devletin savaş politikaları – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 01 Mar 2016 15:44:39 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Devlet Bizimle Savaşıyor https://meydan1.org/2016/03/01/devlet-bizimle-savasiyor/ https://meydan1.org/2016/03/01/devlet-bizimle-savasiyor/#respond Tue, 01 Mar 2016 15:44:39 +0000 https://test.meydan.org/2016/03/01/devlet-bizimle-savasiyor/ Beden Çıplak – Devlet Çıplak 11 Şubat’ta sosyal medyada bir fotoğraf dolaşmaya başladı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde kanlar içinde yerde yatan -çorapları ve iç çamaşırı hariç- çıplak bir kadın, etrafında askerler… Katlettiğin kadını neden işkence yapıp soyarsın? Soyup neden fotoğraflarsın? Fotoğrafları sosyal medyada neden yayarsın? Öfkeyle birçok soru gelirken akıllara, cevaplar da gittikçe belirginleşir. Kadın, katledildikten […]

The post Devlet Bizimle Savaşıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

devletbizimlesavasıyor_opt

Beden Çıplak – Devlet Çıplak

11 Şubat’ta sosyal medyada bir fotoğraf dolaşmaya başladı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde kanlar içinde yerde yatan -çorapları ve iç çamaşırı hariç- çıplak bir kadın, etrafında askerler…

Katlettiğin kadını neden işkence yapıp soyarsın? Soyup neden fotoğraflarsın? Fotoğrafları sosyal medyada neden yayarsın? Öfkeyle birçok soru gelirken akıllara, cevaplar da gittikçe belirginleşir. Kadın, katledildikten sonra bile aşağılanmalıdır; bedeni, teşhir malzemesi olarak kullanılmalıdır. Çünkü savaş, tecavüzdür aynı zamanda. Toprağın, yaşamın ve her koşulda kadının işgalidir, talanıdır, yağmalanmasıdır. Çünkü bütün bunlar, devlet geleneğidir.

Yaşamlarımızın her alanında maruz kaldığımız şiddet nasıl sıradanlaştırılıyorsa, savaş denilen süreçte bizlere uyguladıkları türlü işkence de çeşitli propaganda yöntemleriyle meşrulaştırılır. “Düşman” denilir, “terörist” denilir, “etkisiz hale getirildikten sonra tuzaklanmış olabileceği (vücudunda bomba teçhizatı olduğu) şüphesiyle kıyafetleri çıkartıldı” denilir. Bu sebeptendir ki, Cizre’de katledildikten sonra soyulup işkence edilen 1993 doğumlu Asya Taşçı’nın fotoğraflarına, toplumun azımsanamayacak bir kısmı sevinir. Bu ilk değildir; Ekin Wan ve daha nice kadın canlanır gözümüzde. Ve aslında çırılçıplak kalan, devlet geleneğidir.

Savaşta Kadının İşgali

Savaşlarda erkek devletin muharebe meydanlarından biri haline gelir kadın bedeni. Öncelikle tecavüz, “düşmanın onuruyla oynama” ya da “düşmanın gelecek nesillerini ele geçirme” silahı olarak kullanılır. Düşmanın neslini sürdürebilmesi için araç olarak görülen kadın, tecavüz yüzünden hamile kalırsa, dünyaya getireceği bebek düşman olmayacak; düşman neslini sürdüremeyecektir.

Savaş alanında yakalanırsa -katledilmeden önce ya da sonra- muhakkak tecavüz edilir kadına. Esir alınırsa köle pazarlarında satılır, yine tecavüze maruz kalır. Savaşa tahammül edemeyerek yaşam alanını terk etmeye, göçe kalkışırsa; sınırda askerin tecavüzü bekliyordur onu. Bir şekilde sınırı geçebildiyse yaşam tacirlerinin ağına düşer Ege’de. Bu böyle sürer. Her adımda tecavüzcüler “Hazır Ol!”da bekliyordur.

Savaşta kadın bedenin işgali, sadece tecavüz de değildir. Bu işgalciler, tacizden işkenceye katliama kadar şiddetin her biçimini kullanır işgal ettikleri bedenlerde.

Son süreçte de, devletin Kürdistan’da sürdürmekte olduğu savaşta yüzlerce kadın katledilmiş; tecavüz, taciz rutinleşmiştir. Devlet tarafından kadın; “toprak, bayrak ve namus”la özdeşleştirildiği için; düşmanı olarak gördüğü topluluktaki kadınlara tecavüz ederek, onların çıplak bedenini sergileyerek o topluluğa karşı psikolojik bir savaş yürütmekte, kendince sembolik bir galibiyet yaşamaktadır.

Kadına Yönelik Topyekûn Savaş

Bir yandan mermilerle, tanklarla, toplarla saldırı devam ederken; diğer yandan kadına yönelik şiddet tüm hızıyla sürüyor. Kadını bebek üreten bir makine, erkeğe hizmet robotu, ucuz emek, aşağılanması gereken bir varlık; bunları reddediyorsa yok edilmesi gereken bir cisim olarak gören erkek devletin bakış açısı, gündelik yaşantıda çevremizdeki erkeklerin gözlerine yansıyor.

Nefes alıp verebildiğimiz her an, biz kadınlara taciz, tecavüz, katliam dayatılıyor. Tüm bunlar kimi zaman sevgiyle, kıskançlıkla, etek boyuyla, kahkaha tonuyla; kimi zamansa devlet erkanının sözleriyle, yasalarla açıklanarak sıradanlaştırılıyor.

Geçen yıl Şubat ayında tecavüz edildikten sonra yakılan ve katledilen Özgecan Aslan, “milat olacaktı” sözde. Artık kadın cinayetlerine tahammül kalmamış, kadınlar sokaklara çıkmıştı. Yaşadığımız coğrafyanın dört bir yanında gerçekleştirilen eylemler oldukça kalabalıktı. Toplumun neredeyse tüm kesimlerinden -farklı yorumlarla da olsa- topladığı büyük tepkilerin ardından, tecavüz ve cinayetin faili erkeklere, fail devletin yargısı tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis “cezası” verildi.

“Kadına şiddet yok, algıda seçicilik var.” diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’yla farklı boyutlarda yaşıyor olsak da aynı havayı soluduğumuz topraklarda, o günden bu güne 400 civarı (farklı kurumların raporlarında 339, 414 ve 454) kadın katledildi.

2014 yılında Kayseri’de boşanmak istediği için 13 kez bıçaklanarak öldürülen Firdevs Vanlı’nın katil kocası, kadın katliamlarının nedenini açıklamıştı aslında; “Öldürme hakkımı kullandım. Böyle bir hakkı yeni öğrendim.” Dünyaya geldiği andan itibaren erkek devletin ataerkil propagandasıyla yetişen “erk”ek, öldürme hakkını da elbette devletten öğrenmiştir.

Devletin kimi zaman cephede vuran erkek askerle, karakolda tecavüz eden erkek polisle, hapishaneye kapatan erkek yasayla, kadın cinayetlerini aklayan erkek yargıyla; kimi zaman evde döven erkek babayla, iş yerinde sürekli psikolojik ve fiziksel mobbing uygulayan erkek patronla, sokakta bıçaklayan erkek sevgiliyle, minibüste taciz eden herhangi bir erkekle sürdürdüğü bu savaş, kadına yönelik topyekûn bir savaştır.

Savaşa Karşı Topyekûn Mücadele

Erkek devletin savaşında, kadın için kazanmak ya da kaybetmek gibi seçenekler bulunmaz. Bu savaş erkektir, kadın her koşulda kaybedendir. Yaşamı yok eden bu savaşta, biz kadınların yaşamdan yana durarak devlete karşı mücadele etmekten ve savaşı yok etmekten başka seçeneği yoktur.

Yaşayabilmek ve yaşamı özgürleştirmek için tek seçeneğimiz; el ele vermek, omuz omuza direnmek, kadın dayanışmasına sarılıp savaşa karşı topyekûn mücadeleyi yükseltmektir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 32. sayısında yayımlanmıştır.

The post Devlet Bizimle Savaşıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/03/01/devlet-bizimle-savasiyor/feed/ 0
“Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/#respond Sat, 14 Jun 2014 14:20:27 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/ Çok değil, daha bir yıl önce, aynı yerde Medeni’yi katletmişti devlet. Devletin, “barış” adı altında yürüttüğü savaş sürecinin önemli parçalarından biri olan kalekollara karşı çıkmıştı Medeni. Devletin katil yüzünün belirginleştiği bir sürecin sonucuydu ölümü. Ethem gibi, Ali İsmail gibi, Berkin gibi… Yine aynı yerde; Lice’de, 2009 yılında havan topuyla katledilen Ceylanların öfkesiyle kalekolların karşısına dikilmişti […]

The post “Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Çok değil, daha bir yıl önce, aynı yerde Medeni’yi katletmişti devlet. Devletin, “barış” adı altında yürüttüğü savaş sürecinin önemli parçalarından biri olan kalekollara karşı çıkmıştı Medeni. Devletin katil yüzünün belirginleştiği bir sürecin sonucuydu ölümü. Ethem gibi, Ali İsmail gibi, Berkin gibi…

Yine aynı yerde; Lice’de, 2009 yılında havan topuyla katledilen Ceylanların öfkesiyle kalekolların karşısına dikilmişti Ramazan Baran ve Baki Akdemir. 15 gün boyunca kalekollara karşı direnen Lice halkı, devletin sadece askeri stratejileriyle değil, psikolojik savaşına karşı da koydu.

Devlet,  Ramazan ve Baki’yi de Lice’de katlettikleri gibi katletti.

Lice

Sadece Ceylanların, Medenilerin, Ramazanların, Bakilerin katledildiği yer değildi Lice. TC devletinin kuruluşundan bu yana, devletin savaş politikalarına karşı Kürt halkının direnişinin yeriydi.

1927’de, TSK Lice’ye bağlı 280 köyü yerle bir eder; binlerce insanı katleder. Şeyh Said İsyanı’nın bedelidir bu. Lice, bu tarihten sonra devletin sürekli kontrol altında tutmaya çalışacağı bir yer olacaktır. Ve tabi devlet hegemonyasına karşı örgütlü direnişin doğacağı yer de…

1950’li yıllarla beraber, Kürt siyasal hareketinin örgütlendiği bir yer haline gelmiştir. Büyük mitinglerin yapılmaya başlandığı Lice, devletin siyasal iktidarını dayatamadığı bir coğrafya haline gelmiştir.

1980’lerde Fis’le beraber anlamı büyür Lice’nin. Kürt Özgürlük Hareketi’nin temelleri burada atılır. 1990’larda devletin korucu yapma politikasına Lice halkı karşı çıkar. Yine köy boşaltmalar, zorunlu göçler. 2000’e kadarki süre içerisinde JİTEM’in insan kaybetme politikasının en yoğun işlediği yer haline gelir.

Lice’nin direnen tarihi, aslında TC’nin kuruluşundan bu yana, bölge üzerindeki planlarının yoğunlaştığı ama başarıya ulaşamamasının tarihidir. Sözde barış süreciyle Kürdistan coğrafyası, kalekollarla teslim alınmaya çalışılırken Lice halkının direnişi, bu coğrafyanın devletin gerçek yüzünü bilmesinden dolayıdır.

Barış Sürecinin Planları

Tayyip Erdoğan, Ağrı’da yaptığı konuşmasında “barış” sürecinin istenildiği gibi gitmediği bir durumda, uygulanabilir diğer planlarının olduğundan bahsetti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde “çocuklarının PKK tarafından kaçırıldığı gerekçesiyle” oturma eylemi başlatan anneler, Ağrı’daki konuşmaya iyi bir arka plan oluşturdu. Sadece hükümet değil, CHP ve MHP de mevzubahis gündemin verimliliğinden yararlanmaya çalıştı.

Hükümetiyle ana muhalefet partileriyle girişilen karalama kampanyası sırasında, meşrulaştırılmaya çalışılan, “barış” sürecinde devletin en önemli hamlelerinden biri haline gelen kalekol çalışmalarıydı. Hükümete yakın yayın organlarında son bir aydır iyice belirginleşen “uyuşturucu taciri” örgüt karalamasına, bir de “çocukları kaçıran” örgüt kampanyası eklenmişti.

Tabi ki bu karalama kampanyaları sadece kalekolların bir yandan rahatça işleyebilmesi için izlenen bir politika değildi sadece. Hedeflenen özellikle Kürt halkının gözünde özgürlük hareketinin meşruluğunu kırmaktı. Kalekol direnişlerinin başından bu yana gerillanın halkla beraber belirginleşen tavrı, bölge üzerindeki stratejileri rahatsız etmiş olacak ki, karalama kampanyalarının hedefine özgürlük hareketi alınmıştır.

Erdoğan’ın B ve C planları, Kürdistan coğrafyasında istediği karşılığı alamamıştır. Lice’den Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasına yayılan eylemlikler bunun en belirgin örneğidir.

D Planı: Katliam

7 Haziran’da Lice’de yaşanan katliamdan sonra, valilikten yapılan açıklama; “07.06.2014 günü saat 18.00 sıralarında Diyarbakır – Bingöl karayolunun güvenliğini sağlayan güvenlik güçlerine yapılan silahlı saldırı sonucu, çıkan çatışmada 2 saldırgan yaralanmıştır” denilerek yapılan saldırı meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Benzer şekilde askeri birlik komutanının eylemcilere, saldırı öncesinde yaptığı uyarı konuşmasında eyleme devam edilenlerin açık bir şekilde infaz edeceğini dile getirmesi de aynı saldırganlıktadır. Tayyip Erdoğan’ın gittikçe sertleşen söylemlerinin karşılığı devletin tüm kademelerinde kendini göstermektedir.

Devletin son süreçte uyguladığı plan, bu sertleşme planıdır. Bu planın bir parçası olarak katliam devlet gözünde bir politika haline gelmiştir.

Soma’da yaşanan katliam sonrası gerçekleşen eylemlerde devletin katlettiği insanlar, devletin eylemlere yönelik bir refleksi olmanın dışında, bilinçli bir korkutma politikasıdır. Katledilen insanlarla beraber gündemi kendi gücü lehine değiştirmekte ve bunun için moral motivasyona bazen ihtiyaç bile duymamaktadır.

Soma Katliamı sonrasında, iktidarının meşruiyetini hesaplayamadığı bir yerden kaybeden devlet, Soma eylemlerinde insanları katletmekten çekinmedi. Korkutma politikasıyla, hesaplayamadığı alanı (Soma’yı) unutturmaya çalışan devlet, aynı zamanda gündemi manipüle etmeyi başardı. Konuşulan şey tabi ki katil devletti, ancak kendinin belirleyebildiği alandan “katil” yüzünü konuşturttu devlet: Katliamlara, kendince haklılık oluşturabileceği bir alandan.

Soma’da devletin hesap edemediği, önceden kestiremediği bir alandan darbe almasıydı. “Katil Erdoğan” sloganı hiç beklemediği bir alanda atıldı. Devlet meşruiyetini hesaplayamadığı bir yerde yitirdi.

Soma sonrasında, devletin içine girdiği bu sert yönelim, Lice’de devletin izlediği politikanın da altyapısını oluşturmaktadır. Lice sonrasında, “bayrak meselesi” üzerinden başlatılan provokasyon, aynı önceden kestirilen katliam planlarının devamı niteliğindedir. Keza “bayrak meselesi” üzerinden devletin kışkırttığı milliyetçiliği bu topraklarda ilk kez deneyimlemiyoruz.

Erdoğan’ın Ağrı’da açıkladığı B ya da C planı nedir bilinmez, ama bu topraklardaki devletin değişmez planı katliamdır. Demokrasi maskesini yüzünden çoktan atmış, devlet yapılanması kendi diktatörlüğünü günden güne dayatırken önceden planladığı, gündem belirleyen devlet katliamlarını büyük bir farkındalıkla karşılamak ve muhalefet hattını buraya oturtmak gerekiyor.

 

 

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/feed/ 0