antimilitarizm – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 03 Nov 2015 17:46:37 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ” Akdeniz Anarşist Toplantısı ve Ankara Değerlendirmesi” – Alp Temiz https://meydan1.org/2015/11/03/akdeniz-anarsist-toplantisi-ve-ankara-degerlendirmesi-alp-temiz/ https://meydan1.org/2015/11/03/akdeniz-anarsist-toplantisi-ve-ankara-degerlendirmesi-alp-temiz/#respond Tue, 03 Nov 2015 17:46:37 +0000 https://test.meydan.org/2015/11/03/akdeniz-anarsist-toplantisi-ve-ankara-degerlendirmesi-alp-temiz/ Şubat 2015’te başlayan (IFA) Uluslararası Anarşist Federasyonları tarafından da desteklenen uluslararası anarşist dayanışma kampanyası “3 Gefires” (3 Köprü) projesi, 9-18 Ekim arasında Yunanistan’ın farklı şehirlerinde düzenlenen bir dizi etkinlik ile sona erdi. Yunanistan’ın çeşitli kentlerinde mücadele veren anarşist örgütlenmelerin birbirleriyle uyumlu; ortak ya da bağımsız olarak yürüttükleri eylemlikler şu üç başlık altında örgütleniyordu: Güney Avrupa’da […]

The post ” Akdeniz Anarşist Toplantısı ve Ankara Değerlendirmesi” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi-1 Akdeniz Anarşist Toplantısı ve  Ankara Değerlendirmesi Alp Temiz

Şubat 2015’te başlayan (IFA) Uluslararası Anarşist Federasyonları tarafından da desteklenen uluslararası anarşist dayanışma kampanyası “3 Gefires” (3 Köprü) projesi, 9-18 Ekim arasında Yunanistan’ın farklı şehirlerinde düzenlenen bir dizi etkinlik ile sona erdi.

Yunanistan’ın çeşitli kentlerinde mücadele veren anarşist örgütlenmelerin birbirleriyle uyumlu; ortak ya da bağımsız olarak yürüttükleri eylemlikler şu üç başlık altında örgütleniyordu:

Güney Avrupa’da dayanışma köprüsü

Doğu Akdeniz yayında dayanışma köprüsü

Balkanlar’da dayanışma köprüsü

Bu köprüler aracılığıyla proje yürütücüsü örgütlenmeler proje başlangıcından itibaren dünyanın pek çok farklı bölgesindeki anarşist örgütlenme ve federasyonla iletişime geçmişlerdi.

Devrimci Anarşist Faaliyet’i temsilen katıldığımız CRIFA (Anarşist Federasyonlar Uluslararası İlişkiler Komisyonu) son toplantısına katılan “Liberter Komünistler Grubu” içinde bulundukları projeyi detaylarıyla açıklamış ve DAF’ın da dayanışma göstermesini istemişti.

Akdeniz Anarşist Toplantısı

Atina, Selanik, Patra, Larissa, Heraklio, Rethimno ve Hanya kentlerinde toplamda 10 gün süren eylemler, açık ve kapalı toplantılar, sunumlar, kitap fuarı, kolektif yemekler ve konserler gerçekleştirildi.

9 Ekim günü Atina Ekonomi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Balkan Yarımadası’nda Uluslararası Dayanışma başlıklı etkinlikte devletlerin milliyetçilik politikaları ve toplumsal yansımaları tartışıldı. Panel ve tartışmaların ardından 17 Kasım direnişinin mekanı olan Politeknik bahçesinde, anarşist tutsaklarla dayanışma konseri düzenlendi.

10 Ekim günü Atina Manastır Meydanı’nda savaşa, milliyetçiliğe ve faşizme karşı bildiri dağıtımı gerçekleşti. Bu esnada Ankara Katliamı’na ilişkin gelen haberler doğrultusunda Yunanistan Parlementosu önündeki Syntagma Meydanı’na eylem çağrısı yapıldı. Syntagma Meydanı’nda başlayan yürüyüş TC Büyükelçiliği önünde son buldu. Yürüyüşte Yunanca ve Türkçe “Unutulamaz Affedilemez” yazılı DAF imzalı pankart taşındı. Gerçekleştirilen protestoların ardından oldukça geç başlayan, “Günümüzde anarşist örgütlenmelerin yapıları ve faaliyet alanları” başlıklı panel gerçekleştirildi. Panelde DAF, CNT, Francophone Anarşist Federasyon, FAI İtalya ve 3 Gefires temsilcisi konuşmacılar kendi örgütlenmelerinin yapısını ve işleyişini anlatarak faaliyet alanlarına değindiler. Sunumların ardından karar alma süreçleri hakkında oldukça verimli tartışmalar gerçekleştirildi.

11 Ekim günü ise Atina’daki son etkinlik olan “Günümüz dünyasına anarşist bakış ve incelemeler” başlıklı panel ve tartışmalar gerçekleştirildi.

Meydan Gazetesi2 Akdeniz Anarşist Toplantısı ve  Ankara Değerlendirmesi - Alp Temiz

11-14 Ekim tarihleri arasında Selanik Aristoteles Üniversitesi fizik bölümünde ve anarşist sosyal merkez SABOT’ta “Balkan Anarşist Toplantısı” kapsamında çeşitli bölgelerden katılımcı grup, örgüt ve federasyonlar bir araya geldi. 12 Ekim günü, Ankara Katliamı’nı protesto etmek için Kamara Meydanından başlayan bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşte Türkçe ve Yunanca “Unutmak Yok Affetmek Yok” yazılı DAF imzalı pankart taşındı. Binlerce kişi Selanik’teki TC konsolosluğuna yöneldi. Burada polis otobüslerinin tampon tampona yapışarak büyükelçiliği koruma altına aldığı görüldü.

“Antimilitarizm, Antifaşizm, Antinasyonalizm” başlıklı panelde Ioannina’dan “Barefoot Battalion”, Selanik’ten “Ruthless Critique”, Bulgaristan’dan “Antifa Action”, Sırbistan’dan “Antifa Action Nis”, Makedonya’dan “Bitola” gruplarından katılımcılar sunumlar yaptı.

“Sermaye kendi çıkarları için göçmenleri yaratır ve onları kullanır. Balkanlarda dayanışmayı örgütleyelim!” başlıklı panelde ise “No Border Sırbistan”, “No Border Zagreb” ve “No Border Bulgaristan”, Kilkis’ten Otonom Mekan, Selanik’ten No Lager, Lesvos Adası’ndan ise Musaferat grupları konuştu.

“Sosyal direniş ve öz örgütlenme” başlıklı panelde de Romanya’daki “Barınma Hakkı Cephesi” tahliyelere karşı mücadele hakkında deneyim aktardı. Ljubljana “A-infoshop”tan konuşmacılar Slovenya’daki 2013 ayaklanmasını anlattı. Belgrad’dan “Infoshop Furija”, “Koko Lepo” otonom kreş deneyiminden bahsetti. Selanik’teki öz yönetimli VIOME fabrikasından işçiler bilgilendirme yaptılar. Ve son olarak “3 köprü” ittifakından yoldaşlar 2008-2015 sürecindeki sosyal mücadeleleri, seçim kandırmacasını ve öz örgütlülüğü tartıştılar.

14 Ekim günü Heraklio kentinde Ekoloji gündemli bir panel gerçekleştirildi. Evagelismos işgal evi gönüllülerinden bir yoldaşımız petrol boru hatları ve Kıbrıs çevresi kıta sahanlığındaki petrol yataklarının hangi şirketlerce paylaşıldığı, deniz alanlarının nasıl ticarileştirildiği hakkında bir sunum yaptı. Biz de Patika Ekoloji Kolektifi olarak mücadele alanlarımızdan ve deneyimlerimizden bahsettik. Bölgede kurulu olan ve kurulması planlanan rüzgar tribünleri nedeniyle yoğun bir RES karşıtı mücadelelerini aktaran yoldaşlarımız en çok yerellerle kurulan iletişimin öneminden bahsettiler.

15 Ekim günü Rethymno kentinde gündüz saatlerinde Ankara Katliamı’nı protesto yürüyüşü gerçekleştirildi. Yürüyüşte Türkçe ve Yunanca “Unutmak Yok Affetmek Yok” yazılı DAF imzalı pankartın yanı sıra “3 Gefires” den yoldaşlarımız da Türkçe “Bütün Devletler Katildir” yazılı pankart taşıdı. Gerçekleşen eylemin ardından Üniversite Kültür Merkezi’nde “Hareket, örgütlenme ve direniş” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Etkinlikte Rethymno ve Kıbrıs’tan yoldaşlarımız mücadele deneyimlerini aktardılar. Biz de DAF olarak mücadele alanlarımız ve perspektifimiz hakkında kısa bir tanıtım yaptıktan sonra Pirsus ve Kobanê’deki dayanışmanın örgütlenişini konuştuk ve Rojava Devrim sürecini tartıştık.

16-18 Ekim günlerinde Hanya’da Akdeniz Anarşist Toplantısı ve yeni süreçlerin örgütlenmesi hakkında toplantılar gerçekleştirildi. 16 Ekim günü “Savaşa, sınırlara ve Ankara Katliamına Karşı” bir protesto yürüyüşü gerçekleşti.

17 Ekim günü “Kürt Coğrafyasında Demokratik Özerklik” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Demokratik özerklik üzerine çalışmaları bulunan Ercan Ayboğa, demokratik özerklik fikrinin altyapısı ve uygulama alanları hakkında bir konuşma gerçekleştirdi. Ardından DAF adına gerçekleştirdiğim, “Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi” başlıklı sunumda; Osmanlı döneminden bugüne Pirsus ve Kobanê’nin ortak geçmişinden başlayarak devletlerin yapay sınırlarıyla parçaladığı bölgenin yapısından bahsettim. 2012 yılından itibaren Rojava Devriminde çeşitli alanlarda ve ölçeklerde gerçekleşen toplumsal dönüşümü özetledim. Kobane Direnişindeki TC ve IŞİD arasındaki organik bağın kanıtlarını ortaya koyarak bu bağın gerekçelerini analiz ettim. Bölgedeki yoğun devlet terörüne karşı yerel halkın özsavunma güçleri ile direnişini ve sınırın her iki tarafındaki dayanışma ilişkisini anlattım. TC, Esad, ÖSO, ABD, Koalisyon Güçleri, Rusya arasındaki anlaşmaları ve pazarlığı, tampon bölge senaryolarını, güncel değişimlerle aktarıp bu eksende bir tartışma zemini oluşturmaya çalıştım. Son olarak da Avukat Deniz Gedik, Nusaybin Ablukasını, son günlerdeki sokağa çıkma yasaklarını anlatarak bölgedeki deneyimlerinden bahsetti. Etkinlik çok sayıda soru ve uzun süreli tartışmalarla son buldu.

18 Ekim günü “Kırım’daki dayanışma ve uluslararası dayanışmanın önemi” başlıklı son panel gerçekleştirildi. Kırım bölgesinde etkinliği giderek artan Neonazilerin ve faşist toplulukların saldırıları ve toplumda yarattığı etkiler konuşuldu.

Ankara Katliamı’nın Dünya Gündemine Etkisi

Atina’ya vardığım ilk gün olan cuma günü akşamında yediğimiz yemekte İtalya Anarşist Federasyonu’ndan Bolonya’lı bir yoldaşımın “Türkiye’deki durum şu anda nasıl?” sorusuna verdiğim, vermek zorunda kaldığım cevap ertesi günkü felaketin kehaneti gibiydi: “Seçim dönemi Türkiye’de sadece sandıktan ve oylardan ibaret değil, geçtiğimiz seçimde Amed’de bir katliam yaşandı, yine sonrasında Suruç katliamı gerçekleşti. Rusya’nın füzeleri Esad’ı güçlendiriyor. Şu an çok gergin bir ortam var her an bir yerlerde bir bomba patlayabilir…”

10 Ekim öğle saatlerinde bildiri dağıtırken Liberter Komünistler Grubu’ndan bir yoldaşın yüzünde endişeyle yaklaşıp “Ankara’da ne olmuş?” sorusuna “Ne zaman ne olmuş?” diye cevap verdim şaşkınlıkla. Yoldaşın yüz ifadesinin ürkütücülüğüyle bildiri dağıttığımız meydanın köşesindeki kahve dükkanına girdim internet şifresi alabilmek için. Anarşi Haber’de gördüğüm ilk haber “Bu meydan kanlı meydan videosu” idi.

İçinde bulunduğumuz koşulların aktif savaştan başka bir şey olmadığını bir kez daha hissettim. Ama belki de hissettiğim en çirkin duygu da bu durumun olağanlaşmasıydı. Üzüntüm, öfkem, çaresizliğim ile uzakta ve yapayalnızdım. Yalnızlığım uzun sürmedi. Sağolsun yoldaşlar hemen yanıma geldiler, biraz sonra eyleme son verdiler ve Excarhia mahallesine döndük. Hemen akşamına Syntagma’da bir protestoya hazırlandık.

Sonraki günlerde gittiğim Selanik’te, Rethymno’da, Hanya’da tıpkı Atina’daki gibi Yunanistan sokaklarında “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Bütün Devletler Katildir” sloganları yankılandı. Sadece Türkler ve Kürtler değil Yunanlılar, İtalyanlar, Slovenyalılar, herkes çat pat söyleyebildiği kadar…

Gün geçtikçe daha fazla maruz kaldığımız devlet terörünün dünyanın başka bölgelerindeki yoldaşlarımızca nasıl tepki bulduğunu gördüm. Yoldaşlarımız sadece pankartlarında değil gözlerinde, yüreklerinde de gösteriyorlardı:

DAYANIŞMA SİLAHIMIZDIR!

Alp Temiz

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post ” Akdeniz Anarşist Toplantısı ve Ankara Değerlendirmesi” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/11/03/akdeniz-anarsist-toplantisi-ve-ankara-degerlendirmesi-alp-temiz/feed/ 0
Silah Fuarına Karşı Antimilitarist Eylem https://meydan1.org/2015/06/13/silah-fuarina-karsi-antimilitarist-eylem/ https://meydan1.org/2015/06/13/silah-fuarina-karsi-antimilitarist-eylem/#respond Sat, 13 Jun 2015 13:23:12 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/silah-fuarina-karsi-antimilitarist-eylem/ İstanbul TÜYAP’ta düzenlenen IDEF 2015 Savunma Sanayii Fuarı, Vicdani Ret Derneği tarafından protesto edildi. “Savunma Değil Katliam Fuarı / Militarizmi Değil Barışı Savunuyoruz” yazılı pankart ile fuar önünde bir açıklama yapmak isteyen Vicdani Ret Derneği üyeleri, fuar önünde bekleyen sivil polisler tarafından engellenmek istendi. Polisin engellemelerine ve “fuar önüne gitmeniz sizin can güvenliğiniz için riskli” […]

The post Silah Fuarına Karşı Antimilitarist Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
silahfuarı

İstanbul TÜYAP’ta düzenlenen IDEF 2015 Savunma Sanayii Fuarı, Vicdani Ret Derneği tarafından protesto edildi.

“Savunma Değil Katliam Fuarı / Militarizmi Değil Barışı Savunuyoruz” yazılı pankart ile fuar önünde bir açıklama yapmak isteyen Vicdani Ret Derneği üyeleri, fuar önünde bekleyen sivil polisler tarafından engellenmek istendi.

Polisin engellemelerine ve “fuar önüne gitmeniz sizin can güvenliğiniz için riskli” tehditlerine rağmen basın açıklamasını gerçekleştiren Vicdani Ret Derneği üyeleri ve antimilitaristler, fuarda tanıtılan son model silahlara, bombalara ve tanklara karşı, “Unutmayın, bütün bu silahlar her gün, dünyanın dört bir yanında insanları öldürmek için kullanılıyor. Hedef olma sırasının ne zaman size geleceğini asla bilemezsiniz. Militarizm öldürür” açıklaması yaptı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Silah Fuarına Karşı Antimilitarist Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/silah-fuarina-karsi-antimilitarist-eylem/feed/ 0
Militarizme Direnen Kadın Rela Mazali – Merve Arkun https://meydan1.org/2014/05/23/militarizme-direnen-kadin-rela-mazali-merve-arkun/ https://meydan1.org/2014/05/23/militarizme-direnen-kadin-rela-mazali-merve-arkun/#respond Fri, 23 May 2014 18:00:32 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/23/militarizme-direnen-kadin-rela-mazali-merve-arkun/ İsrailli Rela Mazali, uzun yıllardan bu yana, antimilitarizmin toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkisine dair yaptığı çalışmalarıyla tanınan bir yazar. Kendisini antimilitarist ve feminist olarak tanımlayan Mazali, özellikle İsrail’de sürmekte olan savaş ortamına, zorunlu askerliğe, etnik ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele etmekte ve bu alanda çalışmalar yürütmekte. İsrail’deki zorunlu askerliğe karşı vicdani ret çalışmaları yürüten New Profile’ın […]

The post Militarizme Direnen Kadın Rela Mazali – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İsrailli Rela Mazali, uzun yıllardan bu yana, antimilitarizmin toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkisine dair yaptığı çalışmalarıyla tanınan bir yazar. Kendisini antimilitarist ve feminist olarak tanımlayan Mazali, özellikle İsrail’de sürmekte olan savaş ortamına, zorunlu askerliğe, etnik ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele etmekte ve bu alanda çalışmalar yürütmekte.

İsrail’deki zorunlu askerliğe karşı vicdani ret çalışmaları yürüten New Profile’ın kurucularından olan Mazali ile, dünyanın birçok yerinde 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü etkinliklerinin düzenlendiği şu günlerde buluştuk. İsrail’deki vicdani ret hareketini, New Profile’ı, işgale karşı antimilitarist mücadelenin önemini ve bir kadın olarak antimilitarist mücadelenin toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkisini Rela Mazali’den dinledik.

Merhaba Rela. Sizin de içinde bulunduğunuz ve birlikte mücadele ettiğiniz New Profile, İsrail’de militarizme karşı mücadele etmekte olan örgütlenmelerin arasında en bilinenlerinden. Öncelikli olarak, New Profile’dan kısaca bahsedebilir misiniz?

New Profile 1998’de kuruldu. Kurulumunda ben dahil birçok kadın arkadaşım vardı. Bu süreçte erkek akadaşlarımız da bizlerle birlikte hareket ettiller. Hareketin içinde güçlü bir queer kanat da var. New Profile’ı toplumun militarizasyonunu önlemek için kurduk. Çünkü İsrail’de insanlar maruz kaldıkları militarizasyonun farkında değil. Feminist bir temelde ve hiyerarşik olmayan bir yöntemle bu organizasyonu oluşturmaya çalışıyoruz. Diğer coğrafyalarda benzer niyetlerle kurulmuş oluşumlarla ilişki halinde olarak mücadele alanını genişletmeye çalışıyoruz.

Vicdani ret, militarizme karşı mücadelemizdeki ayaklardan yalnızca biri. Biz, militarist hizmete karşı  her türlü direnişi destekliyoruz. İnsanlara sahip oldukları haklar noktasında bilgiler veriyoruz ve vicdani retlerini açıkladıklarında nelerle karşılaştıklarına ilişkin bilgilendiriyoruz. Dürzü retçilerle yakın ilişkilerimiz var.

Dürzü Retçiler:
İsrail’de yaşayan ve Müslüman olan Dürzüler, İsrail devletinin dayattığı zorunlu askerliği reddetmektedir. Kendilerini Filistinli olarak ifade eden ancak İsrail'de yaşayan Dürzüler, işgale karşı İsrail ordusunda yer almayı reddetmektedir. Dürzülerden bazıları vicdani retlerini pasifist ya da eline silah almama gibi bir zeminde değil, etnik kimlikleri temelinde,bazıları ise dini temelde açıklıyor. Orduya katılmayı reddederek vicdani retlerini açıklayan Dürzü retçiler arasında, askeri cezaevlerine kapatılanlar da vardır.

Militarizmin, yaşadığımız coğrafyada, sirayet ettiği gündelik yaşamlardaki belirleyiciliği çok yüksek. Bu durumİsrail’de de benzer sanıyorum. Buna ilişkin birkaç örnek verebilmeniz mümkün mü?

İsrail ‘de özellikle eğitimin bu noktadaki belirleyiciliği çok fazla. Her lisede ordu mensupları bulunuyor ve okullar bazen askeri üslere ziyaretler düzenleniyor. Hatta kreşlerde bile benzer uygulamalara rastlıyoruz. Örneğin öğretmenler çocuklara askerlerin “ne kadar kahraman olduğunu” anlatıyor ve çocuklardan askerler için paketler hazırlamasını istiyor. Sonrasında çocuklar genelde gidip “annelerine” bunu söylüyor ve paket hazırlamak için onlardan yardım istiyor. Bazen ailelerden talepler alıyoruz; örneğin okuldan askerler için paketler istendiğinde, askerler yerine hastanedeki çocuklar için paketler hazırlamak istiyorlar ya da çocuklarının Batı Şeria’ya yapılacak bir geziye gitmesini istemiyorlar.

Bunun dışında, birçok tatil günü, ulusal zafer ya da şehitlik teması ile belirginleşiyor; buralarda yine tehlike, güvenlik ve kahramanlık söylemleri yükseltiliyor.

İsrail gibi, sürmekte olan işgal dolayısıyla ordunun dokunulmaz kılındığı bir coğrafyda, zorunlu askerlik karşıtı çalışmalarda bulunmak, antimilitarist mücadele yürütmek zor olsa gerek. Sizler, yürütmekte olduğunuz savaş karşıtı ve antimilitarist mücadeleden ötürü herhangi bir devlet baskısıyla karşılaştınız mı?

Aslında birkaç yıl önce, sanıyorum 2007’de, 20’nin üzerinde barış aktivisti sorgulama için gözaltına alınmıştı. Birkaçının evleri basılmış ve bilgisayarlarına el konulmuştu. İsrail'de psikolojik olarak orduya elverişli olamamak, askerlik yapmamak için bir neden. Soruşturma dahilinde, bazı arkadaşlarımız gençlere bunu nasıl yapacaklarını öğretmekle suçlanmıştı. Bir soruşturma açıldı fakat sonunda dava açamadılar. Çünkü onlar için buradan bir dosya çıkarmak çok zordu. Fakat baskının birçok şekli var biliyorsun. Bizler çoğu zaman, deli, marjinal kişiler olarak tanımlanıyoruz. Bu da bir çeşit baskı; çünkü bu yüzden insanlar New Profile ile çok ilişkilenmek de tedirgin olabiliyor.

İsrail’de askerlik zorunlu; fakat bunu reddeden vicdani retçilerin sayısı da hayli fazla. İsrail'deki vicdani retçilerin, ret açıklamalarında ortak bir arka plan söz konusu mu?

Askerlik hizmetini yapmayanları daha önce araştırmıştık. Çoğunun bizimle alakası yok ve vicdani retçi ya da muhalif olduklarını bile iddia edemeyiz ama askere gitmiyorlar. İstemediklerinden ya da ekonomik ya da başka nedenlerle askere gitmiyorlar. İnsanlara askerliğin herkesin paylaştığı bir şey olmadığını göstermeye çalışıyoruz. İnsanlar herkesin askere gittiğini varsayıyorlar ve bu yüzden askere gitmezse farklı, garip, marjinal olacağını, herkesin normalde yaptığı bir şeyi yapmamış olacaklarını düşünüyorlar. İnsanların yarısından fazlasının askere gitmediğini gösterdiğimizde insanlar düşünmeye başlıyor: Ben neden gidiyorum?

Peki siz antimilitarist harekete nasıl dahil oldunuz? Kendi hikayenizi anlatır mısınız?

Ben işgal karşıtı hareketin parçasıydım. 1989’da başlayan 1. İntifada hakkında bir film projesi içerisinde yer alıyordum. Film İntifada’yı yapan askerler hakkındaydı, askerlerle röportajlar yapmıştık. Film süreci, beni insanları orduya katılmaya iten nedenler hakkında düşünmeye itti. Ayrıca çocuklarım vardı ve böyle bir toplumda çocuk yetiştirmenin ne demek olduğunu düşünmeye ve yazmaya başladım. O dönemde Amerika’da okuyan bir arkadaşım bana militarizasyon hakkında yazdığımı söyledi. Beni Cynthia Enloe ile tanıştırdı. O dönemde militarizasyon kelimesini bile bilmiyordum. Bana birçok makale gönderdi ve bu konuda çalışmaya başladım.

Daha sonra 1996’da, Netenyahu’nun başbakanlığı döneminde, bir tünelin açılışında çatışma çıktı ve her iki taraftan insanlar yaşamlarını yitirdi. O dönemde birçok insan barışın geldiğine inanıyordu. Ülkenin her yanından, işgal karşıtı hareketten olmayan kadınlar, “gereksiz savaşlara verecek çocularımız yok” dövizleriyle gelmiş, kesişim noktalarında duruyorlardı. Kendilerine “Barış Anneleri” diyorlardı. Onları evimin yakınındaki bir kesişimde gördüm ve gidip konuştum. Kendiliklerinden sokağa çıkmışlar ve öğrenmek istiyorlardı. Politik meseleri anlamak istiyorlardı ve kadın ve militarizm üzerine birlikte çalışabileceğimiz bir çalışma grubu kurduk. İsrail toplumunda askere yazılmayı reddeden ya da bundan kaçınan birçok grupla iletişime geçtik.

Ben de o zamandan bu yana antimilitarist mücadele içerisinde hareket etmeye devam ediyorum.

İsrail’de askerlik hizmeti kadınlar için de zorunlu, fakat bunu reddeden kadınlar da var. Vicdani retçi kadınların karşılaştığı başlıca sorunlar neler?

Militarist bir toplum oldukça cinsiyetçidir. Kadınlar askere çağırılıyorlar, bazıları çarpışmalara giriyor, bazıları ise orduyla ilgili işlerde çalışıyor fakat yine de “gerçek askerler” gibi muamele görmüyorlar, ne toplumda ne de askeriye içerisinde. Bu nedenle kadınlar genelde askere gitmeyi reddetmeyi daha kolay buluyorlar. Ordu, birçok kadının reddini kabul ediyor. Kadınların askerlik yapmaması, erkeklere göre daha “kolay”. Fakat geçtiğimiz yıllarda biraz daha zorlaştı. Bazı kadın retçiler askeri cezaevine gönderildi. Eğer bir vicdani retçi olarak tanınmaya başlarsanız, işler daha da zorlaşıyor. Sorgulanıyorsunuz, aşağılanıyorsuz, size inanmıyorlar… Bunlar çok stresli süreçler, genelde ilk görüşmede reddinizi kabul etmiyorlar ve işi yokuşa sürüyorlar. Bu genelde çok uzun sürüyor ne olacağını bilmiyorsunuz.

Bununla birlikte New Profile’da değil fakat daha büyük vicdani ret hareketlerinde de kadınlar çok “önemli” değildir. Kadınlar, devletin gözünde “gerçek askerler” olmadıkları için “gerçek vicdani retçiler” gibi de görünmezler.

İsrail devletinin Filistin topraklarındaki işgali, İsrail’deki antimilitarist hareket açısından çok büyük anlam taşıyor. Antimilitarist hareket, işgale karşı nasıl bir mücadele öngörüyor?

Doğrudan işgale karşı çalışma yürüten birçok grup var ve biz birçoğuyla farklı nedenlerle biraraya geliyoruz. Barış İçin Kadın Koalisyonu, şu anda bağımsız hareket eden bir yapı fakat ilk kurulduğunda bir koalisyon olarak hareket ediyordu ve New Profil da bu koalisyonu kuranların arasındaydı. Biz bu koalisyonu kurarken,  New Profile olarak farklı bir odağımız olsa da, işgale karşı mücadele etmeye odaklanan böyle bir koalisyonun bir parçası olmayı da önemsiyorduk. Şu anda New Profile olarak hala bu koalisyonun eylemlerine katılıyoruz, çalışma gruplarında yer alıyoruz.

İşgale karşı mücadelede sistematik bir programımız yok fakat sistematik olarak çalışma gruplarıyla dayanışma gösteriyoruz. Diğer taraftan İsrail’in militarizasyonu üzerine çalışmalar ortaya koyan bir başka grup daha yok. Biz gruplar arasında çalışmaları önemsiyoruz fakat diğer taraftan toplumu dönüştürmeye çalışmak da önemli. Çünkü böylece işgali, baskıyı ve topraksızlaştırmayı engelleyebiliriz. Tüm bunlar militarizasyonla çok temelden ilişkili. Düşman ve tehdit algısıyla sürekli yeniden üretilen bir durum.

Aslında işgal, İsrail toplumunda militarizasyonun normalleşmesinde ve meşrulaştırılmasında çok büyük rol oynuyor.

Evet, biz de böyle düşünüyoruz. İşgal, militarizasyonun  normalleştirilmesi için de bir bahaneye dönüşüyor. Bu çatışma, iktidarı elinde tutanların kullanabileceği ve onların işine yarayan bir koza dönüşüyor. Toplumsal sorunların üzerini örtüyor. Mesela insanlara cinsiyet rollerine ilişkin bir meseleden bahsettiğinizde, önce çözmemiz gereken başka konular var diyerek, güvenliği konu ediyorlar. Yoksulluk, cinsiyetçilik, ayrımcılık ya da Yahudi toplumundaki ırkçılık, hepsi ikincil sorunlar olarak düşünülüyor. Asıl çelişki burada ortaya çıkıyor. Ve bu arada iktidardakiler yeni neoliberal politikalarını devreye sokarak, yoksulu daha da yoksullaştırıyor. Böylece militarizasyonu, çatışmayı normalleştiriyor ve bunu kendilerine yarayacak şekilde kullanabiliyor.

Son olarak bir kadın ve bir antimilitarist olarak cevabınızı ayrıca  önemsediğimiz bir sorumuz olacak. Cinsiyet politikaları üzerine çalıştığınızı, feminist mücadelenin içinde olduğunuzu aynı zamanda miltarizasyona karşı da mücadele içinde de yer aldığınızı biliyoruz.  Peki siz, kadın mücadelesi ve antimilitarist mücadele arasındaki ilişkiyi nasıl ele alıyorsunuz?

Genelde ben bunu şu şekilde tanımlarım, militarizasyon her zaman “biz” ve “onlar”a ihtiyaç duyar. “Onlar” hep düşmandır. “Biz” ise kendimizi korumalıyız. “Onlar” “biz”i tehdit ederler ve korkutucudurlar. Algı bu şekilde üretilir. Fakat aslında bence militarizasyonun üç kutbu vardır. “Biz”, “onlar” ve “ev”. “Biz” askerdir. “Onlar” düşmandır. Üçüncüsü ise “ev” kadındır, o kırılgandır ve böyle olmak zorundadır. Çünkü böylece düşmandan korunmak için erkeğe ihtiyaç duyar ve erkek de ayrıcalıklarını ve üstünlüğünü buraya koyar. Kadınlaştırılan, kırılganlaştırılan ve kırılgan olarak kalması gereken bir kutup vardır, böylece onu korumayı vazife edinen erkek kendi ayrıcalılarını kaybetmeden bu rolünü devam ettirebilir ve “seni ben koruyorum” söylemini tekrarlayabilir. Bu kırılgan kadın, evdeki kadın ve çocuklar her daim idealize edilir. Ev sıcaktır ve hep oraya dönmek istenir, ve asker buna da ihtiyaç duyar. Bir “düşman” olmasa dahi, bu gelecekte olmayacağı anlamına gelmez ve korunması gerek bu kırılgan, zayıf şeye her zaman ihtiyaç duyar. Bu nedenle zayıf, kırılgan ve korunmaya muhtaç olan bu kutup hep böyle kalmalıdır.

Militarist bir toplumda kadın kaçınılmaz olarak, hangi yolla olursa olsun, her zaman daha aşağı bir pozisyonda tutulmalıdır. İsrail çok “modern”, çok Batılı görünüyor. Batılı toplumlarda hiç cinsiyetçilik yokmuş gibi bir algı üretiliyor. Kadınlar özgürmüş gibi bir görüntü yaratılıyor. İsaril’de kadınlar o kadar eşit ki, orduya bile katılıyorlar gibi bir hava yaratılıyor. Aslında birçok yönden İsrail toplumunda kadının pozisyonu her daim ikincil. Benim gibi kadınlar, görece ayrıcalıklı olan kadınlar bile ikinci sınıf. Bu nedenle militarizme karşı verilen mücadele, feminist bir mücadeledir. Bu, kadınlara uygulanan ayrımcığa karşı, başka gruplara uygulanan ayrımcılığa karşı bir mücadeledir. Ve kadınların bu  militarizasyonun bir bileşeni olarak bu mücadelede tavır alması oldukça önemlidir.

Röportaj için çok teşekkür ederiz. Erkek egemenliğine, militarizme ve onun devamlılığını sağlayan devlete karşı mücadelenin daha da büyümesi ümidiyle…

Röportaj: Merve Arkun
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.

The post Militarizme Direnen Kadın Rela Mazali – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/23/militarizme-direnen-kadin-rela-mazali-merve-arkun/feed/ 0
Savaş Psikolojisini, “Sanal Psikologlar” İyileştirecek https://meydan1.org/2013/06/17/savas-psikolojisini-sanal-psikologlar-iyilestirecek/ https://meydan1.org/2013/06/17/savas-psikolojisini-sanal-psikologlar-iyilestirecek/#respond Mon, 17 Jun 2013 14:40:24 +0000 https://test.meydan.org/2013/06/17/savas-psikolojisini-sanal-psikologlar-iyilestirecek/ Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Güney California Üniversitesi’nin Yaratıcı Teknolojiler Enstitüsü, son zamanlarda yarattığı sanal insanlarla, bu sanal insanlarla başlattığı çalışmalarla teknoloji dünyasının gündeminde. Enstitü yarattığı “sanal psikolog”larla bir yandan savaşın yarattığı travmayı atlatamayan askerlere “yardım etmeyi” amaçlarken bir yandan da Amerikan ordusunun çalışmalarını besliyor. Bilgisayar ekranında, rahatça bir koltuğa oturmuş, sakin bir ses tonuyla konuşan […]

The post Savaş Psikolojisini, “Sanal Psikologlar” İyileştirecek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Güney California Üniversitesi’nin Yaratıcı Teknolojiler Enstitüsü, son zamanlarda yarattığı sanal insanlarla, bu sanal insanlarla başlattığı çalışmalarla teknoloji dünyasının gündeminde. Enstitü yarattığı “sanal psikolog”larla bir yandan savaşın yarattığı travmayı atlatamayan askerlere “yardım etmeyi” amaçlarken bir yandan da Amerikan ordusunun çalışmalarını besliyor.

Bilgisayar ekranında, rahatça bir koltuğa oturmuş, sakin bir ses tonuyla konuşan bir kadın görüyorsunuz. Kadın sizi selamlıyor ve ekranın karşısındaki koltuğa yerleşmenizi bekliyor. Kendini tanıtıyor, o sizin “sanal terapist”iniz. Onu garipsediğinizi fark edince nereli olduğunuzu, ne iş yaptığınızı soruyor. Sakinleştirici ses tonuyla “en son ne zaman biriyle kavga ettiğinizi”, “öfkenizi kontrol altında tutup tutamadığınızı” soruyor ve “sanal terapi seansı”nız başlıyor…

ABD’de 1999 yılında Amerikan ordusuyla imzalanan bir anlaşma sonrasında kurulan Yaratıcı Teknolojiler Enstitüsü (ICT), ordu için yaptığı stratejik çalışmalarla biliniyor. ABD Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı Pentagon ile işbirliği yapan teknoloji enstitüsü kurulduğu günden bu yana geliştirdiği ve uyguladığı “sanal gerçeklik” tedavisiyle, özellikle savaş sonrası travması yaşayan askerlerin tedavisi mümkün olmayan “yaralarını” sarmaya çalışıyor. ICT son zamanlardaysa dünyaca ünlü psikologlar rehberliğinde hazırladığı “sanal psikologlar” tedavisiyle gündemde.

Enstitü bugüne kadar, gerçekçi simülasyon teknolojileriyle, gerçek insanlar gibi düşünen birçok “sanal insan” yarattı ve bilgisayar ortamında bu sanal insanları kullanarak Amerikan ordusunda görevli askerleri baskı altında sorgulamaya, bilgi toplamaya, stres altında karar vermeye karşı birçok denemeden geçirdi. Denemeden başarılı geçemeyen askerlerin, askeri eğitimlerinde farklı stratejiler geliştirilmesini önerdi, askeri eğitimde “daha verimli askerler” yaratmak için değişiklikler yapılması kanısına vardı.

Amerika’da 60’a yakın hastane ve askeri üste uygulanan sanal terapi tedavisi, Afganistan ve Irak savaşlarından dönen yüzbinlerce askerin yaşadığı travma sonrası stres bozukluğunu hafifletmeyi amaçlıyor. “Kanıta dayalı tedavi” yöntemiyle askerler yaşadıklarını tekrar tekrar anlatıyor ve karşı karşıya kaldıkları travma ile tekrar yüzleştiriliyorlar.

Enstitü bu tedaviyle savaş psikolojisiyle yaşamak zorunda bırakılan askerlerin iyileştirilebileceğini iddia ederken, tedaviyi gören askerlerin anlattıkları ise savaşların insanlar üzerinde bıraktığı etkilerin geri döndürülmesinin imkansız olduğunu açıkça gösteriyor. Irak Savaşı’ndan dönen bir asker “Geceleri kabuslar görerek uyanıyor ve uyuyamıyordum. Kabuslar ve uyanmalar tedaviden sonra da hala devam ediyor. Ama artık gördüğüm kabuslardan sonra uyuyabiliyorum. Yaşadıklarıma alıştım” diyor. Bombaların, ölümlerin, katliamların, savaşların insan bedeninde, zihninde bıraktığı derin yaraları “hafifleten” ve yaşayanları bu yaralara “alıştıran” enstitünün asıl amacının ise anlatılanlardan öte, yaptığı çalışmalarla katliamcı orduları beslemek ve nice savaş mağdurunu “savaşların normalliği”ne alıştırmak olduğu açık.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.

The post Savaş Psikolojisini, “Sanal Psikologlar” İyileştirecek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/06/17/savas-psikolojisini-sanal-psikologlar-iyilestirecek/feed/ 0