Alexander Khost – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 16 Jun 2019 08:36:48 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Röportaj: Brooklyn Apple Academy’den Mesajımız Var https://meydan1.org/2019/06/16/roportaj-brooklyn-apple-academyden-mesajimiz-var/ https://meydan1.org/2019/06/16/roportaj-brooklyn-apple-academyden-mesajimiz-var/#respond Sun, 16 Jun 2019 08:36:48 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/16/roportaj-brooklyn-apple-academyden-mesajimiz-var/ Bir özyönelimli eğitim merkezi olan Brooklyn Apple Academy’den çocuklarla Özyönelimli Eğitim Birliği New York temsilcilerinden Alexander Khost’un gazetemiz için gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Alex: Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye’de buraya benzer bir yer yok ve oradaki insanlar burada bir günün nasıl geçtiğini merak ediyorlar, neler yapıyorsunuz, nasıl karar alıyorsunuz, sıradan bir gün neye benziyor? İstersen adını, […]

The post Röportaj: Brooklyn Apple Academy’den Mesajımız Var appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bir özyönelimli eğitim merkezi olan Brooklyn Apple Academy’den çocuklarla Özyönelimli Eğitim Birliği New York temsilcilerinden Alexander Khost’un gazetemiz için gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Alex: Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye’de buraya benzer bir yer yok ve oradaki insanlar burada bir günün nasıl geçtiğini merak ediyorlar, neler yapıyorsunuz, nasıl karar alıyorsunuz, sıradan bir gün neye benziyor? İstersen adını, yaşını söyleyerek başlayabilirsin. Ve sonra da Brooklyn Apple Academy’de neler yapıyorsun, belki bundan biraz bahsedebilirsin?

BZ: Merhaba Ben BZ, 10 yaşındayım. Herkesin bu soruya benzer cevapları olacağını ama aynı zamanda da farklı cevapları olacağını düşünüyorum. Burada arkadaşlarla oyun oynuyoruz ve aslında bir biçimde insanlarla nasıl başa çıkacağımızı öğreniyoruz ama sanırım burada farklı şeyler yapan insanların farklı yanıtları olacaktır.

-İnsanlarla başa çıkma kısmını biraz açabilir misin, nasıl yapıyorsun, neleri kapsıyor?

Yani farklı geçmişlerden, farklı inançlardan ya da sadece farklı karakterlerden insanların buradaki herkesle çok yakın arkadaş olmak zorunda olmadığını, sadece insanlarla iletişime geçmeyi ve bir çatışma ortamı yaratmamayı öğrenmesi ve bunun gibi şeyler.

-Bunun hayatta önemli bir beceri olduğunu düşünüyor musun?

Evet.

-Peki geleneksel okulların bunu öğrettiğini düşünüyor musun?

Hayır, pek sayılmaz. Bence geleneksel okullar, eğer daha fazla yapılandırılmış bir yer istiyorsanız ve bağlı kalmanız gereken -oldukça ağır- bir ders programına sahip olmaktan hoşlanıyorsanız, iyi. Ama bu gerçekten nasıl biri olduğunuza bağlı, daha özgür olmaktan hoşlanıyorsanız evokulluluk, “otur, şimdi bunu yapıyoruz” gibi şeylerden hoşlanıyorsanız, geleneksel okullar.

Isa: Adım Isa. I-S-A şeklinde yazılıyor, E-S-A şeklinde değil. Birçok insan bunu yanlış heceliyor. Hatta bir arkadaşım var, bana mesaj attığında hep yanlış yazıyor, bu gerçekten can sıkıcı ama ona söylemek istemiyorum. 12 yaşındayım ama iki hafta içinde 13 olacağım, yani aslında 13 sayılır. Ben burada D&D (Dungeons & Dragons) oynatıyorum. Yani bir hikaye anlatıyorum ve bundan hoşlanan diğer insanlar hikayeme dahil oluyor ama genellikle olmuyorlar. Bir de Salı günleri iki arkadaşımla film çekiyoruz, bu gerçekten çok eğlenceli. Neredeyse bitirdik ama düzenlemek için yeterince vaktimiz olmayacak, muhtemelen evde bitireceğim.

-Filmin konusu nedir?

Ben Açlık Oyunları’nı okudum ve bir distopya yazmak istedim ama arkadaşım fantastik bir hikaye olsun istedi ve hikayeye öyle karar verdik.

Oliver: Ben Oliver, 10 yaşındayım. Burada günlerimiz çok çılgın geçiyor.

-Çılgın derken, biraz açar mısın?

Yani çılgın işte. Burada insanlar bir sürü şey yapıyor; masa oyunları ve video oyunlar oynuyor, parka gidiyor.

-Sence insanlar burada nasıl öğreniyorlar?

Burası “otur ve bir daha asla hatırlamayacağın 15 bölümlük testi çöz” gibi değil, daha fazlası. “Hey, bunu mu yapmak istiyorsun, evet bunu yapacağım.” Sonra onu yaparsın ve bir şeyler öğrenirsin.

-Sen burada öğrendiğin bir şeyle ilgili bir örnek verebilir misin?

Okumayı Minecraft oynayarak öğrendim.

-Peki insanlarla geçinmek konusunda bir şeyler öğrendiğini düşünüyor musun?

Evet elbette, ama Koca Billy hariç. O dün benim öğle yemeğimi çaldı.

-(Okuyucuya not) Ona inanmayın yalan söylüyor, burada Koca Billie diye biri yok.

Shaylem: Adım Shaylem. 11 yaşındayım. Brooklyn Apple için bir youtube kanalı yürütüyorum. Gazete kulübündeyim ve ayrıca şaka kulübünün kurucularındanım.

-Neden şaka kulübü?

Çünkü iyi şaka yapmanın birine bir şeyi daha güzel anlatmanın bir yolu olabileceğini düşünüyorum. Gazete Kulübü’nün editörüne bir şaka yaptık, çünkü gerçekten patronluk taslıyordu. Ben de ona küçük bir ders verebileceğimi düşündüm. Karşı tarafa mesaj vermenin eğlenceli bir yolu.

Türkiye’de evokulluluk yasal değil, ve bu röportajı okuyacak insanlar için bunun başka yollarına dair ya da sistemi nasıl değiştirebileceklerine ya da genel olarak neler yapılabileceğine dair bir tavsiyen var mı?

BZ: Benim Toronto’da olan şu anki okulum gibi olabilir, yapılandırılmış dersler var ama hala oyun oynayabiliyoruz. Brooklyn Apple Academy kadar özgür değil ama demokratik bir okul. Sınıflarımız var ama “sırana otur” falan gibi değil. Masalarımız var, öğretmen bir şeyler anlatırken minderlere oturmayı seviyoruz, arkadaşlarımızla birlikte oturabiliyoruz.

Bence çok stresli, katı ortamlar aslında çocukları travmatize ediyor. Yeteri kadar vakit var ve bence bazen “ben bunu yapacağım” demek ya da oyun oynamak ve bir şeylere bir süreliğine mola vermek çok yararlı.

Javier: İsyan. Ya da isyan değil de daha çok protestolar. Protestolar gerçekten çok eğlenceli.

-Sen hiç protestoya katıldın mı?

Evet, iklim değişikliği eylemine katıldım. Bir arkadaşımın ebeveynleri gözaltına alındı, bir de Noah tutuklandı.

-Noah kim?

Burayı kuran kişi, Apple Academy’i.

-Sence bu iyi bir şey miydi, kötü mü?

Bence çok cool bir şey.

Oliver: Zor bir soru… Şu işe yarayabilir. Kendilerini sürekli okuldan attırsınlar, böylece ebeveynleri yeni bir okul ararken özgür olabilirler.

Shaylem: Okul sonrası için bir kulüp kurmayı deneyebilirler. Okuldan sonra böyle bir yerde vakit geçirebilirler. Oradaki okul sistemini bilmiyorum, yani neyi değiştireceklerini bilemiyorum.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

BZ: Arkadaşlar oradan bana biraz lokum yollayın lütfen, çok seviyorum, bayılıyorum. Yakın zamanda Türkiye’ye gidebilecek gibi görünmüyorum, yani bu yüzden lokum yollayın. Teşekkürler.

Shaylem: Burası süper bir yer!

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post Röportaj: Brooklyn Apple Academy’den Mesajımız Var appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/16/roportaj-brooklyn-apple-academyden-mesajimiz-var/feed/ 0
Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/ https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/#respond Fri, 14 Jun 2019 12:12:51 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/ Alternatif eğitim modelleri hakkında gerçekleştirdiğimiz araştırmalar, tartışmalar, yazılar ve röportajlara devam ediyoruz. Gazetemizin 47. sayısında öz yönelimli öğrenme hakkında röportaj yaptığımız Alexander Khost ile bu kez, Kadıköy’de gerçekleştirilen, alternatif eğitim üzerine farklı yaklaşımlardan pratiklerin aktarıldığı ve kendisinin de katıldığı sempozyum ve 26A Atölye’de yaptığı etkinlik üzerinden bir sohbet gerçekleştirdik. Merhaba Alex, bazı okuyucularımızın bildiği gibi […]

The post Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Alternatif eğitim modelleri hakkında gerçekleştirdiğimiz araştırmalar, tartışmalar, yazılar ve röportajlara devam ediyoruz. Gazetemizin 47. sayısında öz yönelimli öğrenme hakkında röportaj yaptığımız Alexander Khost ile bu kez, Kadıköy’de gerçekleştirilen, alternatif eğitim üzerine farklı yaklaşımlardan pratiklerin aktarıldığı ve kendisinin de katıldığı sempozyum ve 26A Atölye’de yaptığı etkinlik üzerinden bir sohbet gerçekleştirdik.

Merhaba Alex, bazı okuyucularımızın bildiği gibi birkaç hafta önce bir sempozyum için Türkiye’deydin ve 26A Atölye’de öz yönelimli eğitim üzerine bir etkinlik gerçekleştirdin… Öncelikle çocuk hakları konusundaki perspektifini ve dünyanın birçok yerinde edindiğin deneyimleri öğrenmek bizim için çok ilham vericiydi. Buradaki deneyimin nasıldı ve Türkiye’deki durum hakkında izlenimlerin neler?

Her şeyden önce, Kolektif 26A’da tanıştığım harika insanlar beni o kadar nezaket ve içtenlikle karşıladı ki ne kadar teşekkür etsem azdır. Hepinize çok teşekkür ederim. Bana derinden ilham verdiniz. Alternatif Eğitim Sempozyumu da güzel bir buluşmaydı ama sempozyumun asıl ilgi alanı daha çok yukarıdan aşağı, yetişkin güdümlü eğitim modelleri gibi gözüküyordu ki bence bunlar hala çocuk haklarını ihlal ediyor.

Türkiye’de çocuk hakları mücadelesinin bir çok açıdan ABD’de olduğundan çok daha zorlu olduğunu görüyorum. ABD eğitim kanunları o kadar katı değil ve bu yüzden istersek Öz Yönelimli Eğitim yapıp “cezasız” kurtulabiliyoruz. Ancak baskıyla birlikte daha fazla tutku geliyor. Ve Türkiye’de çocuk haklarıyla ilgilenen insanların gerekli değişiklikleri yapmak için çok daha motive ve kararlı olduklarına şahit oldum. ABD, çoğu zaman topluma sahte “seçenek” sunarak, kapitalizmi gerçekten protesto etmemizin önünü tıkıyor.

Sonuçta çocuk haklarına inananlar her iki ülkede aynı mücadeleyi yürütüyor; çocuklar duygusal ve hatta bazen fiziksel şiddetle eziliyor. İnsanların büyük çoğunluğu bu durumun zalimliğini ve çocukluktaki ezilmenin topluma getirdiği korkunç etkileri anlamıyor gözüküyorlar.

Bir hayvan yaşamının erken döneminde travma yaşadığı zaman o hayvanın yetişkin olduğunda nasıl zorluklar çektiğini açıkça kabul ediyoruz. Fakat aynısının insanlar için geçerli olduğunu reddediyoruz. Devletin zorunlu müfredatını dayatmak travmadır, çocukları sıralara oturtup onlardan itaat istemek şiddettir. Bunu çocuklara yıllarca ve yıllarca ve yıllarca yapıyoruz ve onların kendi iyiliği için olduğunu söylüyoruz. Bu onların kendi iyiliği için değil, devletin çıkarı için. Bu durum en iyi ihtimalle şevki kırılmış yetişkinler yaratıyor, en kötüsü depresyon, endişe ve hatta intihar. Bu Türkiye’de, ABD’de ve dünyanın neredeyse her yerinde oluyor. Bunun durması gerek.

Kesinlikle. Sen kendini tanıtırken, genç hakları savunucusu olarak tanıtıyorsun. 26A’daki etkinliğe başlarken kurduğun bir cümle dikkatimi çekmişti: “Toplumun hiçbir kesimi, tarihin hiç bir döneminde çocuklardan daha çok ezilmiyor.” demiştin. Bu çok çarpıcı bir ifade. Bunu biraz açabilir misin – çocuk hakları konusunda ne sorunlar var?

İnsan haklarının tarihine bakarsak zulüm ve ayrımcılık, tarım ve zenginliğin bulunmasıyla başlıyor. Zamanın bu noktasında birçok insan grubu zenginlerin daha zengin olması için zorla idare ediliyordu. Bu sistem devam etti ve endüstri çağında genişledi ve tabii bugün halihazırda her yere yayılmış durumda. Açıkçası zulüm zulümdür; tahakkümün altında acı çeken her birey, bu işkenceci sistemin kurbanıdır ve bireylerin ya da grupların acılarını karşılaştırmaya gerek yok. Böyle demekle birlikte bu süreç boyunca çocuklar hemen her zaman haklarından mahrum bırakıldılar ve bu gün bile insandan aşağı görülüyorlar. Bana inanmıyorsanız herhangi bir kıtada herhangi bir çocuğun tuvalete gitmek için izin istemek zorunda olması, kendi varlıklarını biriktirmesine izin verilmemesi ya da onu etkileyen konularda karar verememesi gibi durumlara bakabilirsiniz. Ve tabii ki çocukluk herkesin yaşamının bir parçası olduğu için bugüne kadar sürmüş olan en kapsayıcı ve en uzun tahakküm biçimi.

Çocuklara ne yapacaklarını söylemeye başladığımızda onlara disiplini ve otoriteye itaat etmeyi öğrettiğimizi kabul etmeye başlamalıyız. Çocukların kendileri için önemli olan şeyler konusunda her gün kendi kararlarını verebilmeleri gerektiğini kabul etmeye başlamalıyız. Bunun anlamı ebeveynlerin, çocukların suda ve çamurda oynamak istediklerinde kirlenmelerine izin vermesidir. Bunun anlamı kendi yatma zamanlarını belirlemelerine izin vermek ve oyuncaklarını kimlerle paylaşmak istediklerini seçebilmeleri ya da mülkiyetlerini (mülkiyetimiz olacaksa tabi, ama bu başka bir gün yapılacak başka bir tartışma!). Bunun anlamı çocukların bir okul dersine gidip gitmemeyi seçmesine izin vermektir.

Aslında çocuk haklarının “eğitim”den çok daha fazlası olduğu açık. Çocukların katılımı sorunu hiç tartışılmıyor. Bu konuda ne yapabiliriz?

Eğitim çocukların yaşamının sadece bir parçası ve bu yüzden onların hak mücadelelerinin sadece bir parçası. Yaşamlarının büyük bir parçası oluyor çünkü toplum her gün çocukları okullara kapatıyor (“eğitiyor” yerine “okullara kapatıyor” demek istiyorum). Ve tabii çocukların özgürlüklerini kazanmalarına yardım etmenin önemli bir parçası. Ama başlayabileceğimiz tek yol bu değil. İlla eğitim reformuyla başlamak zorunda değiliz, ama bir noktada kesinlikle ele alınması gerekiyor.

Türkiye’deki eğitim kanunlarından anladığım kadarıyla buradan işe başlamak iyi bir seçim değil çünkü sistemi değiştirmek için gereken kavga şu an için çok büyük. Bunun yerine, çok daha az denetleme ve çok daha fazla etki alanı olan, çocukların okul dışı zamanlarıyla başlamayı öneriyorum. Kısaca açıklayayım:

Kendi çocuklarım tüm yaşamları boyunca Öz Yönelimli Eğitim ortamında bulundular. O zaman boyunca birçok insanın çocuklarıma ve bir ebeveyn olarak bana çok eleştirel baktıklarını gözlemledim. Sonra öz yönelimle aynı yöntemleri kullanan bir yaz kampı açtım ve aynı eleştirel ebeveynlerin çocuklarını benim programıma yazdırdığını görünce şaşırdım. Neden böyle olduğunu merak ettim ve hemen anladım ki ebeveynler (ve genel olarak toplum) öz yönelimli eğitimin çocuğun gelişimi için sağlıklı olduğunu ancak okul zamanı değil oyun zamanı olarak algıladığında kabul etmeye razı oluyor.

Bu yüzden yıllarca kendimi özgür oyun düşüncesi etrafında oluşan bir oyun alanı açmaya verdim. Bu oyun alanın adı “Bahçe” ve kurucu ortağı olduğum play:groundNYC (https://play-ground.nyc/) projesi tarafından işletiliyor. Geleneksel olarak okullanan binlerce çocuk her yıl bu oyun alanına akın ediyor ve daha önce fırsatını bulamadıkları öz yönelimi deneyimliyor.

Bu “hurda” ya da “macera” oyun alanlarının uzun bir geçmişi var (2. Dünya Savaşı sırasında başladılar) ve bazen “riskli oyun” denilen şeyin içinde çocuklara kendi kararlarını verebilecekleri zamanı ve mekanı sunuyor. Özetle bir araziyi çitliyorsunuz, her şeye karışan yetişkinleri uzak tutuyor ama çocukların haklarına saygı duyan “oyunişçileri”nden oluşan bir kadroyu hazır tutuyorsunuz, sonra da çocuklara oynayabilecekleri malzemeler veriyorsunuz. Hurda kullanılmasının nedeni, tanım gereği yetişkinler için hiçbir değerleri yok ve bu yüzden çocuklar hemen bu malzemeleri sahiplenebiliyor. Onlar kırabilir, yakabilir, boyayabilir, yağmurda 1 hafta bırakabilirler. Bunların hepsi bir yetişkinden izin isteme ihtiyacı duymadan yapılıyor.

Hurda oyun alanlarının arkasındaki ana kural (ve bütün ebeveynlere ve genç insanlarla çalışan yetişkinlere önerdiğim alıştırma) çocukların risk almalarını istiyoruz ve kazaları önlemek istiyoruz. İkisi de tehlikeli. Ama kazalar, çiviye basmak ya da sıcak sobaya dokunmak gibi çocuğun farkında olmadığı tehlikeler önlenmeli. Bir ağacın dalına tırmanmak ya da arkadaşıyla kılıç dövüşü yapmak gibi riskler kendi ilgilerini geliştirmek için bilinçli olarak aldıkları tehlikeler. Çocukların sağlıklı büyümesi için almak istedikleri bütün riskleri almalarına izin vermeliyiz.

Hurda oyun alanlarında çalıştıktan sonra farklı bir şeye geçtim, onlara Uçan Kadro diyorum. Temelde hurda oyun alanı ile aynı fikir ama bunda çitlenmiş bir arazi yok. Halk kütüphanesinde genç insanlarla buluşuyorum ve beraber nasıl zaman geçireceğimize karar veriyoruz. Tasarlanırken genç insanlara hiç önem verilmeyen ve dayatılan kanunlarında onları yok sayan bir şehirde kendimize bir mekan oluşturmaya çalışıyoruz. Ve her gün genelde “şaka” olarak tanımlanan şeyleri yaparak genç insanların sivil itaatsizliklerini çalışıyoruz.

İnanıyorum ki Türkiye’deki çocuk hakları hareketine yardım etmek istiyorsanız, başlamak için en iyi yer bu hurda oyun alanları ve benzeri kavramlar (basitçe çocuklarınızın evde özgürce oyun zamanı olmasına izin vermek dahil!). Ebeveynler, eğitimciler ve kanun yapıcılar böyle ortamların faydalarını görüp böyle bir atmosferde çocuklara güvenebileceklerini anladıkları zaman, yavaş yavaş bu kavramlar benimsenecek. O zaman bir güvenli ebeveynlik hareketi başlayabilir ve eğitim reformu kaçınılmaz olur. Bu yüzden hepinize İstanbul’da bir hurda oyun alanı açmak için uğraşmayı öneriyorum…

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/feed/ 0
Röportaj: “Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor” https://meydan1.org/2018/11/15/roportaj-cocugum-okulu-sevmiyor-ama-oyun-oynamayi-cok-seviyor/ https://meydan1.org/2018/11/15/roportaj-cocugum-okulu-sevmiyor-ama-oyun-oynamayi-cok-seviyor/#respond Thu, 15 Nov 2018 18:58:52 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/15/roportaj-cocugum-okulu-sevmiyor-ama-oyun-oynamayi-cok-seviyor/ Meydan Gazetesi: Öncelikle öz-yönelimli eğitimin bu topraklarda çok bilinmediğini belirtmeliyim. Aslında bu yeni tartışılmaya başlanan bir konu. Öncelikle bize Öz-yönelimli Eğitim Birliği’nden (ASDE) biraz bahseder misiniz? Bu birlik nasıl kuruldu ve nasıl işliyor? Siz bu birliğe nasıl katıldınız? Katılmak isteyenler nasıl katılabilir? Alexander Khost: Öncelikle, sorularınızı cevaplamakla şahsen ilgilenmemin nedenlerinden biri, yaklaşık 20 yıl önce, […]

The post Röportaj: “Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Alternatif eğitim modelleri üzerine yaptığımız araştırmalar ve tartışmalar  derinleştirdikçe, yaşadığımız topraklarda çok bilinmeyen bir kavram olan “özyönelimli eğitim” kavramına rastladık. Peki nedir bu öz yönelimli eğitim? Esasen bu yönteme eğitim demek bile çok tartışmalı. Çünkü ne bir öğretmene ne bir müfredata ne sınavlara ne de  bir okula ihtiyaç duymayan bir yöntem bu. Tamamen çocuğun merakı ve tutkusuyla şekillenen, başarı ve başarısızlık üzerinden bir sıralamaya gitmeyen, tersine başarısızlığı öğrenmenin bir yolu olarak gören bir yöntem. Diğer alternatif yöntemlerden farklılaşan bir başka özelliği ise, bu yöntemin bir kurucusu olan bir pedagog ya da öğretmenin olmaması. Bu yöntem avcı toplayıcılardan bugüne dek değişmeyen bir yöntem. Daha açıkça söyleyecek olursak çocuğun “oyun”una müdahale etmediğimiz her koşulda öz-yönelimli yani kendi ilgi ve merakı doğrultusunda kendi kendine öğrenme mümkün. Biz de bu kavram üzerine tartışmaları bu topraklara taşımak üzere; özellikle avcı-toplayıcı topluluklarda oyunun işlevi gibi araştırmalarından tanıdığımız, “Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor” kitabının yazarı psikolog Peter Gray ile iletişime geçtik. Kurucularından olduğu Öz-yönelimli Eğitim Birliği’den Patrick Farenga  ve Alexander Khost ile iletişime geçerek bir röportaj gerçekleştirdik. Khost ve Farenga ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.



Meydan Gazetesi: Öncelikle öz-yönelimli eğitimin bu topraklarda çok bilinmediğini belirtmeliyim. Aslında bu yeni tartışılmaya başlanan bir konu. Öncelikle bize Öz-yönelimli Eğitim Birliği’nden (ASDE) biraz bahseder misiniz? Bu birlik nasıl kuruldu ve nasıl işliyor? Siz bu birliğe nasıl katıldınız? Katılmak isteyenler nasıl katılabilir?

Alexander Khost: Öncelikle, sorularınızı cevaplamakla şahsen ilgilenmemin nedenlerinden biri, yaklaşık 20 yıl önce, gençlerle çalışma kariyerimin başlarındayken, bir öğretim yılı boyunca Ankara’da ikinci dil olarak İngilizce öğretmiş olmam. Okuldaki öğrenciler, ben oturmalarını söyleyene kadar, yere sabitlenmiş masalarında, okul üniformalarıyla hazırolda beklemek zorundalardı (bu yüzden ilk günden “otur!” demeyi öğrendim). Yılın sonuna kadar, A.S. Neill’in Summerhill kitabından sayfalar çoğaltıp bunu İngilizce öğretme metni olarak kullandım ve öğrencilerime “Öğrenmenin başka bir yolu olduğunu” fısıldadım. Bu hayatımın hiç unutamayacağım bir yılıydı ve eminim birlikte çalıştığım çocukların çoğu da asla unutamayacak!

Ben Öz-yönelimli Eğitim Birliği’nin (ASDE) asli kurucularından biri değilim ve fikrin nasıl ortaya çıktığını tam olarak söyleyemem. (Belki Pat size daha net bir resim çizebilir). Ben, asli kuruculardan ikisi olan Peter Gray ve Tomis Parker’ı tanıyordum. İlk olarak ASDE’yi konuşma yaptığım bir konferansta duydum. Web sitesine yardım etmek için aralarına katıldım (yıllarca profesyonel olarak web geliştiricisi olarak çalışmıştım) ve kısa süre içinde ASDE’nin online dergisi olan Tipping Points’in işleyişini devraldım. Anlayışım ve kişisel inancıma göre, bir grup insan, dünyada benzer işleri yapan birçok insan olduğunun ve birlikten kuvvet doğduğunun farkına vardı. Böylece, ASDE, öz-yönelimli eğitimin uzun ve zengin tarihini (geleneksel zorunlu eğitimin yıllar öncesinden gelen bir tarihi!) belgeleyecek ve doğrulayacak bir yer olarak kuruldu. ASDE’ye üyelik ücretsizdir. Buradan kayıt olabilirsiniz: https://www.self-directed.org/membership/

Patrick Farenga: Öz-yönelimli eğitim bizim coğrafyamızda da popüler değil, ASDE gibi gruplar bu nedenle önem taşıyor. Peter Grey, Chicago’da konuştuğum bir konferansta okulsuzlukla ilgili araştırmalar yapıyordu; konuşmalarımdan birini duyduktan sonra kendini tanıttı ve Boston’a döndüğümüzde birlikte okulsuzluk ve ilgili diğer konuları tartışmaya karar verdik. Peter çemberimizi genişletmek istedi, bu yüzden eğitime bakış açımızı paylaşan diğer insanları, her 3 ayda bir, onun erişime sahip olduğu bir üniversite toplantı odasında tanışmaya davet ettik. O zaman kendimize Tipping Point projesi demiştik. Bu grup, Harvard Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferans ve bir web sitesiyle sonuçlanan Okullara Alternatifler projesine evrildi. Bu çabaların yanı sıra, Peter’ın Özgürce Öğrenme (Free to Learn) kitabının aynı zamanlarda aldığı aldığı müthiş tepki, geleneksel okullara alternatif arayan diğer birçok kişiye, onlara yardım etmek ve onlarla biraraya gelmekle ilgilenenler olduğunu gösterdi.


Öz-yönelimli Eğitim ve demokratik okullar bu coğrafyada çok bilinmiyor fakat Montessori, Waldorf, Reggio Emilia gibi yöntemleri benimseyen alternatif okullar ve orman anaokulları gibi örnekler giderek yaygınlaşıyor, özellikle de anaokulu düzeyinde. Elbette bu örneklerle öz-yönelimli okullar arasında birçok farklılık var fakat ilkeler üzerinden düşündüğümüzde en belirgin fark nedir?

Khost: Öz-yönelimli Eğitim ile geleneksel okul ve Montessori, Waldorf gibi belirttiğiniz alternatif yöntemler de dahil olmak üzere diğer tüm eğitim yöntemleri arasında son derece önemli bir ayrım vardır. Öz-yönelimli Eğitim (SDE), çocukların doğuştan meraklı oldukları inancıyla başlar ve eğer çocukların neyin kendi yararlarına olduğunu bildiklerine güvenir ve bu yola müdahale etmez, daha ziyade yardımcı olur ve cesaretlendirirsek, bu çocuk, hayata kendi tutkularıyla hazırlanmış ve tutkularının peşinde giden sağlıklı ve sorumlu bir yetişkin olacak şekilde büyüyecektir. Bu eğitim biçimindeki yetişkin rolü, öğrenci tarafından belirlenen bir yöntemde ona yardımcı olmaktır, tam tersi değil.

Devlet okullarından Montessori okullarına, Waldorf okullarına ve benzerlerine diğer tüm eğitim yöntemleri, bu öğrenme yolunu manipüle eder. Bu yöntemlerde, yetişkinler çocuğun uyum sağlayacağı aksi takdirde başarısız olacağı bir yol sağlamak için oradadır. Öz-yönelimli Eğitim’de, çocuğun kendi meraklarının peşinden gitmesine izin vermeyen bir yetişkinin olması dışında bir başarısızlık yoktur. Aslında başarısızlık, SDE’nin oldukça önemli bir parçasıdır, çünkü bir insanın, herhangi bir şeyde iyi olmak için tekrar tekrar başarısız olmayı öğrenmesi gerekir. Başarı ders çıkardığımız tecrübelerimizden ve sıkıntılarımızdan gelir. Ne yazık ki, geleneksel eğitim başarısızlık için çok az fırsat verir ya da hiç fırsat vermez.

Farenga: Okuldaki başarısızlık korkusu ve hata yapmaktan utanılması, Alex’in çok doğru bir şekilde tanımladığı önemli bir konudur. Fakat bu daha büyük bir toplumsal sorunla ilgilidir: yetişkinlerin çocuklara şu an olduğundan daha fazla güvenmeleri ve okulun yanı sıra ya da okul yerine, çocukların diğer çocuklar, yetişkinler, işler ve toplumla iç içe olabilecekleri başka yollar bulmaları gerekmektedir. İnsanların kendi hatalarına sahip çıkmaları ve düzeltmeleri için zamana ihtiyacı vardır ve yetişkinlerin sabrı yetersizdir, özellikle çocuklara karşı.


Alternatif okullar giderek daha yaygınlaşıyor fakat bu okulların ücretleri oldukça yüksek, bu da bu okulların aslında herkes için bir “alternatif” olmadığını ve erişilebilir olmadığını gösteriyor. Bütçeyi düşündüğümüzde Öz-yönelimli okulların avantajları neler? Ya da bu okulların herkes için erişilebilir olması konusunda çözüm önerileriniz neler?

Khost: Bu mükemmel bir soru ve kesinlikle tüm alternatif eğitim yöntemlerine meydan okuyor. Gel gör ki, açık olmak gerekirse bu, alternatif eğitimden ziyade, bir çocuğun eğitimi politik bir eylem olduğundan, hükümet desteği geleneksel yukarıdan aşağı eğitim modellerine (çok kasıtlı olarak) bir tekel oluşturuyor ve diğer eğitim yöntemlerini finansal zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Birçok Öz-yönelimli Eğitim modeli, diğer alternatif yöntemler gibi, yöntemlerini yalnızca ayrıcalıklı bir sınıftan daha fazlasına uygun hale getirme mücadelesi veriyor.

Ancak, bu durum böyle olmak zorunda değil ve kesinlikle bunun başka türlü olabileceğini kanıtlamış bazı büyük SDE okulları ve aileleri vardır. Bazı SDE okulları ya da merkezleri, imkanı olan ailelerin daha yüksek bir öğrenim ödemesi yapmasını ve imkanı olmayanların çok az ücret ödemesini ya da hiç ücret ödememesini talep eden, değişken ölçekli bir öğrenim ücreti modeli sunmaktadır. Ayrıca, okulsuz ailelerin (çocuklarının öz-yönelimli, güvenilir bir ebeveynlik yöntemini kullanarak evde eğitim veren aileler), böyle bir çocuk yetiştirme yöntemini mümkün kılmak için birbirlerine yardım etmek adına armağan ekonomisi kullandıkları toplulukları var. Başka bir deyişle, belki de hiç para el değiştirmez, ancak aileler birbirleriyle değiş tokuş yaparak çocukların toplulukların farklı üyelerinden öğrenmelerine olanak sağlamış olurlar. Aynı zamanda ebeveynler, bu yöntemle çocuklarını birbirlerine teslim ederler. Böylece hem bir yaşam kazanabilir hem de kendi çocuklarını eğitebilirler. Sağlıklı bir Öz-Yönelimli Eğitim ortamında, ekonomik çeşitlilik de dahil olmak üzere çeşitlilik vazgeçilmezdir.

 

Farenga: Evokullu (homeschooling)/ okulsuzluk hareketi 1981’den beri önemli ölçüde artmıştır ve bu ilk ailelerin çoğu varlıklı değildir; o dönemde evokullu muhtemelen 25.000’den fazla çocuk vardır. Bu, bugün bile, iki hane halkı geliri beklentisi içinde bir toplumda, tek gelir ya da evden çalışma sözleşmeleriyle hayatta kalmanın bir yolunu bulan (genellikle 2’den fazla çocuğu olan) ebeveynlerin olduğu orta gelirli bir orta-alt sınıf hareketidir. Evokullu aileler üzerinde yapılan araştırmalar, çocuklara eğitim materyalleri ve kurslar için yılda yaklaşık 600 dolar harcadıklarını (bu açıdan bakıldığında, benim Massachusetts’teki okulumun bölgesi, kayıtlı her bir çocuk için 4000 dolardan fazlasını almaktadır) göstermiştir. Bu aileler, eğitim olanakları yaratmak için kamu tesislerinden (kütüphaneler, müzeler, üniversiteler, kitapçılar vb.) yararlanırlar. Evokulluluk şu anda ABD’deki zorunlu okul çağındaki öğrenci nüfusun yaklaşık yüzde 3’ünü temsil ediyor ve okulsuzlar en hızlı büyüyen kesim.

ASDE, çocukların ve yetişkinlerin bilgi paylaşımında bulunacakları öğrenim merkezlerini ve diğer yeni yolları destekleyip teşvik ederek ve basit bir şekilde çocuklar ve gençlere etkileşimlerini kontrol eden yetişkinler olmadan (ancak bu, yetişkinlerin istendiği zaman yardıma hazır olmadıkları anlamına gelmez) örgütlenebildikleri ve birlikte oyun oynayabildikleri özel alanlar sağlayarak, çocuklarının evde ya da topluluklarında öğrenimi konusunda kararsız olan aileleri harekete geçirmeyi umuyor.

ASDE, evokullulukla ilgili toplum içinde konuştuğumda çokça duyduğum şu yoruma verilmiş bir yanıttır: “Çocuklarımın tarif ettiğin gibi öğrenmesini istiyorum ama çalışmak zorundayım. Onlara evde öğrenimi kim verecek?” Hükümet ya da hayırsever, bu tür çabalara mali olarak yardım etmezse – ki hiçbiri bugüne kadar etmedi – ve tüm masraflar öğrenim merkezlerine ve üyelerine düşerse, bu yerlerin makul ücretler talep etmesi gerekir. Bildiğim alternatif okulların ve öğrenim merkezlerinin her biri, her yıl bir finansal sıkıntıya giriyor ve bu, benim tüm alternatif eğitim hareketi içinde geçen yıllarım boyunca geçerli olan bir şeydi.


Sizce eğitim kooperatifleri, bu alandaki ekonomik eşitsizlikleri çözme ve herkes için erişilebilir kılma konusunda  bir çözüm olabilir mi?

Khost: Kesinlikle! (yukarıdaki soruya verdiğim cevaba bakınız!) Aslında, ekonomik adaletsizliği çözmenin tek yolunun, insanların farklı bir topluluk olarak bir araya gelmeleri ve birbirlerinin çocuklarını işbirliği içinde eğitmeleri olduğunu savunuyorum. Çocukların ötekilik anlayışını geliştirmeleri ve farklılıkları kutlamanın tek yolu hep birlikte birbirimizi önemsemek ve birbirimizi önemsemek için durup zaman ayırmaktır. Bu tam olarak bir eğitim kooperatifidir, paranın el değiştirmediği, aksine güven ve şefkatin değiş tokuş edildiği bir yerdir. Bu, sınıf, din, ırk, toplumsal cinsiyet ve cinsiyetle birlikte diğerleri arasında ulusal köken çeşitliliğini de içermelidir.


Hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım, başarı odaklı bir çağdayız. Öz-yönelimli okulların bunun tam tersi olduğunu, yani sonuca değil sürece odaklı olduğunu söylüyorsunuz. Geçtiğimiz yıl bu topraklarda, öz-yönelimli olarak tanımlamasak da kooperatif olarak işleyen alternatif bir ilkokul, ironik bir şekilde ebeveynlerin başarı odaklı beklentileri nedeniyle kapandı. Siz ebeveynlerin/bireylerin sürece değil sonuca odaklı, başarıya odaklı bu bakış açısını değiştirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Khost: Bunu ASDE’nin bir temsilcisi olarak cevaplayabileceğime emin değilim, fakat size kişisel inancımı söyleyebilirim: insanların/ebeveynlerin başarının ne anlama geldiğini anlama konusundaki bakış açısını değiştirmenin tek yolu işe koyulup onlara bunu göstermektir. Bu nedenle, kendi çocuklarımı böyle bir şekilde yetiştirmeye ve başkalarının da aynısını yapmasına yardımcı olmak için elimden geldiğince çok zaman ve çaba harcamaya devam ediyorum. Voltaire’in Candide’de yazdığı gibi, “gelin, bahçemizi ekelim”. Bu yüzden, kendi çocuklarıma güveniyorum ve başkalarına karşı olabildiğince sabır ve şefkatle yaklaşıyorum.

Farenga:  Onlara daha iyi bir yol göstererek. Evokullu ve okulsuz çocuklar, bilinen prestijli pozisyonların -avukat, doktor, politikacı olarak- yanı sıra, sadece daha büyük bir topluluk yapısının bir parçası olmaktan keyif alan iyi bireyler olarak toplumdaki yerlerini almak üzere büyüdüler. Okullara ve destekçilerine bağırıp çağırarak daha fazla destek aldığımızı düşünmüyorum; öz-yönelimli öğrenciler hakkında gerçek hayattan örnekler sunarak ve onlara, Alex’in de belirttiği gibi, çocukların nasıl birer yetişkin haline geleceğini belirleyen şeyin, bir çocuğu nasıl yetiştirdiğiniz değil, bir çocuğa nasıl davrandığınız olduğunu göstererek destek aldığımızı düşünüyorum.

Evde eğitim gittikçe popülerleşen kavramlardan biri. Kısa bir zaman önce bir grup ebeveyn evde eğitimin yasallaşması için bir kampanya başlattı. Bu grup oldukça karışık ve heterojen bir gruptu, çok farklı politik ekonomik ve dini kesimlerden bireylerden oluşuyordu. Bu nedenle bir çok farklı başlık tartışmaya açıldı. Evde eğitim çocuk istismarına, çocuk evliliklerine ya da çocukların ekonomik olarak sömürülmesine yol açar mı gibi sorular gündeme geldi. Elbette bu tür sorunların yasal düzenlemelerle çözülmeyeceğini ve geleneksel eğitim yöntemlerinin çocuğun ruhsal ve fiziksel olarak sistematik bir şekilde istismarını sürdürdüğünü göz önünde bulundurarak, bu tür olası sorunlara nasıl yaklaşıyorsunuz? Sizin de evde eğitim konusunda karşılaştığınız benzer sorular/problemler var mıdır?

Khost: Sağlıklı, güvenli ve sevecen bir ortam, yasaların ve yönetmeliklerin değil, ortaklığın ve dostluğun sonucudur. Çocuk istismarı, okullarda olduğu kadar evde de olabilir. Aslında, çoğu geleneksel okulun çocuk istismarı olduğunu ileri süreceğim (ve buna ilk elden ABD’de ve Türkiye’deki okullarda tanık oldum). Evet, tabii ki istismar ve köktendinci değerler evde eğitimden türetilebilir, ancak okuldan daha fazla değildir. Mesele, bir çocuğun evde mi yoksa okulda mı öğrenip öğrenmediği değil, ne öğrendiği ve kiminle zaman geçirdiğidir. Bir okulda ya da evde, etrafındaki duyarlı bir topluluğun desteği ve yardımı ile kendi eğitimine rehberlik etmesine izin veren sağlıklı, açık bir ortama sahip bir çocuk başarılı olacaktır. Farklı olandan ve ötekiden nefret uyandıran katı bir yukarıdan-aşağı değerler hiyerarşisine mecbur bırakılan ve zorlanan bir çocuk, ister evde ister okulda ister başka yerlerde olsun, bu değerleri kesinlikle sürdürecektir.

Farenga: Çocuk istismarı toplumumuz ve okullarımız genelinde bir gerçeklik olduğu için, birkaç evokullu ailenin çocuk istismarcısı olması şaşırtıcı değildir. Ancak, evokulluluğun daha fazla çocuk istismarına yol açtığına dair bir kanıt yoktur. Tara Westover’ın Educated kitabı, böyle bir ailede çocuk olmaya dair çarpıcı bir itiraftır ve istismarcı evleri terk eden evokullu öğrenciler için çevrimiçi destek grupları bulunmaktadır. Westover’ın belirttiği gibi önemli olan problem, bir ailenin dini inançlarının, inançları çocukları için ne kadar mantıksız ve tehlikeli olursa olsun, çocuklarına sert davranmalarına nasıl bir kılıf olabileceği ve koruma sağlayabileceğidir. John Holt’un Çocukluktan Kaçış: Çocukların İhtiyaçları ve Hakları (1971)’ndaki çözüm önerisi, çocuklara yetişkinlerle aynı hakları vermekti. Hukuki boyutunu düşünmeden, herkesin önünde bir başka yetişkine vuramazsınız, ancak çocuklar hep ortalık yerde tokatlanır ve sürüklenirler… Holt, kitabına gelen güçlü, olumsuz kamusal tepki yüzünden hayal kırıklığına uğramıştı, bu yüzden taktikleri değiştirdi ve çocuklara saygı ve itibar kazandırmak için yasama işlemi yerine başka yollar aradı. Nihayetinde evokulluluğa destek olmak için gelişi böyle gerçekleşti.

Tarih boyunca toplumların baskı altına alındığı her dönemde, insanlar direnmek ve özgürleşmek için kendi yöntemlerini geliştirmişler. Çocukların özgürce büyümesi geçmişte olduğu kadar günümüzde de önemli bir ihtiyaç. Bu kaygılardan hareketle geçmişte özellikle Ferrer’in “Modern Okulları” gibi örneklere rastlıyoruz. Öz-yönelimli Eğitim Birliği’ni kurarken size ilham veren tarihsel örnekler nelerdi? Okurlarımıza eğitime kendi alternatiflerini yaratmaları konusunda ne önerirsiniz?

Modern Okullar’dan bahsetmeniz hoş bir tesadüf. Yakın zamanda, Modern Okullar tarafından kurulan ve tüm bu yıllar boyunca süren Modern Okul Dostları örgütünün (http://friendsofthemodernschool.org/) yürütme sorumluluğunu aldım. Yarattıkları etki tarih kitaplarına adeta gömülmüş olmasına rağmen (bu nedenle gönüllülüğe dahil oluşum, örgütü bir diğer nesle kadar sürdürebilmek için), Modern Okulların, Öz-yönelimli Eğitimin ya da daha spesifik olarak anarşist eğitimin açık ara en önemli örneği olduğunu düşünüyorum. Modern Okullara ek olarak, elbette, Summerhill kendi hayatımda son derece etkili olmuştur. Highlander Halk Okulu’nun yanısıra Yurttaşlık Okulları ve Özgürlük Okulları da yirminci yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nde Öz-yönelimli Eğitim tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, Agile Öğrenme Merkezleri’nin çağdaş SDE dünyasında son derece önemli olduğuna inanıyorum. (Tüm bunları detaylandırmaktan mutluluk duyarım!)

Farenga: Alternatif okullar benim için bir başlangıç noktasıydı, ancak Holt ve evokullularla on yıllar boyunca yaptığım çalışmalarda, tercih ettiğim okulsuz, topluluk temelli alternatiflere dair birçok şey öğrendim. Holt’un Instead of Education: Ways to Help People Do Things Better (Eğitimin Yerine: İnsanların Birşeyleri Daha İyi Yapabilmesine Yardım Etmenin Yolları) kitabında söz ettiği, Londra, İngiltere’deki Peckham Merkezi başlıca bir örnektir; bu kitap aynı zamanda alternatif okullara değil, okula alternatiflerle ilgilenen herkes için bir sürü başka fikri barındırır. Northstar: Gençler için Öz-Yönelimli Öğrenme, ABD’deki geleneksel liseler yerine yapılabileceklere dair harika bir modeldir. 20 yıldan fazla bir süredir faaliyetteler ve ABD’deki diğer genç öğrenim merkezlerinin başlamasına yardımcı olan bir programa sahipler.


Son olarak, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Khost: Bence bu hareketin tek başına “eğitim” ile daha az ve çocuk yetiştirme ve çocukluğun özü ile daha fazla ilgisi olduğunu belirtmek önemlidir. Çocukların sağlığı ve bakış açısı, salt eğitimlerinden daha fazla şeyden etkilenir. Bu hareket, şüphesiz ebeveynlik ve okulu kapsar ama aynı zamanda, daha önce bahsettiğim gibi, ötekilik için çeşitlilik, katılım ve şefkatin yanı sıra, şehir planlaması ve çocukların dünyadaki ortam ve mekânları üzerine düşünme gibi konuları da kapsar.

Teşekkür ederiz.

Röportaj: Özlem Arkun

Çeviri: Gamze Boztepe

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Röportaj: “Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/15/roportaj-cocugum-okulu-sevmiyor-ama-oyun-oynamayi-cok-seviyor/feed/ 0