devlet iktidarı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 08 May 2016 15:57:40 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Orman Bakanı’ndan 5 Çocuk ‘Tavsiyesi’ https://meydan1.org/2016/05/08/orman-bakanindan-5-cocuk-tavsiyesi/ https://meydan1.org/2016/05/08/orman-bakanindan-5-cocuk-tavsiyesi/#respond Sun, 08 May 2016 15:57:40 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/08/orman-bakanindan-5-cocuk-tavsiyesi/ Geçtiğimiz dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 3 çocuk ısrarından sonra şimdi de, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Antalya’da katıldığı toplantıda memur adaylarına evlilik önerisi yaptı. “Hem erken evlenin, hem de ’En az 5 çocuk yapın’ diyorum. Bunu da hedef olarak koyun.” diyerek Tayyip Erdoğan’ın koyduğu 3 çocuk çıtasını yükseltti. Devlet iktidarının kadının kararına ve […]

The post Orman Bakanı’ndan 5 Çocuk ‘Tavsiyesi’ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Orman Bakanı'ndan 5 çocuk Tavsiyesi

Geçtiğimiz dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 3 çocuk ısrarından sonra şimdi de, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Antalya’da katıldığı toplantıda memur adaylarına evlilik önerisi yaptı. “Hem erken evlenin, hem de ’En az 5 çocuk yapın’ diyorum. Bunu da hedef olarak koyun.” diyerek Tayyip Erdoğan’ın koyduğu 3 çocuk çıtasını yükseltti.

Devlet iktidarının kadının kararına ve bedenine yönelik söylemleri, aile kurmak ve çocuk yapmak üzerinden giderek büyürken, tüm bunlara karşılık kadınların mücadelesi de sürüyor.

Bu haber Meydan Gazetes’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post Orman Bakanı’ndan 5 Çocuk ‘Tavsiyesi’ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/08/orman-bakanindan-5-cocuk-tavsiyesi/feed/ 0
” 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Seçimlerde Değişen Yöntem ZORBALlK” – Emrah Tekin Sehat Budak https://meydan1.org/2015/10/24/7-hazirandan-1-kasima-secimlerde-degisen-yontem-zorballk-emrah-tekin-sehat-budak/ https://meydan1.org/2015/10/24/7-hazirandan-1-kasima-secimlerde-degisen-yontem-zorballk-emrah-tekin-sehat-budak/#respond Sat, 24 Oct 2015 15:32:40 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/24/7-hazirandan-1-kasima-secimlerde-degisen-yontem-zorballk-emrah-tekin-sehat-budak/   Haziran seçimleri sonrası yaşanan sürecin, bir önceki dönem hükümet yetkisini tek başına elinde bulunduran AKP açısından, siyaseten tam bir kilitlenme olduğu açıktı. Bu kilitlenme ilk etkisini, uzun süre açıklama yapmayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da ve 7 Haziran öncesi hükümetin başbakanı Davutoğlu’nda gösterdi. “Başkanlık” projesi beklenilen kolaylıkla gerçekleşemeyecek olan siyasi iktidar, ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, […]

The post ” 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Seçimlerde Değişen Yöntem ZORBALlK” – Emrah Tekin Sehat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
CIZRE'DE EVLER, ISYERLERI CATISMALAR NEDENIYLE BUYUK HASAR GORMUS VE KULLANILAMAZ HALDE. FOTO: RAMAZAN IMRAG:DHA CIZRE’DE EVLER, ISYERLERI CATISMALAR NEDENIYLE BUYUK HASAR GORMUS VE KULLANILAMAZ HALDE. FOTO: RAMAZAN IMRAG:DHA

 

Haziran seçimleri sonrası yaşanan sürecin, bir önceki dönem hükümet yetkisini tek başına elinde bulunduran AKP açısından, siyaseten tam bir kilitlenme olduğu açıktı. Bu kilitlenme ilk etkisini, uzun süre açıklama yapmayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da ve 7 Haziran öncesi hükümetin başbakanı Davutoğlu’nda gösterdi. “Başkanlık” projesi beklenilen kolaylıkla gerçekleşemeyecek olan siyasi iktidar, ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, koalisyon görüşmeleri sürecine girildi. Süreç boyunca, kuruldu kurulacak izlenimi sadece ekonomi de değil, halk düzeyinde de hareketlenme yarattı. Ancak, siyasi iktidarını paylaşmaya yanaşmayan eski hükümet, görüşmeleri sonuçsuz bıraktı.

Aslında bu durum şaşırtıcı değil. Devlet iktidarını tekelinde tutan siyasi kampın koalisyonlar aracılığıyla paylaşmak istemediği şey sadece yürütme yetkisi değil. Çünkü devlet iktidarı diye nitelenen kamp, bir siyasi partiden çok daha fazlası. Bürokrasinin önemli kademelerini ellerinde tutuanlardan, devletten sağladığı para akışıyla sermayesini büyüten inşaat ve ticaret sektörü burjuvazisine; kaynağı çevre coğrafyalardaki savaş olan kara parayla zenginleşen finans patronlarından, kısa süre içinde devlet peşkeşi ile yerellerde zenginleşen siyasi ve ekonomik rant çevrelerine; sırtını hükümete dayayıp devlet rantından düzenli olarak pay alan vakıf ve sivil toplum kuruluşlarından, ekonomik sömürünün açlığa tercih edilmesini salık veren hükümetin sendikalarına; özelleştirmelerle artık işletmeci haline gelmiş yetkili memurlardan, varlığını bütün bu ilişki ağını aklamak, gerçeği manipule etmek ve papağanlık olan medya ordusuna; IŞİD’li katillerle ortak bombalama stratejileri geliştiren istihbaratçı, emniyet ve TSK üçgenine devlet iktidarı diye tanımlanan bu kamp, zaten başlı başına büyük bir koalisyon. Bu kadar büyük bir koalisyon, elinde bulunduğu ayrıcalık ve statükodan taviz vermek istemediğinden başka bir koalisyon istememektedir. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi iktidarını kaybettiği tüm senaryolarda, bu koalisyon tüm ayrıcalıklarını kaybedecek.

Bu farklı alanlardaki statüko sahipleri tam da bu yüzden, şu anda karşımızda bir savaş koalisyonu olarak bulunmakta; yeni gelen seçim sürecinde farklı toplumsal süreçlerde zorbalık politikasının işlemesine yardımcı olmaktalar.

Seçim Değil “İcra” Hükümeti

7 Haziran seçimlerinin ardından koalisyon süreci sonuçsuz kalınca, TC tarihinde bir ilk yaşandı. Seçimlerin 1 Kasım tarihinde tekrar yapılması kararlaştırıldıktan sonra, seçime kadarki süre zarfında devletin “hükümetsiz” kalmaması için sembolik de olsa bir hükümet kurulacağı açıklandı.

Meclisteki partilerin oy oranları dağılımı esas alınarak kurulan hükümet, bu süre zarfında tamamen AKP’nin kontrolüne kalan bir organ haline dönüştü. Davutoğlu, başından itibaren hükümetin önündeki “geçici” sıfatını reddetti. Aslında ortaya yeni bir tanım koydu; “İcra Hükümeti”. Normal şartlar altında sembolik görevler üstlenip, seçimlerin tarafsız bir ortamda, tüm partilerin katılımına dayanan dengeli bir siyasi konjonktürde gerçekleşmesini sağlaması gereken bu hükümet, sadece 1 Kasım Seçimlerini değil, sonrasını da etkileyecek bir dizi karar alınıp uygulanması noktasında etkili oldu.

Yeni hükümetin bu yeni özelliği, icraatlerin ne olacağı noktasında kimse de şüphe uyandırmadı! Zaten, icra hükümetine toplumsal muhalefetin koyduğu “Savaş Hükümeti” ismi, hükümetin icraatlerini anlamlandırmak noktasında önemli bir yerde duruyordu. 7 Haziran Seçimleri ile 1 Kasım Seçimleri arasındaki en büyük fark işte bu yöntem değişikliğiydi. Devletin seçim propagandası, önceki seçimlerde olduğu gibi “demokrasi naraları atılarak”, “seçilmiş olmanın meşruiyeti”yle her yapılanı haklılaştırılarak değil; zorbalıkla, şiddetle ve savaşla gerçekleşti.

Savaş Hükümeti’nin “İcraat”ları

Kürdistan’da gerçekleşen OHALvari uygulamalar sırasında yaşanan infazlar ve cenazelere dahi uygulanan şiddet, Suruç ve Ankara’da patlatılan bombalar sonucu yaşanan katliamlar, yeni dönem seçim politikasının ulaştığı boyutun ne oluğunu açıkça gösteriyor.

Gerçekleştirilen Operasyonlar, İnfazlar ve Katliamlar:

-24 Temmuz’da, İstanbul Bağcılar’da özel harekât polislerince evi basılan Günay Özarslan infaz edildi.

-26 Temmuz’da, Amed’in Bağlar ilçesinde 11 yaşındaki Beytullah Aydın, polisler tarafından bir binanın 7’inci katından düşürülerek katledildi.

-27 Temmuz’da, Nisêbîn’de polis saldırısı sonucu 22 yaşındaki Seyithan Dede yaşamını yitirdi.

-29 Temmuz’da, Cızîr’de, polisler durdurmak istedikleri araçtan inip kaçan 17 yaşındaki Hasan Nerse’yi vurduktan sonra ellerini ve ayaklarını kelepçelediler. Hasan ölene kadar sağlık görevlileri de dahil olmak üzere kimse yanına yaklaştırılmadı.

-31 Temmuz’da, Agirî’de bir eve operasyon gerçekleştiren özel harekat polisleri Sezai Yaşar ,kardeşi Ahmet Yaşar ve Mirzettin Görtürk’ü infaz etti.

-18 Ağustos’ta, İstanbul Esenler’de, Kürdistan’daki katliamlara karşı eylem yapanlara polis saldırdı. Saldırıda 17 yaşındaki Fırat Elma polislerce vurularak katledildi.

-20 Ağustos’ta, Şirnex Hezex/İdil’de Cebbar Acar akrepten açılan ateşle katledildi.

-28 Ağustos’ta, Mêrdîn Qoser/Kızıltepe’de “Dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle 28 yaşındaki Mazlum Turan keskin nişancılar tarafından ensinden vurularak katledildi. Aynı tarihte, Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde Uluyol Polis Karakolu’nun yanında bulunan 28 yaşındaki Erhan Tanrıkulu aracıyla evine giderken, karakoldan üzerinde sıkılan kurşunlar sonucu yaşamını yitirdi.

-30 Ağustos’ta, Silopî’de uzun namlulu silahlarla 20 yaşındaki Ali Ödük, 22 yaşındaki Halil Can’ı infaz etti. Aynı tarihte, Farqîn/Silvan’da henüz nedeni öğrenilmeyen bir patlama meydana geldi. Patlamada 13 yaşındaki Fırat Simpil yaşamını yitirdi.

-5 Eylül’de, Dersim’de özel harekat polisleri 26 yaşındaki Ayten Günhan’ı katlettiler.

-9 Eylül’de, Cizîr’de, 55 yaşındaki Eşref Edin ve 10 yaşındaki kızı keskin nişancılar tarafından katledildi.

-10 Eylül’de, Dicle Mahallesi’nde oturan amcasının evinden kendi evine dönen Bünyamin İrci, özel harekatçılar tarafından infaz edildikten sonra Nur Mahallesi’ndeki konteynerlerden birine atılırken, aynı gün 10 yaşındaki Selman Ağar ve Sait Nayici keskin nişancılar tarafından katledilirken; Wan’da 12 yaşındaki Rıdvan Abalı tavana asılmış bir şekilde asılı olarak bulundu.

-11 Eylül’de, Cizîr’de 75 yaşındaki Mehmet Erdoğan polislerce katledildi.

-12 Eylül’de, Amed Bağlar’da evinin önünde oturan 18 yaşındaki Ruken Demir, polis tarafından zırhlı araçtan nişan alınarak kafasından vuruldu.

-15 Eylül’de, Wan’da polisin silahla vurup sonra yanına gelip ayağıyla başını ezdiği 18 yaşındaki Vedat Balık yaşamını yitirdi.

-25 Eylül’de, Şirnex Çarşı merkezinden köylere kadar birçok yeri havan topları ve zırhlı araçlarla tarayan devlet 3 kişiyi katletti.

-28 Eylül’de, 9 Eylül’de Farqîn/Silvan’da polis kurşunuyla yaralanan 16 yaşındaki Bilal Mengil tedavi gördüğü Êlîh/Batman’da yaşamını yitirdi. Aynı tarihte, Bismîl’de Agit Yıldız ve Halil Kurtiş özel harekat timlerince katledildi.

-29 Eylül’de, sıkıyönetim kararının kalkmasına rağmen devlet terörünün durmadığı Bismîl’de Elif Şimşek’ten sonra, parkta oturan 12 yaşındaki Berat Güzel adlı bir çocuk daha polis tarafından katledildi.

-1 Ekim’de, Şirnax’ın Yeşilyurt Mahallesi’nde Abdulhamit İnal ile soyadı öğrenilemeyen Erdal isimli bir kişi polis tarafından katledildi.

-3 Ekim’de, Nisêbîn’de ilan edilen sokağa çıkma yasağında keskin nişancılar 50 yaşındaki Ahmet Sönmez’i katletti.

-4 Ekim’de, Amed’de iki ayrı noktada aynı dakikalarda öldürülen Ömer Koç (16) ile Rezan Kaya (20) isimli gençlerin her ikisi de, Kürdistan’a gönderilen JİTEM elemanlarının kullandığı Ford Ranger marka araçlardan açılan ateşler sonucu katledildi.

-5 Ekim’de, Wan Özalp’te, asker ve özel timlerin saldırısında başından vurularak ağır yaralanması sonrası 1 Ekim tarihinden bu yana tedavi altında tutulan Ömer Faruk Satılmış, yaşamını yitirdi.

-6 Ekim’de, Bismîl’de gerçekleşen saldırıda 4 kişi katledildi. Bunlardan 2’sinin polis tarafından kafası kesildi!

-8 Ekim’de, Amed’în Farqîn/Silvan’da 9 yaşındaki Hasan Yılmaz okulunun yakınındaki bir cismin patlaması üzerine yaşamını yitirirdi. Aynı tarihte, Gever’de polis 17 yaşındaki Adem Sevinç’i katletti.

-10 Ekim’de, Sûr’da evinin çatısında güvercinlerine bakan Halil Tüzülerk polislerce katledildi.

-12 Ekim’de, Mêrdîn’de 18 yaşındaki İdris Cebe, polisler tarafından kulağının arkasından tek kurşunla infaz edildi.

-15 Ekim’de, Gever’de 16 yaşındaki Diyar Ertaş, polislere ait zırhlı araçtan açılan ateşle katledildi.

-16 Ekim’de, Gever’de 12 yaşındaki Diyar Akın polis tarafından vurularak katledildi.

Operasyonlar ve Katliamlar:

– 20 Temmuz’da, SGDF’nin çağrısıyla, Kobane’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak üzere farklı şehirlerden Urfa, Suruç’a giden 300 gencin, Amara Kültür Merkezi’nde düzenlediği basın açıklamasına IŞİD bombalı saldırı gerçekleştirdi. 33 kişi yaşamını yitirirken 100’den fazla kişi yaralandı.

-7 Ağustos’ta, Silopî Zap Mahallesi’ni abluka altın alan polis, halkı taradı. Polisin silahlı saldırısı sonucu 58 yaşındaki Hamdin Ulaş, 17 yaşındaki Mehmet Hıdır Tanboğa, 27 yaşındaki Kamuran Bilin yaşamını yitirdi, 7 kişi ise yaralandı. Polisin 6 evi de ateşe verdi. Mehmet Hıdır Tanboğa yaralı halde hastaneye giderken polislerin aracı taraması sonucu infaz edildi.

-13 Ağustos’ta, Agirî’nin Diyadin ilçesinde özel harekat polislerin ilçeyi rastgele taraması sonucu fırında çalışan 16 yaşındaki Orhan Aslan, 15 yaşındaki Muhammet Aydemir ve 29 yaşındaki Havzullah Doğan yaşamını yitirdi.

-17 Ağustos’ta, özyönetim ilan edilmesinin sonrasında Farqîn/Silvan’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokağa çıkma yasağın sürdüğü ilçede 18 Ağustos günü 4 kişi katledildi.

-18 Ağustos’ta sokağa çıkma yasağın devam ettiği Gimgim/Varto’da yaşanan çatışmalarda 4 kişi yaşamını yitirdi. Aynı tarihte Farqîn/Silvan’da başından vurulan 22 yaşındaki Serhat Bilen yaşamını yitirdi.

-19 Ağustos’ta, Farqîn/Silvan’da sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalarda, 3 kişi yaşamını yitirdi.

-20 Ağustos’ta, Mêrdîn’de artan askeri operasyonlara karşı eylem gerçekleştiren halka polis saldırısı gerçekleştirdi. Gerçekleşen saldırıda 19 yaşındaki Ali Akpınar yaşamını yitirdi.

-27 Ağustos’ta, Gever’de Orman, Kışla ve Mezarlık mahallelerine polis ve askerler tarafından ağır silahlar ve havanlarla saldırı düzenlendi. Düzenlenen saldırıda 4 kişi yaşamını yitirdi. Onlarca kişi yaralandı. Cizîr’de 7 yaşındaki Baran Çağlı ve hastaneye kaldırılmasına polislerin izin vermediği Mesut Sanrı katledildi. Şirnex’ta 16 yaşındaki Adem İrtegün katledildi.

-1 Eylül’de, Colemerg/Hakkari’de özel harekat polislerinin panzerden açtığı ateş sonucu 18 yaşındaki Ali Kaval yaşamını yitirdi.

-4 Eylül’de, Mêrdîr Nisêbîn’de polisler, etrafa rastgele ateş açarak Lokman Süne’yi katlettiler.

-4-12 Eylül Cizîr Katliamı: 12 Ağustos’ta ilan edilen özyönetimlerle başlayan halk direnişine, 4 Eylül günü sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Yasağın gerçekleştiği ilçeye giriş ve çıkışlar yasaklanmış, elektrik, su ve mobil şebeke ağları kesintiye uğramıştı. Gerçekleşen devlet saldırısında 22 kişi yaşamını yitirmişti. Bunlar arasında 35 günlük bebekten 7 çocuk annesi Meryem Süne de var: Mehmet Emin Levent (21), Hacı Ata Borçin (70), Xetban Bülbül (65), Sait Çağdavul (19), Muhammed Tahir Yaramış (35 günlük), Cemile Çağırga (13), Osman Çağlı (18), İbrahim Çiçek (80), Meryem Süre (53), Özgür Taşkın (20), Seyit Eşref Erdin (60), Zeynep Taşkın (18), Maşallah Edin (35), Sayit Nayici (17), Selman Ağar (10), Bünyamin İrci (15), Mehmet Dikmen (70), Bahattin Sevinik (50), Suphi Saral (50), Mehmet Erdoğan (75) ve Mehmet Emin Açık (70).

-27 Eylül’de, Êlîh/Batman Bismîl’de halkın üzerine ateş açan polis, Şimşek ailesine ait eve bomba attı. Bombalama sonucu 8 yaşındaki Elif Şimşek adlı çocuk yaşamını yitirdi.

-10 Ekim’de, Ankara’da KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin düzenlediği Barış Mitingi’nde meydanda gelen iki ayrı patlamada 106 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.

-12 Ekim’de, Sûr’da polislerin mahalleyi rastgele taraması sonucu 12 yaşındaki Helin Şen isimli çocuk, başına ve vücuduna isabet eden kurşunlarla yaşamını yitirdi.

-17 Ekim’de, İstanbul Küçük Armutlu’da polisler, evini bastığı Dilek Doğan’ı vurdu.

-19 Ekim’de, Farqîn/Silvan’da 2 gündür devam eden sokağa çıkma yasağında 16 yaşındaki Fırat Gensur katledildi.

Cenazeleri Teşhir:

-10 Ağustos’ta, Gimgim/Varto’da HPG gerillaları ile TC askerleri arasından yaşanan çatışmada Ekin Wan yaşamını yitirdi. Katledilen Ekin Wan’ın soyularak sokaklarda teşhir edilen cenazesine, işkence yapıldı.

-9 Eylül’de, Colemerg/Hakkari’nin Şemzînan ilçesinde HPG’lilere ait olduğu belirtilen 7 cenaze bulundu. Parçalanmış halde bulunan cenazeler ormanlık alanda köylüler tarafından fark edildi.

-16 Eylül’de, Gimgim/Varto’nun Kulan bölgesindeki “Şehit İsmail ve Şehit Ronahi Şehitliği”nin çevresindeki alanları bombalandı.

-22 Eylül’de, Qers Sarıkamış’ta yaşamını yitiren bir HPG’linin kollarına ip geçiren askerler, uçurumdan aşağı sarkıttıkları cenazesi ile fotoğraf çekerek sosyal medyada paylaştı.

-2 Ekim’de, Amed Farqîn/Silvan’da, asker ve polislerin halka yönelik saldırısı sonucu aralarında 16 yaşındaki Vedat Akcan’ında olduğu 4 kişi yaşamını yitirdi. Vedat Akcanım cenazesi polislerce yerde sürüklendi.

– 2 Ekim’de, Şirnex’ta özel harekat timleri, Hacı Lokman Birlik’i katletti. Özel harekat timlerince infaz edilen Birlik’in cansız bedeni akrep tipi zırhlı araca halatla bağlanarak yerde sürüklenerek işkence edildi.

-16 Ekim’de, Dersim’de gerilla mezarlığı ve içinde bulunan cemevi bombalanarak yerle bir edildi.Dersim Katliamı’nda katledilenlerin kemiklerinin olduğu mezarlıklar bombalandı.

Meydan Gazetesi- 7 Haziran'dan 1 kasıma 2

İki seçim arası zaman diliminde, zorbalığın ulaştığı boyutu anlamak açısından yukarıda verdiğimiz tarih ve yerlerde yaşananları bir veriden çok daha fazlası olarak okumak gerek. Özellikle Ankara bombalaması sonucu iyice belirginleşen devlet- IŞİD ilişkisi, belge düzeyinde ispatlanmış durumda. Delil yetersizliğinden serbest bırakılan IŞİD çeteleri, Amed-Suruç-Ankara bombalamalarını gerçekleştirenlerin telefon kayıtları, seyahat özgürlüğü kapsamında değerlendirilen Suriye sınırından giriş-çıkışları, yaşanan katliamların, infazların ve operasyonların sorumlusu konumundakinin kim olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.

Seçimleri Zorlaştırmak

1 Kasım Seçimleri’nin yaklaştığı süre içinde seçim propagandasını zorbalık aracılığıyla gerçekleştiren devlet, her seçim takındığı “demokratik” maskesinden uzak bir şekilde İstanbul’dan, Çorum’a HDP binalarına dönük saldırıları organize etmekle kalmadı, Kürtlere ait iş yerleri de bu saldırılardan nasibini aldı. Seçim zorbalığı bütün bunların dışında, seçimler yaklaşırken teknik açıdan da artmaya devam etmekte. Yüksek Seçim Kurulu’nun aksi yöndeki kararına rağmen özellikle Kürdistan’da seçim sandıklarının yerleri değiştirildi. Sandıklar taşındıktan sonra oluşan durumda, Cizre’de 66 bin kişi, 6 okulda, 93 sandıkta oy kullanacak. Bunun gerçek olması için, dakikada 32 oy kullanılması gerekiyor. Cudi, Silopi, Batman ve Ağrı Tutak’ta da durum benzer.

“İcra Hükümeti”, aynı süre içinde 9 ilde 18 belediye eşbaşkanı ve 2 il genel başkanı tutukladı. HDP’nin seçim beyannamesi, içerisinde “özyönetim” ibaresi geçtiğinden dolayı yasaklandı. Tüm bu teknik zorlamalar yetmezmiş gibi Davutoğlu Van Mitingi’nde “Biz olmazsak bu sokaklarda Beyaz Toroslar gezer” diye Kürt halkına alttan mesaj vererek zorbalık politikasını miting düzeyinde bile işletti. Özellikle ‘90lı yıllarda devlet tarafından bu araçlarla kaçırılıp katledilen insanlar anımsatılıp, Kürt halkı korkutulmaya çalışıldı. Sanki Kürdistan’da şu an yaşanmakta olanlar çok da farklıymış gibi…

Yakın zamanda farklı mecralarda konuşulan seçim sürecine ilişkin ihtimallerden biri de, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 78. maddesine dayanarak “Savaş halinde seçimleri bir yıl erteleme yetkisi”ne başvurup, İcra Hükümeti’nin ömrünü biraz daha uzatma durumu.

Değişen Yöntem, Değişmeyen Ne?

Seçimlerde bir yöntem değişikliğine gidildiğini kabul etmek gerekiyor. Savaşla bu kadar iç içe geçmiş bir seçim süreci daha önceki dönemlerde bu kadar açıktan işledi mi bilinmez, ancak açık bir gerçek var o da değişmeyenin devletin tutumu olduğu. İçinden geçmekte olduğumuz süreci iyi analiz etmek çok önemli. Çünkü bu süreç, 1 Kasım Seçimleri sonrasında oluşabilecek bir durumun öngörülmesi noktasında yararlı olacaktır. 1 Kasım Seçimleri sonrası oluşamayan bir hükümet, devletin zorbalık uygulamalarının benzer bir şekilde devam edeceğini gösterirken; tam tersi olarak seçim sonrası ortaya çıkan güçlü bir hükümet neyin göstergesi olacaktır? Devletin 2 seçim arasındaki süreçteki gayrı meşru uygulamalarının bir meşruluğa kavuşacağının… Devlet zorbalığından bir şey kaybetmeden siyasi, ekonomik ve toplumsal baskısını “seçilmiş” olmanın kılıfıyla uygulayacaktır. Yani 7 Haziran öncesinde olduğu gibi.

Emrah Tekin – Serhat Budak

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Seçimlerde Değişen Yöntem ZORBALlK” – Emrah Tekin Sehat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/24/7-hazirandan-1-kasima-secimlerde-degisen-yontem-zorballk-emrah-tekin-sehat-budak/feed/ 0
” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/#respond Sat, 24 Oct 2015 07:25:01 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/ Devletin oluşumuna ilişkin kuramlar oluşturulurken, bireyin varlığına ilişkin öngörü ve düşüncelerden de yola çıkılmıştır. Bunların en bilinenlerinden biri Thomas Hobbes’un devletli ilişki biçimini yücelttiği düşünceleridir. Ona göre insanın doğasında kötülük vardır. Devamlı olarak çıkarı peşinde koşan bir varlıktır. Tüm insanları bu özelliğe sahip bireyler olarak düşündüğümüzde, hepsi bireysel çıkarlarını tatmin etmek için sürekli olarak birbiriyle […]

The post ” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Seçim Zorbalıktır-Hüseyin Civan 1

Devletin oluşumuna ilişkin kuramlar oluşturulurken, bireyin varlığına ilişkin öngörü ve düşüncelerden de yola çıkılmıştır. Bunların en bilinenlerinden biri Thomas Hobbes’un devletli ilişki biçimini yücelttiği düşünceleridir. Ona göre insanın doğasında kötülük vardır. Devamlı olarak çıkarı peşinde koşan bir varlıktır. Tüm insanları bu özelliğe sahip bireyler olarak düşündüğümüzde, hepsi bireysel çıkarlarını tatmin etmek için sürekli olarak birbiriyle çatışacaktır. Bireylerin birbirine karşı güvensizliğine dayalı böyle bir ortamda kaygıya dayalı bir yaşam hüküm sürecektir. Hobbes işte bu şekilde tasvir ettiği durumu, doğa durumu olarak adlandırır. Bu güvensizlik durumunun aşılması daha üst bir otoritenin oluşması ile ilgilidir. Tüm haklarını devlete devreden insan, ancak devlet aracılığıyla güvende olacaktır.

Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır’da, 17 yaşındaki bir liseli, okuldan eve dönerken elleri kirli ve terli olduğu gerekçesiyle tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne gönderildi. “Güvensizlik ve kaygı ortamında”, devletin vatandaşa yönelik bu tarz müdaheleleri tabiki “güvenlik” nedeniyle.

Bugün, devlet varlığının doğası gereği üst otorite olma konumunu kaygısızca kullanmaktadır. Ve tabi yine aynı gereklilikle, bu zora dayalı otoritesi, ezilenlere yönelmektedir. Seçim arefesinde yaşanan, Ankara Katliamı aynı sürecin bir parçasıdır. Devlet, haklı bir gerekçeye ihtiyaç hissetmeden “zor kullanma hakkını” kullanmaktadır. İstisnai haller (vatandaşın güvenliği, terör tehlikesi…) yaratarak gerçekleştirdiği katliamlar artık neden ya da meşruiyet aramaksızın gerçekleşmektedir. Seçimler gibi, devlet iktidarının meşruiyetinin merkezinde olduğu iddia edilen bir süreç dahi, ezilenlere yönelik şiddet sarmalının ortasında vuku bulmaktadır.

Seçim Zorbalıktır!

Seçim gündemine ilişkin Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yaptığımız seçim değerlendirmesinde, seçimlerin kalem kalem hangi araçları kullandığını yazmaya çalışmıştık. Yalancılık, sihirbazlık, hipnoz, illüzyon yaratmak, kandırmaca, hile, manipülasyon ve sürü psikolojisi üzerine kurulan bir seçim pratiğinin hiçbir açıdan bireyin iradesini yansıtamayacağından bahsetmiştik. 1 Kasım’daki seçimler giderek yaklaşırken, seçimler ile ilgili gözden kaçırılmış bir özelliğin bir özeleştirisini vermek gerek. Seçim yukarıda da hatırlattığımız araçların yanı sıra, başlı başına bir zorbalık biçimidir. İçinden geçtiğimiz süreçte yaşanmakta olan devlet zorbalığı da aslında seçim süreçlerinin en önemli özelliklerinden biri olarak son derece somut ve ne yazık ki son derece kanlı bir biçimde karşımızdadır.

Zorbalık yöntemi, her ne kadar genel seçimlerde demokrasi kılıfıyla özenle kapatılmaya çalışılsa da, özellikle yerel seçimlerde kendini belirgin kılmaktadır. Yerel düzeyde ekonomik ve siyasi iktidarı ele geçirme çabası, adayların ya da grupların birbirlerini yok etmesine kadar gitmektedir. Burada bahsedilen gruplar sadece siyasi partiler düzeyinde değil, devletin en ufak yerel organizasyonundan (örneğin muhtarlık) payına düşeni almaya çalışan mafyavari yapılanmalara kadar uzanmaktadır.

Yerel seçimlerde açıktan işleyen zorbalık yönetimini bir kenara bırakırsak, özellikle genel seçimlerdeki demokrasicilik oyunu ile kamufle edilen zorbalık, 7 Haziran seçimlerinden bu yana 1 Kasım’a uzanan süreçte kendini belirgin kılmaya devam etmektedir.

Haziran seçimlerinden istediği meşruiyeti alamayan AKP hükümeti, 7 Haziran’dan önce ağzına pelesenk ettiği “seçilmiş irade” olma durumunu unutup, demokrasicilik oyunu ile kendi yarattıkları konum ve duruma tezat oluşturacak şekilde, 7 Haziran seçimleri yapılmamış gibi davrandı. Seçim illüzyonu ile edilen sözde meşruluğu edinmeden, bizzat AKP hükümetinin kendisi seçimleri manasız kıldı. Yani kendi kurdukları mantıkla “180 derece” ters bir durum yaratmış oldular.

Suruç Bombalaması ile zorbalığa dayanan, meşruluğunu da bu zorbalıktan alan yeni bir politika izlenmeye başlandı. 22 Temmuz’dan bu yana, sokağa çıkma yasaklarından katliamlara varıncaya, devlet zorbalık yöntemiyle, “terörle savaş” adı altında mevcut siyasi pozisyonunu korumaya çalışıyor. 7 Haziran öncesi Tayyip Erdoğan’ın ısrarla her fırsatta dile getirdiği, muhtarları bile bu konumundan dolayı kutsadığı “seçilmiş” olma durumu şimdilerde unutulan bir özellik haline geldi. Aslında devlet tüm araçlarıyla bu konumu vatandaşa unutturma konusunda kararlı. Yakın bir süre öncesinde, “atanmışların” yani valilerin emriyle görevinden alınan “seçilmiş” belediye başkanları durumun düzeyini ve 7 Haziran öncesindeki demokrasicilik oyununu anlamak açısından önemli bir örnek.

İki seçim arasında yaşanan bombalamalarla beraber, devletin katlettiği insan sayısı altı yüzün üstünde. Suruç’ta 33 ve Ankara’da 106 kişi dolaylı ya da doğrudan devlet eliyle katledildi. Sadece Cizre’de yaşanan bir haftanın üstünde süren OHALvari uygulamada katledilenlerin sayısı 22. Bunların arasında 35 günlük bebek de 60’lı yaşlarında insanlar da var. Peki bu durumu nasıl anlamak gerek?

Despotizm, totaliterizm, diktatörlük…

Mevcut hükümetin elinde bulundurduğu siyasal iktidar, farklı zamanlarda farklı isimlerle adlandırıldı. Diktatörlükten faşizme, totaliterizmden monarşiye, padişahlıktan başkanlığa farklı siyasal yönetim ve sistemlerle ilişkilendirildi. Zorbalıktan yola çıktığımızı düşündüğümüzde, bu kavramlaştırmanın da bir siyasal sisteme denk düştüğünü eklemek gerek. Uymak zorunda olunan ne bir anayasa ne de bir hukuk sistemi olan, sadece devlet başındaki kişi ya da grubun istek ve kaprislerine dayanan bu siyasal sistem despotluk olarak tanımlanır. Kelime, Yunanca’da efendi anlamına gelip, hane içinde köle ve hizmetçilere sahip olanlar için de kullanılmıştır. Keza fiili başkan Tayyip Erdoğan’ın, Bizans’tan Prusya’ya farklı tarihlerde farklı coğrafyalarda despot unvanına sahip yöneticilerin uygulamalarına taş çıkaran bir yönetim sergilediğini kabul etmek gerekir.

Öte yandan bu tarz benzetmelerle belki de gözden kaçırdığımız bir durumu dile getirmek gerek. Yazının başlangıcında da vurgulamaya çalıştığımız, bu tartışmanın bir biçim değil öz tartışması olduğudur; devletli sistemin falanca biçiminin diğer biçimlerinden daha az demokratik ya da demokratik olduğunu vurgulayarak bir kıyaslama yapmak değildir. Altı çizilen nokta devletin varoluşunda bu tarz bir öze sahip olduğudur. Daha önce yayınlamış olduğumuz sayılardaki farklı yazılarda, devlet zorbalığının açık bir şekilde ortaya çıktığı “istisnai hallerin” aslında anarşist bir perspektiften yola çıkılarak ortaya koyduğumuz bir yorumdur.

Meydan Gazetesi- Seçim Zorbalıktır-Hüseyin Civan 2

Yaratılmaya Çalışılan Korku

1 Kasım Seçimleri yaklaşırken, devlet, savaşı bir yandan meşru ve demokratik iktidarını kazanmak yani “seçilmiş” iktidar olabilmek için bir seçim propagandası olarak kullanmakta; öte yandan olası “seçilmiş” mertebeyi kazanamama ihtimalini de gözden kaçırmayarak, siyasi iktidarını cebren devam ettirmek için bir yöntem olarak kullanmaktadır.

Seçim propagandası olarak, özellikle Kürdistan coğrafyasındaki uygulamalar sadece katliamlar, operasyonlar, baskı ve şiddet aracılığıyla yıpratma amaçlı olarak kullanılmamakta; teknik açıdan da iktidarını riske sokacak herhangi durumu ortadan kaldırmaya yönelik girişimler olarak da, oy sandıklarının taşınmasından, ilçe bazında seçimlerin iptaline varıncaya sürmektedir.

Mevcut hükümetin aslında geçici olduğu, iktidardaki parti dışındaki tüm partiler tarafından ısrarla vurgulanmakta. Tabi bu sıfat, hükümetin hareket kapasitesinden herhangi bir şey azaltmıyor. Zorbalık uygulamalarıyla, seçim propagandası dışında hedeflenenler, 1 Kasım sonrasını öngörmek açısından önem taşıyor. 7 Haziran seçimleri sonrasındaki gibi, “istisnai” durumlar yaratılarak, devlet iktidarının kendi düzenini sağlamak için zor kullanması normal bir hale getirilmeye çalışılıyor. İki seçim arasındaki süreçte kendi hukuku ve yasalarını askıya alan iktidar, meşruluğunu dayandırdığı demokrasicilik oyununu da askıya almıştır. İşte böyle süreçlerde devlet özüne geri döner; varlığını borçlu olduğu zor kullanımını kendi düzenini kabul ettirmekte kullanır. Bu kabul tamamıyla zor aracılığıyla oluşturulan korkuya dayanır.

Cumhurbaşkanı’ndan geçici hükümetine, kolluk kuvvetlerinden medyasına zorbalık üstüne kurulu bu iç ve dış politika stratejisinin gizlediği bir şey var. İktidar konumunda elde edilmiş ekonomik ve siyasi çıkarların gelecekte yitirileceği korkusu… Bu korku, devleti tüm kurumlarını ve araçlarını kullanarak her şeye saldırmaya itiyor. Anarşist bir yoldaşın söylediği gibi “tarih sahnesinden ayrılmadan önce kendi dünyalarını yıkma”larının korkusu bu. Çünkü korkuları gerçekleştiğinde kendilerini neyin beklediğini biliyorlar. Yine aynı anarşist yoldaşın söylediği gibi, “Faşizmi sonsuza kadar yok etmeye hazırız, hatta cumhuriyetçi hükümete rağmen.”

 

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/feed/ 0