doğal tarım – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 16 Jun 2019 09:47:26 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Ürünler Taze Yaşamlar Çürük – Nergis Şen https://meydan1.org/2019/06/16/urunler-taze-yasamlar-curuk-nergis-sen/ https://meydan1.org/2019/06/16/urunler-taze-yasamlar-curuk-nergis-sen/#respond Sun, 16 Jun 2019 09:47:26 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/16/urunler-taze-yasamlar-curuk-nergis-sen/ Hibrit tohumlar, GDO’lar, katkı maddeleri, ilaçlar… Artık yediğimiz hiçbir şeye güvenemediğimiz günlerdeyiz. Neye elimizi atsak mutlaka elimizde kalacak bir kusurunu buluyoruz. Doğal, organik diye alıp yediklerimizde de bir şeyler çıkabiliyor. Kimileri gıdanın ömrünü daha fazla uzatıp kar edebilmek, kimileri de mahsulün azlığı sebebiyle ürünleri “ziyan” olmasın diye bu uygulamaları yapıyor. “Pazardan aldıklarını yıkamadan yeme!” öğütleri, […]

The post Ürünler Taze Yaşamlar Çürük – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hibrit tohumlar, GDO’lar, katkı maddeleri, ilaçlar… Artık yediğimiz hiçbir şeye güvenemediğimiz günlerdeyiz. Neye elimizi atsak mutlaka elimizde kalacak bir kusurunu buluyoruz. Doğal, organik diye alıp yediklerimizde de bir şeyler çıkabiliyor. Kimileri gıdanın ömrünü daha fazla uzatıp kar edebilmek, kimileri de mahsulün azlığı sebebiyle ürünleri “ziyan” olmasın diye bu uygulamaları yapıyor.

“Pazardan aldıklarını yıkamadan yeme!” öğütleri, özel programlarda “Aldıklarınızı bol suyla yıkayın, pestisit kalıntıları olabiliyor!” ve “Ülkede pestisit kullanımı çok fazla, artık her yediğimizde var!” şeklinde ortaya atılan söylemler… Bu pestisit kulaklarımızı bayağı tırmalar oldu.

Tarımda bitkiler için “zararlı” bakteri, virüs ve haşereleri öldürmek veya zararlı etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla kullanılan; sentetik kimyasallarla birlikte bazı bitkisel kökenli organik bileşenler, dezenfaktanlar veya benzeri pek çok madde ve yöntemler pestisit olarak adlandırılmaktadır. Pestisit kelimesinde “pest” zararlı “cid” öldürücü yani zararlı, öldüren madde anlamını taşımaktadır. Kısacası pestisit, herhangi bir istenmeyen canlının yani pestlerin yayılmasını engelleyen, öldüren, uzaklaştıran veya ondan koruyan her türlü bileşik veya bileşiklerin karışımıdır.

MÖ 1500’lü yıllarda insanlar bitkilere zarar veren böcekleri uzaklaştırmak için elbette farklı yöntemler kullanıyorlardı. Bu zararlı böcekleri uzaklaştırmak için taç yaprağı, sülfür, arsenik ve karınca ilk kullanılan yöntemlerdendi. 1800’lü yıllara gelindiğinde katran yağı, acıağaç ve çeşitli sülfür uygulamaları kullanılmaktaydı. 1939 yılında istenmeyen böcekleri öldürmek amacıyla çok zehirli bir böcek öldürücü olan DDT bulunmuştu. DDT, kolayca vücut dokusundaki yağlarda çözülerek gıda zincirinde birikmeye başlar. Pestisit özelliğinin keşfinden bugüne kadar biyosfere yayılan miktarı 450.000 tondur.

1940’lı yıllardan önce arsenik, civa, bakır, kurşun içeren pestisitler kullanılırken daha sonra sentetik organik yani klorin hidrokarbon (aldrin, dieldrin, toxaphene, lindan) pestisitler kullanılmaya başlanmıştır. Bu yıllarda dünya üzerinde 30 çeşit pestisit kullanıldığı tespit edilirken 2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan araştırmalarla pek çok yeni ve etkisi daha yüksek pestisit ortaya çıkmıştır. 1950 yıllarında pestisitlerin oluşturduğu kalıntılara artık insan vücudunda da rastlanmaya başlanmıştır. 1970’lerde bitkilerden uzak tutulmak istenen zararlı organizmaların pestisitlere karşı direnç kazandığı saptanmış ve pestisitlerin etkili olması amacıyla günümüze kadar kimyasalların oranı sürekli yükseltilmiştir.

Dünyada en fazla kullanılan pestisit çeşidi herbisitlerdir (ot öldürücüler). Herbisitleri insektisitler (böcek öldürücüler) ve fungusitler (mantar öldürücüler) takip eder. Keneleri, halı ve toz böceklerini, kemirgenleri, balıkları, kuşları, yumuşakçaları, yuvarlak solucanları ve toprakta bulunan diğer segmentsiz kurtları öldürmek için de pestisit çeşitleri bulunmaktadır.

Pestisit Kullanımı

Dünyanın genelinde tarım ilacı üretimi yaklaşık olarak 3 milyon tondur ve pestisit kullanımı hemen hemen her yıl %1 civarında artış göstermektedir. Pestisitler gelişmiş devletlerde fazla kullanılmaktadır ve en fazla kullanıldığı gözlemlenen yer Hollanda’dır. Tüm dünya göz önünde bulundurulduğunda pestisit kullanımının %35’i Kuzey Amerika’da, %25’i Batı Avrupa’da ve %19’u Asya’dadır.

Türkiye’nin pestisit kullanım değerleri incelendiğinde; hektar başına pestisit kullanımı 700 gram gözükse de her yerde aynı miktarda pestisit kullanılmıyor. Örneğin yaş meyve-sebze üretiminin yaygın olduğu Antalya’da kullanılan pestisit miktarı hektar başına 26 kg olup Avrupa’da en fazla pestisit kullanımı gerçekleşen Hollanda’nın iki katıdır.

2009 yılında yapılan araştırmada, Türkiye’de üretilen pestisit miktarının -ithalat rakamları da dahil- 53.669.356 kg olduğu belirlenmiştir. 2008 yılında “gönderilen gıda ve yemlerin standartlara uygun sayılmaması” yönünden 125 ülke arasından 2. sırada yer almıştır. Bunun sebebi ise; pestisit kalıntıları, toksin kalıntıları, küf, böcek vs. olarak gösterilmiştir. Türkiye’de 2015 yılı itibariyle tarımda izinli 335 civarı pestisit kullanılmaktadır ve pestisit tüketimi ortalama 33000 tondur. 2016 yılına ait verilerde bu miktarın %47’sini insektisitler, %24’ünü herbisitler, %16’sını fungusitler ve %13’ünü diğer pestisit çeşitleri oluşturmaktadır.

Pestisit kullanımı daha çok polikültür tarımın yapıldığı Akdeniz ve Ege bölgelerinde gerçekleşmektedir. Özellikle Adana, Mersin ve Antalya’da yıllık pestisit kullanım miktarı Türkiye’de kullanılan pestisit miktarının %40’ını oluşturmaktadır. Ege bölgesinde ise en fazla pestisitin kullanıldığı yer İzmir’dir. Ürün olarak bakıldığında pestisit kullanımı %40 pamuk ve hububat, %27 turunçgil ve üzüm başta olmak üzere meyveler, %16 oranında da sebzelerdedir.

Pestisitlerin Ekolojik Döngüdeki Yeri

Pestisitler püskürtme yoluyla doğrudan bitkinin üzerine, tohuma ve toprağa uygulanmaktadır. İlaç kalıntıları içeren bitki ve toprakların su ile teması sonucunda pestisit kalıntıları toprağın alt katmanlarına ve oradan da yeraltı sularına ulaşır. Yeraltı sularına ulaşan pestisit kalıntıları derelere, göllere, denizlere ve içme sularına karışırlar. İçme suyuna karışan pestisit kalıntıları, bu yolla insanlara da ulaşmış olur. Ayrıca bu süreçte toprağa ulaşan pestisit kalıntıları toprağın da verimini yok ederek toprakta yaşamını sürdüren toprak solucanlarının da ölümüne sebep olur. Toprak ve su arasında oluşan sirkülasyon nedeniyle havaya karışan pestisit; yağmur, sis veya kar yağışıyla tekrar yeryüzüne geri döner ve asit yağmurlarına sebep olur.

Pestisitler doğal döngüde pek çok canlının yaşamını tehdit etmektedir. Tarım ilaçları nedeniyle kuşların yumurta kabukları zayıflamakta ve üremeleri sonuçsuz kaldığı için soyları tükenmektedir. Ayrıca yaşam alanları her geçen gün yok olan pek çok kuş; pestisitlerden etkilenmiş böceklerden beslenmeleri sonucu ölmektedir.

Pestisitlerin belirgin bir şekilde yaşamını etkilediği bir diğer canlıysa arılardır. Nikotin mekanizması temelli neonikotinoid olarak adlandırılan pestisitlerin arılar üzerinde doğrudan öldürücü etkisi olduğu gibi sinir sistemlerini etkileyerek felç, hafıza kaybı, öğrenme yetisi bozukluğu gibi dolaylı yollarla arılara zarar verdiği gözlemlenmektedir.

Pestisitler kontrolsüz ve gereksiz yere kullanıldığında bireylerin yaşamını ve yaşam alanlarını da ciddi anlamda tehdit etmektedir. Pestisitlerin insan vücuduna girmeleri ağız, solunum ve deri yoluyla gerçekleşmektedir. Beyin, meme, prostat, lösemi kanseri ve diyabetin de meydana gelmesinde pestisitlerin etkili olduğu saptanmıştır. Bazı pestisitlerin sinir sistemini etkileyerek öğrenme bozukluğu gibi etkiler yaratma durumu bulunurken mutasyon etkisine sahip oldukları da saptanmıştır. Geçtiğimiz yıllarda Amerika’da yapılan bir araştırmada çağın hastalığı olarak adlandırılan pek çok hastalığın kaynağının pestisitler olduğu düşünülmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı sınıflandırmada en çok kullanılan 700 pestisitin 33’ünün insan sağlığına zararlı, 48’inin oldukça tehlikeli, 118’inin orta derecede tehlikeli ve 239’unun daha az tehlikeli olduğu belirlenmiştir. Pestisit kalıntıları anne sütünden bebeğe de geçebiliyorken yine Dünya Sağlık Örgütü’nün 1995 yılında yayınladığı rapora göre, her yıl dünyada yaklaşık 1 milyon insan pestisit sebebiyle zehirlenmekte ve 20.000 kadar insan ise yaşamını yitirmektedir.

Bu verilerin sonucunda belirtmek gerekir ki tarımda yaşanan her yıkım bize aynı adresi göstermektedir. İnsanların tarımsal faaliyetlerini gerçekleştirirken doğal ve ekolojik dengeyi bozmadan uyguladığı yöntemlerin zaman içerisinde kapitalizmin kar hırsıyla ve rekabet düzeni sebebiyle dönüşüme uğratılmasıyla varılan nokta yine yıkım olmaktadır. Kapitalist kaygılarla dolaşıma sokulan ve özellikle tarımda kullanımı artan her uygulamanın toprağa, suya, canlı-cansız tüm varlıklara yok oluşu getirdiğini söylemek abartı olmayacaktır. Bu sebeple kapitalist kaygılarla değil de ihtiyaçların giderilmesi amacıyla, yok oluşu değil ekolojik uyumu tarifleyen ve işaret eden tarımsal pratikleri, üretim ve tüketim yollarını da başka yazılarda konuşmaya devam edeceğiz.

Nergis Şen

[email protected]

The post Ürünler Taze Yaşamlar Çürük – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/16/urunler-taze-yasamlar-curuk-nergis-sen/feed/ 0
Tarlataban https://meydan1.org/2014/05/28/tarlataban/ https://meydan1.org/2014/05/28/tarlataban/#respond Wed, 28 May 2014 16:51:53 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/28/tarlataban/ Kolektif emek ve paylaşım ilkeleriyle kurulan, yatay ilişkilerle işleyen, herkesin alabildiğince sorumluluk aldığı; beraberce karar verdiği süreçlerle, ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan, bütüncül mücadelenin küçük parçalarından birini oluşturmaya başlayan, Boğaziçi Üniversitesi arazisinde tarım yapan, Tarlataban Kolektifi gönüllülerinden Çiğdem Artık ve Mustafa Kaba ile konuştuk. Tarlataban projesi nasıl bir fikirle yola çıktı? Ucuz […]

The post Tarlataban appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Kolektif emek ve paylaşım ilkeleriyle kurulan, yatay ilişkilerle işleyen, herkesin alabildiğince sorumluluk aldığı; beraberce karar verdiği süreçlerle, ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan, bütüncül mücadelenin küçük parçalarından birini oluşturmaya başlayan, Boğaziçi Üniversitesi arazisinde tarım yapan, Tarlataban Kolektifi gönüllülerinden Çiğdem Artık ve Mustafa Kaba ile konuştuk.

Meydan-Gazetesi-Tarlataban-Özlem-Arkun2

Tarlataban projesi nasıl bir fikirle yola çıktı?

Ucuz ve nitelikli yemek ihtiyacımızı nasıl karşılayacağımız ilk kez 6 Aralık 2011 tarihinde başlayan, yaklaşık 80 gün süren Starbucks Karşı-İşgali esnasında dillendirilmeye başlandı. Weranşar ve Gewer’de gerçekleşmiş Ax u Av Kolektifi’ndeki izlenimlerini aktaran arkadaşlar böyle bir projenin tahayyülünde bizimle oldular.

Hep beraber bir araya geldiğimizde süreç içerisinde özen gösterilmesi ve bağlı kalınmasına gerek gördüğümüz ilkelerimizi tartıştık. Ortaklaşa bir metinde karar kıldık. Amacımızı ve ilkelerimizi belirlemek için oluşturduğumuz bu metin, fiziksel işlerin yoğunlaştığı bugünkü gibi süreçlerde de geri dönüp bakabileceğimiz bir rehber konumunda. Gündelik çabalar içerisinde insan daha öncesinde karar kıldığı bu amaçlardan uzaklaşabilir. Ne var ki çalışmaların en başındaki tartışmalarımızdan ortaya çıkan bu metin şu günlerde karşı karşıya kaldığımız handikaplarla nasıl başa çıkacağımız noktasında bize kolaylık sağlıyor.

Öğrenci kantini tartışmalarında gıda temini konusunda gıda kolektifi ve Tarlataban projeleri ortaya kondu. Kampüsteki gıda ihtiyacını karşılamayı hedefleyen bir tarımsal üretim olmalı yönünde fikirler ortaya çıktı. Kampüsün kendine yeten üretimi sağlayabilecek alanlarının olduğunu öngördük. Bu alanlarda başlangıçta ihtiyacı karşılayacak tarımsal üretimi, ilerleyen süreçte de hayvancılığa adım atabileceğimizi düşündük.

Şubat ayında burası karla kaplıydı. Mart- Nisan aylarında 20-30 kişiyle, iki aylık tartışma sürecinden sonra bu çalışmayı yürütmeye başladık.

Tarlataban nasıl ve ne çerçevede örgütleniyor?

Tarlataban, gönüllülük esasına dayanan bir sistem, değişik niteliklerdeki insanların bir araya gelmesiyle oluşan bir çalışma grubu.

Birbirimizle, okul içinden ve dışından katılan gönüllüler ve “dış dünyayla” ilişkiler kurarak, yatay olmaya çalışarak – herkesin alabildiği kadar sorumluluk aldığı, kararlara, bir sonraki adıma beraber karar verdiği süreçlerle. Irk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan kampüste bütüncül bir sistemin küçük parçalarından birini oluşturmaya başlıyoruz.

Tarlataban’ın amacını belirleyen temel düşünceler nelerdi?

Kent koşullarının sınırlandırdığı yaşam alanımızda gıda ile olan ilişkimizi değiştirmenin, tüketici yerine üretici olmanın, bunu da elbirliği ile yapmanın önemli ve gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu kolektifi,  gıdanın üretimden başlayarak soframıza ulaşmasına varan süreçte kapitalist üretim ilişkilerinin bize dayattığı adaletsiz ve ekolojik dengeyi yok sayan/eden sisteme karşı üretilen alternatif pratiklerin bir parçası, bir adımı olarak görüyoruz. Şehir yaşamının kopardığı toprakla olan ilişkimizi yeniden kurabilmek ve geliştirmek; bunu da beraber üreterek ve düşünerek yapmak istiyoruz.

Takınmaya çalıştığımız tavır uzun vadede piyasanın içinde, piyasaya karşı oyunbozan bir karaktere sahip olmalıydı.

Tükettiğimiz yiyecekler nereden geliyor? Bu yiyeceklerin soframıza gelene kadar içinden geçtiği aşamalar ne kadar adil? Kafamızda bu sorularla gıda politikaları üzerine bir dizi tartışma gerçekleştirdik.

Gıda politikalarında takındığınız tavırdan kısaca bahseder misiniz?

Bu kolektifi,  gıdanın üretimden başlayarak soframıza ulaşmasına varan süreçte kapitalist üretim ilişkilerinin bize dayattığı adaletsiz ve ekolojik dengeyi yok sayan/eden sisteme karşı üretilen alternatif pratiklerin bir parçası, bir adımı olarak görüyoruz. Şehir yaşamının kopardığı toprakla olan ilişkimizi yeniden kurabilmek ve geliştirmek; bunu da beraber üreterek ve düşünerek yapmak istiyoruz.

Abdullah Aysu ile görüşmelerimiz özellikle bu konuda etkili oldu. Tohum takaslarında özellikle dikkat edilmesi gerekenleri vurguluyor. Gelişigüzel gerçekleşen tohum takaslarında doğal yaşam alanlarından koparılan tohumların başka coğrafyalara taşınmasının ekolojik uyumu bozan etkilerine vurgu yapıyor. Çengelköy Hıyarı gibi anayurdu İstanbul bölgesi olan türlerin ekimine öncelik vermek, “yerel tohumların yerelde kalması” düşüncesinin bizim açımızdan örnek bir uygulamasını teşkil ediyor.

Bu seneki planlarımız arasında İstanbul köylerini dolaşıp ata tohumları toplama yönünde bir fikrimiz vardı. Mesela Kilyos Gümüşdere’den salatalık fideleri aldık.

Tohumları ve fideleri şimdiye dek nasıl elde ediyordunuz?

Tohumları başlangıçtan bu yana genellikle takasla temin ediyoruz. Anadolu’nun pek çok bölgesinden tohumlar geliyor. Yurtdışından da özellikle Yunanistan’daki kolektiflerle tohum takası noktasında dayanışma içerisindeyiz.

Gezi sonrasında oluşturulan İstanbul içerisindeki bostanlardan gelen tohumlardan toprağa dikilmek üzere fideler yetiştirip onlara gönderiyor, dayanışma gösteriyoruz. Bu bostanlarla kurduğumuz ilişkiyi Bostan Dayanışması adıyla kurduğumuz birliktelikte sürdürüyoruz. 

Tohum ya da fide istemek için görüştüğünüz köylülerle ilişkiniz nasıl?

Köylülerle ilişki kurmak, bostanlarla ilişki kurmaktan çok daha zor. Çünkü köylüler bunları hobi olarak yapmıyor, yıllardır yaşamlarını bu yolla sürdürüyorlar. Köylüler tarafından marjinal bir grup gibi ya da heyecanlı bireyler gibi görülmek istemiyoruz. Öte yandan piyasa karşısında ezilmemesi için köylülerin de örgütlenmesi, kooperatifleşmesi gerekiyor. Biz de ilişkilerimizi bu fikirlere olanak tanıyacak ölçüde geliştirmeye çalışıyoruz.

Şirketlerin tohum politikalarına karşı yerel tohumları korumak, çoğaltmak ve dağıtmak çok önemli. Bunu gerçekleştirmek için kooperatiflerle ve kolektiflerle ilişki kurarak ilerlemek gerekiyor. Bu özellikle aracıyı ortadan kaldırmak adına önemlidir.

Doğal tarım, permakültür, organik tarım gibi pek çok yöntem dillendiriliyor siz bu ifadelerden herhangi birini sahipleniyor musunuz yoksa kendi yöntemleriniz mi gerçekleşiyor?

Köylerde insanlar hemen hemen her gün toprakta oluyorlar. Ancak biz burada, kentte, kendi gerçekliğimizle eyliyoruz. İçinde bulunduğumuz koşullara göre davranıyoruz.

Kendi yöntemimiz içinde bulunduğumuz bölgenin koşullarına göre şekilleniyor. Uyguladığımız yönteme permakültür ya da başka bir ad vermiyoruz. Aslında permakültüre pek yakın değiliz. Geleneksel tarım, bilge köylü tarımı gibi daha genel bir tanımla adlandırılabilir kullandığımız yöntemler.

Tarlataban arazisini nasıl kullanmaya başladınız?

Bu arazi üniversiteye bağışlanmış. Üzerinde herhangi bir yapının inşası yasak. Üniversitenin de hiçbir şekilde kullanmadığı bu araziyi kullanmak için izin aldık.

Üniversitenin Çevre Kulübü’nün bir etkinliği olarak Tarlataban projesini gösterdik. Çevre kulübü resmi alanda bize bir araç teşkil ediyor.

Meydan Gazetesi- Tarlataban Özlem Arkun

Şu ana dek hasatlarda hangi ürünleri elde ettiniz ve bu ürünlerle neler yaptınız?

Şimdiye dek; domates, biber, soğan, sarımsak, marul, roka, buğday, bakla, fasulye, ayçiçeği gibi pek çok ürün yetiştirdik. Önceki sene 185 kökten 1 tona yakın domates elde ettik. Bu domateslerin tüketimden ve satıştan arta kalan kısmını ayıklayıp dilimleyerek konserveler haline getirerek değerlendirdik. Bu konserveleri de BÜKOOP (Boğaziçi Üniversitesi Kooperatifi) aracılığıyla satışa çıkardık.

Ayrıca yemekhane boykotunda tarladan elde ettiğimiz ürünlerin bir kısmıyla yemekhane boykotunda yemek dağıttık. Burada üretilen ürünler sadece üniversite içerisinde kalmıyor. Örneğin en çok ürettiğimiz ürünlerden domatesin bir kısmını Göçmen Dayanışma Mutfağı’na dayanışma olarak göndermiştik.

Karar alma süreçleriniz nasıl işliyor?

Fiziksel işlerde gönüllü olmakta sorun yaşamıyoruz. Ancak karar alma süreçlerindeki tartışmalarda katılımcılık çok önemli. Biz de buradaki arkadaşlarımızın bu tartışmalarda daha aktif yer alması yönünde çaba gösteriyoruz. Ayrıca karar alma sürecimizin büyük bölümü toplantılardan ziyade fiiliyatta gerçekleşiyor. Tarlada iş yaparken kolektif düşünüp kolektif eyliyoruz.

Peki, önümüzdeki dönemde Tarlataban’da ne yetişecek?

Tohum çeşitlenmesi için farklı ekimler yapıyoruz ancak önceliğimiz yine domates ve balkabağında. Domates konserve yapılabiliyor ve balkabağı da uzun süre bozulmadan saklanabiliyor.

Röportaj : Özlem Arkun

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.

The post Tarlataban appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/28/tarlataban/feed/ 0