başkaldırı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 18 Mar 2015 14:05:03 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yalınayak : ” ‘Kadın Başına’ Devlete Başkaldıranlar ” – Seza Mis Horuz https://meydan1.org/2015/03/18/yalinayak-kadin-basina-devlete-baskaldiranlar-seza-mis-horuz/ https://meydan1.org/2015/03/18/yalinayak-kadin-basina-devlete-baskaldiranlar-seza-mis-horuz/#respond Wed, 18 Mar 2015 14:05:03 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/18/yalinayak-kadin-basina-devlete-baskaldiranlar-seza-mis-horuz/   Gazetemizin bu sayısının Yalınayak köşesinde, onlarca yılını tutsaklıkla geçirmiş, şimdi de görüşçü olarak hapishanelere gitmeyi sürdüren eski bir kadın tutsağın mektubuna yer verdik. Seza Mis Horuz gazetemize yazdığı mektubunda tutsaklık dönemini, devletin kadın tutsaklara yönelik sistematik saldırılarını ve kadınların tüm bunlara rağmen büyüttükleri direnişlerini yazdı. Horuz’un gazetemize gönderdiği mektubu, siz okuyucularımızla paylaşıyoruz. Ben ilk […]

The post Yalınayak : ” ‘Kadın Başına’ Devlete Başkaldıranlar ” – Seza Mis Horuz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Gazetemizin bu sayısının Yalınayak köşesinde, onlarca yılını tutsaklıkla geçirmiş, şimdi de görüşçü olarak hapishanelere gitmeyi sürdüren eski bir kadın tutsağın mektubuna yer verdik. Seza Mis Horuz gazetemize yazdığı mektubunda tutsaklık dönemini, devletin kadın tutsaklara yönelik sistematik saldırılarını ve kadınların tüm bunlara rağmen büyüttükleri direnişlerini yazdı. Horuz’un gazetemize gönderdiği mektubu, siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Ben ilk olarak 12 eylül askeri faşist darbenin hemen sonrasında, 30 Ekim 1980’de Elazığ’da gözaltına alındım ve tutuklandım. 1,5 yıl Mamak ve Erzincan Askeri Cezaevi’nde yattıktan sonra, çıktım. Daha sonra 1984 Mart’ında İstanbul’da gözaltına alındım ve 7 yıl Metris, Çanakkale ve Bartın’da mahpus yattım. 1998’de yeniden tutuklandım; 6 ay Bakırköy ve Kütahya Kadın Cezaevinde kaldım.

Askeri cunta rejiminin ilk yıllarından 85’li yıllara kadar, oldukça kötü koşullarda yaşadık. Gözaltı süreçlerinin 90 gün olduğu, en ağır işkencelerin hem gözaltındayken hem de cezaevindeyken yaşandığı dönemlerdi. İlk tutuklandığımda Elazığ 1800 Evler’de, Ankara DAL’da ve İstanbul Gayrettepe’de toplam 105 gün işkencede gözaltında kaldım. 84’deki tutuklanmamda da 1,5 ay gözaltında kaldım.

Mamak ve Metris cezaevlerinde geçen yıllarım, işkencenin en yoğun olduğu yıllardı.

Devletin devrimci, siyasi, muhaliflere tahammülü yoktur; kadın devrimci siyasi muhaliflere ise hiç yoktur. Gözaltında ve cezaevlerindeki tüm uygulamalarda bunu derinden yaşadık. “Kadın başına devlete baş mı kaldırıyorsun? diye başlayan işkence ve aşağılanmalar hep devam etti. Saldırılar hem siyasal kimliğimize, hem de kadın kimliğimize yönelikti. Yıllarca, mahkemelere her gidişimizde, giysilerimizi tümden soyarak çıplak arama dayattılar. Direnince de kadın gardiyanlar grup olarak saldırılarına ve işkencelerine devam ettiler. Bazen zorla çıkardıkları sutyenlerimizi, ellerimizi kelepçeledikten sonra başımıza bağlayarak askerlerin arasında yürüttüler. Bırakalım hapishane dışına çıkarken yapılan işkenceli aramaları, bir dönem koğuştan havalandırmaya çıkarken de dayattılar. “Arama bahane, amaç işkence” diyerek aylarca soyunmayı kabul etmediğimiz için havalandırmaya çıkamadık. Havasız, kalabalık, nem kokan koğuşlarda ikişer-üçer kişi aynı ranzada yatmak zorunda bırakıldık. Bir maşrapa suyla, banyo yapmaya zorlandık. Regl dönemlerinde pamuk alamadığımız dönemler oldu.

Koğuş aramaları diyerek, yaşadığımız mekanı alt üst ediyorlardı. Giysileri, yiyecekleri birbirine karıştırıyor; üzerine de sıvı yağı döküyorlardı. Kimi aramalarda bizi havalandırmaya çıkarıyorlar, arama süresince de elimizi ve ağzımızı (slogan atmayalım diye) bantla bağlayıp soğukta bekletiyorlardı.

Gazetelerden kesip duvara yapıştırdığımız çocuk ve doğa resimlerini her gün askerler yırtardı; biz de yeniden diş macunu ile yapıştırırdık.

Gözaltında ve cezaevlerinde cinsel küfür ve tacize uğramayan tek bir kadının olduğunu düşünmüyorum. Tecavüze uğrayanlarımızın bazıları da yıllar sonra ancak dillendirebildi. Uzun ve işkenceli sorgular sonunda, yarı ölü bir şekilde, sürüklenerek hücreme götürülürken orta yaşlı, uzatmalı bir asker elle taciz yapıyor, memelerimi sıkmaya çalışıyordu. Ölü seviciydiler. İğrençtiler… Fiziksel gücümün sıfırlandığı bu durum

Kusma ihtiyacı ve öfkemin harmanlandığı anlardı.

Ankara DAL’dayken yaşlı bir anne getirdiler. Zengin bir eve temizliğe gidiyormuş. Evin kadını “altın küpemi çaldı” diye polise teslim etmiş. Onlarda kadına kabul ettirmek için vajinasından elektrik vermişlerdi. Kadın günlerce travmasını yaşadı. “Oğlum yaşındaydılar, ya yakınlarım duyarsa ne yaparım, ben çalmadım” deyip durdu.

İstanbul Gayrettepe’deyken hamile siyasi bir kadın vardı hücremizde. “Bize istediğimiz sayıda isim vermezsen seni bırakmayız. Bebeğin zarar görür” diye işkenceci polisler tehdit etmişti. Kadın bebeğimi düşüreceğim ya da bu koşullarda sakat doğar diye çok büyük korkuya kapıldı. Önceleri isimleri vermek istemedi. Sonra verdi ama buna rağmen gözaltında tuttular. Vicdan azabı ve bebeğini kaybetme korkusuyla sürekli başını duvarlara vurmaya çalışıyor ve çığlık çığlığa bağırıyordu. Kendine zarar vermemesi için sürekli tetikte duruyorduk. Bunlar yaşadığımız binlerce dehşetten sadece ikisi.

İki kişilik hücrede, 10 kadındık. Biraz daha iyi nefes alabilmek için sırayla küçücük mazgalın önüne geliyorduk. Uzanabilecek tek bir sedir vardı. Hijyen koşullarının sıfırlandığı ortamda bitler, vücudumuzda sürüler halinde gezinti yapıyorlardı.

Uzun soluklu direnişler sonucu, 85’lerden sonra koşullar biraz daha düzeldi. Ziyaret koşulları, iletişim hakkı, koğuşlar arası görüşme, vb. haklar daha iyi kullanıldı. Eğitime, üretime, spora daha çok zaman ayırabildik…

Ama 19 Aralık 2000 katliamıyla makara tekrar geri sarıldı. F Tipi (hücre) cezaevleriyle birlikte tecrit, izolasyon ve hak gaspları tavan yaptı. Fiziksel ve psikolojik yıpratmanın bin bir türlüsü dayatıldı; dayatılmaya da devam ediliyor. Görüş saatleri haftada bir saatle sınırlandırıldı, her itiraz, her talep disiplin suçuna sokulup çeşitli yaptırımlar getiriliyordu. Görüş yasağı, iletişim yasağı, ortak alan kullanma yasağı, infaz yakmalar sıradan vakalar oldu. En büyük ve en yaygın sorun da, yaşanan ciddi sağlık sorunlarıdır… 600’ün üzerinde hasta mahpus var, 250’ye yakını ölümün sınırında. Kadın tutsaklar asker yanında muayene olmak istemedikleri için tedavi olamıyorlar.

Koğuş sistemindeyken dışarıdan her türlü yiyecek alınabiliyordu. Giysi çeşitliliği, çarşaf nevresim ya da el işi yapabileceğimiz malzemeler alınabiliyordu. Daha çok insan bir aradaydık. Sevinçlerimizi acılarımızı paylaşabiliyorduk; birbirimizi daha fazla koruyup gözetebiliyorduk; ziyaretlerde diğer arkadaşlarımızın ailelerini görebiliyorduk. Kendimizi, kendi dışımızdaki insanlarla yeniden üretebiliyorduk.

F tipine geçeli beri, koğuş sisteminde yaşadıklarımızın çoğu mümkün değil. Şimdi yalnızlaştırmanın yanı sıra, her şeyi çok fahiş fiyatlarla kantinden alınmaya zorlanıyor tutsaklar. Büyük çoğunluk yetersiz beslenmeden, tecrit koşullarında yaşamalarından dolayı bir dizi sağlık sorunu yaşayabiliyor.

Devlet aklı, taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri işleyenleri hasta, psikopat, tahrik olmuş (!!) vb. diyerek salıveriyor. Siyasi tutsaklara da “Hastalar rehabilite edilmeleri gerekir” diyerek, her türlü fiziksel ve psikolojik zorbalığı dayatabiliyor.

Son 12 yıldır bu ülke torba yasalarla yönetiliyor. 12 Eylül askeri faşist cunta döneminde insanlar kedilerle aynı çuvala konulup ağzı bağlanır ve çuvala sopalarla vurulurdu. Her sopada, kedi can havliyle çuvaldaki insani tırmalardı. İşte torba yasalar da içerdeki ve dışarıdaki hayatımızı böyle etkiliyor. Bir tane görece iyi yasa konulsa dahi onlarcasının yaşamı yaşam olmaktan çıkarıyor. Torba yasalar, yaşamı iktidarın çıkarına uygun dizayn etmeye yarıyor. En son örneği de İç Güvenlik Yasa Tasarıları… Onlar her güvenlik dediklerinde biliyoruz ki biz ezilenlerin, biz muhaliflerin güvenliği risk altındadır.

Şu anda cezaevleri ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve uzun yılları bulan cezaları olan kadın tutsaklarla doludur. Ve tecrit insan soyuna dayatılan en büyük zorbalıktır.

Tüm bu zorbalığa rağmen, bu halkın onurlu oğulları ve kızları direniyor. Bu zorbalık koşullarında bile, yaşama gülümseyerek bakmaya çalışıyorlar. Ve yürekleri hep dışarıyla birlikte çarpıyor. Bu çarpıntıya omuz vermek, onların dışarıdaki eli, kulağı, gözü, sesi olabilmek biz dışarıdakilerin görevidir. Onlar için ne yapılabilir diye sorulacak olunursa, çok şeyler yapılabilir diyebilirim. Ağırlaştırılmış müebbet alanların dışındakilere arkadaş görüşçüsü olunabilir; zira her tutsağın aile dışında üç kişilik arkadaş görüş hakkı vardır. Sıklıkla mektup ve kitap yollanabilir, sağlık ve hukuki ihtiyaçları takip edilebilir. Aileleri ziyaret edilebilir. Hapishanelerde yaşananları deşifre etmek ve koşulların düzeltilmesini sağlamak için yapılan demokratik eylemlere omuz verilebilir vb. Yeter ki tüm bunların gerekliliğini yüreğimizde hissedelim.

Geçmişte mahpusta yatarken çoğu zaman dilimize dolanan bir söz vardı; “Çıkacağız, şapkaları yana yıkacağız” diye ya da “Gün Olur Alır Başımı Giderim” melodisini mırıldanırdık. Umut etmek ama aynı zamanda koşullara direnmek; o zaman da bu zaman da mahpusluğun yoldaşıdır. Gün gelir ülkemizin hapishanelerini dolaşma yerine, güzelliklerini dolaşırız neden olmasın?

Madem ki Meydan Gazetesi hapishaneleri dolaşıyor, o zaman ta Metris Cezaevi’nden beri kadim dostum olan, 26 yıldır mahpus yatan ziyaretçisi olduğum Güneş Arduç Eliuygun’a ve ziyaretçisi olduğum ölüm orucu direnişçisi, 15 yıldır mahpus yatan müebbetlik Taylan’ıma sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Ayrıca mektuplaştığım ve mektuplaşamadığım tüm kadın ve erkek arkadaşlarıma umut, sevgi ve direnç yüklü hasret ve özlemimi yolluyorum. Tüm hasretliklerin son bulması dileğimle…

 Seza Mis Horuz

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Yalınayak : ” ‘Kadın Başına’ Devlete Başkaldıranlar ” – Seza Mis Horuz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/18/yalinayak-kadin-basina-devlete-baskaldiranlar-seza-mis-horuz/feed/ 0
Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/ https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/#respond Wed, 24 Dec 2014 19:25:33 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/ Osmanlı’da Anarşizm Anarşizmin bu topraklarda toplumsal bir etki yaratabilmesi, çok da uzak olmayan bir geçmişe sahip olsa da, anarşizm, bu coğrafyadaki başkaldırı ve mücadele geleneğiyle bağını kurabildiği oranda “sadece bir entelektüel çaba” olmaktan çıkabilmiştir. Bu coğrafyada, kökleri 19. yüzyılın sonlarına kadar ulaşan anarşizmin, dönemin bütün dünyada ses getiren anarşist yönelimlerinden etkilenmemesi imkansızdı. “Eylemle propaganda” döneminin […]

The post Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bu topraklar üzerinde yaşayan anarşizmi incelemek, üzerine yorum geliştirmek tabi ki kolay bir iş değil. Özellikle son dönemde dünya üzerinde yaşanan toplumsal hareketlerle beraber düşünüldüğünde, anarşizmin toplumsal hareketler üzerindeki etkisinin giderek artmakta olduğu söylenebilir. Bu artan etki, kendini sadece anarşizmin doğrudan etkisi olarak göstermemekte. Anarşizmin siyaset arenasına soktuğu ve tartıştırdığı meselelerin ve kavramların, toplumsal hareketler üzerinde bıraktığı etkisi, hareketlerin mücadele hattı, yöntemi ve mücadelenin dayanağını oluşturan noktaları bütünüyle değiştirerek kendini göstermektedir. Bu değişimi, bu coğrafya üzerindeki toplumsal hareketlerde de gözlemlemek mümkündür.

Tüm bu dolaylı etkilerin yanında, anarşizmin doğrudan toplumsal hareketlere etki eden yanını içinde bulunduğumuz on senelik süreçte yaşamaktayız. Anarşist bir mücadelenin gelenek haline geldiği topraklardaki deneyimler, mücadelenin kendini yeni göstermeye başladığı diğer coğrafyalar açısından yardımcı olma niteliği taşıyor. Öte yandan anarşizmin yerelliklere özgü mücadele anlayışını savunan doğasıyla, bu deneyimlerin farklı özgün koşullarda nasıl daha da farklılaştırılabileceğini gözler önüne seriyor.

Bu topraklardaki anarşizmin, belki de taşıması gereken en önemli özelliği bu. Kendi özgün koşullarında kendini yaratan, kendi coğrafyasındaki mücadelelerin geleneğini bünyesinde barındıran, daha örgütlü, devrimci ve iktidarın bütün yeni biçimlerine karşı yaratıcı ve kalıcı faaliyetler ve söylemler geliştirebilen bir anarşizm.

Tüm bu kaygıları barındıran bir bakış açısıyla, özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde faaliyet yürüten, yürüttükleri faaliyetlerle mevcut siyasete etki eden anarşist hareketleri, örgütlenmeleri ve anarşistleri Meydan Gazetesi’nin bu sayısıyla birlikte irdelemeye başlıyoruz. Bu bölümünde çok derine inmeden Osmanlı’daki anarşizme genel hatlarıyla değinerek bir giriş yapmaya çalıştık. Şu ana kadar, Osmanlı’nın son dönemlerinde anarşist harekete ilişkin yazılanların yetersizliğini göz önünde tutarak hazırlayacağımız bu yeni bölümle, aynı zamanda boşluk gördüğümüz bu literatüre katkı yapmayı umuyoruz. Yine aynı bölüm kapsamında, Dario Antonelli’nin Meydan Gazetesi için kaleme aldığı İtalyan İşçileri Birliği’yle ilgili köşe yazısını da yayınlıyoruz.

 

Osmanlı’da Anarşizm

Anarşizmin bu topraklarda toplumsal bir etki yaratabilmesi, çok da uzak olmayan bir geçmişe sahip olsa da, anarşizm, bu coğrafyadaki başkaldırı ve mücadele geleneğiyle bağını kurabildiği oranda “sadece bir entelektüel çaba” olmaktan çıkabilmiştir.

Bu coğrafyada, kökleri 19. yüzyılın sonlarına kadar ulaşan anarşizmin, dönemin bütün dünyada ses getiren anarşist yönelimlerinden etkilenmemesi imkansızdı. “Eylemle propaganda” döneminin en etkili olduğu yıllarda, Osmanlı Devleti’nde anarşizmin kök salmaya başlaması rastlantı olmasa gerek. Osmanlı Devleti içindeki farklı etnik unsurların (özellikle Ermenilerin), özgürlükleri için girişmiş olduğu bir dizi “eylemle propaganda” sadece yöntemsel bir tercih değildi. Anarşizm, Osmanlı Devleti içerisinde Ermenilerin bir dizi örgütlenmesinde ideolojik olarak da yer bulmuştu.

Aleksander Atabekyan Aleksander Atabekyan

Bu ideolojik örgütlenmede, Kropotkin’e yakın isimlerden biri olan Aleksandr Atabekyan’ın rolü büyüktür. 1891’e kadar birçok Batılı anarşistle iletişim halinde olan Atabekyan, dönemin tüm Ermeni devrimci hareketlerinde önemli bir kişiliktir. 1891’de, Londra’da aralarında Kropotkin’in de bulunduğu bir toplantıda Rusça makaleleri basmayı ve yaşadığı coğrafyaya ulaştırmayı üstlenir. Bu niyetle 1895’te Hamanykh’yi (komün) basar. Dergide sadece anarşizm ve Ermeni Devrimci Hareket’e ilişkin makaleler yoktur. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü Ermeni katliamı da derginin önem verdiği konular arasındadır.

Atabekyan, Ermeni Devrimci Federasyon’un içinde de önemli bir yere sahiptir. Bu federasyonun II. Abdülhamit’e girişeceği suikastler, bu eylem biçiminin Osmanlı Devleti’nde giderek artan bir siyasal ifade biçimi kazanmasına neden olacaktır.

Atabekyan’la hemen hemen aynı döneme denk düşen, anarşist yazının ilk eserini Kıbrısizade Osman Bey’in Fransızca yazdığı “Socialisme et Anarchie” oluşturur. Kitap, Sofya’da 1895’te basılmıştır. Bu kitap, anarşizm üzerine basılmış ilk kitaptır. Kitabın, anarşizm tarihinde çok sönük kalmış, ancak anarşist hareket açısından bir o kadar da zengin bir tarihe sahip Bulgaristan’da çıkması gayet anlamlıdır.

Bu dönemin politik zenginliğinin içinde, özellikle Ermenilerin ve Yahudilerin anarşist girişimleri dikkat çekmiştir. Osmanlı içindeki bu anarşist çevrelerin faaliyetleri, modernleşmeye çalışan Osmanlı içerisindeki, modern Batıya daha yakın (hem düşünsel, hem mekânsal) konumları olabilir. Ancak akıldan çıkarılmaması gereken bir nokta da, özellikle Batı dışı anarşizmlerin bu çevrelere etki edebileceği olasılığıdır. Nitekim bu girişimlerin Sofya ve Selanik menşeili girişimler olması dikkat çekicidir.

1910’da, yani Haydar Rıfat Beynelmilel İthal Fırkalar içindeki “Anarşist Fırkalar; Proudhon-Bakunin”e yer verdiği tarihte, bu coğrafyadaki birçok ideolojiye kaynaklık eden İştirak ilk sayısını çıkarttı.

İştirak’ta anarşizm ve anarko-sendikalizmle ilgili de birçok makale yayımlanmıştı. Sosyalist bir çizgiye daha yakın olan gazetede, bu makalelerin yayınlanmasında Baha Tevfik’in etkisi göze çarpmaktadır. Baha Tevfik, 1914’te ölene kadar, İştirak içinde, anarşizmin kendine yer bulmasını sağlamıştı. Materyalizm, Nietzsche, birey vb. konularda yazılarıyla Baha Tevfik, Abdullah Cevdet, Hüseyin Hilmi gibi önemli karakterlerin arasında kendine özgün bir yer edinebilmiştir. Yazdığı “Felsefei Ferd” kitabıyla, liberal olduğu tartışmalarına net bir cevap vermiştir.

İştirak içerisindeki “anarşist çevreler”in, Atabekyan ya da Selanik’te faaliyette olan “anarşist çevrelerle” ilişkisine dair hiçbir veri bulunmamasına rağmen, İştirak’ı hazırlayan düşünsel süreçlerde, özellikle Selanik’te faaliyette bulunanların etkisi göz ardı edilemez. Müslüman olmayan tebaada anarşizm, Osmanlı Devleti karşısında radikal bir tutuma bürünerek radikal eylemleri de içeren bir harekete dönüşmüş, modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan aydın çevre içerisinde anarşizm aynı zamanda entelektüel bir birikimin oluşmaya başladığı bir düşünce de olmuştur.

 

Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler : İtalyan İşçi Birliği

Ondokuzuncu yüzyılın 70’li ve 80’li yılları arası, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine girdiği, hükümetin zayıfladığı, Mısır üzerindeki hâkimiyetin zayıfladığı, Balkanlar’da savaşların ve ayaklanmaların yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu durum, Akdeniz’in doğu havzasının, enternasyonalistlerin ve devrimcilerin dikkatlerini yönelttiği bir coğrafya olmasına yol açmıştı.

Aynı dönemler, bahsi geçen bütün bu bölgelerde enternasyonalistlerin ve devrimcilerin, İtalyan göçmen işçiler ve sınırdışı edilen siyasi işçilerin oluşturduğu grupları örgütlediği dönemlerdi. 1870’de aralarında anarşistlerin de olduğu kalabalık İtalyan topluluklarının yaşadığı Mısır-İskenderiye’de ilk anarşist örgütlenmeler oluştu. Bu örgütlenmelerden biri, 1877’de Verviers’teki (Belçika) AIT kongresinde temsil edildi.

Aynı süreçte İstanbul’da, İtalyan İşçi Birliği (La Società Operaia Italiana di Mutuo Soccorso) 1863’ten beri faaliyet gösteriyordu. Bu birlik, sürgündeki 14 İtalyan işçi tarafından kurulmuştu. Radikal düşüncelerden etkilenen bu birliğe sadece işçiler üye olabiliyordu.

Osmanlı'da Anarşizm3

30 Nisan 1876’da, AIT’in İsviçre seksiyonunun çıkardığı “Jura Federasyonu Bülteni”nde bir makale, Türkiye’deki duruma adandı. “Türk hükümeti sıkıntıda… Hersek’teki savaş İstanbul’da bir devrime yol açabilir” başlığıyla verilen haberde, altı aydır ücretleri ödenmeyen tersane işçilerinin Donanma Bakanlığı’na gittiği, burada bakanın işçilerin delegesini yumrukladığı, sonrasında Veziriazam’a gittiğini, buradan da kötü bir şekilde kovulduğunu, son olarak da padişahla görüşmeye saraya gittikleri, ancak saraya girmeden iki birlik asker tarafından etraflarının sarıldığı yazıldı.

Selanikli Gemiciler Selanikli Gemiciler

1878 Eylül’ünde İtalyan anarşist Errico Malatesta İskenderiye’dedir. Kasım’da İtalyan Konsolosluğu’nun önünde gerçekleştirilen bir eyleme katılan diğer anarşist eylemcilerle beraber, Fransız gemisiyle doğrudan Suriye’ye sürgün edilir. 1881’de, Londra’da düzenlenen anarşist kongrede, hem Osmanlı hem de Mısır temsil edilmiştir. Errico Malatesta, sadece Mısır Federasyonu değil, aynı zamanda İstanbul’daki anarşist örgütlerin de delegesi konumundadır.

Bu birkaç veri bile tarihin bu belirli kesitinin tam anlamıyla keşfedilmeye ve tekrar değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Özellikle Avrupa anarşizmi ve enternasyonalist hareketi ile genelinde Akdeniz havzasında, özelinde Türkiye’de anarşizmin ve işçi hareketlerinin arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmaları devam ettirmeye daha fazla ihtiyacımız var.

İtalya Anarşist Federasyonu’ndan Dario Antonelli

 

       

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.                            

 

 

The post Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/feed/ 0