Çankaya – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 14 Dec 2014 16:09:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Sarayın Odalarından 1000 Operasyon Çıktı – Emrah Tekin https://meydan1.org/2014/12/14/sarayin-odalarindan-1000-operasyon-cikti-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2014/12/14/sarayin-odalarindan-1000-operasyon-cikti-emrah-tekin/#respond Sun, 14 Dec 2014 16:09:43 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/14/sarayin-odalarindan-1000-operasyon-cikti-emrah-tekin/ Önce Başbakanlık için yapıldığı açıklanan, fakat Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ”Erdoğan’a özel olarak” inşa edildiği anlaşılan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, kamuoyunda bilinen ismiyle ‘Ak Saray’, son günlerde gösterişi ve oldukça astronomik maliyeti ile gündemde. Saray, yapımı aşamasında da geçtiğimiz 30 Mart seçimleri öncesi Ankara’nın, kent içinde kalarak, nispeten günümüze dek korunabilmiş, önemli […]

The post Sarayın Odalarından 1000 Operasyon Çıktı – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Önce Başbakanlık için yapıldığı açıklanan, fakat Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ”Erdoğan’a özel olarak” inşa edildiği anlaşılan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, kamuoyunda bilinen ismiyle ‘Ak Saray’, son günlerde gösterişi ve oldukça astronomik maliyeti ile gündemde.


Saray, yapımı aşamasında da geçtiğimiz 30 Mart seçimleri öncesi Ankara’nın, kent içinde kalarak, nispeten günümüze dek korunabilmiş, önemli bir büyüklüğe sahip ormanlık arazilerinin üzerine yapılmasından ve bölgenin de 1992 yılında doğal SİT alanı ilan edilmesinden dolayı; aleyhinde açılmış davalarla da gündeme gelmiş, o sırada Başbakan olan Erdoğan da bu davalara rağmen inşaatın tamamlanacağını söylemişti. Öyle de oldu ve yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, hakkında açılmış 33 davaya rağmen geçtiğimiz 29 Ekim’de “hizmete açılarak” kamuoyuna tanıtıldı. Selçuklu-Osmanlı mimarisi sentezinden esinlenerek yapıldığı açıklanan saray, altında bulunan sığınaklar, tüneller, kimyasal ve siber saldırılara karşı yüksek teknolojili savunma sistemi ve olası bir savaşta kullanılacak olan, yeraltında bulunan “harekât merkezi”, yapımında kullanılan taşların ne kadar maliyetli olduğu gibi devasa özeliklerinin yanı sıra, 1 Milyar 370 milyon TL’lik maliyetiyle, dahası ne amaçla kullanılacağı meçhul olan 1000 tane odasıyla da konuşuluyor. Hem yerel hem de küresel medyada, sarayın yapımına harcanan parayla ilgili birçok eleştiri yayınlanıyor. ABD’deki Beyaz Saray, İngiltere’nin Buckingham Sarayı, Fransa’daki Elysée ve Versailles ile Rusya’nın Kremlin Saraylarını, büyüklük olarak kat kat geride bıraktığı, maliyet ve gösteriş anlamında sadece, petrol zengini bir ülke olan Brunei Sultanı’nın sarayı ile boy ölçüşebileceği yorumları yapılıyor.

Çankaya’dan Ak Saray’a, Devletin Sembolleri
TC devleti, birçok devlet gibi iktidar sahiplerinin benimsediği bir yarı-resmi tarz olarak toplumu, bir takım sembollerle yönetiyor. Toplumsal bazda bir algı operasyonunu amaçlayan bu tarz, şimdiki iktidar sahiplerinin deyimiyle “Yeni Türkiye”de de, eskinin sembolleri terk edilerek devam ettiriliyor.

Bu anlamda “eskinin” sembollerinden biri olan “Çankaya” terk edilerek, “yeninin” siyasi geleneğine atfen (AK-Adalet ve Kalkınma), hem de bir kelime oyunuyla (AK-beyaz-temiz manasında) mekâna yarı-resmi bir şekilde Ak Saray adı verildi ve “saray” fiilen bu isimle anılmaya başlandı. Aynı şekilde,sarayın Ankara’daki Beştepe bölgesine inşa edilmesinden dolayı da Çankaya “sembolünün” yerini Beştepe aldı.

“Yeni Devlet”in şimdiki iktidar sahiplerinin çokça şikâyet ettikleri “eski devletin” sembollerinden biri de, “fail-i meçhul” denilerek bir anlamda temize çıkarılmak istenen “fail-i devlet” cinayetleriydi. Bu cinayet ve katliamların deşifre olmasına vesile olan dönemin bir başka sembolü ise Susurluk’tu. Bir polis şefi, bir parlamenter ve devletin katliamlarında taşeron olarak kullandığı bir faşist çete reisinin işbirliği halinde olduğunu, dolayısıyla “fail-i meçhul” denen şeyin aslında “fail-i devlet” olduğunu, Susurluk ilçesi yakınlarındaki bir trafik kazası ortaya çıkarmıştı.

Bu söz konusu devlet katliamlarının planlayıcı ve uygulayıcılarından biri olan eski bakan ve işkenceci polis şefi Mehmet Ağar ise tüm bu “fail- devlet” cinayetleri, “Devlet için 1000 operasyon yaptık” diyerek bir anlamda devlet adına üstlenmişti. Ağar’ın sözünü ettiği “1000 operasyon” dâhilinde ise, devlet tarafından Kürdistan’da Kürt halkına ve metropollerde de devrimcilere yönelik sayısız katliam gerçekleştirilmişti.

1000 Operasyondan, 1000 Odalı Saraya
Devlet içerisinde “eski” ile “yeni” arasında, içinden geçtiğimiz süreçte fiili bir “devir-teslim” gerçekleşirken, yine semboller üzerinden gidersek, devletin bazı sembollerle gizlemeye çalıştığı söylem tarzı değişmiyor. “Eski”nin deşifre olan “fail-i meçhul” söylemine benzer bir biçimde, “yeni”nin artık katliam boyutuna varan işçi cinayetleri karşısında başvurduğu sembol, “kaza” oluyor.

“Yeni devlet”in, daha da artan sömürü iştahı çerçevesinde şirketlerle işbirliği halinde gerçekleştirdiği bu işçi katliamları dolayısıyla, ileride belki de Soma, Ermenek ve Torunlar gibi sembollerle anılacağına şüphe yok.

İktidarı elinde bulunduranların değişmesi dışında, ezilenler açısından “eski” ve “yeni” arasında hiçbir fark bulunmayan devlet, katliamlarla dolu yoluna, yaşamları çalarak; işçileri, ezilenleri, adaletsizliklerine karşı mücadele edenleri katlederek devam ediyor.

“Eski” denilen devletin faili olduğu binlerce cinayetin yanına, “yeni” devletin kendisine inşa ettirdiği sarayın 1000 odasında, Somalı, Ermenekli madenciler; rezidans, AVM inşaatlarında devlet-patron işbirliğinde yılda “ortalama” 1194’ü iş cinayetlerinde katledilen işçiler ekleniyor. Çankaya’dan Ak Saray’a, devletin “sembolleri” değişirken, değişmeyen tek şey sömürü, adaletsizlikler ve katliamlar oluyor.

Emrah Tekin
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

The post Sarayın Odalarından 1000 Operasyon Çıktı – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/14/sarayin-odalarindan-1000-operasyon-cikti-emrah-tekin/feed/ 0
Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/ https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/#respond Fri, 18 Jul 2014 08:02:37 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/   Muhtarlıktan Belediye Başkanlığı KOLTUĞUNA Milletvekilliğinden Bakanlık KOLTUĞUNA Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı KOLTUĞUNA Koltuk Sizin Özgürlük Bizim Kamuoyu, AKP’nin cumhurbaşkanı adayını zaten tahmin edebiliyordu. Tayyip Erdoğan’ın benzeri yöndeki açıklamalarından Çankaya hazırlıkları hâlihazırda konuşuluyordu. Derken CHP ve MHP ortak aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıkladı. Bu manevra AKP’ye yönelik miydi bilinmez; ancak parti içinden ve tabanından ters köşe durumunda kalanların […]

The post Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Muhtarlıktan Belediye Başkanlığı KOLTUĞUNA
Milletvekilliğinden Bakanlık KOLTUĞUNA
Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı KOLTUĞUNA
Koltuk Sizin Özgürlük Bizim

Kamuoyu, AKP’nin cumhurbaşkanı adayını zaten tahmin edebiliyordu. Tayyip Erdoğan’ın benzeri yöndeki açıklamalarından Çankaya hazırlıkları hâlihazırda konuşuluyordu. Derken CHP ve MHP ortak aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıkladı. Bu manevra AKP’ye yönelik miydi bilinmez; ancak parti içinden ve tabanından ters köşe durumunda kalanların rahatsızlığı, ilk birkaç günde kendini gösterdi. Selahattin Demirtaş beklenilmeyecek kadar iddialı bir şekilde Çankaya yarışına aday olduğunu açıkladı. AKP, Erdoğan’ın adaylığını, Temmuz başında yapılan büyük bir törenle duyurdu. Törende Tayyip Erdoğan’ın adaydan çok cumhurbaşkanıymışçasına sunulması, sonraki günler farklı gazetelerdeki ilgili bölümlerde yerini buldu.

Aslında bu üç farklı aday, cumhurbaşkanının ne kadar “bağımsız” olabileceğinin en büyük göstergesiydi. Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanının hiçbir zaman bağımsız olmadığı açıklamasına yönelik diğer adaylardan gelen tepkiler olsa da, yakında eski cumhurbaşkanı olacak Abdullah Gül’ün, kendisinin AKP’nin kuruluşundaki isimlerden biri olduğunu hatırlatarak verdiği destek, AKP’nin cumhurbaşkanlığı sürecine nasıl hazırlanıyor olduğunun açıkça gösteriyordu.

AKP’nin bu siyasal uyumunun tam tersini, ana muhalefet partisi, kendi adayını açıkladığında gösterdi. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri olan İhsanoğlu’nun adaylığına, “çatı”nın bir yarısı olan MHP’den olumsuz ses çıkmadı. Ancak, CHP “çatı aday”ını yeteri kadar içselleştirememiş olacak ki, parti içindeki “rahatsız vekiller” Emine Ülker Tarhan’ın adını zikreder oldu. Siyasal stratejisini anti-Erdoğan üzerinden kuran bir partinin, bu sıkıntılı süreci aşması çok uzun sürmedi. İhsanoğlu’nun adaylığının ne kadar da “akıllıca” bir strateji olduğu yazılmaya-konuşulmaya başladı. CHP stratejistleri oylarını arttırmak için, AKP’nin tabanına oynanması gerektiğini planlıyordu. Ana muhalefet partisi, AKP’nin arka bahçesine yönelik olarak kurguladığı bu hamleyi aslında CHP’nin radikal laiklik savunuculuğunu da sorgulatacak bir yere koyuyordu. MHP ile ortaklaşmak için asgari müştereklerde buluşabilirliğin adayı olan İhsanoğlu’nun, CHP’nin hesaplarını karşılayan bir aday olup olmayacağını şimdiden kestirmek zor olsa da; İhsanoğlu’nun adaylığı, CHP tabanındaki siyasal değişimin bir göstergesi olarak okunabilir mi?
HDP’nin adayı Demirtaş, nasıl bir Türkiye – nasıl bir cumhurbaşkanı sorularına cevaben yaptığı akıllıca konuşmalarla, muhalif çevrelerin gönlünü çelmeyi başarmış görünüyor. Özellikle “Çankaya’ya halk çıkacak” şiarıyla, CHP’nin içindeki sol kesimlere de oynadığı açık. Demirtaş, yaratılmaya çalışılan Erdoğan ve anti-Erdoğan ortamında HDP’nin “iddialı” adayı. Durum bu olsa da, aslında herkes ikinci turdaki HDP hamlesini hesaplıyor. HDP ikinci tura kalmazsa, “barış süreci”nde HDP’lilerin kime oy vereceği merak konusu.

“Muhalif çevreler” böyle bir durumda, Erdoğan’ı durdurmak için yapılması gerekeni “çatı aday”ın desteklenmesine kuruyor. Hâlbuki “çatı aday”ın desteklenmesi, sadece “AKP olmasın da, ne olursa olsun” planına dayanıyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi, stratejilerini anti-Erdoğan’a kuran bir muhalefetin, siyasal bir geri dönüş alamayacağı aşikârdır. Ancak tartışılması gereken konu, böyle bir beklentinin olup olmadığıdır. CHP-MHP’nin yerel seçimlerde Ankara’da yaptığı seçim ortaklığı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha kendini göstermiş vaziyette.

Böyle bir konjonktürde HDP’nin Demirtaş ısrarı, sadece bu anti-Erdoğan politikasının verimsizliğine dayanmıyor. HDP belki de çok iddialı olmadığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlediği siyasetle, kendi tabanını kaybetmek istemiyor. Yoksa “Çankaya’ya halk olarak aday” olunamayacağını, Selahattin Demirtaş da biliyor. Ancak, Tayyip Erdoğan karşıtı bir siyasette MHP’yle yan yana gelmekten çekinmeyen bir CHP’nin yanına düşmek, HDP açısından, özellikle “TC’nin Kürt politikası noktasında” milliyetçiliğinden zeval vermeyen tutumları bu kadar belirginken, imkânsız görünüyor.

Oy Savaşları
Üç adayın temsilcisi olduğu siyasetler bakımından, seçim sürecine ilişkin geliştirdiği tavırlar, önceki seçimlerde aldıkları oylarla doğru orantılı.

2007 genel seçimlerinde oyların %46’sını alan ve 2011’de bu oranı %49’a çıkaran AKP’nin ilk turda galibiyet senaryoları, 2014 yerel seçim sonuçlarıyla beraber değerlendirildiğinde, gerçekten çok da uzak görünmüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenen politikada “tek adam”ın iyice belirginleştiği düşünülürse, AKP 1 Temmuz’da ilan ettiği cumhurbaşkanını teyit etmiş olacak.

Oy oranlarındaki hareketlilik düşünüldüğünde, hemen hemen aynı tabana oynayan ve artık neredeyse tek parti gibi hareket eden MHP ve CHP, potansiyellerini aşıp her şeye rağmen muhafazakâr tabana ulaşmak için, 2011 genel seçimlerinde beraber aldıkları oy oranını, %38’i aşmak istiyor.

Son genel seçimlerde %6’lık oy oranıyla HDP’nin, neden böyle bir siyaset izlediğinden yukarıda bahsetmiştik.

Yeni Türkiye Vizyonu: Yarıbaşkanlık Sistemi
Aslında ortada olan durum, bir seçim süreci değil. Herkes az çok cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını kestirebiliyor. Birinci ya da ikinci tur, ortaya çıkacak durumun kimin lehine olacağı, aslında bu süreci başka bir siyasal denklemin parçası olarak geliştiren siyasal güç için açık.

Gün geçtikçe kutuplaştırıcı siyasetini belirginleştiren AKP’nin, Kasım 2012 tarihinde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu 22 maddelik taslak metin, tüm bu sürecin başlangıcını oluşturuyor. Bu tarihten itibaren ara ara gündeme gelen “başkanlık sistemi” de aslında, ilk kez bu seçimlerle beraber hayat bulacak.

Aslında cumhurbaşkanlığı seçimleri adı altında gerçekleşecek olan tüm bu şaşaalı illüzyon, fiili anlamda, biçimsel bir değişikliğe denk düşüyor. Bilinçli olarak görmezden gelinen bu durum, ilgili çevrelerce tam da geçilecek yeni sisteme tarihsellik atfedercesine “Selçuklulardan bu yana tarihinde ilk defa Türklerin liderini seçecek olması”yla olumlanıyor.

Bu aşamada, cumhur “reis”i, 7 yılda bir meclis tarafından seçilen, çok da işlevi olmayan bir makamı ifade etmenin ötesine geçiyor.

Bu sistem değişikliği, fiili olarak “yarı başkanlık sistemi” anlamına geliyor. Bu sistemin bir özelliği olan halk tarafından seçimi takip edecek bir düzenleme, seçim sonrası gündeme gelecek cumhurbaşkanlığının yetkileriyle ilgili olacak. Aslında beklentiler, bir sonraki seçimden sonra anayasada da yapılacak değişikliklerle, mevcut sistemi başkanlık sistemine göre düzenlemek.
Bu yönüyle düşünüldüğünde, mevcut durumun basit bir seçim aldatmacası olmadığı açıktır. Meclisi dağıtabilme, referandum isteyebilme, anayasa konseyi üyelerini atayabilme, olağanüstü durumlarda yasama, yürütme hatta yargı gücünü elinde toplayabilme gücüne sahip olacak cumhurbaşkanlığının, Erdoğan’ın tam da istediği şey olduğu açıktır.

Liberal demokrasilerin alametifarikası, bu demokratiklik aldatmacasıdır. Mevcut siyasal krizlerin; yapılan yolsuzlukların; meşruluk kaygısı gütmeden iktidarına biat etmeyenleri, Ali İsmailleri, Ethemleri, Berkinleri öldürmeye varan politikaların; Roboski gibi faili, Soma gibi nedeni olduğu katliamların; ekonomik sömürünün ve yasaklanan grevlerin görünmez kılıfı, demokratik seçimlerdir. Anarşistlerin seçim karşıtı tutumlarının altında, bu suni siyasal gerçekliğe karşı duruş vardır.

Bu seçim süreci, bu suni siyasal gündem yaratma çabasının dışında, altında önemli başka bir zorlamayı barındırmaktadır. Daha önce belirtildiği gibi, ortada seçim süreci yoktur. Var olan devletin biçimiyle ilgili yapılacak değişiklikle ilgili bir durumdur. Bu yetkilerle donatılacak “cumhur”un “reis”i, diktatörlüğe atılan adımdır.

Bu durum tartışılmadan, yaşadığımız coğrafyadaki halklar bir zorlamaya tabi tutulmakta; bir “oldu bitti”ye getirilmektedir. Bu demokratik seçim illüzyonuna, muhalif çevreler de dâhil olmaktadır. Alınacak kararların, kararların uygulanmasına kararı verecek tüm yetkinin, bunun denetlenmesinin gerçekleştirileceği tek adresin Çankaya’da olduğu bir durumda, demokrasi aldatmacasından bile bahsedilemez.

Bu koşullarda, Çankaya’ya halkın aday olması değil; Çankaya’yı halkın yıkması beklenir.

Bu yazı MEYDAN GAZETESİ’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

 

koltukmanset001

The post Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/feed/ 0