Ramazan olduğu için sahil çok kalabalıktı ve ben de bu yüzden hiç tedirgin olmamıştım. Yürüyüş yaparken, gittiğim kuaförden tanıdığım arkadaşım Alev’i gördüm, selam vermek için O’na doğru ilerlediğimde Alev’in arkasındaki arabadan aynı kuaförde çalışan Süleyman Küney ve tecavüzcü Mehmet Çakır indi. Süleyman Küney de ilk olayın ardından polislerin asla öyle bir şey yapmayacağını, benim onlara iftira attığımı söylemeye başlamıştı. O’na polisleri tanımadığını söylemiştim ve sonra da bir daha onunla görüşmemiştim. 27 Temmuz günü ise Maltepe sahilinde Süleyman Küney ve Mehmet Çakır beni zorla bir arabaya bindirdiler. Arabaya biner binmez kapıları kilitlediler ve inmeme engel oldular. O güne dair hatırladığım, Avrupa yakasına geçmiş olduğumuz. Gördüğüm tek şey Pierre Loti tabelası ve bir mezarlıktı. Arabayı mezarlıkta durdurdular, beni arabadan zorla indirdiler. O gece Süleyman Küney ve Mehmet Çakır sabaha kadar bana tecavüz ettiler. Mezarlık olduğu için, sesimi duyup yardım edebilecek kimse yoktu. Sabah ise Aksaray’da bir kafenin önüne bıraktılar beni.

Hamile olduğunu ne zaman öğrendiniz? Ne hissettiniz?

19 Ağustos’ta öğrendim hamile olduğumu ve hemen sonrasında şikayetçi oldum tecavüzcülerden. Şikayetimin ardından savcıya gittim, kürtaj olabilmem için sevk yazması için ona yalvardım. Ama savcı bana “Doğuracaksın tabi! Devlet tecavüz bebeğine sahip çıkar, devlet aile olur. Günahtan da mı korkmuyorsun? Hem kürtaj yasaklandı, onu da mı bilmiyorsun!”diyerek beni azarladı. O anda savcı da söyledikleriyle, sözde adaletiyle tecavüz etti bana. 7 kez kapısına gittim, yalvardım, ama nafile. Süre dolarsa bebeği aldıramayacağımı biliyordum, savcı bile tecavüz bebeğini doğurmam gerektiğini söylüyordu…

Sonrasında nasıl oldu da kürtaj olabilmeniz için gerekli sevki alabildiniz?

Kürtaj olabilmek için süremin dolmasına birkaç gün kalmıştı ki ben gazetelere çıkmaya, yaşadıklarımı anlatmaya başladım. Sonra gazeteye çıktığım ilk gün savcı beni aradı ve acele karar yazdı. Savcının beni odasına çağırdığında sevk kararını bir yazışı vardı, anlatamam. Ben inanmıyorum ki o adam hayatı boyunca o kadar hızlı karar yazabilmiş. Şimdi kürtajdan sonra adli tıpa gidilecek, adli tıpta kan örnekleri alındıktan sonra değerlendirme yapılacak. Ama normal değerlendirme süresi 1 haftayken ben biliyorum ki bu süreç bir yıl sürer. Polisin tecavüzüne uğrayan bir kadının dosyası elbet uzar, uzmanlar tayin olur, birçok aksaklık yaşanır.

Hem ilk hem de ikinci tecavüzün ardından yaşadıklarınızdan sonra, savcılar tecavüze uğramanızla ilgili sizi suçlarken, tecavüz bebeğini doğurmaya zorlanırken, devletin sözde adaletinin tüm kapıları yüzünüze kapanırken ne hissettiniz? Bu süreçte soruşturmanın sizin lehine ilerleyeceğini düşündünüz mü?

Adalet yok ki, nerenin kapısını çalsam, birbirlerini koruyorlar, “Emin misiniz yaptığından?” diyen savcı bile oldu. Öyle bir zihniyet ki onlardaki… Kadın bu, kaç yaşında olursa olsun o suçlu diyorlar. Başsavcı vekilinin biri bana dedi ki; “12 yaşındaki kızın davasını da biliyoruz”. 12 yaşında bir insan, bilincinde olmasa da bazı istekleri artarmış, kadın doğduğundan itibaren cinsel isteklilikle doğarmış zaten, aynen böyle söyledi. Yani tecavüze uğrayan kaç yaşında olursa olsun, kesinlikle kendi isteği varmış, hatta haz alırmış…

Ben biliyorum ki 6 yaşında çocuğa tecavüz edilince de, 10 yaşındaki çocuğa tecavüz edilince de, 40 yaşındaki kadına tecavüz edilince de tecavüzcüler sokakta. Ve ne olursa olsun zaten hep tecavüzcü korunuyor.

Ben 3 kez koruma talep etmeme rağmen reddedildim. Kanun yok zaten. Kadın dediklerini illet olarak görüyorlar, kadına her pisliği yaşatabileceklerine inanıyorlar. O yüzden hangi kanundan bahsediyoruz ki. Sözde kadın hakları var deniliyor, yasalar kadınların yanında deniliyor. Hangi kadının yanında merak ediyorum ben. Ben kadın değil miyim?

Kürtaj olduktan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir yandan size yönelik tehditler sürerken, bir yandan soruşturmanız devam ederken neler yapmayı planlıyorsunuz?

Ben devletin adaletine inanmıyorum. Var mı adalet? Ben üçüncü defa aynı olayı mı yaşarım yoksa öldürülür müyüm diye düşünüyorum sadece. Çünkü hala bir önlem alınmadı ve alınmıyor da. Bence bu pislik insanlar beni öldürecekler ve ben öldürüldüğüm zaman dava düşecek, savcılar da rahat edecek, polisler de rahat edecek. Sonra başka kadınlara da aynısını yapacaklar, belki bir gün adalet yerini bulur, ama benden sonra.

Güvenli bir ortamda değilim, ölüm tehditleri alıyorum. Öldürüldüğüm zaman bunun sorumlusu Savcı Osman Çakır, Başsavcı Vekili Ateş Hasan Sözen, Savcı Mehmet Yüzgeç, tecavüzcü emek polis Mehmet Çakır, Süleyman Küney ve Kağıthane Asayiş Büro’da görev yapan diğer iki polistir. Başka hiç kimse değil.

Kürtajdan sonra ise vatandaşlıktan çıkmayı düşünüyorum. Ben bu devletin vatandaşı olmak istemiyorum. Her gün kadınlar tecavüze uğruyor, her gün kadın cinayetleri oluyor, her gün kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor ve yasalar bunu yapanları koruyor. Ben böyle yasalarla tecavüzcüleri, katilleri koruyan bir devletin vatandaşı olmak istemiyorum.

Benim hayatım elimden alındı. Bir yıl öncesine kadar çok güzel bir hayatım vardı. Ama artık geri dönebilme ihtimalim yok.

Reyhan Topal ile yaptığımız röportaj, bir kadının mahkum edildiği çaresizliğe rağmen süren mücadelesini konuşurken sonlanıyor. O, röportajın yapıldığı günün ardından devletin tecavüz bebeğini doğurması için yaptığı baskıya rağmen kürtaj oluyor. İlerleyen günlerde ise Reyhan Topal’dan gazetemize bir mesaj ulaşıyor:

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan aradılar: “Bu durumda çocuklarınızı devlete verin.” diyorlar. Bir yılda iki kere tecavüz edilmesine izin verdikleri bir anneyi düşünmek, gazeteye manşet olunca akıllarına geldi. Nasıl bir zihniyettir ki bu çocuklarımı istiyorlar. Çok haklılar, isteyecekleri bir canım ve çocuklarım kaldı. Çözüm bu onlar için. “Siz de bir şekilde kendinize gelin” diyorlar. Sormuyorlar nasılsınız, durumunuz nasıl. Gelip görme zahmetinde bulunmuyorlar. Bir yılda hayatı iki kez elinden alınan bir annenin ne olduğunu, ne durumda olduğunu… Resmen bana, “hayatında kırıntı falan ne kaldı, gerisini el birliğiyle alacağız” diyorlar. Bir yıldır sütsüz, mamasız kalan bebeğimi unutmuştu o zihniyet. Bir yıldır öğrenci çocuğumun nasıl şartlarda okula gittiğini de merak etmeyen çocuklarımın sokakta uğradıkları tacizleri, şiddetleri görmezden gelen zihniyet…

Reyhan Topal’ın avukatı Eren Keskin, Topal’ın yaşadıklarına ve soruşturmanın ilerleyişine ilişkin gazetemize konuştu. Keskin, “Soruşturmanın bir yıldır devam etmesi, bu kadar yavaş ilerletilmesi ve uzun sürmesi büyük bir hak ihlalidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çocukları istemesinin hukuki olarak hiçbir dayanağı yoktur. Yanında anne ve babası olan çocuklara, devletin bu şekilde el koyma isteği hukuk kuralları çerçevesi dışındadır.” diyerek Topal’ın çocuklarının elinden alınması isteğinin hukuk dışı olduğunu belirtti.

“Ben 1997’den bu yana gözaltında kadına yönelik taciz ve tecavüz kapsamlı davalara bakıyorum ve ne yazık ki bu tarz soruşturmalar çok yavaş ilerletiliyor. Hele ki failler asker, polis gibi devlet memurları olduğunda, soruşturma daha da yavaş ilerletiliyor. Biz bu süreçte, çeşitli kadın kurumlarının da sürece dahil olarak bizlerle dayanışma göstermesini bekliyoruz.” şeklinde konuşan Avukat Eren Keskin, özellikle taciz ve tecavüz davalarında yaşanan adaletsizliklere karşı kadın dayanışmasının yükseltilmesinin önemini bir kez daha vurguladı.

 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.

The post Devletin Polisi Tecavüz Etti Savcısı “Tecavüz Bebeğine Devlet Bakar, Doğur” Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/10/devletin-polisi-tecavuz-etti-savcisi-tecavuz-bebegine-devlet-bakar-dogur-dedi/feed/ 0