coca cola – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 30 Dec 2020 17:54:42 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kapitalizmin Kutlu Yılbaşısı https://meydan1.org/2020/12/30/kapitalizmin-kutlu-yilbasisi/ https://meydan1.org/2020/12/30/kapitalizmin-kutlu-yilbasisi/#respond Wed, 30 Dec 2020 17:54:40 +0000 https://meydan1.org/?p=68302 Yule’dan Noel’e. İsa’dan önce yüzyıllardır kutlanan Yule bayramı, İsa’dan sonra 300’lü yıllarda Christmas bayramına dönüşmüştür. Roma’nın pagan tanrısı Saturn’ün kutsandığı Yule Germen asıllı paganlar tarafından gerçekleştirilen bir kış bayramıdır. Kış gün dönümünde düzenlenen bayram 12 gün boyunca sürdürülen bir hediyeleşme ve eğlence zamanıydı. En uzun gecenin ardından, gündüzlerin uzamaya başladığı astronomik hareketin toplumdaki etkisi… Güneş […]

The post Kapitalizmin Kutlu Yılbaşısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yule’dan Noel’e.

İsa’dan önce yüzyıllardır kutlanan Yule bayramı, İsa’dan sonra 300’lü yıllarda Christmas bayramına dönüşmüştür. Roma’nın pagan tanrısı Saturn’ün kutsandığı Yule Germen asıllı paganlar tarafından gerçekleştirilen bir kış bayramıdır. Kış gün dönümünde düzenlenen bayram 12 gün boyunca sürdürülen bir hediyeleşme ve eğlence zamanıydı. En uzun gecenin ardından, gündüzlerin uzamaya başladığı astronomik hareketin toplumdaki etkisi…

Güneş ve ay tutulmalarını tanrısal zanneden toplumlar gece ile gündüz arasında gerçekleşen “savaşın”  güneş (tanrısı) tarafından kazanılmasını da tanrısal olarak yorumlamışlardır. İsa’nın gelmesinden 300 sene sonrasında Bizans’ta kuvvetlenen Christian – Hıristyan yani vaftiz edilmiş insanlar İsa’nın doğumu kutlamak isterler. İlk hiristyan imparator olarak namlanan 1.Konstantin bu isteği paganların Yule’u ile birleştirir. Dördüncü yüzyıldan itibaren beraber kutlanan  bu ikili bayram git gide değişir. Yule seyrelirken Christmas,yani İsa’nın doğumu ise kutlamalarda git gide kuvvetlenmiştir.

Noel Keltçe kökenli bir kelimedir ve kendisiyle tarihte ondördüncü yüzyılda karşılaşırız. Noio ve Hel kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. Anlamı yeni gün(eş)tir; yani yine güneş ile karşı karşıyayız. Kelt  mitolojisinde güneş tanrısı Belenus’dur.

Ve kutsal krallardan Oak yine kutsal kral Holly’e yenilmiştir. Holly güneşli günlerin sembolüdür. Bu iki kutsal kralın savaşı da Aralık ayındadır. Ayrıca yunan mitolojisinde ise güneş tanrısının adı Helios’tur.

Her şey astronomik mi?

Astronomide 21 Aralık en uzun gecedir. Paganlarda ise 22 aralık haftası güneş tanrılarının bayramıdır, hıristiyanlar için İsa bu hafta doğmuştur. İsa’nın doğum tarihi, doğumunun üzerinden 300 sene sonra Birinci İznik Konsülü’nde konuşulmuş ve kararlaştırılmıştır Christmas. İlk hıristiyan imparator Konstantin, İsa’nın doğumunu güneş tanrısı Satürn’ün Yule bayramıyla birleştirmiştir.

İsa’nın doğumundan önce yüzlerce yıldır yapılan bu bayramla Yule bayramının benzeri bir çok bayram başka başka toplumlarda kutlanmaktadır. Çünkü kutlanan tanrı değil bütün  toplumsal yaşamı etkileyen artan ışık ve azalan karanlıktır, bekletilen tohumların ekiminin ve hasatının erken habercisidir. Yaşamın bereketinin, yavaşlayan ekonomik ve sosyal yaşamın hızının artmasıdır.

Her şey astronomik.

Dünyanın yer ekseninin ekliptik düzleme 23 derece 27 dakika (23° 27′) eğik olması sebebiyle güneş ışığının gelme açısıyla ilişkili olarak Kuzey Yarımküre’de günler uzamaya, Güney Yarımküre’de ise azalmaya başlar. Tarihin güneylilerce değil de kuzeylilerce yazıldığını düşünürsek yazılan tanrıların Kuzey yarımküre tanrısı olması da kaçınılmazdır. Astronominin yanı sıra Kuzey yarımkürenin karasallığının Güney yarımküre karasallığından  fazla olması, bir coğrafya bilgisi olarak bize Kuzeyde daha çok tanrının olmasını açıklar.

Ne Christmas Ne Noel Ne Yule; Artık tüm bayramlar kapitalizmindir.

Fransızca’dan Türkçe’ye geçen Noel kelimesinin anlamı “dünya dili” İngilizce’de Christmas’dır. Bu coğrafyada ‘Noel’ yeniyıl, yılbaşı gibi kelimeleri karşılamakatadır. Ve dünyaca Nicola diye bilinen Noel Baba da Noel Baba’dır. Noel baba figürü ise ilk defa Coca Cola tarafından bir reklamda kullanılmıştır. Beyaz ve kırmızı renklerinin kullanıldığı Noel Baba figürü bu reklamla popülerleşmişti ve tün dünyada da bu renklerle kullanılır.

İsa toplumlarca, astronomiden ve coğrafyadan etkilenerek yaratılmış her tanrıyı yenmiştir. Kapitalizm ise, her tanrıyı yenen tek tanrının oğlu İsa’yı bile tüketerek bugün tanrıların 22 Aralık haftasını tüketim haftasına dönüştürmüştür.

Binlerce yıldır kutlanan bu haftadan günümüze kalabilecek tek şey ise karşılıksız sevgi ve saygının bir göstergesi olabilecek bir hediye olmalıdır. Tabi bu hediye, duygularımızla ve ellerimizle yapacağımız karşılıksız bir hediye olmalıdır.

Kapitalizm de tüm tanrılar da isteklerinin karşılanmasını ister ve en önemlisi bunların sorgusuz sualsizce kabullenilmesidir. Ve bu adaletsizliğin kendisidir. Adalet tanrılarda ve tanrılaşan sistemlerde değil, kendimizdedir.

Emircan Kunuk

The post Kapitalizmin Kutlu Yılbaşısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/12/30/kapitalizmin-kutlu-yilbasisi/feed/ 0
Coca-Cola Alkollü İçecek Üretimine de El Atıyor https://meydan1.org/2018/03/08/coca-cola-alkollu-icecek-uretimine-de-el-atiyor/ https://meydan1.org/2018/03/08/coca-cola-alkollu-icecek-uretimine-de-el-atiyor/#respond Wed, 07 Mar 2018 21:30:03 +0000 https://seninmedyan.org/?p=31306 Dünya’da en çok kazanan şirketlerden biri olarak bilmemizin yanı sıra, servetine servet katmak uğruna kendisine su kaynağı yaratmak için el koyduğu derelerle, greve çıkan işçileri tetikçilere katlettirmesiyle de bildiğimiz küresel şirket Coca-Cola ilk alkollü içeceğini üretmeyi planlıyor. Şirket, Japonya’da üretilmesi öngörülen düşük alkollü asitli içecekle şirketin 125 yıllık tarihindeki ilk alkollü içeceğini üreterek, shochu adlı […]

The post Coca-Cola Alkollü İçecek Üretimine de El Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Dünya’da en çok kazanan şirketlerden biri olarak bilmemizin yanı sıra, servetine servet katmak uğruna kendisine su kaynağı yaratmak için el koyduğu derelerle, greve çıkan işçileri tetikçilere katlettirmesiyle de bildiğimiz küresel şirket Coca-Cola ilk alkollü içeceğini üretmeyi planlıyor.

Şirket, Japonya’da üretilmesi öngörülen düşük alkollü asitli içecekle şirketin 125 yıllık tarihindeki ilk alkollü içeceğini üreterek, shochu adlı yüksek alkollü yerel içkinin, aromalı bir asitli içecekle karıştırıldığı Chu-hi adı verilen ve teneke kutularda satılan içeceğin büyüyen pazarından faydalanmayı amaçlıyor.

Japonya’daki üst düzey bir şirket yetkilisi, üretimin “pazarımızdaki belirli bir dilim alanında küçük bir deneme” olacağını söylemesine rağmen şirketin şimdiye kadar yaptıklarıyla doğaya ve yaşama verdiği zararlardan esas niyetinin ne olduğu anlaşılabilir.

 

The post Coca-Cola Alkollü İçecek Üretimine de El Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/08/coca-cola-alkollu-icecek-uretimine-de-el-atiyor/feed/ 0
Kapitalizmin Kendisidir Skandal – Özlem Arkun https://meydan1.org/2015/12/22/kapitalizmin-kendisidir-skandal-ozlem-arkun/ https://meydan1.org/2015/12/22/kapitalizmin-kendisidir-skandal-ozlem-arkun/#respond Tue, 22 Dec 2015 21:47:26 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/22/kapitalizmin-kendisidir-skandal-ozlem-arkun/ Son dönemlerde, kapitalist şirketler hakkında açığa çıkan “skandallar” gündemde oldukça fazla yer buldu. Kendini “güvenilirlik, kalite, ucuzluk, sürdürülebilirlik” gibi etiketlerle pazarlayan büyük şirketlerin bir kısmının foyası ortaya çıkmış oldu. Fakat kapitalizmin kendisinin bir skandal olduğunu düşünürsek, daha foyası ortaya çıkmamış olan şirketlerin sicilinin de pek temiz olmadığını akılda tutmak gerekiyor. Fakat bunlar ne ilkti, ne […]

The post Kapitalizmin Kendisidir Skandal – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Son dönemlerde, kapitalist şirketler hakkında açığa çıkan “skandallar” gündemde oldukça fazla yer buldu. Kendini “güvenilirlik, kalite, ucuzluk, sürdürülebilirlik” gibi etiketlerle pazarlayan büyük şirketlerin bir kısmının foyası ortaya çıkmış oldu. Fakat kapitalizmin kendisinin bir skandal olduğunu düşünürsek, daha foyası ortaya çıkmamış olan şirketlerin sicilinin de pek temiz olmadığını akılda tutmak gerekiyor. Fakat bunlar ne ilkti, ne de son olacak. İşte bu yüzden, tarihte farklı alanlardaki büyük şirketlerin yaptıklarını incelemek gerekiyor.

waterbury Waterbury Saat Fabrikası: Mae Kaene, 1924 yılının yazında 18 yaşında pek çok yaşıtı arkadaşının çalıştığı Waterbury Saat Fabrikası’nda işe girmişti. 40 saatlik çalışma karşılığında 18 dolar alarak kol saatlerinin kadranlarını parlak bir boya ile boyamaya başladı. Bu boya, saatin karanlıkta da görülmesini sağlayacak şekilde yeşil yeşil parlamasını sağlıyordu. Fakat boya fırçalarını iş arkadaşları gibi dudaklarında ıslatarak, kadranları hızlı ve muntazam bir şekilde boyayamadığı için çok geçmeden işten ayrılmak zorunda kaldı. Ne var ki işten ayrılmasının üzerinden çok geçmeden iş arkadaşları esrarengiz hastalıklara yakalanmaya başladılar. Ağızlarında kapanmayan yaralar açılıyor, çene kemikleri eriyor, tedaviye cevap vermeyen bir kansızlık çekiyor ve çok geçmeden ölüyorlardı. 1925 yılına gelmeden hastalık, bu fabrikada çalışan bir çok kadında aynı zamanlarda görülmeye başlamış olmasına, yedi işçinin ölmesine rağmen; kimse hastalığın bu mucizevi ve parlak boyadan kaynaklandığını düşünmüyordu. Etrafına yeşil ve büyüleyici bir ışık saçan bu boya Radyum’du. 1925 yılı geldiğinde bu hastalık ve ölümlerin radyumdan kaynaklandığı su götürmeyecek şekilde kanıtlanmış olmasına rağmen, bu boya 1960 yılına kadar saatlerde kullanılmaya devam etti.

Bangladesh rescuers look for survivors and victims at the site of a building that collapsed Wednesday in Savar, near Dhaka, Bangladesh,Thursday, April 25, 2013. By Thursday, the death toll reached at least 194 people as rescuers continued to search for injured and missing, after a huge section of an eight-story building that housed several garment factories splintered into a pile of concrete. (AP Photo/A.M.Ahad)

Primark: El yapımı olan “kaliteli” ürünleri 4 pound’dan daha ucuza satan tekstil devi Primark’ın bu fiyat politikası, 2008’de ortaya çıkartılan çocuk emeği sömürüsü ile gözler önüne serilmişti. 24 Nisan 2013’te Bangladeş’in başkenti Dakka’da Benetton, Primark, Mango, Zara, C&A’in de aralarında bulunduğu markaların üretim tesisi olan 8 katlı Rana Plaza çöktü. Çökme sonucunda aylık ortalama 35 ile 65 dolara çalışan 1134 işçi öldü. 2500 işçi enkaz altından sağ olarak çıkarıldı. Sağ kurtulanların 80’i kol veya bacaklarını kaybetti. Eylül 2013’te Birleşmiş Milletler’in de öncülüğü ile ailelere tazminat ödenmesi için bir komite kuruldu. Hedeflenen 40 milyon doların ancak 17 milyon doları toplanabildi ve sorumlu olan markaların bir kısmı açıkta kalan o miktarı kapatmaya yanaşmadılar bile. Bunların arasında Primak da vardı.

bayer

Bayer: Söz konusu Alman ilaç şirketi Bayer olunca, onun marifetleri için sayfalarca yazı yazmak gerekir. Fakat biz burada daha kısa geçeceğiz. Öncelikle Bayer’in dünyayı eroinle tanıştıran şirket olduğundan başlayabiliriz. Bayer’in kimyagerlerinden Felix Hoffman’ın 21 Ağustos 1897 günü ağrıları kesen bir ilaç üretmek için bir karışım geliştirmesi ile eroin bulunmuş oldu!Bayer’in dünyanın dört bir yanında ilaçlarını denemek için insanları kobay olarak kulllandığı gerçeği de bu marifetlerin en bilinenlerindendi. İki Almanya’nın birleşmesinden önce Doğu Almanya’da 50 bin hastanın, ilaç şirketleri tarafından kobay olarak kullanıldığı ve Bayer’in -geçmişteki adıyla West-Berliner Schering- bu skandalın baş aktörlerinden biri olduğunu da belirtmek gerekir.Biraz daha güncel bir örnekten devam edecek olursak, o da Bayer Ceo’su Marijn Dekker’in 67000 dolarlık bir kanser ilacı için “Biz bu ilacı fakirler için değil, zenginler için yaptık.” demesi olmuştur.

A United Fruit Company official looks over some of the fruit bunches of bananas harvested since the strike to determine which are fit for market in Honduras on Sept. 3, 1954. Because of the strike, the trees have not been sprayed for over two months, and there are many bunches that are spotted with sigatoka (red rust) that discolors the skin but does not affect the fruit. Bunches showing evidence of having sigatoka are not shipped out because they do not look good when put on the market. (AP Photo)

United Fruit – Chiqiuta Muz (Doyle Food) :

Hükümet yetkililerine rüşvet vermek, işçilerini sömürmek, faaliyet gösterdiği bölgelerde bölge halkının geçim kaynaklarını elinden almak gibi birçok konuda sicili hayli kabarık olan bu şirketin en büyük saldırılarından biri ise 1928 yılında gerçekleşmiştir.

12 Kasım 1928 tarihinde Latin Amerika bölgesinde şirketin on binlerce işçisi iş bırakmıştı. 6 Aralık günü, General Cortes Vargas komutasındaki ordu, işçilere ateş açarak yüzlercesinin ölmesine sebep oldu. Yaşanan katliamın ardından Kolombiyalı milletvekili Jorge Eliecer Gaitan, askerlerin United Fruit şirketinin talimatıyla ateş açtıklarını itiraf etmişti. Devlet ve şirket iş birliğiyle gerçekleşen bu katliamın ardından hükümet de payını almış ve 44 yıllık Muhafazakar Parti iktidarı sona ermişti. Olaydan sonra ABD Bogota Elçiliği’nden, ABD Dışişleri Bakanlığı’na çekilen 29 Aralık 1928 tarihli telgrafta ise katliamdan şöyle bahsedilmektedir: “Gururla belirtirim ki United Fruit şirketinin yetkilisinden aldığım bilgiye göre son olaylarda Kolombiya ordusunca öldürülen grevci işçilerin sayısı beş ila altı yüz civarındayken, sadece bir asker hayatını kaybetmiştir.” Bu şirket Latin Amerika’nın muhalif yazarları tarafından da birçok kez konu edilmiş ve eleştirilmişti. (Bkz. Carlos Luis Fallas, Ramon Amaya Amador, Miguel Angel Asturias , Eduardo Galeano, Gabriel Garcia Marquez, Pablo Neruda) Bu şirket daha sonra 1984 yılında Chiquita adını almış, şimdi ise Doyle Food olarak sömürmeye devam ediyor.

HSBC : (Hong Kong Shangai Bank Corporation) sahibi Rothschild Ailesi, Waterloo savaşında Napolyon’u desteklemekten 2. Dünya Savaşı’nda Hitleri paraya boğmaya kadar, son yüzyıldaki neredeyse bütün yıkım ve savaşlardan nemalanmış; hatta kimilerini de finanse ederek servetine servet katmıştır. Hong Kong’un İngilizlerin eline geçmesiyle burada etkinleşen aile başta burada, sonra tüm dünyada afyon ticaretini eline aldı. Afrika’da sahibi olduğu De Beers şirketiyle elmaslar için iç savaşı desteklediği bilinir. İngiliz Merkez Bankası’nı yaklaşık 80 yıl boyunca yönetmişlerdir. HSBC Bank, Royal Bank of Scotland, Banco Santander, J.P.Morgan-Chase, De Beers, Rio Tinto, Ing Group ve Aviva en çok tanınan ve bilinen şirketleridir. Dünya elmas ticaretinin %90’ı, altın ticaretinin % 40’ı, kömür-bakır-uranyum-aluminyum ticaretinin de % 15’i bu aile tarafından yapılmaktadır

sandozSandoz: 15 Ağustos 1951 tarihinde, Fransa’nın güneyindeki Pont Saint Esprit köyünün sıradan insanları sıradışı bir güne uyandılar. Köyün sakinleri hep birlikte ejderhalar, yılanlar ve ateş toplarıyla çevrili fantastik bir köye uyandılar. Fakat bunun nedeni köyü basan masal yaratıkları değil, -sonradan yapılan araştırmalara göre- ekmek hamuruna karışan ergot mantarıydı. Köyden 50 kişi akıl hastanesine yatırıldı, 7 kişi hayatını kaybetti. Bu mantarın o köyün tüm ekmeklerine nasıl bulaştığı ise hikayeyi daha da karmaşıklaştırıyor.300 kişilik bu köy toplu bir şekilde halüsinasyonlar görüp kendilerine ve birbirlerine zarar vermeye başlayınca, yetkililer bu durumu araştırmaya başladılar. Ekmeğe bulaştığı öne sürülen ergot mantarının böyle toplu bir vakaya neden olabilecek miktarlarda karışması çok mümkün görünmüyordu. Diğer taraftan Pont Saint Esprit’e çok yakınlarda üretim yapan İsviçre’nin hemen güneyindeki Basel kasabasında yer alan Sandoz ilaç firması aynı dönemlerde ergot mantarı üzerinde çalışıyordu.Kimilerine göre bu olayın arkasında CIA vardı. Sandoz şirketi ve CIA soğuk savaş sürecinde hezeyan yaratıcı bir uyuşturucu madde bulmaya çalışırken, kasaba halkını kasıtlı olarak zehirlemişlerdi. 1951 Fransası’nda Sandoz Kimyasal’da çalışan bir kaç seçilmiş memurun dışında kimse şirketin CIA ile çalıştığını bilmiyordu.” *Sandoz: Novartis şirketinin önceki adı.

tobacco

Philip Morris: Tarihinde skandal niteliğinde birçok işe imza atmış olsa da, şirketin kuruluşundan bu yana faydalandığı çocuk işçiler hakkında foyası yaklaşık 5 sene önce ortaya çıktı. Bu meseleyi katmerleyen şey ise, tütün işinde çalışan çocukların yeşil tütün isimli ölümcül bir hastalığa yakalanıyor oluşuydu.Dünyanın birkaç tütün tekelinden biri olan Philip Morris ile beraber diğer şirketler, özellikle Hindistan, Bangladeş ve Brezilya’da binlerce çocuğu tütün üretiminde yok pahasına, yaşamlarını tehdit ederek çalıştırmışlardır. Bu sayı sadece Malawi’de 78000’dir!2010 yılında, insan hakları izleme örgütleri Philip Morris’e tütün satan Kazakistan’daki yerel bir şirketin, 72 tane çocuk işçiyi zorla çalıştırdığını tespit etmiştir. Bu ve bunun gibi vakalar, yukarıda adını andığımız birçok ülkede, dahası bu şirketlere tütün sağlayan tüm ülkelerde yaşanmaktadır.

mitsubushiMitsubishi: Şirket, 1943-1945 yılları arasında kendi istekleri dışında Japonya’ya getirilen 39.000 Çinli işçiyi, maden ve inşaat gibi sektörlerde zorla çalıştırmıştı. Mitsubishi Materials’ın öncülü olan Mitsubishi Madencilik ve onun taşeronları aracılığıyla Japonya’ya getirilen 3.765 kişi başına yaklaşık 16 bin dolar tazminat ödeyeceğini açıkladı. Bu işçilerin -kayıtlara göre- 722’si hayatını kaybetmişti.

Bristol Myers: Gwen Olsen, 15 yıl boyunca birçok laboratuvar ve ilaç şirketi için ilaç satıcısı olarak çalışmış, ilaçların olumlu etkilerini abartıp yan etkilerini küçülterek şirket karlarını arttırmış; bu paydan kendi payına düşeni almıştı. Fakat 15 yılın sonunda, yaşadığı deneyimlerden dolayı istifa etmişti. Bunca zamandır çalışmış olduğu bu şirketlerin tek kaygısının kar etmek olduğu gerçeğini ortaya çıkarmak için bu şirketleri tek tek deşifre etmeye başlamıştı. Bu şirketlerden biri de ilaç sektörünün en büyüklerinden biri olan Bristol Myers Squibb. Bu şirketin en çok satan ürünlerinden biri ise majör depresyon, şizofreni, bipolar mani “tedavisi” için geliştirilmiş olan Abilify. Öyle ki bu ürün 2014 yılındaki istatistiklere bakıldığında en çok kazandıran ilaçlar listesinde 7.8 milyar dolarla ikinci sırada. 2007 yılında Bristol Myer Squibb, Abilify’ın pazarlanmasındaki usülsüzlük ve amaç dışı (özellikle belirtilen yaşın altında/çocuklarda) kullanımı nedeniyle dava edilmiş; 515 milyon dolarlık bir ceza ödemek zorunda kalmıştır. Fakat 2009 yılının ilk altı ayında şirket, 1.9 milyar dolarlık satış yaparak zararını fazlasıyla karşılamış; kesilen cezalar, kazanılan paralar yanında devede kulak kalmıştır.

Gwen Olsen itiraflarında bu tür antipiskotik ilaçların intihara meyillilik, şiddet eğilimi, kalp rahatsızlıkları gibi yan etkilerinden bahsediyor ve tüm bu yan etkilere rağmen şirketlerin özellikle psikiyatrik ilaçlardan elde ettiği yüksek kar marjlarına dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Çocuklar, uyumlu hastalar olarak bilindiklerinden pazar için çok çekici oluyorlar. Çocuklar doktorlar, ebeveynler ve okul personeli tarafından ilaç kullanmaya zorlanıyorlar, böylece en ideal hasta tipine dönüşüyor; çünkü yeniden yeniden yazılan, sürdürülebilir reçeteleri temsil ediyorlar. Başka bir deyişle ömür boyu hasta, ilaç sektörü için de sürekli müşteri haline geliyorlar.”

cc2896341930

Coca Cola: Dünyanın en prestijli çok uluslu şirketlerinden biri olan Coca-Cola’nın yaptığı sömürü ve katliamlar saymakla bitmiyor. Coca-Cola, 1880 sonlarında kuvvetli bir kokain ve kafein karışımı içeren tıbbi bir içecek olarak Amerika’da ortaya çıktı ve Georgia Atlanta’da üretime başladı. Bu eyaletin seçilmesi tesadüf değildi, çünkü çocuk işçilerle ilgili kısıtlamalar en son bu eyalette gerçekleşti. Şirketin ilk patronu Asa Chandler, çocukların fabrikalarda köle gibi çalıştırılmasını savunmuştu.Şirket, Nazi Almanyası’nda Hitler’i selamlamış, Apartheid döneminde siyah işçileri günlüğü 25 sente çalıştırmış, Japon ve Alman savaş esirlerini fabrikalarda çalıştırmış, 1954’te Guetemala’da askeri darbeyi desteklemiştir.Diğer taraftan özellikle Hindistan ve Meksika’da su varlıklarını tehlikeli seviyelere düşürecek kadar tüketerek, bölge topraklarında ciddi kirliliğe neden olan şişeleme fabrikalarıyla gündeme gelmiştir. Kolombiya ve Guetemala’da ise 5 Aralık 1996 tarihinde şirket, doğrudan sendika üyesi işçileri hedef alarak katletmişti.

Özlem Arkun
[email protected]

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kapitalizmin Kendisidir Skandal – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/22/kapitalizmin-kendisidir-skandal-ozlem-arkun/feed/ 0
“Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/#respond Fri, 26 Dec 2014 20:32:48 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/ Şişelerden önce kaplar vardı: tas, güğüm, kâse, kova, küp, testi, bakraç… Yiyip içtiklerimizi taşıdığımız kaplar, çok uzun yollar gidemiyordu ya da buna zaten ihtiyaç yoktu. “Geri” teknolojiydi bunlar ya da “geri dönüşüme” zaten ihtiyaç yoktu. Şişelerin yarattığı çöp, 1940’lara kadar çok büyük bir sorun yaratmadı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde gazlı içecek ve bira şişeleri, ortalama […]

The post “Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Şişelerden önce kaplar vardı: tas, güğüm, kâse, kova, küp, testi, bakraç… Yiyip içtiklerimizi taşıdığımız kaplar, çok uzun yollar gidemiyordu ya da buna zaten ihtiyaç yoktu. “Geri” teknolojiydi bunlar ya da “geri dönüşüme” zaten ihtiyaç yoktu.

Şişelerin yarattığı çöp, 1940’lara kadar çok büyük bir sorun yaratmadı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde gazlı içecek ve bira şişeleri, ortalama 30 kez kullanılıyordu. Çöp sorunu, yerel üreticiler tarafından çözülüyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda, deniz aşırı ülkelerdeki askerlere yiyecek ve içecek göndermek için kullanılan teneke kutular ve tek kullanımlık şişeler, savaş sonrasında bir kapasite fazlası yarattı. Yine kapasitesi artan cam, teneke kutu ve çelik sanayilerinin teşvikleri ile savaş döneminde yaratılan bu tüketici alışkanlığı arttı. Büyük şirketler, bu dayanıklı ve tek içimlik şişeleri ülke çapına göndererek daha da büyüdüler. Büyüyen hacimle birlikte maliyetleri iyice azaltan şirketler, uzun süre çöp sorunuyla da uğraşmak zorunda kalmadılar. 1970’e gelindiğinde, biranın %76’sı ve gazlı içeceklerin %40’ı bu tip şişelerde satılıyordu.

Tek kullanımlık şişelere karşı ilk mücadeleyi, 1953’te Vermont eyaletindeki çiftçiler başlattı. Çayırlara atılan şişeleri yiyen inekler ölüyordu. Örgütlenen çiftçiler, bu şişelerin satışının yasaklanmasını sağladılar. Buna karşılık, Amerikan Kutu Şirketi (ACC) ve Owens-İllinois Cam Şirketi, “Amerika Güzel Kalsın” adıyla lobi faaliyetine başladılar. Bunlara Coca-Cola, PepsiCo ve ABD Bira Üreticileri Birliği de katıldı ve grup, “çevreyi kirletenlere” karşı bir medya kampanyası başlattı. ACC genel müdürü Stolk, çöpü yere atmayı “ulusal utanç” olarak tanımlayıp kendi şişelerine getirilen yasağa karşı çıktı. Okullar, kiliseler ve kulüplerden üye toplayan lobi, çöp atmaya karşı para ve hapis cezalarını savunuyordu. Lobi, en sonunda 1957’de yasağı kaldırtmayı başardı.

Yine 1971’de Oregon eyaleti, yükselen atık yığınlarını durdurabilmek için, bira ve gazoz şişelerine zorunlu 0.05 $ depozito ücreti getirdi. Amaç, insanların şişeleri geri dönüşüme vermeleri için maddi bir teşvik yaratmaktı. Arkasından Vermont ve diğer eyaletler de, bu soruna aynı çözümle, hatta daha kuvvetli yaptırımlarla çare aradılar. Ancak şirketler, mevcut büyüklüklerini bu şişelere borçluydular ve bu şişelerden vazgeçmek, onlar için yok olmak demekti.

Şirketler bu dönüm noktasında, atık kavramını STK’lar aracılığıyla tekrar işlemden geçirerek geri dönüşüm furyasını başlattılar. O yıllarda çevrecilik tepe noktasındayken, Amerika Güzel Kalsın kampanyaları kapsamında 1971’de çekilen bir reklamda, bir Kızılderili’yi canlandıran ünlü aktör Cody, yolda gördüğü her çöp için ağlıyordu. Reklam “Kirliliği insanlar başlatıyor. İnsanlar durdurabilir.” diyerek, çöp sorununu olduğu gibi bireylerin üzerine yüklüyordu. Siyaset sahnesine şirket lobisi, tüketicilere “istedikleri şişeyi kullanma özgürlüğünü” verdiği için, bu özgürlükle birlikte gelen “çevrecilik” sorumluluğunu, yine tüketicilere yüklemeyi başardı. Şirketlerin yerleştirdikleri algı, 1993 yılında Amerikan Plastik Konsülü’nün bu açıklamasında çok net görülüyor: “Bir ürünü satın alırsam, kirleten benimdir. Atığından da ben sorumlu olmalıyım.”

“Çevrecilik” sorumluluğunu bireylere yüklerken, ne yapılması gerektiğini de yine şirketler söylüyordu. Bu dönemde, ACC halkla ilişkiler direktörü McGoldrick, “atık ürünlere gerçek çözüm, kaynakların yeniden kullanımı ve katı-atık yönetimidir.” diyerek, ilk çevre politikalarının tanıtımını yapıyordu. Önerdiği karmaşık sistem, sorumlu tüketicilerin kutuları ayrı çöplere atması ve kamu kuruluşlarının geri dönüşüm yatırımları yapmasını kapsıyordu. Bu “çevreci” sorumluluğun şirketlere düşen kısmı ise, örnek olmak için kurulan birkaç küçük geri dönüşüm tesisi hariç, bu dâhiyane sistemi önermekti.

Basit bir şekilde eski tip şişe üretmek yerine, tek kullanımlık şişelerin toplanıp tekrar kullanıma sokulması için karmaşık bir sistem öneriliyordu. Fakat birçok şehirli ve aktivist, “çevrecilik” bilincini bir nişan olarak kabul ettiler ve aslında sadece büyük şirketlerin varlığına hizmet eden bu algıyı yaygınlaştırdılar. Onları teşvik etmek için, maaşla çalışabilecekleri CEO’ları olan STK’lar bile kuruldu. Bu algı, kapitalizmin küreselleşmesine paralel olarak bütün dünyaya yayıldı.

Bu sistemde ilk bakışta net görülmeyen ve uygulamalar arasında en çok çeşitlilik gösteren kısım, şişelerin toplanmasıydı. Şişeler, bazı coğrafyalarda yasa gereği zorunlu olarak ayrı çöplere atılıp belediye tarafından toplanırken; başka coğrafyalarda ezilen kesimler tarafından atıldıkları ilk çöp kutusundan toplanarak inanılmaz düşük fiyatlara geri dönüşüm tesislerine satılıyordu. Her durumda toplama maliyetini üstlenmeyen Anheuser-Busch, Coca-Cola, PepsiCo gibi şirketler, geri dönüşüm yapan yan şirketler kurarak daha da fazla kar etmeye başladılar.

Geri dönüşümün kısa tarihinde tekrardan gördüğümüz döngü, kapitalizmin bir ekolojik tahribat yaratması, tahribattan etkilenenlerin bir direniş başlatması, kapitalizmin yeni bir algı yaratarak direnişi etkisiz hale getirmesi, kapitalizmin tahribatı sürdürmesi ve bu yeni algı sayesinde yeni bir endüstri yaratıp bundan kar elde etmesidir. Kyoto gaz borsasında, yeşil ürünlerde vs. aynı döngüyü görebiliriz.

Sistemin bu tahribata karşı duyarlılıklarımızı törpülemek ve tüketimini meşrulaştırmak için kullandığı “geri dönüşüm”, aslında bencilliğin ve bireyciliğin örgütlenmesidir. Geri dönüşüm kutusunda rahatlayan vicdanlar, yeniden tüketmeye hazırdırlar. Duyarlılığına karşılık bulanlar, artık daha fazla sorgulamak zorunda değillerdir. Çünkü üzerlerine düşeni yapmışlardır. Atıkları hızlıca ortadan kaldırarak çevresini temiz tutanlar, toplumsal sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın verdiği rehavetle; ne suların kapaklanmasına, ne de bir yudum su için bu kadar plastiğin üretilmesine laf etmeye fırsat bulamazlar.

Yükselen ve patlayan çöp yığınlarının, çöp toplamak zorunda kalanların ve ekolojik katliamların sorumlusu, bu sistemdir. Sistem, kar odaklı ve merkezi olduğu sürece bu katliamı durdurmak mümkün değildir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

Özgür Oktay

[email protected]

The post “Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/feed/ 0
21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Katil Şirketleri Yeşile Boyamak – Nergis Şen https://meydan1.org/2013/09/04/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-katil-sirketleri-yesile-boyamak-nergis-sen/ https://meydan1.org/2013/09/04/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-katil-sirketleri-yesile-boyamak-nergis-sen/#respond Wed, 04 Sep 2013 17:20:01 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/04/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-katil-sirketleri-yesile-boyamak-nergis-sen/ Havaya daha az CO2 salınımı yaptığı öne sürülen elektrikli çevreci otomobiller, A+++ sınıfı çevreci buzdolapları, tuvaletlerinde susuz pisuar kullanan çevreci şirketler, güneş, rüzgar ve su gibi asla yenilenemeyen doğal varlıkları elektriğe dönüştürerek kullanan çevreci kozmetikçiler, işçilerine güvenli çalışma çevresi temin eden petrol şirketleri… Hepsi ilgili reklamlara milyonlarca dolar harcıyor. Ancak bu tüketilen elektriğin hangi deredeki HES’ten, hangi nükleer, termik santralden geldiğinden bahsetmedikleri gibi lobicilik faaliyetlerinde verdikleri rüşvetlerden, kuruttukları su havzalarından, talan edilen yağmur […]

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Katil Şirketleri Yeşile Boyamak – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Havaya daha az CO2 salınımı yaptığı öne sürülen elektrikli çevreci otomobiller, A+++ sınıfı çevreci buzdolapları, tuvaletlerinde susuz pisuar kullanan çevreci şirketler, güneş, rüzgar ve su gibi asla yenilenemeyen doğal varlıkları elektriğe dönüştürerek kullanan çevreci kozmetikçiler, işçilerine güvenli çalışma çevresi temin eden petrol şirketleri…

Hepsi ilgili reklamlara milyonlarca dolar harcıyor. Ancak bu tüketilen elektriğin hangi deredeki HES’ten, hangi nükleer, termik santralden geldiğinden bahsetmedikleri gibi lobicilik faaliyetlerinde verdikleri rüşvetlerden, kuruttukları su havzalarından, talan edilen yağmur ormanlarından, hayvanlar üzerine yaptıkları deneylerden, Nijerya’da paralı ordusuyla saysız işkence ve toplu katliamlar yapmalarından da bahsedilmiyor.

Interbrand adlı 1974 yılından bugüne “marka değeri yaratmak ve yönetmek” diye özetlediği işi yapan şirket, büyük markaları halkı nasıl daha kurnazca kandırabilecekleri yönünde desteklemekle kalmıyor, düzenli olarak en kurnaz şirketi de belirleyerek şirketlerin marka değerlerini de yükseltiyor. Interbrand aynı zamanda greenwashing denilen, şirketlerin çevreci hamlelerini de gündemleştirip onları doğaya zararsız, yaşama duyarlı gibi göstererek yaşamı yok eden projelerini örtbas etmeye çalışıyor. Ne yazık ki markaların bu yollarla logolarına iliştirdiği yeşil bir arka Katil Şirketleri Yeşile Boyamak plan görseli ya da yaprak sembolü, yeryüzündeki katliamlarını biraz daha meşrulaştırmalarını sağlayacak müşteri kitlesini de kendine çekiyor.

Ancak şirketlerin yaptıkları pek çok katliam, şirketlerin gerçek yüzünün gizlenmesini imkansızlaştırıyor. 2013 yılının en yeşil küresel şirketlerini belirleyen interbrand’ın listesinden birkaç örnek dahi gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını sağlama

Toyota

Lobicileri; toyota mühendislerinin verimlilik standartlarının nasıl artırılacağını dahi bilmediğine inansa bile Toyota, arabalarını yeşille kaplatmak için, milyarlarca dolar rüşvet veren bir şirkettir. Ürünlerinin ve şirketin imajını yükseltmek için bir yılda 3 milyar dolardan fazla harcadı. Aynı yıl, kanun yapıcılara para aktaran lobi çalışmalarına, en az 7,7 milyon dolar harcadı.

Mc Donald’s
Yağmur ormanı olan toprakları meralaştırdığını ve bu alanların yeniden ormanlaşmasını engellediğini itiraf etmiştir. McDonalds fabrikalarında yetiştirilen hayvanlar temiz hava, gün ışığı ve hareket serbestisinden mahrum bırakılıyor. Kârı yüksek ve ücret giderlerini düşük tutma kaygısıyla şubelerde az sayıda işçi uzun mesailerle çalışmaktadır, dolayısıyla çalışanların daha çok ve daha hızlı iş yapmaları gerekmektedir.

Coca cola
Sinop-Gerze’de Termik Santral projesi için 5 Eylül 2011 günü sondaj çalışması yapmak için alana giren iş makineleri halkın büyük tepkisini çekti. İş makinelerini Gerze’ye sokmak istemeyen halk yollarda bekleyerek makinaların geçişlerini engelledi. Şirketin özel isteğiyle olaya Kolluk Kuvvetleri müdahele etti. Gaz Bombası ve Joplarla saldıran eden jandarma ve polis birçok köylüyü yaraladı. Kolombiya ve Guatemaladaki coca-cola işçileri sendikalaşarak haklarını elde etme çabasına giriştiler. 5 aralık 1996′da paramiliterler kolombiya carepa bölgesindeki “bebidas y alimientos” şişeleme fabrikasında sendika temsilcisi isidro segundo gil’i öldürdüler. Diğer sendika üyeleri de paramiliterler tarafından yakalanarak infaz edildi. Paramiliterler sendika bürolarını ateşe veriyor işçilerin ailelerini kaçırma ve öldürme ile tehdit ediyorlardı. Kolombiya Bogota’da 50 bin hektar alan son 50 yılda kirlilik nedeniyle işlevsiz hala geldi. 49 bin hektar sulak alansa Coca-Cola tarafından kurutuldu. Guatemala City’deki Coca-Cola şişeleme tesislerinde çalışan 450 işçi dokuz yıl boyunca işleri için, sendikaları için ve yaşamları için mücadele etti. İşçiler üç kez tesisi işgal etti, son işgal on üç ay sürdü. Sendikalarının üç genel sekreteri ve beş işçi öldürüldü. Dörtten fazlası kaçırıldı ve kayboldu. 2005 yılında, Türkiye’de Coca-Cola’nın İstanbul’daki şişeleme tesisinde çalışan 105 işçi sendikaya üye oldu ve işten çıkarıldı. Bazı işçiler, şirketin üst yönetimi ile görüşme halindeyken, şirket çevik kuvvetin, eşleri ve çocukları ile birlikte direnişteki diğer işçilere saldırmasını emretti. Yaklaşık 200 kişi kapalı alanda gaz bombasına maruz kalarak kötü bir şekilde darp edildi ve birçoğu hastaneye kaldırıldı.

Apple
2005-2009 yılları arasında, fabrikalardaki kötü koşullara dayanamayan Apple taşeronu 50 Foxconn işçisi intihar etti. 2010 yılında yatakhanelerinin çatısından atlayarak hayata veda eden 14 işçinin ardından, 4 işçi daha aynı yöntemi deneyip başarısız oldu.

Mercedes
Arjantin’deki 1976 darbesini silah ticareti ile destekledi. Fransa savunma bakanlığı ile M51 Nükleer füze projesi üretim ortaklığı kurdu.

Ford
Arjantin’deki 1976 darbesine silah sağladı. 1998 yılında Amerika’daki Ford fabrikalarında Güney Amerika kökenli ya da siyahi kadın işçilere düşük ücret uygulaması yapıldı.

Nestle
2006 yılında Fildişi sahillerinde kakao tarlalarında köleleştirilen çocuk işçileri çok düşük ücrete çalışmaya zorladı. Ülkedeki iç savaşı daha fazla kar için körükledi. 2005’te Afrika ve Güney Asya’da ücretsiz dağıttığı bebek mamalarını kirli suyla hazırlayarak 1.500.000 çocuğun ölümüne yol açtı. Sony Çin’in Dongguan şehrinde Lite-On Xuji Electronics şirketi bünyesinde gösterdiği 3000 kadar taşeron işçisini günde 12 saat çalıştırıyor. L’Oreal Asarak ve zincirleyerek etkisiz hale getirdiği hayvanlar üzerinde yeni ürettiği kozmetik ürünlerini test ediyor.

Shell
Nijerya Çevik Kuvvet Polisi, Rivers Eyaletinin Umuechem bölgesinde gençlerin yoğunlukta olduğu Shell karşıtı bir yürüyüşe müdahale ederek 80 kişiyi katletti ve 500 evi yerle bir etti. Ogoni bölgesinde; Shell karşıtı, kendi kaderini belirlemeye yönelik düzenlediği kampanya süresince 9 yerliyi idam edili. Bu süreçte polis 2000 kişiyi katletti, tecavüz edilen, işkence gören, sakat bırakılanların sayısı bilinmiyor.

 

Nergis Şen

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Katil Şirketleri Yeşile Boyamak – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/04/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-katil-sirketleri-yesile-boyamak-nergis-sen/feed/ 0
21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/ https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/#respond Sat, 29 Sep 2012 20:28:01 +0000 https://test.meydan.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/ 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Rio+20: Devlet Şirket STK Pazarlığı Büyük halk kitlelerini temsil ettiğini iddia eden ‘kurumsallaşmış’ sivil toplum kuruluşları, bu STK’ların ülkeler yerelinde vakıf ve dernek fonlarıyla hareket eden ‘yerel’ ayakları, lobiler, uyum paketleri, faaliyet, denetleme ve güvenlik raporları… İşte Sivil Toplum “rüyasının” muhteşem döngüsü… Peki, siz bunun neresindesiniz? Geçtiğimiz Haziran ayında Rio […]

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri:

Rio+20: Devlet Şirket STK Pazarlığı

Büyük halk kitlelerini temsil ettiğini iddia eden ‘kurumsallaşmış’ sivil toplum kuruluşları, bu STK’ların ülkeler yerelinde vakıf ve dernek fonlarıyla hareket eden ‘yerel’ ayakları, lobiler, uyum paketleri, faaliyet, denetleme ve güvenlik raporları… İşte Sivil Toplum “rüyasının” muhteşem döngüsü… Peki, siz bunun neresindesiniz?

Geçtiğimiz Haziran ayında Rio de Janerio’da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio+20’nin ardından, devletlerin üst düzey yöneticilerinin sürdürülebilir kalkınma adına tüm dünyaya verdiği öğütler, devletlerin sivil toplum örgütleriyle dünyanın geleceği üzerine kurduğu ‘diyaloglar’, sivil toplum kuruluşları, diğer devlet-hükümet dışı örgütler ve şirketlerin bu toplantıdan beklentilerine veya ‘hayal kırıklıklarına’ dair söylemleri, bir süre kafamızı ütülemeyi başarmıştı. Ki hatırlarsınız Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan ve daha birçok devlet erkânı da bu zirvenin konuşmacıları arasında, dünya devletlerine ‘ekonomik kalkınma’ dersi vermekle meşguldüler.

Zirve süresince sivil toplum örgütleriyle devlet yetkilileri arasında bolca kokteyl ve resepsiyona tanık olduk. Yoksullukla mücadele, açlık, sürdürülebilir kalkınma, kadın sorunu, doğal kaynakların kullanımı, ekoloji, uluslararası finans yapılanmaları, Afrika’da sürdürülebilir kalkınma programları zirvede tartışılan konuların başlıcalarıydı. Yıllık milyarlarca doların altında cirosu olmayan şirketler ile büyük STK’ların ve devlet erkânlarının bu samimi kaynaşma sürecinin ardından, en dikkate değer ortak söylemlerden birisi “paydaş katılımı ve diyalog geliştirme”nin, temel bir strateji olarak topluma yönelik politikaların merkezinde yer aldığı” oldu.

Elbette bu “paydaş katılımı” ve “diyalog geliştirme” kavramlarının hayatımızdaki yeri ve önemi, sadece Rio +20 zirvesiyle ortaya çıkmış ya da zirvenin ardından unutulup gidecek cinsten değil. Yaklaşık yarım yüzyıldır hayatımızı çevreleyen bu uzlaşma sözlüğü, farklı çevrelerce kullanılmaya ve hatta mücadele alanlarını kendi yargı mekanizmalarıyla kontrol etmeye çoktan başladı bile. Peki, biz bunun neresindeyiz

Sivil Toplum Kuruluşları Kime Paydaş: Halksız Bir Halk Rızası

İktidarın modern biçimleri, atacağı her adımda tebaasının rızasına ve bunun yarattığı meşruluğa ihtiyaç duyar. Bu ister alınacak savaş kararlarında olsun, isterse kapitalizmin ölümcül barışında olsun çeşit çeşit yöntemlerle yapılagelmiştir. Medya ve kitle iletişim araçları yoluyla tek taraflı, yalan haber ve bilgilerle sağlanmaya çalışılan bu meşruiyet, zamanla hakim ideolojinin verdiği kalıbın şekline girmiş ve farklı kavramlarla karşımıza çıkmıştır.

Yıllar yılı şekil değiştiren yöntemleri ile kendini yenilemeye çalışan sistem, toplumsal denklemlerin, kriz politikaları ile kalkınma programlarının yapım aşamasında, işte bu ‘halk rızası’ ihtiyacını karşılama amacına uygun bir kavram üretti. Hükümetler, ilgili uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve ‘başlıca paydaşlar’ ile üretim ve tüketim modellerinin tasarımı artık birlikte yapılacaktı. ‘Paydaşlık’, ilk olarak bir işletme kavramı olarak ortaya çıkmasına karşın, zamanla iktidarlarca toplumsal dönüşümün merkezine ‘Aarhus Sözleşmesi’ ile başlayan süreçte ‘çevre’ kanadından alındı. Bu şekilde çevresel yıkımlara karşı oluşan toplumsal tepkilerin hepsi, istenilen bir alanda kontrollü bir şekilde toplanacaktı. İçinde yaşadığı doğası ve kendi yaşamı tehlikeye girecek her insan, artık Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu hazırlık aşamasında yapılan resmi toplantılar dışında ‘meşru’ ve ‘geçerli’ bir söz söyleme alanını, hiçbir zaman bulamayacaktı. Ve tabi ki de, halkın ‘çok da akıllı’ olmadığını düşünürsek, bu söz söyleme işi de yetkin uzmanlar ve seçilmiş ‘başlıca’ sivil toplum kuruluşları tarafından yapılacaktı.

Zamanla bir organizasyonun, kurumun, kuruluşun ve yahut şirketin kendi faaliyetlerinden, hedeflerinden, politikalarından, aldığı sonuçlardan etkilenebilen veya onu etkileyebilen kişiler, gruplar, organizasyonlar veya sistemlere ‘paydaş’ denilir oldu. Çoğunlukla işletme veya kamu kuruluşlarının ‘sosyal sorumluluk’ organizasyonları çerçevesinde ekoloji, kadın, yoksullukla mücadele vb. alanlarda sivil toplum örgütleri ile ihtiyacını karşıladığı bu paydaşlık kavramı, içinde halk olmayan bir ‘halk rızasını’ yarattı.

Nasıl mı?

Yaşamın her alanında talan edilmedik yer bırakmayan şirketler, kimi zaman büyük organizasyonların birer ‘paydaşı’ kimi zaman da bizzat asil organizatörleri olurlar. Çevre, kadın, yoksulluk vb. gibi alanlarda ‘çözüm yaratma’ vaadiyle yapılan zirve ya da projeler kapsamında şirketler, aslında kendi yıkımlarını meşrulaştırmak için sivil toplum kuruluşları gibi ‘duyarlı’ başkaca paydaşlara ihtiyaç duyarlar. Zirveler ve organizasyonlar esnasında dışarıda “bırakılan” sessiz kitle adına, halkın sözcülüğünü yapan bu anlaşmalı sivil toplum kuruluşları, büyük şirket ve devletlerin katliamlarını ‘halk sözcülüğü’ yaparak meşrulaştırma misyonunu edinmişlerdir. Öyle ki, insan hakları derneklerinden, kadın ve işçi örgütlerine kadar birçok sivil toplum kuruluşu, devlet ve şirketlerin sınırlarını çizdiği alanlarda mücadele etmek şartıyla diyalog masalarına oturur, kokteyl ve resepsiyonlarda toplumun geleceğine dair kararların yılmaz birer uygulayıcısı olurlar. Kendi tabanları olduğunu iddia ettikleri halk adına hükümetlerle işbirliği yaparak yıkım projelerini adil çözümler olarak yaşamlara dayatan bu STK’lar, diğer şirket ve kamu kuruluşları ile kendilerini bu ‘paydaşlık’ sıfatıyla ortaklaştırırlar.

Bu STK’lar, dünyanın %1’lik en zengin sömürgecilerinin, sömürü sistemine paydaş olmak için yarışanlardır. Üstelik bu yarışa, temsil ettiklerini iddia ettikleri geriye kalan milyarlarca insanın aç kalması sayesinde girebilirler. Bu temsiliyet ve ‘sahte’ meşruluk karşılığında ise, banka hesaplarına akıtılan fonlar gelecektir.

Böylesi bir kısır döngüye sahip sistemde küresel şirketler, hükümetler ve diğer sömürgecilerle masaya oturup, kitleler adına diyalog süreçlerine giren paydaş STK’lar, elbette toplumun her kesimini etkileyerek manipüle etme kabiliyetine sahip olanlar arasından seçilir. 2012 yılı Haziran ayında Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın ikinci ve en büyüğünün yapıldığı Rio +20’de T.C Devleti’nin hazırladığı en yeşil projeler yarışması kapsamında kendisini temsil etmeye layık gördüğü paydaş katılımcılar, dikkat çekicidir.

KAMU KURUMLARI

TC Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; Verimlilik Genel Müdürlüğü; Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel Performansın KOBİ’ler Düzeyinde Paralel Olarak Geliştirilmesi

TC Bursa İl Özel İdaresi; Doğal Arıtma Tesisleri ile Temiz Çevre Projesi

TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı; Enerji Verimliliği Politikaları
İstanbul Büyükşehir Belediyesi; İstanbul Yerel Elektronik Atıkların Sürdürülebilir Yönetimi Projesi
TC Konya İl Özel İdaresi; Organik Çilek Üretimi ile Kırsal Kalkınma
TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı; Küre Dağları Milli Parkı’nda “Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi”

ŞİRKETLER:

Anadolu Efes; “Sürdürülebilir Tarım” çerçevesinde maltlık arpa ve şerbetçiotu tedariki için yapılan tohum ve üretim geliştirme, tohumculuk ve tarımsal destek çalışmaları
AKÇANSA; Atık Isıdan Enerji Üretim Tesisi
ARÇELİK; Az su tüketen bulaşık makinesi KAKTÜS Projesi
COCA COLA İçecek; Mucit Yarışması
Eczacıbaşı; Atık Isı Geri Kazanım Projesi
Ereğli Demir Çelik; Erdemir Çevre Yönetim Süreci, Çevre Performans Endeksi ve Sürdürülebilirlik Faaliyetleri
Ford OTOSAN; Sürdürülebilir çevre dostu otomotiv üretimi
İÇDAŞ; Değirmencik Entegre Tesisi Sürdürülebilir Su Yönetimi Projesi
LIPESAA LTD.; Bitkisel Atık Yağ Toplama Sistemi
Şekerbank; EKOkredi – Enerjiyi ve Emeği Koruyan Kredi

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

ÇEVKO; Sanayi, Yerel Yönetim Ve Tüketici İşbirliği İle Türkiye’de Sürdürülebilir Bir Ambalaj Atıkları Yönetim Sisteminin Oluşturulması – ÇEVKO Modeli
Doğal Hayatı Koruma Vakfı; Konya Kapalı Havzası’nda Akılcı Su Kullanımı ve İklim Değişikliği’ne Uyum Çalışmaları
Greenpeace; Yavru Balık Avının Önlenmesi Kampanyası
Kars Yöresi Doğal Ürün Yetiştiricileri Derneği; Yerel Tohumların Sürdürülebilir Köy Projeleriyle Korunması ve Kullanımı
TEMA; Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV); “Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” Birleşmiş Milletler Ortak Programı kapsamında “Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı”

[typography font=”Cantarell” size=”24″ size_format=”px”]

 

=>> Yazının devamı için buraya tıklayın

 

 

[/typography]  

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/feed/ 0
“NE MUTLU COCA COLA İÇENE!” https://meydan1.org/2012/09/10/ne-mutlu-coca-cola-icene/ https://meydan1.org/2012/09/10/ne-mutlu-coca-cola-icene/#respond Mon, 10 Sep 2012 13:33:14 +0000 https://test.meydan.org/2012/09/10/ne-mutlu-coca-cola-icene/ Raflardan Coca-Cola alın, nasıl olsa bizim Muhtar’la Ahmet’in Colası   Katil şirket The Coca-Cola Company, 2008 yılında CEO’su olarak atadığı ve ardından 2009 yılında Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirdiği Muhtar Kent’in ardından; yeni yönetim yapılanması çerçevesinde, Avrasya ve Avrupa Grup Başkanlığı yapan Ahmet Bozer’i Amerika kıtası dışındaki tüm ülkeleri kapsayan uluslararası faaliyetlerin yürütüleceği Coca-Cola International’ın başkanlığına getirdi. Yıllarca […]

The post “NE MUTLU COCA COLA İÇENE!” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Raflardan Coca-Cola alın, nasıl olsa

bizim Muhtar’la Ahmet’in Colası

 

Katil şirket The Coca-Cola Company, 2008 yılında CEO’su olarak atadığı ve ardından 2009 yılında Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirdiği Muhtar Kent’in ardından; yeni yönetim yapılanması çerçevesinde, Avrasya ve Avrupa Grup Başkanlığı yapan Ahmet Bozer’i Amerika kıtası dışındaki tüm ülkeleri kapsayan uluslararası faaliyetlerin yürütüleceği Coca-Cola International’ın başkanlığına getirdi.

Yıllarca Kolombiya, Guatemala, Türkiye, Çin, Meksika, El Salvador, Hindistan ve daha birçok yerde sendikalı işçilerini işten atan, dövdüren, öldürterek gündeme gelen The Coca-Cola Company, küresel anlamda yönetimini üçe ayırdı. Kuzey Amerika ve Güney Amerika’yı kapsayan Coca-Cola Americans, Bottling Investments Group (BIG) ve Amerika kıtası dışındaki tüm ülkeleri kapsayan uluslararası faaliyetlerinin yürütüleceği Coca-Cola International olan yeni üçlü yönetimde, Coca-Cola International ‘ın başına 2008 yılından bu yana 93 ülkenin bağlı olduğu Avrasya ve Afrika Grubu’nun Başkanlığı’nı yürüten Ahmet Bozer getirildi. Ahmet Bozer, bu şirketin işçilere karşı yapmış olduğu dövdürme veya öldürtme politikalarına hiç uzak değil. 5 Aralık 1996 yılında Coca-Cola’nın Bebidas y Alimientos şişeleme fabrikasının önünde paramiliter güçlerce vurulan iki işçinin öldürüldüğü tarihte, Coca-Cola’nın şişeleme bölümünün finansal direktörlüğünü yapıyordu. Son yapılanmayla beraber Muhtar Kent’ten Ahmet Bozer’e, The Coca-Cola Company’nin üst yönetiminin artık “Türklerin elinde “ olduğu söyleniyor. Coca-Cola Company’nin küresel bir şirket olduğu, her ülkede en az on, merkezinde de yüzlerce yöneticisinin olduğu düşünülürse bu yöneticilerin kendi ülkelerinde isimlerinin bir iftihar vesilesi olarak algılanması, o ülkelerdeki satışı oldukça olumlu etkiliyordur.

 

The post “NE MUTLU COCA COLA İÇENE!” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/09/10/ne-mutlu-coca-cola-icene/feed/ 0