bukalemun – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 02 Feb 2021 09:41:58 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Dünyanın En Küçük Sürüngeni Bulundu: Vücudunun Beşte Biri Cinsel Organ https://meydan1.org/2021/02/02/dunyanin-en-kucuk-surungeni-bulundu-vucudunun-beste-biri-cinsel-organ/ https://meydan1.org/2021/02/02/dunyanin-en-kucuk-surungeni-bulundu-vucudunun-beste-biri-cinsel-organ/#respond Tue, 02 Feb 2021 09:41:56 +0000 https://meydan1.org/?p=69671 Kuzey Madagascar dağlarında yeni keşfedilen, parmak ucu büyüklüğündeki bukalemun türü, gezegendeki bilinen en küçük sürüngen oldu. Yeni türün erkeğinin cinsel organı ise vücunun yaklaşık 5’te birini kaplıyor. Brookesia nana isimli türden, biri dişi, biri erkek olmak üzere yalnızca iki birey bulundu. Dişinin boyu, kuyruğu da dahil olmak üzere 29 milimetre olarak belirlendi. Bu da onu bilinen […]

The post Dünyanın En Küçük Sürüngeni Bulundu: Vücudunun Beşte Biri Cinsel Organ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Kuzey Madagascar dağlarında yeni keşfedilen, parmak ucu büyüklüğündeki bukalemun türü, gezegendeki bilinen en küçük sürüngen oldu. Yeni türün erkeğinin cinsel organı ise vücunun yaklaşık 5’te birini kaplıyor.

Brookesia nana isimli türden, biri dişi, biri erkek olmak üzere yalnızca iki birey bulundu. Dişinin boyu, kuyruğu da dahil olmak üzere 29 milimetre olarak belirlendi. Bu da onu bilinen en küçük kertenkeleler ve bukalemunlar arasına konumlandırdı.

Ancak ikiliyi inceleyen bilim insanları erkeğin rekor derecede daha küçük olduğunu gördü. Erkeğin boyu, kuyruğu da dahil olmak üzere, 22 milimetre olarak belirlendi. Bu da onu dünyadaki bilinen en küçük sürüngen kıldı.

Hakemli bilim dergisi Scientific Reports’ta yayımlanan araştırmada uzmanlar, öncelikle keşfettikleri örneklerin yavru olup olmadığını inceledi. Bilgisayarlı tomografiyle dişiyi tarayan araştırmacılar, hayvanın yetişkin olduğuna işaret eden iki yumurta taşıdığını saptadı. Aynı şekilde, erkeğin cinsel organının da yeterince geliştiği görüldü.

Bu incelemeler sırasında araştırmacılar, cinsel organın bu boyuttaki bukalemunlardan beklenmeyecek kadar büyük olduğunu gözlemledi. Hemipenis diye bilinen cinsel organ, hayvanın vücudunun toplam boyutunun neredeyse yüzde 18’ine ulaşıyordu. Araştırma ekibi, bu boyutta cinsel organların, erkeklerin, kendisinden büyük dişilerle çiftleşebilmesi için gerekli olduğunu söylüyor.

Öte yandan ekip, bu türün neden bu denli minik olduğunu çözebilmiş değil. Küçük adalarda mahsur kalan bazı hayvanların vücut boyutları nispeten daha küçük oluyor. Ancak uzmanlara göre “ada etkisi” denen bu durum, Madagaskar anakarasındaki dağlarda geçerli değil. Bunun yanında türün soy ağacı da başka soruları gündeme getiriyor.

Çalışmanın yazarı Jörn Köhler, “Yeni bukalemunun en yakın akrabası, kendisine benzeyen küçük Brookesia micra değil. Aynı dağlarda yaşayan ve yaklaşık iki kat büyük B. karchei” diyor.

Bavyera Eyaleti Zooloji Koleksiyonu’ndan Frank Glaw ise bu boyut farkının gıdaya erişimle ilgili olabileceğini düşünüyor:

“Farklı türlere ayrıldıktan sonra belki de sınırlı gıda kaynakları nedeniyle B. nana için daha küçük vücut boyutlarını tercih eden seçici bir baskı yaşanmış olabilir.”

Araştırmacılar aynı zamanda, yeni türün yaşam alanının da kendisi gibi küçük olabileceğini, belki de birkaç dönümle sınırlı olduğunu belirtiyor. Ve bu durum, türü yok olma riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Çalışmanın yazarı Oliver Hawlitschek, şöyle açıklıyor:

“Ne yazık ki nano-bukalemunun yaşam alanı, ormansızlaşmanın yoğun baskısı altında. Ancak bölge yakın zamanda koruma alanı olarak belirlendi ve umarız bu küçük yeni bukalemunun hayatta kalmasını sağlar.”

Kaynak: Independent Türkçe / Derleyen: Çağla Üren

The post Dünyanın En Küçük Sürüngeni Bulundu: Vücudunun Beşte Biri Cinsel Organ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/02/02/dunyanin-en-kucuk-surungeni-bulundu-vucudunun-beste-biri-cinsel-organ/feed/ 0
“Bukalemunlaşmak” – Merve Arkun https://meydan1.org/2013/09/05/bukalemunlasmak-merve-arkun/ https://meydan1.org/2013/09/05/bukalemunlasmak-merve-arkun/#respond Thu, 05 Sep 2013 13:37:48 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/05/bukalemunlasmak-merve-arkun/   Sürüngenler sınıfından omurgalı bir canlı olan bukalemun, renk değiştirme özelliğiyle bilinir. Belli etmek istedikleri duygulara göre renk değiştirebilen bu hayvanlar, bu özellikleri sayesinde bulunduğu ortamın rengini kolayca alarak bir taraftan av olmaktan sıyrılıp diğer taraftan da tehlikeli birer avcıya dönüşebilir. Bukalemunun renk değiştirme özelliği, sanılır ki insan üzerinde de bir etki yaratmış ve insan […]

The post “Bukalemunlaşmak” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Sürüngenler sınıfından omurgalı bir canlı olan bukalemun, renk değiştirme özelliğiyle bilinir. Belli etmek istedikleri duygulara göre renk değiştirebilen bu hayvanlar, bu özellikleri sayesinde bulunduğu ortamın rengini kolayca alarak bir taraftan av olmaktan sıyrılıp diğer taraftan da tehlikeli birer avcıya dönüşebilir.

Bukalemunun renk değiştirme özelliği, sanılır ki insan üzerinde de bir etki yaratmış ve insan da yaşamı boyunca ten rengiyle ilgili değişiklikler yaparak, rengini değiştirerek içine girdiği ortamlara daha hızlı entegre olmayı amaçlamış. Yüzlere sürülen beyazlatıcılardan bronzlaşmayı hızlandıran güneş kremlerine, güneşten koruyan giysi ve şapkalardan yılın her mevsimi bronzluğu getiren solaryumlara…

Yazın sıcağında, uçsuz bucaksız sahillerde sere serpe uzanmak, sıcacık güneş altında boylu boyunca uzanıp, tenin güneşten kavrulana kadar güneşlenmek. Yaz sonu kavuştuğun o bronz tenle, dosta düşmana “ben de bu yaz tatilimi yaptım” mesajını vermek.

Moda haline geldiğinden bu yana bronzluk, yaz tatilleri sonrası hedeflenen nihai amaçlardandır. Tüm bir yılın yorgunluğunu, mutsuzluğunu, huzursuzluğunu bir yaz tatiliyle geride bırakabileceklerine aldananlar için tatil sonunda kavuşulan bronz bir ten, bir avuntu olmaktan öte gidememektedir.

Bronzlaşmanın Tarihi

Antik Mısır piramitlerini inşa ederken Mısır’ın kavurucu sıcağında güneşten yanıp kapkara olan köleler için sahip oldukları ya da olmak zorunda bırakıldıkları ten rengi, onlar için köleliğin simgesiydi. Rahipler sınıfı ve burjuvalar “para da, asalet de, güzellik de bizde” diyerek vücutlarını sarı bir aşıboyasıyla altın birer heykel görünümüne kavuşturduklarında, yüzyıllar sonrasını muhtemelen tahmin bile edemezlerdi.

Eski Yunan’ın soluk benizli tanrıçaları güneşten kaçan bir güzelliğin devamcısı olduğunda, bembeyaz olmak bir gereklilik, çalışmak zorunda kaldıkları için güneşten yanan kölelerle tanrılar arasındaki en büyük farktı. Beyaz hatta çoğu zaman solgun beyaz tenleriyle güzelleştiklerine inanan Yunan kadınları ve erkekleri Helenistik Dönem’de güneşten kaçmakla da yetinmeyip, zaten beyaz kalan tenlerini daha da beyazlatmak için alçı ve tebeşir gibi sayısız yöntemlere başvurmuşlardı.

Gelenek ilerleyen yüzyıllarda da bozulmamış, Ortaçağ’ın da en önemli güzellik ölçütü, güneş görmemiş solgun tenler olmuştu. Güzelliğin matematiksel formüllere bağlandığı Rönesans’ta da, cildi beyazlatmak uğruna türlü yöntemler denenmişti. Geniş kenarlı şapkalar, gündüz gezilerinde güneşten korunmak için yüzlere takılan maskeler, uzun kollu elbiseler… Solgun benizli Ortaçağ kadınları, dönem ressamlarının en gözde modelleri olmuş, güneşten kavrulmaksa tabi ki yine tarlalarda, sokaklarda, güneşin altında çalışanların payına düşmüştü.

Sanayi Devrimi’nin ardından bir kısmı fabrikalara, bir kısmı madenlere kapatılan milyonlarsa, güneşten değil ama hapsedildikleri maden ocaklarından, çalıştıkları makinenin yağından kapkara olmuş, güneş yüzü görmeye hasret bırakılmışlardı. Bazıları güneşe hasret çalışmak zorunda bırakılırken, bazıları ise “değişen dünya düzeni” ile yüzlerini güneşe dönmüşlerdi

Bronzluk İkonu Coco Chanel

20. yüzyıla gelindiğinde, her şey gibi güzellik kıstaslarında da köklü değişimler yaşandı ve yüzyıllar boyunca yoksulların, ezilenlerin, sömürülenlerin bedenlerinin kılıfı olan güneşten kavrulmuş bir ten rengi, moda tarihinde bir milat yaşadı. Şimdinin en bilinen moda şirketlerinden olan Chanel’in kurucusu Coco Chanel’in bir tatil dönüşü sergilediği güneşten kavrulmuş teni, yıllar boyu kaçılan güneşi, modanın dönüm noktası haline getirdi.

Tatil dönüşü kavuştuğu “çikolata renkli” tenini, Fransız Rivierası’ndaki yeni dükkanının açılışına denk getirmek, Cahanel için muhtemelen bir tesadüf değildi. Paris müşterilerini “bronzluk” vaadiyle çağıran Chanel’in planı tuttu ve asılarca güneşten sakınanlar, kendilerini güneşin kavurucu sıcağına teslim etti. Sanayi Devrimi’nden sonra çalışma ortamlarında yaşanan büyük değişimin de etkisi oldu bu “moda”ya. Yıllar yılı beyaz ve solgun ten renklerinin güzelliğiyle övünen burjuvalar, fabrikalara, madenlere, atölyelere hapsedilen ve dolaysıyla güneşten ve onun “yakıcılığı”ndan mahrum kalan işçiler gibi “beyaz” kalmayı hazmedemediler. Ve sömürdükleri, baskıladıkları, tükettikleri bu sınıfla aynı olmamak için, Chanel’in yarattığı akımı kolayca benimsediler. Önceleri güneşten ölesiye kaçanlar, bu kez kendilerini ölesiye bıraktılar güneş altına.

Çalışanlar Artık Bronzlaşmak İstiyor

Kötü koşullarda, uzun saatler boyunca çalışanlar, patronun baskısıyla bütün bir yılı zehir olanlar için alınacak bir nefes, bir mola olur tatil. Ve her tatilin sonunda kavuşulan bronz bir ten, o yılın avuntusu. Bütün yıl boyunca çalışıp yıllık izinleriyle güneyin en sıcak sahillerine inenlere bir ödüldür “çikolata renkli” bedenlere sahip olmak.

Patronun emri altında ezilip büzülenler, patronuyla aynı güneşin kızgınlığında kavrulduklarında unuturlar her şeyi. Hayatları boyunca asla yetinmeyip daha fazlası için didinenler, daha fazlası için çalışanlar, sahip olamadıklarını yaz sonu kavuştukları bronzluklarıyla unuturlar. Tatil bitip yeniden işbaşı olduğunda, o bronzlukla “eşitlenir” her şey.

Yaşamın hiçbir alanında “eşit olmayanlar” ve asla olamayacaklar için, koca bir yanılsamadan ibarettir bronzluk. Sosyal, ekonomik ya da kültürel hiçbir alanda aynı olamayanlar, aynı “fırsatları değerlendiremeyenler”in ortak noktasıdır. Yaşamın hiçbir alanında olamasa da en azından, “bir tatil yapabilmenin ve tatilde bronzlaşabilmenin” ortaklığından haz duyanlar için bronzluk, emirlerle, azarlarla, maaş kesintileriyle, işten atmalarla geçecek yeni bir yıla hazırlık olur yaz sonunda.

Tarlalarda, sokaklarda, inşaatlarda çalışmaya ve güneşin alnında kavrulmaya devam edenler ise asla dahil olamazlar bu “eşit”lik yanılsamasana. Çünkü “amele yanıkları”nın, sınıf atlama çabasında olup renk değiştirmeye ayak uydurmaya çalışanların yanında yeri yoktur.

Her Şeye Rağmen Hala Beyaz

Ancak bir de tüm moda akımlarına, kozmetik dayatmalara karşı hala beyaz kalmayı tercih edenler de vardır elbette. Tüm zenginlikleri ve asaletleri ile var olmaya devam eden aristokratlar için durum hala aynıdır. Ne modanın “en hit” akımları, ne güzellik algıları, ne de artık “daha çekici olmanın” önkoşullarından olan bronzluk… Her şeye rağmen saraylarından çıkmayan, güneşe yüzünü dönmeyenler, kendi beyazlıklarıyla var olmaya devam ediyorlar.

Kraliyet ailelerin beyaz tenleri, köklü aristokratların solgun benizleri… Kendileriyle “asla eşit olamayacakların” yarattığı bu akımı sahiplenmek, herhalde onlara kalacak en son şey olabilir.

Merve Arkun

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Bukalemunlaşmak” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/05/bukalemunlasmak-merve-arkun/feed/ 0