AVM tüketim – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 15 Apr 2019 13:10:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 AVM’ler Yükseliyor Semtler Dönüşüyor – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2019/04/15/avmler-yukseliyor-semtler-donusuyor-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2019/04/15/avmler-yukseliyor-semtler-donusuyor-ilyas-seyrek/#respond Mon, 15 Apr 2019 13:10:45 +0000 https://test.meydan.org/2019/04/15/avmler-yukseliyor-semtler-donusuyor-ilyas-seyrek/ Asıl olarak devletin iç/dış politikalarının konuşulduğu genel seçimlerin aksine yerel seçimlerde -her ne kadar şimdilerde devletin bir “beka sorunu” olduğu gündem edilmiş olsa da- adaylar yerel, “mahalli” konular üzerinden yarışmaktadır. Bundan dolayı da geçtiğimiz seçim sürecinde “Beyoğlu’nda zaman geçiren/yaşayan profil değişti, Kadıköy doldu taştı, Bakırköy ve Kartal boşaldı” şeklindeki sorunlar, adaylara duyurulması için daha çok […]

The post AVM’ler Yükseliyor Semtler Dönüşüyor – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Asıl olarak devletin iç/dış politikalarının konuşulduğu genel seçimlerin aksine yerel seçimlerde -her ne kadar şimdilerde devletin bir “beka sorunu” olduğu gündem edilmiş olsa da- adaylar yerel, “mahalli” konular üzerinden yarışmaktadır. Bundan dolayı da geçtiğimiz seçim sürecinde “Beyoğlu’nda zaman geçiren/yaşayan profil değişti, Kadıköy doldu taştı, Bakırköy ve Kartal boşaldı” şeklindeki sorunlar, adaylara duyurulması için daha çok gündem edilmiştir. Kısacası İstanbul’un bu ilçelerinin “o eski halinden eser yok şimdi”. Bunların yanı sıra gerek tüketime ve inşaata odaklı neoliberal ekonomik politikaların gerekse muhafazakar milliyetçi politikaların ilçelere ve İstanbul’un tamamına yönelik büyük etkilerini yaşıyoruz. Kentsel dönüşümlerle değişen yaşamlar, inşaatı tamamlanmamış binalar ve yıkılmayı bekleyen yıkık dökük yapılarla hayalet mahallelere dönüşen mekanlar ve diğer pek çok kentsel sorun… Seçim döneminde adayların vaatleri de ilçelerin yaşadığı sorunlara konu olmuştu. Örneğin CHP’nin Kadıköy adayı Şerdil Dara Odabaşı’nın, Beyoğlu adayı Alper Taş’a “Beyoğlu’nda seçimi kazan da Kadıköy’ü kurtar. AKP belediyesi İstanbul’un vitrini Beyoğlu’nda eğlence, kültür, sanat hayatını bitirdiği için herkes Kadıköy’e geliyor, seçmenler aşırı yoğunluktan şikayetçi” söylemleri de bu yönde bir açıklamadır.

Peki gerçekten ilçelerde yaşanan bu değişikliklerin nedenleri nelerdir? Beşiktaş’ın/Kadıköy’ün dolup taşmasının, belirli ilçelerin boşalmasının ve nitelik değiştirmesinin nedenleri nedir?

Kadıköy/Beşiktaş Doldu Taştı!

Beşiktaş’ın ve Kadıköy’ün ziyaretçilerle dolup taşmasıyla ilişkili olarak insanların, ekonomik ve daha çok siyasi baskılar sonucunda büyük bir dönüşüm geçiren Beyoğlu’ndan veya “çevre” diye nitelendirilecek mahalle ve ilçelerden vakit geçirmek, eğlenmek, alışveriş yapmak amaçlı buralara gelmelerine odaklanmak eksiklik olacaktır.

Evet, Kadıköy’ün “Kadıköylülük” kimliği üzerinden belirli bir nüfus grubunun ekonomik, sosyal, politik ve/veya kültürel gelişimlerini korumak ve sürdürmek için mekânsal olarak kümelendiği yerlere yönelik tanımlanan bir tür “enklav” (enclave) gibi lanse edilmeye/düşünülmeye başlandığı ve bu haliyle -Louis Wirth’in tanımıyla- bir tür “gönüllü getto” havasına bürünmeye başladığını söyleyebiliriz. İşte bu algıyla ilişkili olarak gelişimin neden ve nasıl olduğuna da bakmak gerekmektedir. Bu gelişimin temelinde Kadıköy’e metrosundan metrobüsüne, treninden vapuruna pek çok farklı yolla ulaşımın kolaylaşmasının etkisi olduğu gibi Kadıköy’ün çizdiği “muhalif ve özgür bir ortam” betimlemesinin de etkisi bulunmaktadır. Ama bunlar resmin tamamı değil; işin tuzu biberi, cilasıdır.

Genetiği Değiştirilmiş Beyoğlu

Her ne kadar bugün, siyasi iktidarın karşısında bir mücadele alanı olarak kullanılan ve toplumsal muhalefet için değerli olan pek çok siyasi değeri yitirmeye başlasa da Beyoğlu, özellikle Gezi Parkı Direnişi ile önemli bir simgesel mekandı. Direnişin sonucunda Topçu Kışlası yapılamamış olsa da AKM’nin yıkılması, Taksim Meydan Camii ve Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi mekanın fizikselliğinde, hafızasında ve kültürel kodlarında önemli değişiklikler meydana getirdi, getirmeye devam ediyor. Tarlabaşı gibi mahallelerde devam etmekte olan soylulaştırma ve yerinden etme uygulamaları, İstiklal Caddesi üzerindeki restorasyon çalışmaları ve kültür sanat merkezlerine yönelik politikalar da dönüşümün sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik ayaklarından birkaçıydı. Ayrıca Arap nüfus ağırlıklı turistlere göre ekonomisinin yeniden düzenlenmesinin önünün açılması yoluyla da Beyoğlu’nun  hızla cazibe merkezi olmaktan çıkarılmaya çalışıldığını; başta üniversiteliler olmak üzere kentli orta sınıfın mekânla arasına mesafe koymasına yönelik hamleler yapıldığını görmek gerekmektedir.

Bakırköy ve Kartal’da Yaşanan Dönüşüm

Neoliberal ekonomi politikalarının getirdiği rant gelirinin değişimi, ulaşım yatırımları, ekonomik ve siyasi etkenler nedeniyle bazı alanların yükselişe geçip belirli mahalle ve semtlerin eski değerini yitirmesi neticesinde geniş boyutlarda dönüşümler yaşanmaktadır. Tüketim odaklı ekonomi ve rant gelirinin önemli bir kaynak olarak görüldüğü ekonomik yaklaşımın bazı ilçelerde kentsel dönüşümü ve yerinden edilmeyi etkilediği gibi zaman geçirmek, eğlenmek veya alışveriş yapmak için orada yaşayanları da başka merkezlere yönelttiğini de görmek gerekmektedir. Bakırköy ve Kartal’da yaşanacak geniş çaplı bir dönüşüm öncesinde “kuzuların sessizliği”  boyutunda artan boş, kiralık/satılık daire ve işyerleri de bu durumu kanıtlamaktadır.

AVM’ler Yükseliyor Semtler Düşüyor

1988 yılında Bakırköy’de, Türkiye’nin ilk AVM’si (Galleria) açılmıştı. O günden bugüne artan AVM’ler modern ve farklı ihtiyaçların giderilmesini sağlamalarının yanı sıra alışverişin ötesinde bir olgu haline gelmiştir. Teknolojinin internet üzerinden alışverişe birçok olanak sağlaması, insanların telefonları ile alışveriş yapabilme durumu, AVM’lerin giderek daha çok sosyal ve eğlence amaçlı vakit geçirebileceği rekreasyonel açık ve kapalı mekânlar haline dönüşmesinde bir etken olmuştur. Ayrıca son 20 yıl içinde kapalı, kontrollü ve içe dönük bir tipoloji de sunan alışveriş merkezleri, 1993’ten sonra karma kullanımlı ofis, konut vb. işlevleri de barındırmıştır. Alışveriş mekanı kentten kopuk fakat kendi içinde kent parçalarını barındıran yapılara dönüşmüştür. Bu değişim ile birlikte büyük alışveriş merkezlerinde alışveriş, tüketici için kolay, rahat, çeşitli, zevkli ve daha ekonomik hale gelmiştir. Bu AVM’ler, en yüksek gelir seviyesinden en düşük gelir seviyesine kadar toplumun her kesimine hitap ettiği için geniş bir kesimin ilgisini çekmektedir.

Bu durumda hem alışveriş hem rekreasyon alanı olarak AVM’ler, küçük/çevre semtler üzerinde ciddi sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve yerleşimsel etkilere sahiptir. Bu etkilerin en başında  insanların bulunduğu ve bulunmak istediği mekanları değiştirmek istemesi ve eğlence, giyim ve yemek alışkanlıklarındaki değişim gelmektedir. Kent mekanı, alışveriş merkezi içinde yeniden yapılanmakta ve AVM’ler de kent merkezine alternatif oluşturmaktadırlar. Kısacası yaşam alanı ve toplumsal mekan olmaları nedeniyle AVM’ler çekici özelliğe sahiptir. AVM’lerin sayısında artış yaşandığı gibi AVM’lerde zaman geçiren insanların sayısında da artış söz konusudur. 2019’un ilk aylarında açıklanan sayısal verilere bakarsak da İstanbul’da toplam 123 aktif, 15 inşaat halinde olmak üzere toplam 138 AVM bulunmaktadır.

AVM’ler halihazırda düşüşte olan semtlerdeki/ilçelerdeki insanları çekse de doğal yeşil alanlara, sahillere sahip olmamaları ve genellikle alkol kullanımına uygun olmamaları nedeniyle belirli bir kesimin de alternatif merkezlere doğru gitmesinin önüne geçememiştir. İşte tam da bu noktada, gittikçe artan tüketim mekanları ve muhalif havası nedeniyle Beşiktaş ve özellikle Kadıköy bu alternatifi oluşturmaktadır.

Çare ?

Kentsel problemler temel olarak mekansal problemlerdir. En başta belirtmek gerekir ki mekan sadece bir konum belirtmemektedir. Toplumsal ilişkilerin gerçekleştiği alan olması nedeniyle toplumsal dönüşüme de zemin hazırlamaktadır ve mekana en ufak müdahale büyük toplumsal sonuçları beraberinde getirmektedir. Bu ilişkisellik hali geniş pek çok yapı ile iç içe geçmiş olduğu için de bu tür kentsel sorunların birden çok “çare”si bulunmaktadır. Bu sorunların merkezi yerleşim anlayışıyla/yöntemiyle ilişkisi olduğu gibi rant ve tüketime dayalı ekonomi anlayışıyla da ilişkisi bulunmaktadır. Bu sorunlardan kurtulmanın çaresi de burada yatmaktadır!

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.

The post AVM’ler Yükseliyor Semtler Dönüşüyor – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/04/15/avmler-yukseliyor-semtler-donusuyor-ilyas-seyrek/feed/ 0
“Kafanın İçinde “Ne” Var?” – Erdinç Yücel https://meydan1.org/2014/03/04/kafanin-icinde-ne-var-erdinc-yucel/ https://meydan1.org/2014/03/04/kafanin-icinde-ne-var-erdinc-yucel/#respond Tue, 04 Mar 2014 11:11:21 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/04/kafanin-icinde-ne-var-erdinc-yucel/ Değişik zamanlarda yaşıyoruz. Nereye baksak kafası karışık ve kaygı içinde insanlar… Herkes mağdur, herkes kırılgan, herkes yine de dünya hakkında bilinmesi gereken her şeyi yalamış, yutmuş ve hazmetmiş görünüyor. İçine gömüldüğümüz gündemler birbirini öyle hızlı takip ediyor ki gündemin içinden bakıp, resmin bütününü görmek pek olası değil sanki. Patladığı günden bu yana bir parçası kılındığımız […]

The post “Kafanın İçinde “Ne” Var?” – Erdinç Yücel appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Değişik zamanlarda yaşıyoruz. Nereye baksak kafası karışık ve kaygı içinde insanlar… Herkes mağdur, herkes kırılgan, herkes yine de dünya hakkında bilinmesi gereken her şeyi yalamış, yutmuş ve hazmetmiş görünüyor. İçine gömüldüğümüz gündemler birbirini öyle hızlı takip ediyor ki gündemin içinden bakıp, resmin bütününü görmek pek olası değil sanki.

Patladığı günden bu yana bir parçası kılındığımız Suriye İç Savaşı mı dersiniz, Büyük Ortadoğu Projesi mi, Reyhanlı Katliamı mı? Avrupa’yı sarsan ekonomik krizin gölgesinde AB ilişkileri mi yoksa… Ergenekon operasyonları, KCK operasyonları, “barış” süreci… Devletin el değiştirmesi, cemaat – AKP savaşı, CHP’de kaynayan kazanlar, Taraf’tan ayrılanlar, orduda boy gösteren kadro sıkıntısı… Ermeni meselesi, Kıbrıs meselesi, İsrail’le ilişkiler… Yeniden çizilen sınırlar, küreselleşme, güç gösterileri… Dünyanın dört bir yanında kazanlar kaynarken Türkiye’de kurutulan dereler, Hidroelektrik Santraller, iki milyon ağaç pahasına yapılacak olan İstanbul’daki 3. Köprü ve Havaalanı projeleri, Taksim’in yayalaştırılması ama gösteri yürüyüşlerine kapatılması, dört bir yandan fışkıran AVM’ler, alkol yasağı, ertesi gün haplarının reçeteye bağlanması, internetin kontrol altında tutulması, hapishane kompleksleri, “iki ayyaş”lar, “en az üç çocuk”lar, dört artı dört artı dörtler…

Tüm bunları nefes almadan sıralarken OECD yaşam endeksinde Türkiye’nin sonuncu olmasını filan da es geçmeyelim. Hiçbir gündemin hatırı kalmasın… Bunca şey nefes nefese yaşanırken kimi vatanı korumak peşinde, kimi imanını, kimiyse yaşam tarzını… Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, neyi isteyip neyi istemediğimizi unutturan bir hırgürün içinde, yaşam gailesindeyiz… O halde korkularımızın motorunu durdurup bir nefes almanın tam zamanı…

Algımızı durultmanın, gerçeklikle ilişkimizdeki temassızlıkları gidermenin, Mevlana’nın filine ışıkları açıp bir de öyle bakmanın tam zamanı… “Kardeşim Esad”ın bir günde nasıl “kan emici Esed”e dönüştüğünü anlamanın mesela… Tıpkı yıllar öncesinde kırk yıllık “tedhiş”in bir gecede “terör”e dönüşmesi gibi… Birbiriyle kopuk ve ilişkisiz görünen her şeyin aslında nasıl da birbirine göbekten bağlı olduğunu, hayatın ve hegemonya stratejilerinin boşluk tanımadığını da anlamanın yolu belki bu dil oyunlarını görebilmekten geçmektedir kim bilir…

İki kere iki dört; dilinizi, gündeminizi ve korkularınızı yönetmeyi başaran kişiler algınızı ve davranışlarınızı da yönetebilirler. İşte tekleşmiş bir toplum distopyasına giden yolun köşe taşları… Algınızın iplerini elinizde tutamıyorsanız hayatınızı nasıl savunabilirsiniz ki? Yaşam alanlarınızı ve çocuklarınızı mesela…

O zaman bütün bu muhabbetlerin rotasını kısaca çizmek gerekir: Algı manipülasyonunun ilk adımı bildiklerini unutturmaktır. Buyurun size enformasyon bombardımanı… Gerçeklerle harmanlanmış yalanlar. Arzulara bulanmış kaygılar… Havuç ve sopa… Şeyler arasındaki bağıntıları takip etme yetimizin elimizden alınması izler bunu. Akışı takip etme yeteneğimizin güdükleştirilmesi. Bağlam ile algımız arasına çekilen perdeler… Gerçeklikle aramızda örülen duvarlar…

Masa başında oluşturulan bir dille malul olmak… Tedhiş, dehşetten gelir mesela. Sizi dehşete düşürerek, korku salarak algınızı ya da davranışlarınızı yönlendiren her hareket bir tedhiş hareketidir. Dehşet yoksa tedhiş yoktur. “Üniversite Harçları Kaldırılsın” diyen 17’lik çocuğu tedhiş suçlamasıyla hapislerde süründüremezsiniz mesela… Bağlam ortadadır… Devletin işkencesinin, gözaltında kayıpların, infazların tedhişle ilişkisini gözlerden gizlemeniz de olası değildir. Zira dehşet saçarak algınıza ve davranışlarınıza yapılan bir müdahaledir söz konusu olan… Ama terör dediğinizde her şey değişiverir. Kavramın aslında aynı köke erişmesinin bir önemi yoktur bu noktada. O kökü kimse algılayamamaktadır çünkü. Ve böylece “silahsız terör örgütü” gibi kavramlar bile icat etmeniz mümkündür artık. Sonra kaos ve anarşi vardır. Mutlaka çok “kötü” şeylerdir böyle ama ne olduklarını kim bilebilir ki… Şeyler bağlamlarından tek tek kopartılıp kavramlar yeniden içeriklendirilirken, birbiriyle alakasız her şeyi birbiriyle ilişkilendirebilmek de mümkün olur… Kaos eşittir anarşi, anarşi eşittir terör. E tedhiş ne oldu? Suya düştü… Su ne oldu? Paralel devlet içti… Gerisi oldu da bitti maşallah. “Operasyon”un adı eskiden “ameliyat”mış kimin umurunda? Ne yaptık? Devletin düzenine karşı kargaşa çıkartmaya terör denir… Peki ya kargaşa? “Emek Sineması yıkılmasın” dersin. Polis gelir gaz sıkar. Kargaşa olur. Çocuklarımız ölmesin dersin. Polis gelir cop çeker, kargaşa olur. Ve kargaşa her zaman devletin düzenine karşı girişilmiş bir eylem olduğu içindir ki polis seni dövüyorsa bir bildiği vardır mutlaka. Ve bildiği o şey de senin bir terörist olduğundur… Tenis seyircisinden de, tiyatrocudan da, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dan da terörist çıkarmanın formülü budur işte. Kuşkusuz postmodern zamanlarda simya, sosyal bilimlerin en mühimidir.

Bağlamları kopar, dün bildiğini bugün unuttur, kavramları yeniden içeriklendir, şeyleri nasıl algılatmak istiyorsan öyle ilişkilendir. Sözde soykırım, sözde vatandaş, sözde muhalefet… Dersim bir kararnameyle böyle Tunceli olur. 1 Mayıs Mahallesi, Mustafa Kemal… Kart-Kurt işte güzel kardeşim. Çaktınız köfteyi… Sonra bir sabah kalkmışsınız “Esad Kardeş” olmuş, “kan emici Esed…” Hani böyle şeyleri pek merak edenlerden değilseniz boşluğu doldurmak yine benim işim olsun: Ondan sonra 11 Mayıs… Ne güzel kasabamızdın sen Reyhanlı.

Sonra gelsin dindar nesil, gitsin Taksim. Gitsin kürtaj, gelsin üç çocuk… Neyin yenilip neyin içileceği, neyin giyilip neyin çıkarılacağı, kaç çocuk yapılacağı, nasıl yapılacağı, kime ne denilip ne denilmeyeceği, neye itiraz edilip neye edilmeyeceği, nerede toplanılıp nerede dağılınacağı filan artık “usta”nın bileceği iştir ve fakat neyin özel hayata ve yaşam tarzlarına müdahale olup olmadığını da o bilecektir elbette… Burada başbakan konuşuyorken, onun lafı üstüne laf söylemek ne haddimize…

Ve ondan sonra aslına bakarsanız on iki gelir… Algımızın ipleri “usta”ların elinde olduktan sonra apoletliymiş apoletsizmiş ne fark eder… Ve her gün 12 olduktan sonra Mart’mış Eylül’müş beyhude…

 

Erdinç Yücel

 

Bu yazı Meydan Gazetes’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Kafanın İçinde “Ne” Var?” – Erdinç Yücel appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/04/kafanin-icinde-ne-var-erdinc-yucel/feed/ 0