cumartesi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 14 Oct 2018 13:25:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ADALET iÇiN Cumartesi Anneleri’nin Mücadelesi https://meydan1.org/2018/10/14/adalet-icin-cumartesi-annelerinin-mucadelesi/ https://meydan1.org/2018/10/14/adalet-icin-cumartesi-annelerinin-mucadelesi/#respond Sun, 14 Oct 2018 13:25:51 +0000 https://test.meydan.org/2018/10/14/adalet-icin-cumartesi-annelerinin-mucadelesi/ Meydan Gazetesi: 12 Eylül sonrası gözaltına alınan ve kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşisiniz. Cumartesi Anneleri olarak kayıpların bulunması için yaz demeden kış demeden yürüttüğünüz mücadele, devletin, ağabeyinizin gözaltında öldürüldüğünü resmen kabullenmesini sağladı. Bize bu süreci özetler misiniz? Fatma Gülmez: O dönemde, 1980’de, ağabeyim Cemil Kırbayır’ı yanımda gözaltına aldılar. Götürürlerken bana döndü, “üç beş güne kalmaz dönerim.” […]

The post ADALET iÇiN Cumartesi Anneleri’nin Mücadelesi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

1995 yılından beri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetlerini öğrenmek ve faillerden hesap sormak için her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi düzenleyen Cumartesi Anneleri’nin 700. haftada yapmak istediği buluşma, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından engellenmek istenmişti.

1980 darbesinin ilk gözaltında kaybedileni olan Cemil Kırbayır’ın kız kardeşi Fatma Gülmez ile hem bu yasaklama kararı hem de gözaltında kaybedilenler üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Meydan Gazetesi: 12 Eylül sonrası gözaltına alınan ve kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşisiniz. Cumartesi Anneleri olarak kayıpların bulunması için yaz demeden kış demeden yürüttüğünüz mücadele, devletin, ağabeyinizin gözaltında öldürüldüğünü resmen kabullenmesini sağladı. Bize bu süreci özetler misiniz?

Fatma Gülmez: O dönemde, 1980’de, ağabeyim Cemil Kırbayır’ı yanımda gözaltına aldılar. Götürürlerken bana döndü, “üç beş güne kalmaz dönerim.” diye moral verdi. “Adalet yerini bulacak. Biz devrimciyiz, devrimciler ölmez, öldürülmez”. Bilemedik böyle olacağını. “Adalet yerini bulacak” Ben bu adaleti 30 yıldan fazladır bekliyorum. Adalet gelecek!

Cemil Kırbayır’ı aramaya başladık. O zaman Kenan Evren demişti ki “Oğlunuz kaçtı, firar”. Biz inanmadık tabii, yalan söylüyordu.

Sonradan, dönemin başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştük. Annemle beraber görüştüm. Erdoğan bize söz verdi. Annem Berfo Kırbayır’a söz verdi. “Tamam” dedi, “sonuçlandıracağım bunu”. Sonuçlanması için devlet arşivlerine girmesi konusunda Zafer Üskül’e (dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı) emir vermişti. Zafer Üskül dosyaları buldu, inceledi ve ortaya çıkardı ki, “Evet, Cemil Kırbayır gözaltındayken öldürüldü”. Cemil Kırbayır’ın devletçe öldürüldüğü kanıtlandı.

Devletin Cemil Kırbayır’ı öldürdüğü kanıtlandı ama Berfo Ana’ya verilen sözler tutuldu mu?

Meclisin raporu ile de tespit edilen işkencenin yapıldığı Kars Dede Korkut Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’ne kadar gittik. Her yere baktık. O gün bu gündür Cemil’imiz nerededir, kemikleri nerededir, bulamadık. Dosyasında yazılı olduğu halde katiller yakalanmadı halen daha. Katiller yakalansın diye Galatasaray Meydanı’ndaki betonlarda oturma eylemimizi sürdürdük şimdiye kadar.

Ben Cemil’in kız kardeşi olarak çocuklarımı evde bıraktım, benim de sağlık sorunlarım vardır ama bir kemiğin peşine düşmüşüm, Cemil Kırbayır’ın kemiklerinin.

Anam ölmeden önce dedi ki, “Kızım beni gömmeyin. Yavrum olmadan, Cemil olmadan beni mezara koymayın”. Ama nasıl koymayacaksın! Bak, 7 yıl geçti hala anama verdiği sözler yerine gelmedi. Şimdi de Cumhurbaşkanı olmuş. Ben burdan sesleniyorum: Ne olur, evladın var! Bir darbe gördük, 80 darbesini de gördük. O darbeleri sen de yaşadın, bunu bize çok görme!

O zaman ağabeyimi askerler götürdü. O askerlerin de anaları vardı. O zaman devleti yönetenler bizi bize kırdırmak istiyorlardı. Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Verdiği sözleri yerine getirsin, Cemil Kırbayır’ı bulsun, kemiklerini bulsun. Bu anaların elleriyle teslim ettikleri yavrularını bulsun. Bizim yaptığımız kötü bir şey değil.

1995’ten beri sürdürdüğünüz eylem 700. haftadan itibaren İçişleri Bakanlığı’nca yasaklandı. Şimdi yalnızca Galatasaray Meydanı’nda değil, İnsan Hakları Derneği’nin önünde bile açıklama yapmanızı engellemek istiyorlar. Uygulanmak istenen yasaklama kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu anaların çektiği çileler nedir? Ben bu betonlara çok mu razıydım? Hastaydım hiç halim yoktu gelmeye ama bir ümit diyerek gelmişken, şu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı işe bak! Polisle bizi karşı karşıya getirdi ve yaşlı analarımızı gözümüzün önünde sürükledi. Bize söyledikleri sözler nedir, ölseydim de bugünleri görmeseydim!

“Yapmayın, etmeyin! Analara dokunmayın! Kardeşlerimizi, evlatlarımızı arıyoruz!” dedim. Oradan bir polis amiri “Ölmek mi istiyorsun? Alın içeri bunu!” dedi. Bir kez daha yıkıldım… Bizi engelleyen polislere emri Soylu vermiştir diye onlara bir şey demedim ama bana “ölmek mi istiyorsun, içeri alın” sözüne yıkıldım. Ağabeyimi de devletin bu şekilde öldürdüğü gerçeği ile bir kez daha karşılaşmış oldum.

Polisin baskısına, sokakları kafes gibi kuşatmasına rağmen başta siz, kaybedilenlerin yakınları olmak üzere Cumartesi İnsanları, cumartesi günleri bir araya gelerek bu yasağı işlemez hale getiriyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?

Çocuklarını arayan anaları ve bütün cumartesi insanlarını gözaltına alarak işkence ettiler. Bu insanlar diyorlar ki “kayıp yakınlarıyız”. Bize söylenen şey “sesinizi yükseltmeyin”. Bize işkence ettiler.

Bütün polisler duysun, burada durmak suçsa ben bu suçu işliyorum, işlemeye de devam edeceğim.

Eylem yapmamızı istemiyorlarsa kayıplarımızı versinler bize. Benim bütün vücudum sızlıyor. Gelsinler ağabeyimi versinler, yoksa benim ne işim var orada. Ben ne diyeyim Soylu’ya. Ben ağabeyimi yitirdim, ben Cemil Kırbayır’ı yitirdim, devrimci birini yitirdim. Ama vicdanımı, dürüstlüğümü hiç mi hiç yitirmedim.

Yeter, sabrımız da bir yere kadar. Bizim burada bulunma amacımız çocuklarımız, kayıplarımız. Yanlış iş yapıyorsunuz. Ateş düştüğü yeri yakar, be bakan. Sen benim acımı ne anlarsın! Cumhurbaşkanı, senin malın mülkün senin olsun, bana kardeşimi ver! Sevdiklerimizi verin bize!

Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kanımızın son damlasına kadar, gücümüz yetene kadar bu alanlardayız. Verdikleri sözleri yerine getirecekler! Cemil Kırbayır “adalet” demişti. Adalet yerine gelene kadar, ne zamana kadar sürerse sürsün, ben buradayım, bu alanlardayım.

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

The post ADALET iÇiN Cumartesi Anneleri’nin Mücadelesi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/14/adalet-icin-cumartesi-annelerinin-mucadelesi/feed/ 0
Pazartesinin Gelişi Cumartesiden Bellidir – Davut Erkan https://meydan1.org/2017/04/15/pazartesinin-gelisi-cumartesiden-bellidir-davut-erkan/ https://meydan1.org/2017/04/15/pazartesinin-gelisi-cumartesiden-bellidir-davut-erkan/#respond Sat, 15 Apr 2017 12:02:32 +0000 https://test.meydan.org/2017/04/15/pazartesinin-gelisi-cumartesiden-bellidir-davut-erkan/ Son birkaç yıldır toplum sürekli bir seçim cenderesinde tutuluyor. Özellikle Gezi Direnişi’nden sonra toplumda oluşan memnuniyetsizlik ve isyan, 2014 yılı içerisinde yerel seçimler ve hemen sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimiyle seçim sandıklarına yönlendirildi. Her seçimden sonra, iktidar meşruiyet iddiasını biraz daha güçlendirdi. İster hükümet seçimi olsun, ister belediye isterse de cumhurbaşkanı. Seçilen seçilmişliğin verdiği meşruiyete güvenerek, toplumun […]

The post Pazartesinin Gelişi Cumartesiden Bellidir – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Son birkaç yıldır toplum sürekli bir seçim cenderesinde tutuluyor. Özellikle Gezi Direnişi’nden sonra toplumda oluşan memnuniyetsizlik ve isyan, 2014 yılı içerisinde yerel seçimler ve hemen sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimiyle seçim sandıklarına yönlendirildi. Her seçimden sonra, iktidar meşruiyet iddiasını biraz daha güçlendirdi. İster hükümet seçimi olsun, ister belediye isterse de cumhurbaşkanı. Seçilen seçilmişliğin verdiği meşruiyete güvenerek, toplumun kendisini seçmeyen ve kendisinden memnun olmayan kesimine “bizi istemiyorsunuz ama biz demokratik seçimler sonucunda göreve geldik, bu yüzden bize ve yürüttüğümüz politikalara saygı duyacaksınız” açıklamalarında bulundu. Muhalefet ise, yenilen pehlivan misali her seçimde daha fazla asıldı, aynı oranda da her seçimden daha ezik, daha yenik bir psikolojiyle çıktı. Nitekim MHP’nin bugün AKP’nin “milliyetçilik kolu” haline gelmesinde, aynı “bükemediğin bileği öpeceksin” anlayışının etkisi yadsınamaz.

Ancak kabul etmek gerekir ki, bu seçimler silsilesinde, 7 Haziran Genel Seçimleri ayrı bir eşikti. Büyük oranda oy kaybeden AKP, Kürdistan’a yönelik saldırılar ve katliamlarla toplumda korkuyu ve milliyetçi histeriyi büyüttü. Kürt halkına karşı, belki MHP’nin hayallerinin bile ötesinde bir yok etme politikası yürüten AKP, devşirdiği oylarla yeniden tek başına iktidar oldu. Son raddede MHP, AKP ile “evet ittifakı” kurdu, Doğu Perinçek “AKP bizim programımıza geldi, bizim yanımıza geldi memnunuz.” açıklamasında bulundu.

Tüm bu sürecin önemli bir noktası da tabii ki de 15 Temmuz’du. 15 Temmuz sonrası KHK’lar ve fiili durumlarla sınırsız güç elde eden AKP, elindeki bu gücü eski ortakları olan Gülen cemaatinin yanı sıra, bütün bir muhalefeti ezmek için kullandı. Gülencilerin tasfiyesi sonucu ordu ve polis teşkilatlarının yanı sıra, yargı da tamamen AKP’nin militanlarının denetimine geçti. Bürokrasiden bahsetmeye gerek bile yok. OHAL süresince meclis zaten işlevsiz kalmışken, HDP’nin eş başkanları dâhil milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandı. HDP ve DBP’li tüm belediyelere, eş başkanları tutuklandıktan sonra AKP’li kayyumlar atandı.

İşte bu tablonun devam ettiği bir süreçte, Anayasa değişikliği için referanduma gidiliyor. Referandumdan evet çıkarsa anayasa değişmiş olacak ve “Cumhurbaşkanlığı” sistemine geçilmiş olacak. “Hayır” oyu çıkarsa mevcut sistem devam edecek.

Aslına bakılırsa, “evet” çıkarsa Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden beri fiilen yürütülen ve artık kimsenin pek de itiraz etmediği partili cumhurbaşkanı ve “yok hükmünde” başbakanlık sistemi yasalaşmış olacak. “Hayır” çıkarsa fiili durum devam ettirilecek.

Hatta AKP kanadından birçok kişi hayır çıkması durumunda Anayasa değişikliğinin yani başkanlık sisteminin yine de gündemde olacağını söyledi. “Evet cephesi”, referandumdan hayır çıkması durumunda ülkede kaos olacağı tehditlerinde birçok kez açıkça savurdu zaten. Yani 7 Haziran seçimlerinden sonra olduğu gibi, AKP seçim yenilgisini kabul etmeyecek ve ne yapıp edip kendi ajandasını topluma dayatacak. Bunu da büyük ihtimalle yine devlet terörü ya da devreye sokacağı yeni bir savaş aracılığıyla yapacak.

Evet” çıkması durumunda da pek farklı bir tabloyla karşılaşamayacağız. Sınırsız gücü elinde bulunduran mevcut iktidar, bir seçim zaferi daha elde ettiğinde, şimdiye kadar yürüttüğü tüm politikalar aklanmış, devamının gelmesi ise “meşruiyet” kazanmış olacak. Çıkacak sonuç ne olursa olsun devlet; Kürt halkına, devrimcilere, muhaliflere, kadınlara, tüm ötekilere yönelik sürdüre geldiği baskı, zulüm, kapatma, katletme politikasını devam ettirecektir. Ama “yasal başkanlık” sistemiyle, ama “fiili başkanlık” sistemiyle… Biz ezilenlerinse, her halükarda örgütlenme ve mücadele dışında başka bir seçeneği yoktur.

Referandum sonrası yaşanacakları görmek için ne medyum olmaya, ne de çok derin politik analizler yapmaya gerek var, sadece referandum çalışmalarına yönelik devlet terörü dahi, referandum sonrası nasıl bir güne uyanacağımızı görmek için yeterli. Toplumun önüne sunulan iki seçenekten biri olan “hayır” için çalışma yapan parti, örgüt ve kişilere yönelik doğrudan devlet eliyle, yani polis ve yargı eliyle gerçekleşen saldırıların yanı sıra sokakta yaşanan ve failleri korunan saldırılar, yeni dönemin dolayısıyla da referandum sonrasının da ruhunu ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir rapora göre, sadece Mart ayında hayır çalışması yapanlara yönelik 112 gözaltı, 19 saldırı, 17 engelleme gerçekleşti. Elbette bunlar sadece medyaya yansıyanlar.

Sokaklarda hayır stantlarına, afişleme ve bildiri dağıtımlarına, propaganda otobüslerine yönelik birçok saldırı gerçekleşti. Balıkesir’de bir otobüsün lastiklerini kesen kişiler hayır yazılı görselleri çizdi. Denizli’de hayır standına taşlı saldırıda 3 kişi yaralandı. Kayseri’de milletvekiline satırlı saldırı gerçekleşti. Brüksel’de evet afişlemesi yapan 3 kişi, biri kadın 3 HDP’liyi bıçakladı. Evet cephesinde yer alan MHP’nin “hayır” diyen muhalif isimleri kapalı salonlarda dahi toplantı yapamıyorlar.

Referandum çalışması kapsamında afiş asan, bildiri dağıtan, stant açan onlarca kişi gözaltına alındı. Sosyal medya paylaşımları da devletin hedefindeydi, onlarca kişi sosyal medyada yazdıkları nedeniyle gözaltına alındı, tutuklandı.

Dahası, referandumda hayır cephesinde yer alan birçok parti ve örgüte yönelik, operasyonlar gerçekleştirildi. Birçok ilde yapılan şafak operasyonlarıyla onlarca kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Erdoğan nerede miting yapacak olsa, mitingten hemen önce muhaliflere yönelik operasyonlar ve ardından tutuklamalar gerçekleşti.

Devlet, “hayır” propagandasına dahi tahammül edemiyorken seçimden çıkacak “hayır” sonucuna saygı göstereceğini düşünmek safça olacaktır. Tüm sandıklar gibi referandum sandığı da, demokrasi aldatmacasının göz boyama araçlarından biri olmaktan öteye gitmeyecektir. Sandıktan çıkacak sonuç, 17 Nisan Pazartesi gününü değiştirmeyecektir. Çünkü pazartesinin gelişi, cumartesiden bellidir.

Davut Erkan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Pazartesinin Gelişi Cumartesiden Bellidir – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/04/15/pazartesinin-gelisi-cumartesiden-bellidir-davut-erkan/feed/ 0