Ekonomik Yapı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 10 Feb 2016 07:56:42 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (19) – Endüstride işçilerin Özyönetimi – Augustin Souchy https://meydan1.org/2016/02/10/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-19-endustride-iscilerin-ozyonetimi-augustin-souchy/ https://meydan1.org/2016/02/10/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-19-endustride-iscilerin-ozyonetimi-augustin-souchy/#respond Wed, 10 Feb 2016 07:56:42 +0000 https://test.meydan.org/2016/02/10/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-19-endustride-iscilerin-ozyonetimi-augustin-souchy/ Meydan Gazetesi’nin bir önceki sayısında, “Anarşist Kolektifler, İspanya Devrimi’nde İşçilerin Özyönetimi, 1936-1939” adlı derlemeden bir bölüm aktarmıştık. Bu sayıda yer verdiğimiz yazı, yine aynı kitaptan ve yine Augustin Souchy imzasıyla 1936 deneyimini yaratan süreçleri, anarşist devrimin ekonomik başarılarını ve ekonomik yapının nasıl kurulduğunu açıklıyor. Hem günlük ekonomik yaşamdan örnekler içeren, hem de ekonomiyi daha geniş […]

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (19) – Endüstride işçilerin Özyönetimi – Augustin Souchy appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ekonomi tartışmaları 3

Meydan Gazetesi’nin bir önceki sayısında, “Anarşist Kolektifler, İspanya Devrimi’nde İşçilerin Özyönetimi, 1936-1939” adlı derlemeden bir bölüm aktarmıştık. Bu sayıda yer verdiğimiz yazı, yine aynı kitaptan ve yine Augustin Souchy imzasıyla 1936 deneyimini yaratan süreçleri, anarşist devrimin ekonomik başarılarını ve ekonomik yapının nasıl kurulduğunu açıklıyor. Hem günlük ekonomik yaşamdan örnekler içeren, hem de ekonomiyi daha geniş bir çerçeveden değerlendirmemize olanak veren yazı, Souchy’nin “Kolektifleştirmelerden: İspanya Devrimi’nin İnşası (1936–1939)” adıyla kitaplaştırılan belgelere yazdığı önsöz ve İspanya Politik Krizinde Anarşistler kitabında yazılardan derlenmiş. Bu yazının dipnotlarını, editör Sam Dolgoff’un verdiği açıklayıcı bilgileri içerdiği için yazıyla birlikte yayımlıyoruz.

Faşist saldırının püskürtüldüğü 19 Temmuz ve sonrasında büyük ticari ve sanayi mülkler sahipleri tarafından terk edildiler. Demir yollarının, şehirlerarası taşımacılık şirketlerinin, büyük metal ve makine fabrikalarının, tekstil endüstrisinin, vb. üst düzey yöneticileri, gözden kayboldular. İşçilerin, faşist askeri darbeye karşı örgütlediği devrimci genel grev, Barcelona ve çevresinde ekonomik hayatı felce uğrattı. Faşistlere karşı kazanılan zaferle birlikte, işçiler işlerine geri dönmeye karar verdiler. Fakat genel grev, sadece daha iyi çalışma şartları için yapılan bir grev değildi. Patronlar gitmişti. Burjuva cumhuriyetçileri, üretimi nasıl tekrar başlatacaklarını bilmiyorlardı.

İşçiler artık patronlarından emir alan çalışanlar olmaktan çıktılar ve kontrolü ele alarak bütün ekonominin yönetiminden sorumlu hale geldiler. Kısacası, bu andan başlayarak işçiler, ekonomik hayatın verimli bir şekilde işletilmesinden sorumluydu.

Fakat kolektifleştirme, önceden tasarlanmış bir plana göre yaratılamaz. Gerçekte, önceden hiçbir şey hazırlanmamıştı ve bu acil durumda her şeyi doğaçlama yapmak gerekiyordu. Her devrimde olduğu gibi, pratik teoriden önce geliyordu. Aslında teoriler, sürekli kendini dayatan gerçeklere göre evriliyor ve değiştiriliyordu. Yeni bir toplumsal örgütlenmenin zamanla, barışçıl yollarla evrileceğini savunanlar ne kadar yanılıyorsa, siyasi güç işçi sınıfının eline geçer geçmez yeni toplumsal düzenin kolayca kurulabileceğine inananlar da bir o kadar yanılıyorlar.

Bu iki görüş de hatalıdır ve şöyle bir tanımlama daha doğru olacaktır: Yeni toplumsal biçimlerin ortaya çıkması ve kurulması için kapitalist devletin ordu, polis ve kamu güçlerinin kırılarak yolun açılması gerekir. Ve ayrıca vurgulamak gerekir ki, yeni ekonomik yaşamın yaratıcıları, örgütsel görevlerini, amaçlarını ve taktiklerini net bir şekilde kavramış olmalı, teorik ve pratik olarak hazır olmalıdır. Her toplumsal teori, ciddi oranda ütopya içerir. Ve böyle olması iyidir, çünkü ütopya olmadan yeni bir şey yaratılamaz. Amaçlarımızı nasıl gerçekleştireceğimiz hakkında kesin fikirler, kavramlar ve yorumlar, gelecek tahayyülümüzden kaynaklanmalıdır.

İspanya’da, özellikle de Katalonya’da, toplumsallaşma kolektifleştirmeyle birlikte başladı… Toplumsallaşma aniden olmuş olsa da, anarşist doktrinin etkisi tartışılmaz… Grup ve sendika meclislerinde, broşür ve kitaplarında, devrimin sorunları sürekli ve sistematik olarak tartışılıyordu. Proletaryanın zaferinden sonra ne yapılması gerekir? Devlet aygıtı parçalanmalıdır. İşçiler endüstrileri kendileri işletmelidir. Sendikalar bütün ekonomik hayatı kontrol etmelidir. Sendikanın ilgili endüstri kolları üretimi yönetmelidir. Yerel federasyonlar tüketimi ve dağıtımı işletmelidir.(1)

Devrimin ertesi günü, devrimcilerin en acil işi halkın beslenmesidir… Devrim sırasında aç bir halkın, ilkesiz maceracılar ve demagoglar tarafından aldatılması kaçınılmazdır. (Bkz: Kropotkin, Ekmeğin Fethi) Sokaklarda hala çatışma sesleri yankılanırken, Asbastos Komitesi temel gıda maddelerinin dağıtımını çoktan üstlenmişti.(2) Bu komiteler mahallelerden ve ilçelerden (Barrio) başladı.(3)

Komiteler erzakları büyük depolarda toplayıp saklıyorlardı. Marketler sendikanın kontrolü altında açık kaldı ve malların tedarik işi komitelere verildi. Komitenin hareketli birimleri, şehirdeki ürünlerle takas ederek çevre köy ve çiftliklerden yiyecek topladı. Komiteler az bulunan erzaklar için bir dağıtım ve paylaşım sistemi düzenlediler. Örneğin, süt, tavuk ve yumurta gibi gıdalar hastane ve diğer acil durumlar için ayrıldı. Yaralı militanlar, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar öncelikliydi. Başlangıçta, tedarikçilerle serbest bir takas sistemi kuruldu: endüstri ürünlerine karşılık çiftlik ürünleri. Birçok durumda, gıda ve diğer ihtiyaç maddeleri karşılığında verilen karne ya da makbuzlar, sendikalar ve Katalonya Generalidad (hükümet) tarafından garantiliydi ve ileri bir tarihte tahsil edilebiliyordu.

Anarşistlerin ısrarı üzerine, Generalidad bankalara el koydu ve faşistlerle işbirliği yaptığına hükmedilen ya da şüphelenilen herkesin hesaplarını ve kaynaklarını dondurdu. Anarşistler, devrimin bu coşkulu anlarında, paraya hiç önem vermediler. Kiliselerden, manastırlardan ve zenginlerin malikanelerinden kolektifleştirilen banknotlar saymaya ya da gözetime bile gerek duymadan komitelere ya da Generalidad’a teslim edildi. Kağıt paralar, kimi zaman, diğer dini simgeler, tapular, hisse ve tahvil senetleri, vb. ile birlikte yakıldı. Altın ve gümüş paralar döviz olarak kullanılmak üzere ayrıldı. Örgütler kısa süre sonra bu paranın, boşa harcanmak ya da yok edilmek yerine ülke dışından silah ve diğer ihtiyaçları almak için kullanılabileceğini ve kullanılması gerektiğini anladılar. Merkezi hükümet umursamazca ya da bilerek bu gerçeği göz ardı etmişti.

CNT işçilerinin mülkleri kolektifleştirmesi kendiliğinden gerçekleşti. İşçiler, barikatlarda yaşamlarını ortaya koyduktan sonra aynı koşullarda fabrikalara dönmeyi reddettiler. CNT’nin Kara Kızıl bayrağı işgal fabrikalarında dalgalandı. Üretimin ve hizmetlerin verimliliği için, aynı işçiler ve aynı teknisyenler daha önce birlikte çalıştıkları fabrikalarda işletmeyi, kontrolü ve yönetimi ellerine aldılar.

CNT işçileri 1931’den beri Ulusal Endüstriyel Federasyonları’nda örgütlenmişti.(4) Bu hazırlık, (ekonominin) devrimci örgütlenmesine ve koordinasyonuna yardımcı oldu. Endüstrinin üretim merkezleri birbirlerine bağlı birimlerden oluşuyordu. İşgal edilen her burjuva tesisi kolektif olarak işletiliyor ve işçilerin üretim noktasında oluşturdukları meclislerde özgürce belirledikleri yetenekli işçi ve teknisyenler tarafından idare ediliyordu.

Bazı endüstrilerde kolektifleştirme, yerel sınırların çok ötesine geçti. Bazı bölgelerin tamamı ya da hammaddesinden bitmiş ürüne kadar bazı endüstrilerin tamamını kapsamına alabiliyordu. Böylesi kolektifleştirmelere “toplumsallaşmış endüstriler” deniyordu. Örneğin Barselona kereste endüstrisi, orman kamplarından imalata ve tahta ürünlerin satışına kadar, kesintisiz ve koordineli bir birim oluşturuyordu.

Makinelerden en fazla faydayı alabilmek ve el işlerini verimli kılabilmek için ufak atölyeler birleştirilerek “talleres confederales” adı verilen büyük modern fabrikalara dönüştürüldü. Bu yöntem teknik gelişmenin de en üst seviyede gerçekleşmesini sağladı.

Bir başka örnek, fırın endüstrisiydi. İspanya’nın geri kalanında olduğu gibi, Barselona’nın ekmekleri ve kekleri, gece saatlerinde yüzlerce ufak fırında pişiyordu. Bunların çoğu, hamam böcekleri ve farelerle dolu, rutubetli, loş bodrum katlarında bulunuyordu. Bu haldeki bütün fırınlar kapatıldı. Daha iyi teknik donanımla ve ocaklarla yapılan yeni fırınlarda, daha fazla ve daha iyi ekmek ve kek pişirildi.

Henüz kolektifleştirilemeyen işletmeler de işçilerin kontrolüne alındı. Sahiplerinin finansal ve diğer hareketleri yakından takip edildi. Bu fabrikalardaki kontrol komiteleri, idarecileri gözlemek, şirketin ekonomik durumunu takip etmek ve ürünlerin gerçek değerlerini hesaplamakla görevliydiler. Siparişler, hammadde ve bütün işlemlerin maliyeti hakkında veri topluyorlar, makinelerin durumunu ve ücretleri takip ediyorlardı; (işletme sahiplerinin ve onların kuklalarının karşı-devrimci sabotajlarına karşı özel bir dikkatle) yolsuzluklara karşı önlem alıyorlardı.

İşçilerin kontrolü, çoğu zaman kolektifleştirmeye geçiş dönemi oluyordu. Kontrol komiteleri de kolektifleştirilmiş fabrikanın teknik/idari komitelerine dönüşüyordu. (Her durumda, hem kontrol komiteleri, hem de teknik/idari komiteler, o işletmenin işçilerinin genel meclisi tarafından seçiliyordu.) Üretimin, dağıtımın ve yönetimin devrimci örgütlenmesinde kullanılan bu yöntemler, özgürleştirilmiş bölgelerin hepsinde ve her zaman anarşist eylemcilerin etkisiyle uygulanıyor ya da o anda geliştiriliyordu…

İşçilerin kontrolü konusunda UGT ve CNT’nin anlayışları temelde farklıydı; UGT, işverenlerle birlik olup işçilerden sıkıp çıkartabileceğinin en fazlasını almaya çalışırken; CNT ise işverenden kurtulup yönetimi ele almak düşüncesiyle, işvereni denetlemek üzere bir kontrol uyguluyordu.

Asturias’ın ikinci önemli endüstrisi olan balıkçılık endüstrisinin kolektifleştirilmesi, işleme tesisleri, balık konserve tesisleri ve kuru balık işleme tesislerini de kapsıyordu. Toplumsallaştırma, balık işçileri sendikasının inisiyatifi ile başladı. Şehirlerde ve köylerde, kooperatifler “Kooperatif Federasyonlar Konseyi” örgütünde birleşerek dağıtım işlerini üstlendi. Bu deneyimin ilk aylarında para yürürlükten kaldırıldı. Ailenin ihtiyaçlarını tedarik etmek için, çeşitli isimlerle çıkarılan üretici ve tüketici kartlarını göstermek yetiyordu. Balıkçılar mallarını getirip, karşılığında bu kartlardan alıyorlardı. Benzer bir sistem, (Laredo şehri) Santander’de, CNT ve UGT arasındaki bir anlaşma ile birlikte denendi.

Sindicatos Unicos Aralık 1936’da yapılan bir birleşik oturumda, burjuvanın aşağılık endüstri sistemindeki saçma verimsizlikleri analiz ederek toplumsallaştırma için normlar belirledi. Alıntılıyoruz:

Çoğu ufak imalathanenin en büyük eksikliği, parçalanmışlık ve teknik/finansal yetersizliktir. Bu eksiklik, onların modernleşmesini ve daha iyi imkanlar ve koordinasyonla daha iyi ve verimli üretim birimlerinde birleşmelerini engellemektedir… Bizim için, toplumsallaşma her bir endüstride bu eksiklikleri ve örgütlenme sistemlerini düzeltmelidir… Bir endüstriyi toplumsallaştırmak için, her bir endüstri kolundan farklı birimleri, genel ve bütünleşik bir planla uyumlu olarak birleştirmeliyiz. Genel plan, üretimin ve dağıtımın iyi ve verimli örgütlenmesini engelleyen rekabeti ve diğer sorunları önlemelidir…

Bu belge, kolektifleştirmenin evriminde önemli bir yer tutar. İşçiler, kolektifleştirmenin kısmi olması durumunda, zamanla yozlaşarak bir çeşit burjuva kooperatifçiliğine dönüşeceğini dikkate almalıdırlar. Rekabet içinde kendi kolektiflerine kapanan işletmeler, parselleyen klasik tekellerin yerini alır ve yozlaşarak bürokrasiye dönüşür: yeni bir toplumsal adaletsizlik biçimine doğru ilk adım. Kolektifler, er geç, eski burjuva şirketler kadar vahşi ticari savaşlar yürütmeye başlar. Bu yüzden, kolektivist anlayışın tabanını genişletmek ve endüstrinin tümünde bütünleşik dayanışmayı artırıp endüstriyi uyumlu bir komüne dönüştürmek gerekir. En etkili anarşistlerin ve sendikalistlerin, en başından itibaren savundukları toplumsallaştırma anlayışı budur…

İşçilerin Kontrolü mü, İşçilerin Özyönetimi mi?

İşçilerin kontrolü kavramı, son zamanlarda Batılı sosyologlar ve endüstri yöneticilerinin yanı sıra sosyal demokrat sendika liderleri arasında popüler hale geliyor. “Katılımcılık”, “demokratikleşme” ve “ortaklaşa karar verme” gibi ifadelerle bu kavrama atıf yapılıyor. Gelişmiş endüstriyel kapitalizmdeki işlevi iş yerinde yeni ortaya çıkan sıkıntı ve yabancılaşma sorunlarını çözmek olan bu kişiler, işçilerin kontrolünü umut verici bir çözüm olarak görüyorlar… İşçilerin çok az etkili olabilecekleri koşullar, karar alabilecekleri kesinlikle sınırlı bir alan, iş yeri koşullarının belirlenmesinde -en fazla ikincil- söz hakkı verilen bir çözüm. Kapitalistlerin izin verdiği sınırlı biçimiyle işçilerin kontrolü, işçilerin ekonomi dışı konularda gittikçe artan taleplerine bir cevap olarak sunuluyor.

İspanya’daki toplumsal devrimde olduğu gibi, işçilerin güçlerini kolektifleştirme ve federasyon yoluyla uygulaması olan işçilerin özyönetimi, çok farklı bir şeydir. Özyönetim, işçilerle kapitalist patronları arasında yeni bir uzlaşma biçimi değil, tam tersine, işçilerin müdürlerini devirip kendi yönetimlerini ve iş yerlerindeki üretimin yönetimini kendi ellerine aldığı bir süreçtir. Özyönetim, iş yerindeki bütün işçilerin örgütlenerek işçilerin konseyi ya da fabrika komitesi (ya da tarım kolektifi) oluşturması ve kararları patronların ya da müdürlerin değil, bu meclislerin almasıdır. Özyönetim, gücün, işçilerin kendilerinden bürokratik hiyerarşide yukarı doğru çekilmesine de izin vermez. İşçiler, gücü temsiliyet yoluyla devrettikleri zaman, bunu sadece başka bir işçiye ve belli bir amaç için yaparlar; her an geri çekebilirler.

İspanya’da toplumsal devrim tam başarıya ulaşacak kadar yaşamadı; devrim, tümüyle işçilerin özyönetimine kavuşmadan durduruldu. Fakat işçilerin mücadelesinde beliren hedef, ideal, yeterince netti.

Çeviri: Özgür Oktay

Augustin Souchy

DİPNOTLAR :

  1. Bunlar işçilerin, faşistleri yenilgiye uğrattıktan sonra hemen uygulamaya koyuldukları düşüncelerdi. Jose Peirats, bu kısmın son bölümünde, nasıl başladıklarını grafikle özetliyor.
  2. Tam ismiyle İşçilerin Kontrol ve Yönetim Komiteleri
  3. 1.200.000 kişilik bir şehir olan Barcelona’yı (İspanya’nın en fazla nüfusa sahip şehri) doyurmak ve ekonomik hayatı yeniden başlatmak azımsanacak bir başarı değildir. Souchy, gıda sendikalarıyla birlikte otel ve lokanta işçilerinin de her mahallede komün yemekhaneleri açtığını bildiriyor. Broué ve Témime, Ağustos ayında gıda komitesinin “sendika kartı gösterip girilebilen açık lokantalarda, günde 120.000 e yakın insanı doyurduğunu” belirtiyor. (sayfa 166) Büyük gıda toptancıları kolektifleştirildi. Otuz sendika birleşerek Gıda İşçileri Endüstri Sendikasında örgütlendi (en önemlileri fırınlar, kasaplar, mandıra). Sendikalar, üyelerin genel toplantılarında kendi ücretlerini sabitlediler. İşçiler kendi kendilerinin patronu oldular. 500 işçinin koordine ettiği sistem, bütün Katalonya’yı kapsıyordu. Broué ve Témime’nin vardıkları sonuç, “cephedekiler ve şehirde yaşayanlar için gerekli gıda erzakı güvenceye alınırken fiyatlarda bir artış olmadı.” (sayfa 166)
  4. CNT, 1919’da düzenlediği Madrid Konferansında, çağ dışı kalmış olan meslek-sendikası yapısının yerine modern endüstrinin büyümesine uygun olarak, endüstri sendikası örgütlenme biçimini benimsedi. Bu değişimin aşırı merkezileşmeye yol açacağını ve çeşitli yerel sendikaların bağımsızlıklarını yitireceğini öne sürerek karşı çıkanlar oldu. Endüstri sendikası örgütlenme biçiminin benimsenmesi kararı iptal edildi (1919), ama daha sonra CNT’nin 1936 kongresinde uygulamaya kondu. Kongre, 18 endüstriyel federasyonuna ayrıldı (daha sonra, 1938 Valencia CNT ekonomik birleşik oturumunda 15’e indirildi). Endüstriyel sendikalar hiçbir şekilde, çeşitli mesleklerin özgürlüğünü kısıtlamadı. Endüstri sendikası temelde, her biri kendi alanında tamamen bağımsız hareket eden, birbirlerine bağlı meslek gruplarının bir federasyonuydu. Endüstri sendikası, kapitalizm altındaki proletaryanın kavga kapasitesini artırmakla kalmadı, ayrıca yeni toplumsallaştırılmış ekonominin temelini oluşturdu.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (19) – Endüstride işçilerin Özyönetimi – Augustin Souchy appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/02/10/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-19-endustride-iscilerin-ozyonetimi-augustin-souchy/feed/ 0
Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (18) : Ekonomik Yapı ve Koordinasyon https://meydan1.org/2015/12/22/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-18-ekonomik-yapi-ve-koordinasyon/ https://meydan1.org/2015/12/22/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-18-ekonomik-yapi-ve-koordinasyon/#respond Tue, 22 Dec 2015 21:07:29 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/22/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-18-ekonomik-yapi-ve-koordinasyon/ Meydan Gazetesi’nde yayımladığımız Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları yazı dizisine, anarşizmin tarihindeki en geniş kapsamlı ekonomik deneyim olan İspanya Devrimi’ndeki kolektiflere dair yazılarla devam ediyoruz. Bu sayıda yer verdiğimiz yazıyı, İspanya’daki anarşist kolektifler ile ilgili yazılmış en önemli kaynaklardan biri olan ve bir çok yerde referans olarak gösterilen “Anarşist Kolektifler, İspanya Devriminde İşçilerin Özyönetimi, 1936-1939” adlı derlemeden […]

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (18) : Ekonomik Yapı ve Koordinasyon appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ekonomitar1

Meydan Gazetesi’nde yayımladığımız Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları yazı dizisine, anarşizmin tarihindeki en geniş kapsamlı ekonomik deneyim olan İspanya Devrimi’ndeki kolektiflere dair yazılarla devam ediyoruz. Bu sayıda yer verdiğimiz yazıyı, İspanya’daki anarşist kolektifler ile ilgili yazılmış en önemli kaynaklardan biri olan ve bir çok yerde referans olarak gösterilen “Anarşist Kolektifler, İspanya Devriminde İşçilerin Özyönetimi, 1936-1939” adlı derlemeden aldık. Editörlüğünü Sam Dolgoff’un yaptığı bu derlemeden seçtiğimiz yazı, devrime doğrudan tanıklık eden Alman anarşist Augustin Souchy’nin “İspanya’nın Üzerindeki Gece” kitabından alınmıştır.

Dünyada ekonomik olarak iki büyük endüstri sistemi, şirket kapitalizmi ve devlet kapitalizmi egemendir. Bunlardan ilkinin, üretimin devletin mülkü olmasının ya da devlet kontrolünde olmasının, şirket kapitalizmine tercih edilebilir olduğu düşüncesi yaygın bir yanılgıdır… Fakat bu, tabii ki, kapitalizmin iyi bir ekonomik sistem olduğu anlamına gelmez. Kapitalizm toplumsal bir faciadır ve onun kendine özgü hastalıkları olan ekonomik emperyalizm ve emperyalist savaşları saymıyorum bile. İkinci sistemde, devlet kapitalizmi altında ise, temel kötülüklerden biri olan sömürü, otomatik olarak yok edilen bir şey değildir.

Alternatif ekonomik sistem kolektivizmdir –ya da devlet olmadan, halkın kendinin kurduğu bir toplumsal ekonomi. Bu ideal, İspanya’da hayret verici bir seviyede gerçekleştiriliyordu. İspanya Devrimi sırasında işçiler ve köylüler, özgürlükçü sendikalizm diye adlandırılabilecek olan, sömürü ve adaletsizlik olmayan bir sistemi birkaç yıl içinde kurdular.

Bu tip özgürlükçü kolektivist bir ekonomide, ücretli köleliğin yerini adaletli iş paylaşımı alır. Burada da, şirket kapitalizmi ya da devlet kapitalizminin yerini işçilerin fabrika meclisleri, sendikalar ve endüstri sendikalarının federasyonunu oluşturan sendika birlikleri aldı.

Temel olarak, her seviyede işçilerin kontrol ettiği bu sistemde, her bir birim kendi bölgesi dahilinde özerk hareket eder. Santillan’ın [1] daha açık ve kesin ifadesiyle:

“Yeni ekonominin yapısı basitti: Her bir fabrika, kendi teknik ve idareci işçilerinden oluşan yeni bir yönetim örgütledi. Her bir şehirde, aynı endüstri dalında işleyen fabrikalar bir araya gelerek, kendi endüstrilerinin Yerel Federasyonu olarak örgütleniyordu. Yerel Federasyonların tümü bir araya gelerek, Yerel Ekonomik Konsey olarak örgütleniyordu. Burada bütün üretim ve hizmet merkezlerinin temsil ediliyordu: Koordinasyon, takas, temizlik ve sağlık, kültür, ulaşım, vs. Hem endüstrilerin Yerel Federasyonları, hem Yerel Ekonomik Konseyler, paralel olarak, bölgesel ve ulusal düzeylerde, Ulusal Endüstri Federasyonları ve Ulusal Ekonomik Federasyonları olarak örgütleniyordu.”

İspanya’daki sendikalistler böyle bir sistemin pratik olduğunu gösterdiler. Özgürlükçü kolektivizm özgürlüğü korur ve genişletir, inisiyatifi canlandırır ve teşvik eder, gelişmenin önünü açar. Sendikalist kolektif bir ekonomi, devletin planladığı ya da egemen olduğu bir ekonomi değildir. Planlama tüketici ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Tüketici için tüketiciler kooperatifi ne ise, üreticiler için de sendikalist kolektif odur.

Augustin Souchy

Almanya’da doğan anarşist Augustin Souchy Bauer, ilk örgütlendiği Viyana’dan 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde “Dikkat! Anarşist!” başlıklı bir tutuklama ile sınır dışı edilmiş ve yaşamı boyunca çeşitli ülkelerde, anarşist sendika ve gazetelerde mücadelesini sürdürmüştür. Rudolf Rocker’la birlikte Uluslararası İşçiler Birliği’ni (IWA) örgütlemiştir. İspanya Devrimi sürecinde hem mücadeleye katılmış, hem de belgelenmesinde önemli rol almıştır. CNT’nin yurtdışı sözcülüğünü yapan Bauer, devrimin ardından iki yıl tutsaklıktan sonra Meksika’ya kaçmış ve İspanya deneyimi üzerine en önemli kitaplardan birini (Aragon Köylüleriyle Birlikte) yazmıştır. Daha sonra İsrail’de Kibutz’lar ve Küba anarşist hareketiyle ilişkilenmiş, 1950’de Güney Amerika’da sendikacılığı geliştirmek üzere gönüllü seminer turuna çıkmıştır.

İspanya Devrimi süresince örgütlenen kolektifler, işçilerin özel mülkiyeti olmayan ekonomik birlikleridir. Kolektif tesislerin, orada çalışanlar tarafından yönetilmesi, bu kuruluşların onların özel mülkü olması anlamına gelmiyordu. Kolektifleştirilmiş fabrikanın ya da atölyenin tamamını ya da bir bölümünü satma ya da kiraya verme haklarının hiçbiri kolektife ait değildi. Sorumlu ve hak sahibi olan CNT, yani İşçi Birlikleri Ulusal Konfederasyonu’ydu. Ancak CNT’nin bile her istediğini yapma hakkı yoktu. Her şeye, işçilerin kendileri tarafından, konferanslar ve kongreler yoluyla karar verilip onaylanması gerekiyordu.

Yeni düzen esnekti. Fabrika ya da tesisi işçiler işletiyordu ama Fourier’in “Falansterleri”lerini ya da Louis Blanc’nin “ulusal işyerleri”ni andırmıyordu. Bu kolektifler, işleri, dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma temelinde örgütlemeyi deniyordu: Ekonomiyi, Proudhon’un Karşılıklı Kredi Bankaları’nda önerdiğine benzer bir faiz olmadan, karşılıklı kredilerin düzenlenmesi ile örgütlüyordu. Sendikalist kolektif ekonomi, “özgür işletme” sistemini de andırmıyordu.İşçilerin kontrolüne, karşılıklı yardımlaşmaya ve özyönetime dayalı bir ekonomiyle kapitalist ekonomi ve onun sınırsız sömürüsü ve kıran kırana rekabeti arasında hiçbir bağlantı yoktur.

Sendikalist ekonomik yapı birkaç yıl içinde sağlam bir şekilde kuruldu. Tesisler, işçilerin kendileri tarafından, kendi seçtikleri yöneticiler aracılığıyla yönetiliyordu. Tek bir tesisin kapasitesini aşan sorunları, yerel Ekonomik Konsey ele alıyordu. 28 Ağustos 1937’de, kolektifleştirmenin başlamasından bir yıl sonra, Katalonya’nın kolektifleri Barselona’da bir ekonomik kongre düzenlediler. Kısa süre sonra, Valensiya’da bütün kentsel ve kırsal kolektifleri ve bütün toplumsallaşmış endüstrileri kapsayan, ulusal ekonomik kongresi düzenlendi. Barselona Kongresi’nin sorunları nasıl ele aldığına bakıldığında, yeni ekonomik yapının özellikleri görülebilir. Çeşitli örnekler:

  • Kolektifleştirilen ayakkabı fabrikasının 2,000,000 peseta krediye ihtiyacı vardı. İşçilere her zaman tam ücret ödüyorlardı ama deri sıkıntısı yüzünden çalışma zamanını azaltmak zorunda kalmışlardı. Buna rağmen 500 işçinin tam ücretleri kayıp zaman için bir kesinti yapılmadan ödeniyordu. Ekonomik Konsey ayakkabı endüstrisinin durumunu inceledi. Ayakkabı fazlasının olmadığını raporladı. Kredinin verilmesi, deri alımını ve eskimiş birkaç fabrikanın modernleştirilmesini sağlayacaktı ve böylece maliyetleri ve fiyatları düşürürken tüketimi artıracaktı. Yeniden örgütlenen ve iyileştirilen bu endüstri, daha sonra yardıma ihtiyacı olan diğer endüstrilere yardım edecekti. Bu olumlu rapora dayanarak, kredi onaylandı.
  • Katalonya’da hiç alüminyum fabrikası yoktur. Huesca’da bulunan alüminyum fabrikası faşistlerin elindedir. Süren savaş için alüminyum, zorunlu bir ihtiyaçtır. Ekonomik Konsey, kimyacıların, mühendislerin ve teknisyenlerin birlikte çalışmasıyla yeni bir alüminyum fabrikası kurmak için bir plan hazırladı. Su, enerji, elektrik, kömür ve boksit vardı. Ekonomik Konsey, kuruluş için gereken para için de bir plan hazırladı. Para, kolektifleştirilmiş fabrikalardan, toplumsallaşmış endüstrilerden ve sendikadan toplanacaktı. Tahvil ve bono satışı tavsiye edilmedi çünkü bu, kapitalizmin yeniden yapılanmasına yol açardı. Kapıdan kovulan kapitalizm, pencereden geri gelirdi…
  • Barselona Ekonomik Konseyi şehirlerdeki işsizliği azaltmak için, tarım işçileri sendikasının iş birliğiyle, yeni alanları tarıma açacak bir plan oluşturdu (sulama, gübreleme, yeni tesisler, vs.). Şehirlerdeki işsizlik önemli ölçüde azaltılırken şehirdeki emek tarımı modernize etmek için kullanıldı. Rusya’daki devlet kapitalizmi benzer sorunları zorunlu emekle, en az 2 milyon işçiyi toplama kamplarına sürerek çözmüştü. Özgürlükçüler böyle yöntemlere nefretle bakarlar. İspanya’daki özgürlükçü kolektifler, zorunlu emeğin yarardan çok zarar verdiğini ve tümüyle gereksiz olduğunu kanıtladı. İşsiz işçilerin köyde çalışmaya zorlanması gerekmiyordu. Tam tersine, aynı kooperatif işletmede çalışan, eşit şartlarda, kardeş bir işçi olarak karşılanıyor, işçi yoldaşlarının hem yüklerini, hem ödüllerini paylaşıyordu.
  • Böylesine dev, karmaşık ve maliyetli işletmelerin parasal kaynağı nasıl sağlanıyor ve koordine ediliyordu? İşçiler birbirlerine yardım ediyorlardı. İzole işletmeler parasal anlamda cücedir. Fakat bütün kolektifleştirilmiş fabrikalar ve işletmeler beraber çalışıp kaynaklarını ortak havuzda topladıklarında, birer dev oldular. Tüm kolektifleştirilmiş tesislerin, toplumsallaştırılmış endüstrilerin ve sendikaların parasal kaynakları Barselona’daki Sendika Merkez Bankası’na yatıyordu. Banka, kaynakları daha kazançlı kolektiflerden alıp, kredi ihtiyacı olan, daha az kazançlı kolektiflere aktarıyordu. Para transferleri mümkün olan en aza indiriliyordu. Krediler nakit verilmiyordu. Banka, kolektiflerin hesaplarını kendi aralarında dengeliyordu ve gerektiğinde, nakit değil ürün ve hizmet takası olarak kredi çıkarıyordu.

Sam Dolgoff

Sam Dolgoff, gençliğinden başlayarak anarşist harekete önemli katkılarda bulunmuştur. 11 yaşında başladığı ev boyama işçiliğini yaşamı boyunca sürdüren Dolgoff, 1922’de katıldığı IWW’de aktif mücadelenin yanı sıra, kurucularından olduğu “Anarko-Sendikalist Bakış” dergisinde ve “Bakunin-Anarşizm Üzerine”, “Küba Devrimi: Eleştirel Bir Perspektif”, “Marksizmin Eleştirisi”, “Modern Teknoloji ve Anarşizm” gibi birçok önemli kitabın yazarı ya da editörüdür.

Sendika Bankası aynı zamanda döviz kurunu belirliyor, ham madde ve diğer ürünlerin ithalatını düzenliyordu. Tıpkı kolektifler arası işlemlerde olduğu gibi, ödemeler (mümkün olduğunda) nakit olarak değil, emtia olarak yapılıyordu. Sendika kongresinde, Sendika Bankası’nın bütün önemli işlemleri gözden geçiriliyordu ve politikaları belirleniyordu. Son olarak, Sendika Bankası tefecilik yaparak para kazanmak için işletilen bir kapitalist banka değildi. Bir koordinasyon birimi olarak hizmet veriyordu ve masraflarını karşılayabilmek için sadece %1 faiz alıyordu.

[1] Por Que Perdimos la Guerra, Buenos Aires, 1940, sayfa. 82, Editör

 

Çeviri: Özgür Oktay

Augustin Souchy

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (18) : Ekonomik Yapı ve Koordinasyon appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/22/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-18-ekonomik-yapi-ve-koordinasyon/feed/ 0