çit – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 09 May 2014 10:15:39 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Paylaşarak Özgürleşenlerin Köyü Longo Mai https://meydan1.org/2014/05/09/paylasarak-ozgurlesenlerin-koyu-longo-mai/ https://meydan1.org/2014/05/09/paylasarak-ozgurlesenlerin-koyu-longo-mai/#respond Fri, 09 May 2014 10:15:39 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/09/paylasarak-ozgurlesenlerin-koyu-longo-mai/ Çitlerin olmadığı bir köy burası, bu köyde bahçeler, tarlalar, ambarlar hep ortak… Bu köyde “benim” yok, “bizim” var.  Hiçbir şey birinin değil, her şey herkesin.  Burada paylaşılanlar sadece “şeyler” değil, hayaller de ortak, hayatlar da. Ortak yaşamlarda her iş paylaşarak yapılıyor,  burada çalışmanın yorgunluğu değil; birlikte üretmenin huzuru ve neşesi var. Bu tasvir bir hayalin […]

The post Paylaşarak Özgürleşenlerin Köyü Longo Mai appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Çitlerin olmadığı bir köy burası, bu köyde bahçeler, tarlalar, ambarlar hep ortak… Bu köyde “benim” yok, “bizim” var.  Hiçbir şey birinin değil, her şey herkesin.  Burada paylaşılanlar sadece “şeyler” değil, hayaller de ortak, hayatlar da. Ortak yaşamlarda her iş paylaşarak yapılıyor,  burada çalışmanın yorgunluğu değil; birlikte üretmenin huzuru ve neşesi var.

Bu tasvir bir hayalin tasviri değil, bu köy Fransa Limans’da Longo Mai Köyü. Türkçesi “Çok Yaşa Köyü”, ömrü uzun olsun diye böyle koymuşlar adını. Longo Mai bu  dileklerle kurulduğunda senelerden 1973…

Bu köyün kuruluşunun öyküsü ise kısaca şöyle; 1968 Mayıs’ının ardından İsviçre’ye sığınan bir grup, burada İsviçreli öğrencilerle tanışıp, ortak hareket etmeye başladı. Bu grup bir taraftan neo-nazilere karşı  mücadele ederken, diğer taraftan işçi mücadelelerinde yer alıyordu. Bu dönemdeki önemli direnişlerden olan Schirmeck’teki fabrika işgaline de katılan grup, burada önemli deneyimler kazanmıştı. Bu süreç boyunca hem Avrupa, hem de İsviçre’de basın ve hukuk alanında  birçok kişiyle ilişki kuran grup, bu deneyimin sonrasında, Limans’da bulunan Zinzine tepesinde, üzerinde sadece yıkıntı bir çiftlik evi bir de güvercin kümesinin olduğu 270 hektarlık bir araziyi  satın aldı. Anarşist, antimilitarist fikirlerle hareket eden grup yaşamı yeniden yaratmak için burada komünal bir topluluk kurdu. O günden bugüne sürmekte olan kooperatif şu anda Almanya’dan Costa Rica’ya, Avusturya’dan İsviçre Jura’sına kadar on farklı kooperatifle de işbirliği halinde.

Birbirinden farklı bölgelerde faaliyet gösteren kooperatifler, hayvansal ürünlerden gıdaya, giyimden kozmetiğe kadar birçok alanda üretim yapmakta. Chantemerle’deki  iplik fabrikası, Luberon’daki bağcılık ve zeytincilik kooperatifi, İsviçre Jura’sındaki kaz ve koyun yetiştiriciliği yapan kooperatif bunlardan sadece bir kaçı. Bu kooperatifler ağı arasında en eskisi ve en büyüğü, Limans’daki Longo Mai.

Longo Mai kooperatif olarak adlandırılıyor fakat işleyişi komünal. Tüm arazi, arabalar ve tüm alet ve makineler ortak kullanılıyor, dolayısıyla üretim süreci de kolektif işliyor. Komünde evlerde yemek pişmiyor, ortak bir yemekhaneleri var ve haftada bir toplanarak bir sonraki haftanın menüsünü ve hazırlık, yemek, bulaşık inisiyatifi listelerini oluşturuyorlar. Ortak bir fırınları, bir kesimhaneleri, bir marangoz atölyesi, bir metal atölyeleri ve arabalar için tamir atölyeleri var. Fırında kendi ihtiyaçlarının yanında fazladan da ekmek yapılıyor ve bu ekmekler köy pazarında satılıyor. Kesimhanede ise yine yetiştirdikleri hayvanları kesiyor ve yine kendilerinin yaptığı soğutuculu bir kamyonetle  civar köylere dağıtıyorlar. Diğer atölyelerde ise komünün ahşap ve metalden yapılabilen bütün ihtiyaçları karşılanıyor. Evlerini kendileri yapıyorlar. Bir su değirmeni ile ihtiyaçları olan elektriği üretiyorlar.

Yaşamların böylesine ortaklaştığı bu köyde elbette  kararlar da ortak. Kimsenin özel mülkiyetinin olmadığı bu komünde gelirler ortak bir havuzda birikiyor ve tüm ihtiyaçlar tartışılıyor. Sorunların çözümünde ise önceden belirleneni ve değişmeyen tek ilkeyi tartışarak, ortak karar alıyorlar. Ve böylece tüm bireyler topluluğun bugününü ve geleceğini  belirleyen etken bireyler oluyor.

Elbette yaklaşık 300 kişilik bu komünde böyle bir hayatı dış dünyadan tamamen kopuk bir şekilde sürdürselerdi belki yaşadıkları hayat daha kolay ve “ütopik” olabilirdi, oysa onlar en baştaki  kaygılarını hala taşıyorlar ve bu noktada eylemeye de devam ediyorlar.

Longo Mai Limans’da kurulduğundan bu yana birçok eylem ve örgütlenme çalışması yaptı, birçok kooperatifle dayanışma gösterdi. Madagaskar’da kurulan bir kooperatifi destekledi, Costa Rica’da bir kooperatif kurulmasına bizzat önayak oldu. Longo Mai, Avrupa’da göçmen ve mültecilerin savunma komitesinin oluşturulmasına katkıda bulundu ve Pinochet darbesinin ardından sürgün edilen 2000 kişinin İsviçre komünlerine yerleştirilmesini sağladı. Yine;  bizim yaşadığımız topraklarda Fatsa ve Yeni Çeltek davalarının takipçiliğini yaptı ve  bu davaların uluslararası basında yer bulması için çaba sarf etmişti.  

Longo Mai, sahip olduğu uluslararası basın ilişkilerini kullanmasının yanı sıra, kendi gündemlerini oluşturup duyurabileceği,  basın yayın araçlarını da oluşturdu. Komünde aynı zamanda kurulduğu günden bu yana birçok kez kapatılma tehdidi alan bir de radyo istasyonu  yer alıyor. 1981 yılında kaçak olarak yayına başlayan Radyo Zinzine, şu anda 20 bin dinleyicisi olan ve düzenli yayın yapan, yasal bir kanal. Radyo Zinzine’nin yanında, bir haftalık yayın ve bir de gazete çıkarıyorlar. Aynı zamanda yüz kadar gazetecinin bağlı olduğu bir haber ajansı olan Bağımsız Haber Ajansı (AIM) ile ilişkili ve  Avrupa Özgür Radyolar Birliği’nin üyesi durumunda.  

Longo Mai; yıllardır sürdürdüğü komünal deneyimi, dayanışma kültürü ve politik alanlardaki varlığından dolayı, özellikle de anarşistlere, antimilitaristlere, asker kaçaklarına ve göçmenlere kapılarını açması nedeniyle defalarca baskıyla karşılaştı. Örneğin 1989 yılı Kasım ayında, Longo Mai Köyü, Alman devletinin talebiyle, “tehlikeli Kürt teröristlere yataklık yaptığı” bahane edilerek basılmıştı. Tüm bunlara rağmen hala varlığını sürdürmekte olan bu köy, isminin hakkını vererek daha da “çok yaşayacak” gibi görünüyor.

Longo Mai’nin köylüleri, bugün komündeki üçüncü kuşağı yetiştirirken biliyoruz ki onlar dün hayallerini sırtlanıp, bugün hayatlarını dönüştürenler… Onlar paylaşarak örgütlenen, örgütlenerek özgürleşenlerden…

Nesilden nesile “Çok Yaşa” Longo Mai.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Paylaşarak Özgürleşenlerin Köyü Longo Mai appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/09/paylasarak-ozgurlesenlerin-koyu-longo-mai/feed/ 0
Korku Devlete Duvar Ördürür https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/ https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/#respond Sat, 02 Nov 2013 11:11:28 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/ Bazen metrelerce yükseklikte, bazen kilometreler uzunluğunda. Çoğu zaman beton rengi ve soğuk. Duvarlar sardığında etrafını, küçülürsün, ezilirsin; yalnız kaldığında, duvarların ardındaki o koca evreni hayal edersin. Bir fabrikanın duvarı sardığında bir işçinin etrafını, duvarların ardı sömürüsüz bir dünya olur; bazen gelen sloganlarla sömürüye direniş olur. Bir okulun duvarları sardığında bir çocuğun etrafını, duvarların ardı oyun […]

The post Korku Devlete Duvar Ördürür appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bazen metrelerce yükseklikte, bazen kilometreler uzunluğunda. Çoğu zaman beton rengi ve soğuk. Duvarlar sardığında etrafını, küçülürsün, ezilirsin; yalnız kaldığında, duvarların ardındaki o koca evreni hayal edersin.
Bir fabrikanın duvarı sardığında bir işçinin etrafını, duvarların ardı sömürüsüz bir dünya olur; bazen gelen sloganlarla sömürüye direniş olur. Bir okulun duvarları sardığında bir çocuğun etrafını, duvarların ardı oyun olur, kardeşlik olur. O duvarları tırmanıp duvarın ardına atlayıp kaçtığında, mutluluk olur. Bir hapishanenin duvarları sardığında bir tutsağın etrafını, duvarların ardı yaşam olur. Duvarlara inat kazılan tünellerin ardı, uçsuz bucaksız özgürlük olur.

Duvarlar, insanlık tarihinin başından beri ayırmış insanları birbirinden. “Düşman tehlikesi” var diyerek devlet önce teller çekmiş, tellerin yırtıldığı yerde de duvarlar çekmiş sınırlara. Milattan sonra 2. yüzyılda değerli sınırını dev surlar inşa ederek korumayı akıl eden Roma İmparatorluğu’ndan bugüne kadar gelmiş duvarların tarihi. Ancak ne Roma’nın dev surları ne “dünyanın en uzun savunma duvarı” olan Çin Seddi durdurabilmiş savaşları, yıkımları. Duvar var olduğu her yerde, devletin iktidarının anıtsal simgesi olmaktan başka bir şey olmamış.

İktidar hırsı bitmek bilmeyen devletlerin, inşa ettiği duvarlar da bitmemiştir. Yüzyıllar öncesinden bugüne; Zimbabwe’den Kore’ye, Yunanistan’dan Hindistan’a, Kuveyt’ten Suudi Arabistan’a kadar dört bir yana örmüştür devlet duvarlarını, hala da örmektedir. “Göçmen tehlikesi” var diyerek, “uyuşturucu ticareti” olduğunu iddia ederek…
Bugünlerde ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yeni duvarlar çekiyor sınırlarına. Mardin’in Nusaybin ilçesiyle Rojava’nın Qamişlo kenti arasındaki sınır hattına ördüğü Utanç Duvarı’yla, bir halkı bölmek istiyor. Rojava’da inşa edilen özgür yaşamları, duvarlar ardına gizlemeye çalışıyor.
Brezilya: Yoksul Mahallelelere Duvarlar
Brezilya’nın en büyük kenti Rio de Janerio’da gecekondu mahallelerinin etrafına örülen duvarlarla, mahalleler şehirlerden yalıtılıyor. Brezilya hükümeti “eco-bariyer” denilen bu duvarlarla amaçlananın ormanları korumak olduğunu iddia etse de, gerçek aslında bu değil. Bu duvarlar, gecekondu mahallelerinde yaşayanların, şehrin zengin semtlerine geçişini engellemeyi amaçlıyor.
Gecekondu mahallelerinde polisin “uyuşturucu” bahanesiyle yaptığı operasyonlar, genellikle mahalle sakinlerinin ölümüne sebep oluyor. 2007’den bu yana 35 bin kişinin kaybolduğu Rio de Janerio’da yakın zamanda yaşanan bir örnek ise, bize tanıdık geliyor. Brezilya hükümetinin mahallelere uyuşturucu bahanesiyle düzenlediği operasyonlarda gözaltına alınan duvar işçisi Amarildo de Souza “kaybolduğunda” baş şüpheli polis oluyor. Rio de Janerio’nun yoksul mahallelerine örülen duvarlar, uyuşturucu diyerek-orman bahane edilerek, yapılmak istenen kentsel dönüşümün getirdiği yıkımın kendisi oluyor.

 

Mısır Sınırında Yer Üstünde Çelik Duvar, Yeraltında Su Tüneli

Mısır devleti 2010 yılında Gazze Şeridi’ne çelikten bir duvar örerek, Filistinlileri Mısır topraklarından yalıtmayı amaçladı. Bu duvar, İsrail ablukası nedeniyle tüm yaşamsal ihtiyaçlarını Mısır ve Gazze arasında açılan yeraltı tünellerinden sağlayan Filistin halkı için yaşamı gittikçe zorlaştırıyor.

1979’da yapılan “İsrail Barışı” kapsamında yapılan duvar, sınır hattı boyunca Mısır-Filistin arasındaki alış verişi engelleyerek, Filistin halkını çaresiz kılmayı amaçlıyor. Sayıları 800’e varan ve 25 bin Filistinlinin yaşamlarını devam ettirmesini sağlayan tünellere karşı İsrail zaman zaman hava saldırısı düzenlerken Mısır hükümeti de “tünel ekonomisi”ni engellemek için çelik duvarları toprak altına çekiyor. Gazze sınırı boyunca 11 kilometre uzunluğunda inşa edilen duvarları yerin 20 metre altına indiren Mısır devleti bununla da yetinmeyerek duvar boyuna bir de tünel hattı ilave ediyor. Akdeniz’den çektiği suyu bu tünellere vererek tünel ekonomisini olanaksız hale getirenlere karşı ise Filistinliler direnmeye devam ediyor. Sınırdaki bariyerleri ölmek pahasına da olsa yıkan Filistinliler, Mısır tarafına geçerek yaşamsal ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Filistinlilere bir dayatma olarak Refah sınırına örülen bu duvar, Filistinlilerin direnişine engel olamıyor.

“Orta Asya’nın Kürdistan’ı” Belucistan’a Duvar

Bir kısmı İran’da bir kısmı ise Pakistan’da yaşayan Beluciler de, aralarına inşa edilen bir duvarla bölünmek istenen bir halk. 2007 yılında İran-Pakistan sınırına inşa edilen 700 kilometrelik duvar, “Orta Asya’nın Kürdistan’ı” olan Belucistan’ı bölmeyi amaçlıyor. Göçmen kaçakçılığını, terörizmi ve uyuşturucu ticaretini engellemek için inşa edildiği öne sürülen duvarla asıl amaçlananın ise, iki farklı ülkenin sınırlarında yaşamakta olan Beluci halkını bölmek olduğu açık.

Yaşamları Yok Eden “Utanç Duvarı”

İsrail’in bundan tam 11 yıl önce yapımına başladığı ve inşaatı hala devam eden “Utanç Duvarı”, Filistin halkının varlığına yönelik saldırı tehdidini hala sürdürüyor. Bittiğinde toplam 708 kilometrelik bir beton yığına dönüşecek duvar, Filistin halkını dünyadan tamamen izole ederken ardında ise sömürüye karşı bilenen öfkeyi büyütüyor.
Bazı aileleri ikiye bölen duvar bazılarınınsa ekip diktiği toprağa ulaşmasını engelliyor. Duvar, yanından geçtiği yerleşim yerlerini kimsesiz bırakıyor, yaşamı yok ediyor. Her iki yüz metrede bir gözlem kulesiyle, elektrikli tel örgülerle, derin hendeklerle çevrili duvarın yakınlarında kimsenin dolaşmaması için uzaktan kumandalı silahlar kullanan İsrail devleti, bazı bölgeleri ise duvarı geçmek isteyenlerin ayak izlerini takip etmek için kumla kaplıyor.
İnşa edildiği her bölgede ailelerin parçalanmasına, yaşamların yok olmasına sebep olan bu Utanç Duvarı’na karşı ise hem İsrail hem de Filistin topraklarında bir direniş örgütleniyor. Yaşamları için direnen Filistinliler sömürüye karşı direnen İsraillilerle bir araya geliyor ve yok edilmek istenen bir halk için birlikte direniyor.
Yüzyıllardır Süren Bir İşgal: Barış Duvarları
İngiltere devleti Protestanların Kuzey İrlanda’daki nüfusunu arttırarak çatışmalara neden olup, kontrgerillayı silahlandırırken, Katolik halkının emeğine ve üretimine el koymak, bir halkı yok saymak istedi. Ve bunun için yaşanmış bir savaş sürecinin ardından, 1969 yılında Kuzey İrlanda’da, Belfast’ta bir duvar ördü. Uzun yıllar boyunca İrlanda’nın özgürlüğü için mücadele eden İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA’nın 1922 yılındaki ilk ayaklanmasından bu yana yaşanan çatışmalı sürecin ardından duvarı inşa eden İngiltere devleti, bize çok tanıdık gelecek bir şekilde bir “barış süreci”ne girişti.
Avrupa’nın en yoksul iki mahallesini birbirinden ayıran duvarın kaldırılması için 2012 yılında Uluslararası Barış Fonu oluşturulurken Belfast’taki bir halkın önüne çekilen duvar, son yüzyıl siyasetinin dönüm noktalarından oldu.

Kaçakçılığın Devamı İçin 1000 Kilometrelik Çelik Duvarlar

2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika sınırı arasındaki 3124 kilometrelik sınır boyunca ABD’nin kayıt dışı ekonomisini işlettiği stratejik noktalara inşa edilen 1000 kilometrelik çelik duvarların da diğer birçok duvar gibi “insan, mal ve uyuşturucu kaçakçılığını engellemek” amacıyla yapılacağı yalanını atmıştı dönemin ABD Başkanı George Bush. Meksika sınırı üzerinden her yıl beş yüz bin Meksikalının ve Güney Amerikalının kaçak yollarla ABD’ye girdiği ve ABD’de kaçak yaşayanların sayısının 11 milyonu bulduğu bir zamanda inşa edilen bu duvar, elbette ki kaçak çalışmak için göç etmek isteyenleri engellemek için yapılmıyordu.

Kaçak çalıştıkları için her türlü ücrete razı olmak zorunda bırakılan göçmenler, ABD ekonomisi için bir sorun teşkil etmiyordu. Çünkü kaçak işçi demek, ucuz(ve hatta neredeyse bedava) ve güvencesiz çalışmaya razı işçi demekti. Amerika-Meksika sınırına inşa edilen yüzlerce kilometrelik yol ise, ABD topraklarına gelecek yeni kaçakları engellemek için yapılıyordu evet. Çünkü inşa edilecek bu duvar, ardına hapsedilmiş her kaçak işçinin daha ucuz, daha güvencesiz ve en kötü koşullara bile razı olmasını sağlıyordu.

Yaşam Duvarların Ardına Sığmaz

Bugün devlet, Nusaybin’de yapımına başladığı duvarla Rojava’daki devrime perde çekmek istiyor. Çünkü Rojava’daki halk, yaşadığı coğrafyadaki devletlerin sınırına sığmıyor. Toplumsal devrimlere ne hudut çekilebilir ne de duvar örülebilir. Devletin duvarla yapmaya çalıştığı, anlamsızlaşan devlet sınırlarını, devlet iktidarını somut bir şekilde var etme çabası. Gri betonun sertliğiyle hissettirmeye çalıştığı, kaybolan devlet varlığı.

Rojava’daki toplumsal devrim, TC’yi de Suriye Devleti’ni de korkutmaya devam ediyor. İki devlet de devrimi yok etmek, kendi siyasi sınırları içerisindeki halklara göstermemek için ellerinden geleni yapıyor. Bu durumun bir parçası olarak “güvenlik” için diktikleri duvarları biliyoruz.

Batılı devletlerin sömürdükleri coğrafyalardan göç etmek zorunda bırakılan göçmenlerin önüne dikilen, özel güvenlikli AB duvarlarından biliyoruz. Filistinlilerin yaşamlarını sürdürebilmek için ihtiyaçlarını kaçak bir şekilde geçirdikleri tünellerin üstündeki Mısır duvarlarından biliyoruz. İrlanda›da özgürlüğü için mücadele eden bir halkı yıldırmak için, Belfast’ın ortasına dikilen duvardan biliyoruz. Daha ucuz ve kötü koşullarda işçi çalıştırmak için ABD-Meksika sınırına kurulan duvardan biliyoruz. Ama en çok da yaşamları yok edilen, yaşam alanları yok edilen Filistin halkının karşısına dikilen duvarlardan biliyoruz.

Ama bildiğimiz sadece bu duvarlar değil, bu duvarların karşısına dikilenlerin mücadeleleri de. Mısır’da kazılan tüneller, Brezilya’da yıkılan bariyerler, Meksika’da kesilen çitler, İrlanda’da duvarda patlayan yumruk ve Filistin’de duvarı yıkan direniş.

Biliyoruz, çit çekse de, yol geçirse de, duvarlar örse de devlet, ne duvarın iki tarafına bölünüp dağılırız, ne özgürlüğü haykırmaktan cayarız. Biz, Rojava ve Rojavalardaki devrimlerle duvarları yıkarız.

 

Merve Arkun
[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

The post Korku Devlete Duvar Ördürür appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/feed/ 0