Amed Katliamı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 29 Oct 2015 11:31:40 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Halklar için Devlet Düşman https://meydan1.org/2015/10/29/halklar-icin-devlet-dusman/ https://meydan1.org/2015/10/29/halklar-icin-devlet-dusman/#respond Thu, 29 Oct 2015 11:31:40 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/29/halklar-icin-devlet-dusman/ Devrimci Anarşist Faaliyet’in Ankara Katliamı’yla ilgili yayınladığı bildiri. Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post Halklar için Devlet Düşman appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi-Halklar için Düşman Devlet

Devlet; Amed’de ve Suruç’ta olduğu gibi bu kez de Ankara’da 10 Ekim günü art arda iki bomba birden patlattı. Barış ve özgürlük taleplerini yükseltmek için toplanan binlerce kişinin arasında patlayan bombalar, yüzden fazla kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin de yaralanmasına neden oldu. Alana ambulanslardan önce ulaşan, gaz bombaları ve coplarıyla yaralılara saldıran polis katliama imza atmış oldu: Devlet.

Devletin bir sürü biriminin bir sürü listesinde isimleri olan, sözde sürekli takip edilen bu IŞİD üyesi “canlı bomba”ların, rahat rahat bu patlamayı gerçekleştirmiş olması, devletin IŞİD’le ve İŞID’in bombayla ilişkisi böylesine belirginken hiç de şaşırtmadı.

Terör, devletin varoluşuna içkin bir özelliğidir. Devletin var olmak için itaate, itaat içinse korkuya ihtiyacı vardır. Önce bombalı saldırılarla estirilen terörün de, patlamalar gerekçe gösterilerek yaratılan terör dalgasının da amacı halkta korku ve panik yaratmaktır. Korkan, korktuğu için panikleyen halkların itaatkarlaşması olağandır.

Devlete itaat, devletin hükümetine itaattir. Hükümetler seçimlerle gelir ve giderler. Ancak muhalefet hükümet olduğunda da değişen hiçbir şey olmaz. Hükümette olanlar hükmetme statüsünü korumak ve kaybetmemek içinse seçimlerde; yalan dolan, hile hırsızlık ve zorbalıktan kaçınmazlar.

Suruç’ta, Amed’de, Ankara’da patlayan bombalar hükümette olan siyasi partinin hükümeti kaybetmeme, çoğunluğun itaatini yeniden kazanma çabasıdır.

Devlet ve IŞİD’in işbirliğiyle Suriye’de Kürt halkına uygulanan teröre, patlayan bombalara karşı koyan gençlerin üzerinden toplumun korkutulması ve sindirilmesi amaçlandı. Bir grup gencin cesaretini aşamayan devlet, bombalarla korku yaratarak cesareti kırabileceğini hesapladı ve Suruç’ta otuz dört genci bombayla katletti.

Suruç patlaması sonrasında ise devlet, patlamayı bahane ederek muhalefet üzerindeki baskılarını daha da arttırdı. Baskınlar, gözaltılar ve tutuklamalarla kendisini deşifre edenleri susturmayı ve korku ortamını kesintisiz sürdürmeyi amaçladı. Sokaklarda, mahallelerde, liselerde, üniversitelerde, meydanlarda bir araya gelen herkese; copuyla, gazıyla, saldıran kolluk kuvvetleri, hükümete itaat için yaratılan bu terörün dozunu artırıyordu.

Devlet bir yandan da Kürdistan’da terör estirmeye devam etti. Devletin operasyonlarla, sokağa çıkma yasaklarıyla yarattığı bu teröre karşı koymak için binler, on binler, milyonlar Ankara’da buluşmayı kararlaştırdılar. Amed’de Suruç’ta patlayan bombalar, Kürdistan’da sürdürülen savaş ve katliamlar, devlet ne yaparsa yapsın halkı korkutamıyor, halkın üzüntüsü öfkeye dönüşerek kuvvetleniyor ve cesaretleniyordu. Devlet için çark tam tersine dönmeye başlamış, korkması gerekenler cesaretlenmiş, kendisi ise korkaklaşmıştı. Devlet Ankara’da da bekleneni yaptı. Patlayan bomba ile 106 kişi yaşamını yitirdi.

Devletin, halkla savaşı son beş ayda binlerce kişinin yaşamını yitirmesiyle sürdürüldü. Süren bu savaşta devletin düşmanı olan bizler şunu unutmamalıyız: Halklar için düşman devlettir. Şimdi Cizre’de Hasan Nerse ve Varto’da Ekin Wan, Şırnak’ta Lokman Birlik, dalgalı denizlerde boğulan Alan Kurdi, doğumundan bir ay sonra ölen Muhammed, taciz ve tecavüzle tehdit edilen kadınlar, çalıştırılmayan ambulanslar, kapatılan hastaneler, basılan gazeteler, taranan evler, bombalanan mahalleler ve meydanlar, devletin varoluşunu gerçekleştirmesidir. Çünkü devlet; halk için terör, halk için savaştır.

Halklar için devletle savaş şimdi başlamadı, şimdi bitmeyecek de. Savaş devletsiz bir dünya olana dek sürecek. Bu savaş bizim, düşmanımızsa devlettir.  

Devrimci Anarşist Faaliyet’in Ankara Katliamı’yla ilgili yayınladığı bildiri.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post Halklar için Devlet Düşman appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/29/halklar-icin-devlet-dusman/feed/ 0
Devlet Terörü ve Panik Psikolojisi https://meydan1.org/2015/10/29/devlet-teroru-ve-panik-psikolojisi/ https://meydan1.org/2015/10/29/devlet-teroru-ve-panik-psikolojisi/#respond Thu, 29 Oct 2015 10:47:57 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/29/devlet-teroru-ve-panik-psikolojisi/ Tarih “devletlerin katliamları” ile kana bulanmış kırmızı kapaklı bir kitap gibidir. Karıştırdığınız her sayfadan kan ve vahşet akar, “devletin bekası” için harcanan hayatlar akar. Devletler yeryüzünün en büyük ve en organize terör örgütleridir. Buna rağmen devletin kendisi, akademiler ve sözüm ona terör uzmanları terörist kelimesini ısrarla ondan uzak tutarak çoğu zaman devrimcilere yapıştırır. Terör, devletlerce […]

The post Devlet Terörü ve Panik Psikolojisi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Devlet Terörü ve Panik Psikolojisi

Tarih “devletlerin katliamları” ile kana bulanmış kırmızı kapaklı bir kitap gibidir. Karıştırdığınız her sayfadan kan ve vahşet akar, “devletin bekası” için harcanan hayatlar akar. Devletler yeryüzünün en büyük ve en organize terör örgütleridir. Buna rağmen devletin kendisi, akademiler ve sözüm ona terör uzmanları terörist kelimesini ısrarla ondan uzak tutarak çoğu zaman devrimcilere yapıştırır. Terör, devletlerce uygulanagelen fiziksel ve psikolojik bir savaş stratejisidir. Adalet, özgürlük ve barış için mücadele eden insanlar, devletin terörüne en fazla maruz kalan kesimdir. Terör, devlet ile o kadar özdeş bir kavramdır ki, son dönemlerde adı sıkça anılan, yaşadığımız toprakları ve Ortadoğu’yu kana bulayan terör örgütü IŞİD bile ağabeylerine özenerek kendisine devlet unvanını yakıştırmaktadır. Bu, son derece manidardır.

Şurası açık ki, önce Amed sonra Suruç ve şimdi Ankara’da patlatılan bombalar canımızı çok yaktı; birçok dostumuzu, yoldaşımızı devletin bizzat organize ettiği bu saldırılarda yitirdik. Devlet, bu terör saldırılarıyla sadece canlarımızı almayı hedeflemedi; toplumun kimi yeteneklerini de zaafa uğratmaya, sakatlamaya çalıştı. Bomba belki Ankara’da patladı ama yarattığı acının yanında korku ve panik de bu toprakların dört bir yanında yankılandı, devlet bu konuda kısmen amaçladığını elde etti.

Bunun en belirgin yansımasını patlamadan iki gün sonra, Ankara metrosunda yaşanan “canlı bomba paniği”nde gördük. Metro hınca hınç doluyken, bir kadın endişe ve korku dolu bir sesle “Arkadaş canlı bomba” diye bağırdı. Gerisi tanıdık manzaralar. Korku, panik, izdiham…

Olayın asılsız olması, o an orada olanları rahatlatsa da, içinde yaşadığımız toplumun nasıl bir gerilimin içerisinde olduğuna, patlamadan sonra yaşanan travmanın ne kadar ciddi olduğuna dair bize ipuçları veriyor. Üstelik bu tek bir örnek; canlı yayın sırasında fünyeyle patlatılan bombalar, asılsız bomba ihbarları birbirini izledi. Şehir meydanlarında, metro istasyonlarında, GBT kontrolleri arttırıldı. Ağır silahlı polis ve askerler “vatandaşları korumak” için ortalarda fink atmaya başladı.

Amed’de, Suruç’ta ve Ankara’da patlattığı bombalarla yaşadığımız toprakları “terörize” eden devlet, bombanın doğal etkisi olan toplumsal travma (şok dalgası) ile yeni bir etki yakalamaya çalıştı, çalışıyor. Panik ve korku imparatorluğu!

Bir Bomba, Asla 1 Bomba Değildir!

Evet, bir bomba asla 1 bomba değildir. Bir yerde bir nükleer bomba patlarsa, patlamanın gücüyle oluşan şok dalgası kilometrelerce öteye kadar yayılır. Bir gölün ortasına bir taş atarsanız, taşın etkisinin halka halka büyüyerek kıyıya dek ulaştığını görürsünüz. Bir yere bir bomba bırakırsanız, sadece oradaki insanları öldürmezseniz, bu olaya doğrudan ve dolaylı olarak şahitlik eden herkeste bir şeyleri öldürmüş olursunuz. Yani Ankara’da patlayan bomba, hangi şekilde olursa olsun olayın yankılandığı her noktada patlamaya devam eder!

Tedirgin bakışlar, huzursuz davranışlar, kasılmış bedenler birbirine eklenip korku ve paniği büyütür. Evet, bomba patlamaya devam eder; evet bomba öldürmeye devam eder; cesaretimizi, onurumuzu, dayanışma arzumuzu sakatlar! Bomba en başta bedenleri parçalar ama en çok ruh ve beden bütünlüğümüzü parçalar. Kaldı ki, terörün ve asıl terörist olan devletin kastı da tam olarak budur. Yaşamı, yaşanmayacak hale getirene kadar korku, panikle doldurmak!

Bu şok dalgasının genişleyen halkaların içinde ne vardır peki? Elbette travma, korku, panik ve endişe. Hem de toplumun hiçbir bireyini es geçmeyecek şekilde yayılan bir travma. Patlamanın olduğu alanda sağ kalanlar, olayı sosyal medyadan bilgisayarın karşısında öğrenenler, televizyondan seyredenler, birilerinden duyanlar, ne olup bittiğini tam olarak anlamayan ama anne ve babaların suratlarındaki endişe ve korkudan tedirgin olan çocuklar ve elbette patlamada yaşamını yitirmiş olanların yakınları… Hatta ve hatta katliamı umursamayan ve belki de kısmen yaşananlara sevinenleri de içine alan bir halka ve şok dalgası…

Psikiyatri bu durumu Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak tanımlıyor. Travmanın etkisi olaya fiziksel ve duygusal yakınlığa göre fark gözetir: Olaya direkt maruz kalmayan, az önce adını andığımız halkaların çeperinde yer alanlarda, kızgınlık, yaşama karşı güvensizlik, korku, endişe ve hayatın anlamını sorgulama gibi hisler ve durumlar açığa çıkıyor. Diğer yandan halkaların merkezine yaklaştıkça travma daha da derinleşiyor.

Şok, korku, öfke, suçluluk, kaygı, çaresizlik ve umutsuzluk;

Gerginlik, yorgunluk, uyku sorunları, yeme bozuklukları, kalp atışlarında düzensizlik ve ani irkilmeler;

Huzursuzluk, güvensizlik, kendini reddedilmiş ya da yalnız hissetme, aşırı yargılayıcı ve suçlayıcı olma, her şeyi kontrol altında tutma isteği, çevreye ve olaylara yönelik ilgide azalma;

Olayla ilgili görüntülerin sürekli akla gelmesi, olayı hatırlatan en ufak şeylerin kişiyi o ana götürülmesi ve beraberinde konsantrasyon bozuklukları açığa çıkabiliyor.

Öte yandan, önceki saldırıda hedef olan politik ya da etnik grubun yeni bir saldırının hedefi olabileceği kaygısı da bu insanların yaşadıkları travmayı katmerleyen bir diğer etken oluyor.

Her ne kadar psikiyatrinin kendisi, bu noktada kişiler üzerinden doğru tespitler yapıyor olsa da, koyduğu çözüm önerileri oldukça güdük kalıyor. Tedaviler, seanslar, toplum merkezleri gibi çözüm arayışları yaşanan böylesine bir toplumsal olay için bir hayli kişisel kalıyor. Psikiyatri, her zamanki hatasına düşüp, toplumsal bir sorunun çözümünü bireylerin yaşamında olabilecek birkaç ufak değişiklikte arıyor.

Evet, acılarımız, korkularımız ve meseleyi ne derece farklı hissettiğimiz biricik olabilir. Fakat bu vaka, kesinlikle toplumsal bir vakadır. Bu saldırı devlet eliyle organize edilmiş, bütün detaylarıyla planlanmış, ölecek insanların politik görüşlerinden, bu meseleden toplumun geri kalanı ne kadar ve ne şekilde etkileneceği düşünülmüş, toplumda oluşan travmanın, devleti yönetmeyi kolaylaştıracağı, insanları sokaktan uzak tutacağı, gündelik sosyal yaşamı tahrip edeceği, toplum içerisindeki iletişimi, dolayısıyla insanların arasındaki ilişkiyi ve güven duygusunu sakatlayacağı öngörülmüş ve hatta insanların katillerinden kendilerini korumasını bekleyeceği “sağlıksız” bir gerçekliğin yaratılması ince ince hesaplanmıştır.

Elbette, ne bu korku ve panik havası çok anormal ne de toplumun içinde bulunduğu travmanın kendisi de garipsenecek bir şey. Dostlarını, yakınlarını, yoldaşlarını yitirmiş insanların ya da bu olaya herhangi bir şekilde maruz kalmış diğerlerinin yaşadığı ortama ve geleceğe karşı bir “…acaba…” ile yaklaşması bizi şaşırtmalı.

Fakat şunu unutmamalıyız ki, katillerimizin korumasına muhtaç kalmamak böyle alçakça saldırılara tekrar karşılaşmamak için, dahası kaybettiğimiz dostlarımızın arzularına ve inançlarına sahip çıkmak için korkunun yerini cesaretle, paniğin yerini sakinlikle değiştirmeli. Bizi bile isteye yalnızlığa ve yalıtılmışlığa gömmek isteyen bu iktidar odaklarına karşı “paylaşma ve dayanışmayı” yükseltmeli, yaşadığımız acıyı, hissettiğimiz öfkeyi kavgayla harmanlayıp mücadele etmeye devam etmeliyiz. Çünkü acılarımızı saracak, öfkemizi dindirecek, toplumu bu travmadan çıkartacak ve dostlarımızın anısını ve fikirlerini yaşatacak olan şey mücadelenin ta kendisidir!

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayında yayımlanmıştır.

The post Devlet Terörü ve Panik Psikolojisi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/29/devlet-teroru-ve-panik-psikolojisi/feed/ 0